6 entry daha
  • ortaçağ'da kralın yaptığına despotluk denebildiği gibi günümüzde dahi etkili olan ataerkilliğe de despotluk denebilir. ortada bir orantısızlık yok, bu despotluğu yöntem olarak sahiplenmek isteği ve bunu meşru kılmaya yönelik bir "dilek kip"i var. krallıkların kralların despotluğu sebebiyle sona erebileceği gibi, babalıkların da babaların benzer despotlukları sebebiyle sona erebileceğini hatırlatmaki despotizmin her türlüsüne öykünen "kral adayları"na duyurmak yerinde olacaktır. yani kral'ın ne yaptığını yadırgamıyoruz, yaptığı şeyin yanlışlığını söylüyoruz, dahası reelpolitik kararlar için de çok etkili bir yöntem olmadığından bahsediyoruz. bu gün, şu tarih itibarıyle anakronolojinin şahını yapıp hem etik hem de fonksiyonel olarak manasız bir kararı seçmek ve meşru kılmakta zorlanıyorsanız bunun sebebi ortaçağlaşmanın ortaçağda dahi bir aklı mantığı olmamasıdır. ilk notum bu.

    bunun dışında polis ve yargı görevlerini (bu görev ve yetkilerin onun muhakeme yeteneğini aşmasına rağmen) eline almakta ısrar eden her türlü kral ortaçağda ya da sanal çağda bocalayacak, şallak mallak olacaktır. burada kral'ın despotluğu altından kalkamayacağı yüklerin sorumluluğunu alarak ilk önce kendisine, sorumluluğunu aldığı yüklerin hakkını veremeyerek sıçması sonucunda başkasınadır. yani kralları despot yapan şey kral'ın ortaçağ, feodal ya da yontma taş devrinde olması değil, kral'ın kral olmakta ısrarıdır. ortaçağda bel veren bu ısrarın, günümüzde de bel verdiğini görüyor, gözlemliyor, üzülüyoruz.

    ortada bir yargı arazı da var. kral, krallığını tamamen şansa elde ettiğini unuttuğu gibi, bu şansa "kral"lığının haklılığından da başkasının kararlarında "kendisi kadar isabetli olamayacağı" yanılsamasıyla hareket ederek "prensesin kendi başına karar alması"nın olası çekincelerinden bahsetmektedir. oysa ki kralın kendi başına hareket etmesi olası tehlikeleri yok etmediği gibi, normalde var olmayan tehlikeleri de yoktan var etmektedir. misal kızını şatoya kapayarak birinin kurtarmasını bekleyen bir kral'ın kızına hiç yoktan akıl hastalığı armağan edebileceği gibi, kendi kontrolünün dışına ittiği bu yargı alanında prensesin başına gelecek her türlü zararı da tek taraflı olarak garantiye almaktadır. akıl sağlığını yitirmiş, ya da kuleden kurtarıldıktan sonra "fidye konusu" yapılmış bir prensesin iktidara geçecek bir kral'ın karısı olması, o kraldan olma soyun anası olması gibi detayların kraliyet'in bekaasına faydalarını da varın siz hesap eyleyin. yani entrikaysa entrika, buyrun hodbinliğe: kızı kurtaran adam da kızı "iyi yürekli olduğu" için kurtarıyor olmayacak, iktidara giden bir kısa yol olduğu için kurtaracaktır. entrika ihtimalini mi sıfırlamış olduk damsel i distress e sokarak? yoo. distress e soktuk mu? evet. kral'ın kafası çalışıyor mu?

    yani diyoruz ki, kız'ın yargı ve muhakemesini aşan konular, kral'ın da yargı ve muhakemesini aşacaktır (zira burası bir meritokrasi değil, krallık) o halde kral kız'ı nasıl ve hangi mantıklı gerekçe ile kendi dandik yargısına mahkum ederek, krallığın geleceğini hiç yoktan tehlikeye sokar? kızın kendi adına doğru kararı vermesi kız'ın adına kız'a değillenemeyecek, aksi ispatlanamayacak bir karardır. zira kız'lar birey olarak kendileri için en iyi olanı babalarından daha iyi bilirler. oysa ki krallık mevkiinde "ülke çıkarları" söz konusu olduğunda kral da prenses de aynı bilgi girdisine tabii olsalar dahi "doğru" olanı bilemezler. şu halde kral'ın kızı için en doğruyu istemesinin "yanlış" olacağı kesin, krallık adına isteyeceğinin de doğruluğu muğak'ken, neden kız'ın kendi adına istediği doğruluğu kesin, ama krallık adına eşdeğer oranda "muğlak" olan kararı belirleyici olmasın? kral'ın prensesi eğitmesi, tavsiye ve görüşlerini sunması doğrudur, bir kaleye kapatıp metalaştırması yanlıştır.

