• analizler yapan oldukça etkileyici teorileri olan bir yorumcu/ insan'dı.
    flash tv'de program yapardı.
    kendisi huzur içinde uyusun.
  • televizyon ekranındaki kişidir:

    https://youtu.be/sk7wvxzxuiy?t=470
  • ölümü şüpheli olduğundan, yakında sedat peker' in tweetlerine konu olabilir.
  • yaklaşık 200 kiloluk bir adamdı. adamın fotoğrafından bile ne kadar sağlıksız olduğunu anlayabilirdiniz. öyle bir tipti.

    politik alanda etkisi ise cüssesiyle hiç orantılı değildi.

    suikast iddiaları biraz abartı geldi bana.
  • 2008'de
    "pasta bitti, artık büyümüyor. türkiye'de insanlar artık garson doğduysa garson ölecek"
    "az gelişmişlik elinde tuttuğunu değerlendirememektir"
    gibi laflar söylemiş çok bilgili bir kişi imiş. yeni keşfettim, bu da benim ayıbım.
  • iki kişi takip ederdim:mahir kaynak ve erhan göksel.

    ilgimi çeken ortak özellikleri birer robot olmalarıydı.et ve kemik olarak değil duygusal anlamda.ikisi de hadiseleri sadece gördükleri gibi,bir hassasiyet ya da aidiyet ya da ideoloji etkisi altında kalmadan yorumlarlardı ki bu ülkede bu çok zordur.

    kırılırsın,şaşırırsın umurlarında değildi.ideoloji ve hassasiyet üzerine bilgi yüklemesi yapmazlar,salt bilgiden salt yoruma giderlerdi.

    insanlar solipsisttir.çıldırmamak için her şeyi kendilerince rasyonalize etmeye çalışırlar.toplum bu tipte insanları sevmez,hele devlet hiç istemez.
  • herkesin bildiği üzere turgut özal'ın prenslerinden tıp hekimi, yayımcı, anketçi, siyaset bilimci ve danışman müteveffa kişi.

    bu yazıyı biraz da türkiye ve osmanlı'nın eleştiri kültürü, aşırı hassasiyet ve duygu yoğunluğunu göz önüne alarak yazacağım. diğer yandan aziz nesin'e dair yazdığım, durumu ideolojik ve sosyokültürel olarak değerlendirdiğim yazı gibi eksi ve artı yönletiyle incelemeye gayret edeceğim.

    erhan göksel'i takriben bir buçuk sene önce keşfedip araştırmaya başladığımda; ölümünün talihsizliği ve internetin depolama anlamındaki en demokratik ve kolay dönemine denk gelmeyen (bkz: verso) sitesinin olmayışı dolayısıyla kendisi hakkında birkaç röportaj, kısa haberler, bu mecrada girilmiş giriler ve asıl kaynak olan (bkz: gerçek gelecek) dışında nitelikli ve bilimsel standartlar dahilinde bir kaynak olmadığını anladım.

    ancak 2008 yılında flash tv'de yayınlanmış ve on iki bölümden oluşan gerçek gelecek programının, kendisini anlayabilmek için yeterli olduğuna kanaat getirdim.

    ilk olarak söyleyebileceğim şey kendisinin bana fena halde (bkz: ahmet hamdi başar)'ı çağrıştırdığıdır. (bkz: emin türk eliçin)'in de kitaplarında bahsettiği üzere başar; politika ve ekonomiye dair düşüncelerini önce mustafa kemal atatürk ardından da adnan menderes zamanında uygulattırmaya çalışmış ancak bazı makamları - mustafa kemal atatürk zamanında istanbul liman işletmesi yönetim kurulu başkanlığı, demokrat parti zamanında milletvekilliği ve ilgili diğer görevler... - işgal edebilmek dışında bu hususta muvaffak olamamıştır. özellikle mustafa kemal atatürk döneminde - hangi aralık olduğu meraklı okuyucularca öğrenilebilecektir. - ısrarla uygulanmasını talep ettiği "buğday vergisi" uygulama önerisiyle aklımda kalmış. bir de istanbul limanının başında olduğu sırada (bkz: serbest cumhuriyet fırkası)'nın kurulmasının ardından liman işçilerinin nasıl akın akın bu partide faaliyet göstermek için koştuklarını ve başar'ın bu durumu mustafa kemal atatürk ve ismet inönü'ye anlattığında kendilerinin nasıl şaşırdıklarına dair anektodu hatırlıyorum. sanıyorum bir çeşit devlet eliyle uygulanacak kapitalizmi savunuyordu ancak kendine özgü yollarla uygulanacak. ancak emin değilim zira kendisinin yazdığı bir eseri direkt olarak okumadım. yalnızca sosyalist olmadığına eminim, liberal yönü daha ağır basan biri diye hatırlıyorum.

