• dün gece başıma gelen hadise.

    rasyonel bir insan olduğum için soğukkanlılıkla ihtimalleri düşünmeye başladım.

    - herhangi bir misafir beklemiyor olsam da ailemden biri gelmiş olabilirdi.
    - ışığı açık unutmuş olmama rağmen yeni açılmış gibi algılayabilirdim.
    - acemi bir hırsız girmiş olabilirdi.

    elime parfüm şişesini alıp hafifçe salona doğru yürüdüm. floresan titreyip duruyordu. baktım pencerenin önünde pelerinli 5-6 yaşlarında bi kız çocuğu. saçları hafiften yüzüne düşmüş. yüzü bembeyaz. kapkara gözlerini bana dikmiş. elinde gözleri oyulmuş bir oyuncak bebek var.

    korkudan titreyerek yaklaştım. karşısında çömeldim. usulca yaklaşarak "merhaba küçük kız, nasıl geldin buraya, annen nerde" diyecektim ki bi anda cesaret geldi, omuzlarından tutup kafayı gömdüm. burnunu tutup yerden doğrularak kalktı, üzerine doğru bi hışımla uçan tekmeyi salladım. ağzını yüzünü dağıttım. koydum kapının önüne.

    ne lan öyle asırlardır aynı yöntemle milleti korkutmalar. burdan ruhlar alemine sesleniyorum. tamam, iletişim kurmaya çalışıyorsunuz, bi derdiniz var belli ama biraz güncelleyin oğlum kendinizi. yeni yöntemler bulun. öyle tuvalet penceresinden bakmalar, koridor ışığını kapatınca oturma odasına kadar kovalamalar, üst katta misket oynamacalar, geceleri pencereden belirmeler, ahtapot gibi yatağın altından kolu uzatıp açıkta kalan ayağa dokunmalar, gecenin en sessiz anında kulağa isim fısıldamalar, gecenin üçünde kırmızı görmüş boğa gibi ayağı halıya sürtmeler.

    evet bunları yaptınız. ama modası geçti. yeni yöntemler bulmanız gerek.
  • yıl 2005. üniversitedeyiz.

    3 ev arkadaşı olarak bir evde ikamet ediyoruz. evimiz iki oda bir salon. yan yana iki oda tek bir balkonu görüyor. balkonun lambası da ali'nin odasından yanıyor. biz ise üç arkadaş diğer odada "identity - kimlik" isimli gerilim filmini izliyoruz. evet çok korkunç bir film değil ama bir hayli geriliyoruz. en gerilimli sahnelerden bir tanesini izlerken birden balkonun ışığı yandı. biz üç arkadaş bildiğin kireç kutusuna banmış gibi bembeyaz kesildik. ses bile çıkaramadık. ya acemi bir hırsız girmişti ve balkondan kaçış yolunu daha iyi görebilmek için ışığı yakmıştı ya da evde bu dünyaya ait olmayan varlıklar da bize ev arkadaşlığı ediyordu. başka bir seçenek yok. çünkü o balkonun ışığı başka türlü açılamaz.

    biz üç arkadaş birbirimize bakarken bu seferde balkon ışığının düğmesi bulunan odadan ilginç bir gürültü geldi. biz sıçma noktasındayız. çıt çıkarmıyoruz. üç harflilere veya hırsıza evde yokuz mesajı vermeye çalışıyoruz. space tuşuna basarak bsplayerda oynamakta olan filmi durdurduk. çıt çıkarmıyoruz. üç tane kocaman adam birbirine sarılmış vaziyette katilini bekleyen kurban sessizliğindeyiz.

