4 entry daha
  • içinde bulunduğumuz yıl, yarin yarın'ın ilk basımının otuzuncu yılı. geriye dönüp bakınca geçen bu otuz yıllık zaman zarfında ülkenin geri kalmışlığının yüzümüze yüzümüze vurulduğunu, asıl sorunu göremeyecek kadar dar zihniyetli olmanın getirdiği "hep bir düşman arama" halinin o yıllarda ülkeyi içten içe kana buladığını görüyoruz. o günün gençliğini küçük bir çocuk gibi "rejimimize, kanunumuza, askerimize karşıt bunlar!" deyip, anarşikler deyip, kızıllar deyip bir suçlu bulmak adına günah keçisi yapmışlar. birileri sahip olduğu parayı koyacak yer bulamaz, aç gözleri doymaz ve ceplerinden taşanı da utanmadan sağa sola saçmaya devam ederken gençlerin birbirini yemesini keyifle izlemiş. yukardan ipler sarkıtıp kukla misali oynatmış. abilere hiçbir şey olmamış, bugün kızılları moskova'ya sürmüşler(!) ve kendilerine yeni günah keçileri bulmakta hiç gecikmemişler. aradan geçen yıllarda servetleri buradaki bankalara sığmamış taşmış, başka "düşmanlarımıza" karşıt gücü toplayıp suni gündemler yaratılmış, yazar ayıplanmış, kitaplar sansürlenmiş, bir kuşağın belleğinde unutulmaz görüntüler kalmış. hatırlamak istemedikleri anılar, bir daha yaşamak istemedikleri acılar. sonra nokta konuvermiş. ayıbın ayıbı, gencecik çocukları asıp da vicdanını rahatlatmak, ülkeyi düşmanlardan arındırmak... teey teeey...

    yarın yarın'da devrim türk filmi havasında. yine de önce vicdanlara seslenmiş ve bu şekilde içindeki acıyı son derece başarılı bir şekilde verebilmiş pinar kür hanım. kurgu ve konunun gidişatı edebi yönden biraz zayıf olsa da en lirik sona sahip kitaplardan biri olsa gerek, insanın içine ağırlık çöküyor. aradan uzun zaman geçse bile insan geri dönüp bakınca sanki dün okumuş gibi hatırlıyor romanın son sayfasını. tüm bunlara ek olarak kitap, selda karakteriyle üstü başı servet değerinde olan, birileri gittikçe fakirleşirken abuk subuk şeylere utanmadan dünyanın parasını verebilen "küçük burjuva gençliğine" en babasından ayar vermekte.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap