• 8 maçta 24 puanla euro 2004 elemelerinde 1. grupta lider olarak euro 2004'e doğrudan katılma hakkını elde eden ülke.
  • kendi ülkelerinin cografi konumunu altıgene benzeterek kendi ülkelerinden söz ederken bazen fransa yerine altıgen yani hexagon diye söz eden insanların yaşadığı şarap ülkesi.
  • futboluyla, paris'iyle, susuyla busuyla ilgilendik her zaman, ancak herhalde fransa'yi fransa yapan en onemli unsuru her zaman atladik; siyasal yapi. bu yazimda da fransa'nin siyasetine biraz deginecek, baslica onemli noktalari uzerinde duracagim.

    daha onceleri monarsi ile yonetilmekte olan fransa'nin gunumuz modern yapisina kavusmasinda herhalde en onemli etmen, fransiz ihtilali'dir. 1789 yilinda yasanmis olan ihtilal, sirf fransa'yi degil, butun avrupa kitasini etkilemekten geri kalmamistir. oyle ki, emanuelle kant, "devrim" sozunu duydugu zaman tuylerinin diken diken oldugunu bircok defa dile getirmis olsa da, bu devrimin tamamiylen mesru oldugunu savunmustur.

    ihtilallen birlikte ilk ortaya cikan buyuk guc, napoleon bonaparte'dir hic suphesiz. sadece buyuk bir askeri lider olmaklan kalmamis, ayni zamanda "napoleon yasalari'ni" da beraberinde getirmistir. oyle ki, ulke uzun sure boyunca bu yasalarin etkisinden kurtulamamis, hatta gunumuze kadar bu yasalarin bir kismi gelmeyi basarmistir. unutmayalim ki, kendisi butun avrupa'yi ele gecirmis, moskova'ya kadar ilerlemesini bilmistir. bu sure zarfinda herhangi bir sekilde halkin isyan etmemesinin sebebi olarak da bu yasalar gosterilmektedir. ancak bir sure sonra ihtilal sonrasi fransa'sina kucak acan halklar, gunumuzde irak'ta da yogun olarak goruldugu gibi kendilerini kurtaran gucun egemenligine isyan etmislerdir.

    fransiz ihtilali, fransa'daki en onemli unsurlardan biri olan merkezi hukumet anlayisini degistirememistir. hersey degismis, bir tek bu kalmistir denilebilir. oyle ki, kilise bu sebepten devletin dusmani haline gelmis, hatta dunyadaki en laik katolik kilisesi halini bu nedenle almistir. kilise, ihtilal sirasinda ve sonrasinda aristokrasinin yaninda yer almis, ihtilale tamamiylen karsi cikmistir. ancak fransa'da neredeyse kilisenin bir gelenegi haline gelmis olan "yeni hukumete gore adimini uydur" politikasindan nasibini almis, kendisini sekillendirmeyi bilmistir. boylece, hukumetin daimi dusmani vasfindan da siyrilmayi basarmistir.

    bu merkeziyetciligi yasal yollarlan aciklayan ilk kisi yine napoleon bonaparte olmustur. der ki, fransa'da yasayan herkes, ulke capinda tek bir yasa ile yonetilmelidir. yani, butun yerel yonetimleri de bu madde ile merkeze baglamistir.

    napoleon'un yasalari icerisinde "kentsel yasalar" ve "kamusal yasalar" olarak iki ayri bolum mevcuttur. kentsel yasalar, kisaca ve en basit haliyle, insanlar arasindaki sosyal iletisim uzerindeki yaptirim ve uygulamalardan ibarettir. ornek olarak, ticaret kanunlari ve benzeri seyler verilebilir. kamu yasalari ise, daha cok kisilerlen otoriteler arasindaki iletisimi duzenlemeyi amaclar. buna ornek olarak suc ve ceza kanunlari, anayasal kanunlar ve yasama/yurutme kanunlari verilebilir.

    ancak bu kanunlari ulkeye getirmek de ardinda bircok problem yaratmaktaydi. yerel yonetimler, halen daha orf ve adetlerinden gelen bircok yasadan kurtulamamislardi. gunumuzde bile halen daha yerel orf ve adetlere bircok yasama ve yargi durumlarinda basvurulsa bile, o zamanlarda bu oyle bir derecedeydi ki, herkesi ilgilendiren tek bir yasa, orf ve adetleri buyuk olcude etkileyebilecek duzeydeydi.

    buna aldiris etmeyen napoleon bonaparte, butun bu yerel kanunlardan kurtulmasini ve butun yerel yonetimleri merkeze baglamasini bildi. oyle ki, kendisi bile yeri geldiginde birtakim yargi uygulamalarina bizzat gozlemci olarak katilmakta ve uygulamakta oldugu kanunlarin yuruyup yurumedigini gozlemlemekteydi. birtakim durumlarda orf ve adetlerin yargilama surecinde kullanilmasini bilerek gozardi ettigi bile soylenmektedir.

    16. yuzyil teorisyenlerinden biri olan gean bodin, tipki ingiliz meslektasi thomas hobbes gibi ulkenin mutlak bir monarsiylen, tek bir kimse tarafindan yonetilmesini uygun gormekteydi. 18. yuzyil teorisyeni montesquieu ise, bunun tam aksine, daha merkeziyetci, fakat daha laik ve mutlakiyetten uzak bir yonetim biciminin mevcut olmasi gerektigini savunmustur.

    ancak fransiz ihtilali'nden itibaren, ozellikle de napoleon bonaparte'un actigi donemden sonra fransa'da demokrasi ile monarsi arasinda surekli bir gidip gelme gorulmustur. demek istedigim, hukumet bazen fazla monarsik davranmis, bazen de yine eski normal demokratik haline donmustur. oyle ki, tarih icerisinde bircok demokratik ulke, demokrasi ile basa gelmis bir hukumdarin zaman icerisinde kendisini bir mutlak yonetici pozisyonuna sokmasindan korkmustur. bunun en bariz ornegi olarak genelde adolf hitler verilse dahi, fransizlar'in asil korktuklari olay, devlet gucunun mutlakiyet ve demokrasi arasindaki istikrarsiz gidis gelisiydi.

    onceleri, napoleon bonaparte her ne kadar demokratik bir lider olarak goreve baslamis olsa da, kendisini daha sonralari bir imparator ilan etmistir. zaten bunun uzerine beethoven da cok onemli bir bestesinin ismini degistirmistir tepki olarak. ayni seyi, daha sonraki yillarda de gaulle ile de gorecegiz zaten (ikinci dunya savasi oncesi bir donem demokratik davranmisken, daha sonra yine totaliter davranmaya baslamistir, savas sirasinda yine demokratik bir hal almis olsa da, savas sonrasinda tekrardan inisli cikisli bir siyaset izlemis, ancak en sonunda gorevinden ayrilirken "yasasin cumhuriyet!" diye bagirmistir. buradan, kendisinin aslinda gercek bir demokrat oldugunu, fakat kisisel ihtiraslarindan dolayi arada sirada yol degistirdigi sonucunu cikarabiliriz).