    işte rahmetli erhan göksel de; turgut özal iktidarından başlayarak bir şekilde resmi yahut gayri resmi danışman olarak siyasette etkili olmuş ancak adalet ve kalkınma partisi iktidarının başlamasından sonra ise tekrar bu fiillerde net bir biçimde bulunamamış biri olarak ahmet hamdi başar'ı hatırlatıyor bana. bir de iki kişinin de; ilgili fikirlerine ne denli idealist bir çabayla bağlı ve hakikaten namuslu insanlar olmaları itibariyle birbirlerine benzetiyorum. ancak tabi kendisinin eleştirileri hususunda sürekli olarak ilgili kişiyi kayırdığını kaçırmamak gerekiyor.

    hayatım boyunca komplo teorilerine mesafeyle yaklaşmışımdır. özellikle son yıllarda (bkz: sınıf bilinci) ve (bkz: diyalektik materyalizm) kurum yahut kavramlarından yoksun bir bakış açısının doğayı, insanı ve dünyamızı kavramak için oldukça yetersiz ve noksan kaldığına kanaat getirmiş bulunuyorum. ancak erhan göksel'in canhıraş ve adeta on sekiz yaşında bir delikanlının heyecanıyla ortaya koyduğu ve hayat hikâyesinin de bu duruma oldukça paralel bulunduğu düşünceleri açık bir biçimde sıradan bir komplo teorilerinden farklı bir yerde duruyor. zira kendisi; bulunduğu kitap önerilerinin niteliği, "bireysel düşünce ve ifade özgürlüğü, sınıfların ve devletin gücü ile rant seçimi" ve öne sürdüğü düşünceler ile bana kalırsa sınıf bilincine sahip - daha doğrusu sınıf ihaneti içinde - bir kişi.

    gerçek gelecek'in bir bölümünde açıkça sosyalist bir kişi olduğunu beyan ediyor. açık bir biçimde ülkedeki ekonomik krizin faturasının istanbul burjuvazisine getirilecek denetim ve vergilendirme yerine alt ve orta sınıfa kesildiğini açıkça beyan ediyor. rant seçimi derken kastım tam olarak bu. çok yakın zamandan iki örnekle açıklayacağım bu durumu. çok eleştirilen (bkz: nureddin nebati) döneminde izlenen politika ile açık ve bilinçli bir biçimde orta sınıf yok edildi ve elde edilenler büyük ölçüde üst sınıfa ve az biraz da alt sınıfa aktarıldı. liyakat liyakat diye kendini yırtan ancak bırakalım sınıf bilincini "liberal demokrat" bir bilince dahi sahip olmayan güya "muhalif toplum kesimi" öve öve bitiremediği (bkz: mehmet şimşek) dönemi ile birlikte artık alt sınıfa verilen az buçuk payın da duracağı ve tüm rantın yalnızca üst sınıfa akacağı yeni bir döneme girdiğimizin farkındadır umarım. ha bu yazdıklarımı zaten yüzyıllardır türkiye'deki ve dünyadaki sosyalistler zaten söylüyor da bu durum kimin umurunda... işin politik ve ekonomik tercih yönelimini görmezden gelip yalnızca liyakat diye tutturan bir "güya muhalefet" olduğu müddetçe (bkz: cevdet akçay) gibi aşırı liyakatli insanlarla da sömürüye devam edilir. ahmet hakan da üzerimize liyakat boca edildi diyerek güya muhalefetin elindeki tek vasat argümanı da böylece güya muhalefetin elinden alır.