    baktık bu iş böyle olmaz işin sırrını çözmek gerekiyor. artık o an ilahi bir güç bize cesaret mi verdi nedir bilmiyoruz. kalkıp mutfağa girdik en başta. cephanemizi buradan temin edebiliriz ancak. 1 meyve bıçağı, 1 ekmek bıçağı ve 1 adet çatal. bunlara eşlik eden yumruklaşma yaşanırsa diye parmak arasına sıkıştırılmış iki adet tirbüşon. mutfak kapısının arkasına matarasından su içmek için oturmuş er ryan'ı kurtaran askerler gibi çömeldik ve stratejik planımızı yaptık. plan basit ve etkiliydi. gözü kapalı bir şekilde odaya dalıp elimizdekileri sallayıp duracaktık. eğer düşmanımız görünmez bir varlık ise üç gulfü bir elham okuyacaktık. gusül abdesti için zamanımız yoktu ve allah bizi mutlaka affedecekti çünkü savaş halindeydik.

    planı uygulamak için odanın kapısına dayanıp açtık. gözü kapalı bir şekilde elimizdekileri salladık durduk. ama karşımızdan ses gelmedi. demek ki düşman dünya dışından katılıyordu ve bize başarılar dilemeyi ihmal etmiyordu.

    ışığı açtık ve o an düşmanımızla karşı karşıya geldik. korkulacak bir düşman değildi bu. eğitim materyali yapma dersinde yapmış olduğumuz iki adet marakas idi düşman. duvara astığımız yerden önce bir tanesi intihar etmek için kendini boşluğa bırakmış ve düşerken lambanın düğmesine çarpmıştı. ikincisi ise hiç bir yere çarpmadan hedefine ulaşmıştı.

    evet başlık ile uyumsuz bir hikaye. salon diyor ama ben balkon ışığını anlatıyorum. çünkü bizim balkonumuz salon kadar genişti. ikincisi evde yalnız olmak diyor ya üçümüzün iq'sunu toplasan o tanıma uyuyor.
  • üniversitenin ilk yıllarında ev arkadaşıyla evde içilir. muhabbet koyulaşır ve meşhur, tanrı'nın varlığını sorgulama hadisesine dayanır. ateşli diyaloglar havada uçuşurken zamanın modası atraksiyonlu müzik setinin ışıkları yanar, radyo açılır ve hatemolardan rober yanık yanık seda eder; tanrım senden başka kimim var beniiiimmmm diye. tırsıp kelime-i şehadet getiren bünyeler birbirine sarılarak sabahı eder. sabah mevzunun otomatik alarm sistemi, fişi çekilip tekrar takılınca saati şaşan müzik seti olduğu anlaşılır ama şarkının içeriği öyle derindir ve düşülen durum öyle dramatiktir ki, uzun süre göz göze gelinemez ev arkadaşıyla. bu da böyle bir anımdır.
  • kesilen elektriğin gelmesi sonucu oluşabilir.
  • üniversitedeyken farklı versiyonlarını yaşadığım hadise.

    arkadaşın evine girdik. o yemek hazırlıyor, ben de müzik açayım dedim. teypte özlem tekin var, masada da queen duruyor. hangisini takayım dedim, queen dedi. taktım yanına gittim. özlem tekin çalıyor. baştan jeton düşmedi, 1 dakika sonra sana ötekini tak demedim mi lan diye sordu. gittik açtık queen var. tekrar çalıştırdık o çalmaya başladı. bildiğin hardware teyp, öyle memory falan yok. çok üzerinde durmadık.

    2 gün sonra halka 2 gösterime girdi. öncesinde evde 1 i izledik. sinemada 2 yi izledik. eve döndük ve kapının önünde ilk kez farkettik. kapının 20 metre karşısında kuyu var. samara nın kuyusundan hallice. adam 2 yıldır o evde oturuyor ben de haftanın yarısı rızkına çöküyorum, ilk kez dikkat ettik. içeri girince teyp olayını da bağdaştırdık. sonrası insomnia
  • ekşicilerin başına gelmez öyle şeyler. bu tarz şeyler için;

    (bkz: inci sözlük)
  • umrumda olmayacak hadisedir. salonda yatmıyorum sonuçta. ama yatak odasının ışığı olsaydı toprağı yemiştim.
  • (bkz: töbe de)
hesabın var mı? giriş yap