    fransa'nin tarih icerisinde degisen politik yapisini, birtakim kaynaklardan topladigim haliylen, belli donemlerle incelemek gerekirse;
    · 1789'a kadar olanki donem: "ancien-regime" adi verilen, louis xiv (1643-1715) yonetiminde olunan donem. "ben devletim!" soylemi bu donemi yansitir. eski rejimin bir semboludur adeta bu soz. daha sonra gelen louis xv (1715-1774), ulkeyi yine bu soylemi izleyerek yonetmeye devam eder. kendisinden sonra gelen louis xvi, avusturya'li kralice maria theresa'nin kizlarindan marie antoinette ile evlenir ve ulkeyi hakikaten de demir yumruk ile yonetmeye baslarlar. halklan aralari acilmaya baslar, halk ise monarside bir reform beklemektedir. anayasasi olan bir monarsi istenmektedir. ancak zirtapozluk yaptiklari icin halk tarafindan (giyotin sagolsun) oldurulurler. fransiz ihtilali, 1789'da baslar.
    ··· ihtilalde idealistler cogunluktadir. birseyleri degistirmek isterler, ancak bunu yaparken zulumden kacinirlar.
    ··· ancak bunlarin yaninda radikal bir kanat da mevcuttur.
    ··· bu fanatik kesim, idealistleri bir kenara iter ve kisa bir sure ulkeyi teror ile yonetirler.
    ··· ancak bu kisa surec cabuk gecer ve sistem tekrar degisir (unutmayin, sovyet devrimi sirasinda da aynilari yasanmistir. adolf hitler'de bile ayni sey yasanmistir. guney amerika'da da bircok defa, ozellikle kuba devriminde yine bu yasanmistir).
    · 1789-1792: anayasal monarsi (mesrutiyet) donemi baslar. 1791'in anayasasi kullanilmaya baslanir. ilk yasama organlari bu zamanlarda olusur ve duzenli olarak toplanir.
    · 1792-1799: birinci cumhuriyet kurulur. 1793'de kullanima gecmeyen bir anayasa yapilsa da, 1975'de yapilmis anayasa kabul gorur ve kullanilmaya baslanir.
    · 1799-1804: napoleon bonaparte'in ilk konsey toplantisi gerceklesir. 1802'de bir baska anayasa devreye girer ve napoleon kanunlari adi verilen kanunlara ilk adim atilir.
    · 1804-1815: ilk imparatorluk kurulur (napoleon bonaparte onderliginde). 1815'in anayasasi kabul edilir ve malum kanunlar tam anlamiylan yerlerine otururlar.
    · 1815-1824: louis xviii basa gelir. ulkenin siyasal yapisi "yenilenir".
    · 1824-1830: charles x yonetime gecer.
    · 1830-1848: broleaun monarsisi hukum surmeye baslar. 1830'daki anayasa kabul edilir. louis / phillip fransa'nin krali olur.
    · 1848-1851: ikinci cumhuriyet kurulur. 1848'de yeniden bir anayasa cikarilir. napoleon bonaparte'in yegeni ikinci napoleon secimle basa gelir.
    · 1851-1877: ikinci imparatorluk kurulur. amcasindan ders almayan napoleon ii de ayni hataya duser. 1852 ve 75'de iki farkli anayasa hazirlanir.
    · 1877-1940: ucuncu cumhuriyet kurulur. 1875'de hazirlanmis anayasa halen daha yururluktedir.
    · 1940-1944: vichy rejimi basa gelir, hitler nedeniyle fransa'nin kuzeyi isgal altindadir.
    · 1945-1958: dorduncu cumhuriyet kurulur.
    · 1958-gunumuz: besinci cumhuriyet yururluge girer.

    demokratik sistemler, fransizlar tarafindan her zaman kabul gormemekteydi. yukaridaki verdigim listede de goreceginiz gibi, aslinda hukumetler siklikla degisirlerdi. ancak bilinmelidir ki, demokrasi aslinda zamanina gore cok yeni bir yonetim bicimiydi. ote yandan demokrasi, gelmis gecmis en zor yonetim bicimlerinden de biridir. ucuncu cumhuriyet yillarinda ise bu yavas yavas degismeye baslamistir.

    oyle ki, demokrasi en iyi ve en guclu yonetim sekli olarak kabul edilmistir. ancak donemin devlet adamlari, kesinlikle buyuk bir yanilgi icine dusmuslerdir, zira demokrasiden pek uzak olan komsu almanya, adolf hitler'in yonetimi altinda fransa'dan cok daha buyuk bir guce sahiptir. zaten daha sonralari isgal edilmeleri ile bunu daha iyi ogreneceklerdir. (bu konuda jacob burghart'in "reflections on world history" kitabini okumanizi tavsiye ederim. her ne kadar almanya ve fransa, tarih boyunca birbirlerini pek cok defa isgal etmis olsalar bile, her zaman en yeni olan olayin onemi uzerinde durulmustur, cunku bize daha onemli gelmistir en yeni olan olay. kendisi de kitabinda bu fenomeni anlatmaktadir. cok devrik cumle kurdum, kusura bakmayin).