    işte erhan göksel'i bu yüzden önemsiyorum. zira bas bas bağırarak; ekonominin en iyi göründüğü 2008 yılında dahi https* girisinde belirtilen tespitlerde bulunuyor. çok daha fazlasını dile getiriyor ancak her birini burada sıralayıp programın hangi bölümünün hangi dakikasından olduğunu yazmak yerine okuyucudan programı seyretmelerini rica ediyorum.

    kapitalizmin; ta (bkz: saint simon)'dan itibaren kurulduğu yeme - içme ve cinsellik tüketimi üzerine gönüllü kabullenişi sağladığını dile getiriyor. ve geldiğimiz nokta itibariyle tik - tok, instagram ve twitter üzerinden son yıllarda oluşturulan müthiş bir yeme - içme ile cinsellik tüketim vasatlığına, bütün bir dünya olarak nasıl sürüklendiğimizi açıkça görebiliyoruz.

    buna ek olarak kadının; on dokuzuncu yüzyılda başlayan feminist damar ile güçlenişinden; bu damarın sosyalist biçiminin ve tamamının içinin boşaltılması ile kof bir sonuca varması ile metalaştırıldığını açıkça beyan ediyor.

    türkiye'yi ve dünyayı omuzlarında taşıyan, hukuka uyan, vicdan sahibi olan ve gerçek artı değeri üreten orta sınıfın yok edileceğini öne sürüyor ve nitekim bunun fiili sonuçlarını da 2019'dan ve belki daha da gerisinden itibaren hep beraber görüyoruz.

    turgut özal'ın prenslerinden biri olarak sonrasında ilişkide bulunduğu kişilerin hukuksuzluk iddiaları mısır'daki sağır sultanın bile malumudur. ancak bu denli önemli ilişkilerde bulunmuş biri olarak kendisi aleyhine şeklini haiz iddiadan başka herhangi bir iddiada dahi bulunulmamış olması kendisinin bu tip hukuksuzluklara meyletmediğini ortaya koymaya yeter gibi görünüyor. pek tabi her zaman için şüphe etmekte fayda var. her ne kadar masumiyet karinesi asıl olsa da; hukuka aykırı fiillerin ne denli büyük bir pervasızlıkla gerçekleştirildiği ve bu kişiler aleyhine hukuka uygun yaptırımlar uygulanmadığı yine herkesçe bilinir durumda, on binlerce yıldır hem de... burayı bilerek çok nahif bir biçimde yazıyorum, her ne kadar oto sansürden hoşlanmasam da...

    velhasıl - ı kelam; ben erhan göksel'in bu on iki programının, özellikle türkiye'yi anlamaya yönelik olarak giriş niteliğinin de ötesinde olduğuna inanıyorum. ah keşke vasatın ötesi bir niteliksizliği haiz binlerce farklı yemek içerikli youtube kanalının çeyreği kadar izlenebilse bu tip içerikler...

    son olarak bu yazıyı erhan göksel'i sosyalizm mücadelesine verdiği katkılar sebebiyle övmek için yahut kendisinin sosyalist olduğuna dair beyanını taltif etmek için yazmadım. bu mücadelede örnek alınacak ve övülecek binlerce farklı kişi var tabi... yalnızca oldukça tartışmalı bir kişi hakkında uzun süredir biriktirdiğim düşüncelerimi ifade etmek için bu yazıyı kaleme aldım. yazımın başlangıcındaki hassasiyetlere ve linç kültürünün pervasızlığına binaen bu şerhi düşüyorum.

    konuyu daha fazla dağıtmadan yazıma burada bir son veriyorum. esenlikler dilerim.
  • vahhabilik tehlikesini yaklaşık 20 yıl önce söylemişti.
hesabın var mı? giriş yap