    yine belirttiğimiz (ve argümanı ezdiği için yok sayıldığı üzere) prensese aday olanların "prenses çevresinden aday" olması nasıl entrika ve iktidar oyunlarına tabiiyse, kuleden kurtarmaya azmetmişi de öyle, hatta daha fazla entrikaya ve şerefsizliğe teşnedir. nihayetinde adamın makyevelizmi, iktidara ulaşmak adına aldığı riskler onu ideal kral yapmıyor, sadece krallığa adaylar içinde en gözü kara, dönmüş olanı yapıyor. krallık idaresi ejderha ile savaşmaktan ibaret olsaydı buyrun ideal kral adayını bulmuştuk. ama ortaçağda dahi böyle bir denklik yoktu.

    oy hakkı olmayan bir halkın stabilitesi ve ortaçağ tipi memnuniyetleri adına propoganda yayını yapmayı, neo-con tarzı bir dezenformasyon örneği olarak değerlendirmeyi çok mantıklı bulmuyorum. öyle dahi olsa, ailesine karşı modern olabilen birisi, hem ailesine hem de halkına karşı despot olup bunu ortaçağ konjonktüründe "makul" sayabilen bir kral'dan evladır. yine belirtmeden geçmeyelim, propaganda neo-con icadı değildir, amerika örneğinden hareket edersek tarihinin başından bu yana halkın ve kamunun oyunu almak adına yanıltıcı ve yönlendirici propaganda yapılmıştır. misal bir web sitesi hek edildiğinde de "ortam karışmasın" diye yanıltıcı ve yönlendirici "olay duyuruları" yapılır. bunu yapmak kişiyi "şerrrefsiz" yapmaz, halkın stabilitesini sağlayan sağduyulu yönetici yapar. aksini kim iddia edesi?

    en sonunda söylemek gerekir ki prensesler ve olası seçimleri hakkında öngörülerde bulunmanın sonu kral lear olmaktır. prensesler samimi kral babalara sahip olmalı ve krallıkların güç ile kurulduğunu, ama krallıkların despotluklar ve tiranlıklar olma iddiasında değiller ise güç ile değil akıl ile yönetileceğini bilmelidirler. orta çağ ve günümüz halkları entelektüeliteyi değil enetelektüelitenin getirdiği "fayda"ları bilecektir. halk kralı "güçlü" olarak bilsin, ama halk o gücü sağlayan akıl ile yönetilsin, halk buna tapidir fittir. o yüzden entel yönetici halk arasında "güçlü, sağduyulu, ejder katili" olarak bilinir de, tek erki güçten alan kral "öküzün allahı" olarak bilinir, ilk isyanda kendisini "öküz" olarak bilen yakınları tarafından sırtından hançerlenerek eşşek cennetine yollanır (bkz: et tu brute)

    ortaçağ krallıkları ortaçağdan yeni ve yakın çağa geçecek single point failure'lığın yükünü hem kral'ın, hem ailesinin, hem de halkın sırtından kaldıracak akılcı kararlar ile sona ermeli, o döneme dair heves, özlem ve iştiraklerin hepsi bu perspektifde değerlendirilerek muhakeme edilmelidir.

    tarihten alabileceğimiz bir tek ders var: herşeyin kötüye gideceğine dair tek yönlü kesin inanç sadece kötü yöneticilerin beceriksizliklerini haklı çıkarır. oysa ki ne tarih ne de biz ortaçağda kalmaya ve yaşamaa mahkum değiliz, olmadığımızı çevremize bakarak, olmuşluğumuzun telafisini de yüzümüze tutulan aynaya bakarak yapabiliriz.

    (bkz: shakespeare trajedilerinde soytarının işlevi)
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap