• fr. ebedi.
  • (bkz: eternal)
  • sol fame'de içimdeki fırtına entrysini görünce tıkladığım, yazdıklarını okuyunca aferim bak arkasında yatanı da merak edip okumuş dediğim, kimmiş neymiş acaba diye baktığımda oylanan ilk entrysini oyladığım benden daha yeni gördüğüm ilk yazar. hoş gelmiş yazar.
  • hesabını kapattığını farkedince, derin üzüntülere daldığım yazardır.

    oysaki her bir kelimesinden kalite akan girdilerini severek okuyorduk...

    edit: dönmüş. yuppiiiii!
  • hesabını kapatmasına üzüldüğüm ekşi yazarı. umarım birgün yine geri döner ve bizi entryleriyle çocukluğumuza götürür.
  • yazmaya verdiği kısacık arayla şahsıma zamanın göreliliğini bir kez daha ispatlayan iki gözümün çiçeği. geri dönmüş!

    yazdıklarıyla, kendini ifade şekliyle, engin bilgi birikimiyle, tatlı sohbetiyle, anılarıyla, bakış açıma açtığı ufuklarla, zor günümde verdiği akıllarla ve daha nicesiyle hep var olmasını dilediğim bir yazar kendisi.

    istiyorum ki o'nu hem kimseler keşfetmesin hem herkes okusun/tanısın. herkes diyorsam da o kadar herkes değil, sadece kıymet bilenler. istiyorum ki ayağına taş değmesin.
  • sen bilirsin, değişiklikleri pek sevmem.
    sırf değişiklikler ile yüzleşmemek için kaç farklı cephede nelere "eyvallah!" dediğimi yine sen bilirsin.
    sen ne çok şey bilirsin...
    bu aralar pek iyi değilim. birkaç farklı cephede birden cok değişikliği kabul etmeye çalışıyorum ve pek tabii yine sen bilirsin ki kabul etmek de pek kolay değil bu bünyede. buna rağmen cephelerden biri pek yaman, pek bir çetin.
    guilty pleasure şarkılarımız vardı birlikte dinlediğimiz, çocukluğumuzdan kalma hani, bazen levrek, bazen dürüme eşlik edenlerden, iyi günündeysen antrikota da eşlik etmislikleri vardı `::)`, can acıtangillerden... onlara sardım bu ara yalnız kaldıkça ve sırf yalnız kalayım diye erkenden uyuyorum son günlerde...
    bugun sabah, işe gitmeden önce ilk kahve içtiğimiz starbucks'a uğradım, bir kahve aldım, bir puro yaktim, evet bir de inceden tütüne sardım şu sıralar. bir iki nefes çekip kalktım, önce sağ sonra yine sağ yaptım, babadan karşıya devam ettim ve sağa çekip durdum. senin mahallende kaybolduğumda hep yaptığım gibi, yine senin evinin önünde buldum kendimi. evine doğru bir baktım, bir 10 dakika öylece izledim. senin komşular pek bir sevimsiz, kapıdan çıkan ters ters baktılar yine. ardından seri bir u dönüşü ile tam teşekküllü esaretime teslim oldum. öğleden sonra danışmadan arayıp kargomu bildirdiklerinde daha 5 günlük adresime gelen kargoya şaşırdım kaldım. kutuyu açtığımda henüz daha kartı okumadan televizyon dolabının üzerindeki ara ara çekip şıngırdattığım obje geldi gözümün önüne, kartı henüz açmadan bildim senden olduğunu.
    "ah be başkan, canım başkan!" dedim dışımdan.
    kartı okuduktan sonra içim koştu yanına, sımsıkı sarıldı sana çünkü bu aralar sana sarılmaya çok ihtiyacım var. özenle yerleştirdim masama, kartı da hemen önüne koydum. sonra o televizyonda ne çok film izlediğimiz geldi aklıma, venom'un 2. filmi çıkmış mesela, izledin mi? ben izlemedim, belki bir yol düşürür de gelirim, birlikte izleriz yine diye.
    geçkince bir akşam vakti sessiz sessiz, hıçkıra hıçkıra bir nöbete tutulmuştum, hatırlıyorsun. öylece sığınıp sana, içine biraz sen de katıp karıştırmıştım duygu durumlarının en mixini... tam da öyle bir andayım başkan, göğsün nerede?
    bu aralar sana çok ihtiyacım var.
    biliyorum ki sen de hayır demezsin bana.
    iyiydik be başkan, gitmeseydin iyiydik...
    geri gelemez misin?
    seni çok özlüyorum.
    böyle zamanlarda daha da çok...
hesabın var mı? giriş yap