    19. yuzyil'in sonlarinda ve 20. yuzyil'in baslarinda sekillendirilmis olan fransiz hukumeti, genel baglamda buyuk britanya'nin yonetim seklini taklit etmekteydi. oyle ki ingiltere'de kralice, parlamentoyu dagitma hakkina sahipti (her ne kadar tarihte bu bir veya iki defa yasanmis olsa dahi). boylece fransizlar da ayni seyi, ucuncu cumhuriyet yillarinda getirilen anayasalara koyarak kendi sistemlerine soktular. yani, kral cok buyuk bir tehlike gordugu zaman parlamentoyu dagitma yetkisine sahip olacakti.

    oyle ki, fransa'da baskanlardan bir tanesi, parlamentoyu dagitma girisiminde bulunmus olsa da, bu halk arasinda oyle buyuk bir tepkiye yol acti ki, bir daha hicbir sekilde hicbir baskan bu yetkinin yanindan bile gecmedi. ayni durumlar, nsdap'nin basa gelmesine kadar almanya'da ve hatta amerika birlesik devletleri'nde de gorulmustur.

    simdi de birazcik 20. yuzyil fransa'sinin, hatta butun fransa tarihinin gelmis gecmis en buyuk devlet adamlarindan biri olan de gaulle hakkinda konusmak istiyorum.

    kendisi aslinda birinci dunya savasi'nda genc yasta almanlar'a esir dusmus, ikinci dunya savasi oncesinde ise fransiz ordusunda binbasilik mertebesine kadar ulasmistir. gercekten cok elit bir kesimden gelen de gaulle, ayni zamanda cok da kulturlu ve egitimlidir. oyle ki, gelecegi de gayet iyi gorebilmesinden dolayi, cok iyi bir devlet adami oldugunu da bize kanitlar her seferinde. ikinci dunya savasi cikmadan onceki donemlerde yavas yavas fransiz generallere, almanya ve belcika sinirlarina kurulacak herhangi bir margino savunma hattinin kurulmasinin pek ise yaramayacagini savunmustur. rahatlikla alman tanklari ve hava saldirilari karsisinda ezilecegini soyleyen de gaulle'i pek takan olmadigindan, hitler'in ozellikle onem verdigi tank ve hava destek uniteleri sayesinde fransa, savas sirasinda rahatlikla dize getirilmistir (tabii bunun altinda da cok karmasik sebepler yatmaktadir).

    zaten o siralarda halk, hafiften ucuncu cumhuriyet hukumetine karsi olumsuz bir tutum icerisine girmisti. bu nedenle vichy fransasinin kurulmasi pek de zor olmadi. ancak savas bittiginde tekrardan baskan olan de gaulle, dorduncu ve besinci cumhuriyetlerde gorev almasini bildi. oyle bir devlet adamiydi ki, kendisinin her zaman sozunun dinlenmesini istiyor, eger aksini soyleyecek biri olursa, gorevinden aninda istifa ediyordu. bu yuzden time dergisince 1958'de yilin adami bile secilmistir. zira kendisi her zaman uzun vadeli dusunmustur ve halkini dusunmustur.

    kuzey afrika'daki (ozellikle cezayir) somurgelerdeki isyanlar ve darbe girisimlerinden sonra, yani 1958'de yeni bir anayasa hazirligi yapilmistir. bu anayasada artik baskana cok daha fazla guc verilmis, hatta tipki amerika'nin baskaninda oldugu gibi, devlete karsi olacak olan herhangi bir olasi tehlike aninda kullanilmak uzere baskana diktatorlerinkine varacak kadar buyuk olculerde gucler bahsedilmistir.

    simdi de gunumuzdeki yonetim bicimine, yani besinci cumhuriyete biraz goz atmamiz gerekmektedir.

    besinci cumhuriyetteki durum, tipki abd'de oldugu gibidir. yani bir baskan mevcuttur ve onun altinda bir parlamento vardir. fakat amerikan siyaseti'nden farkli olarak buradaki parlamento, yasama ve yurutme sebeplerinden cok halki temsil etme gorevini ustune almistir, ancak yasamada basrol oynar. bir nevi turkiye'nin sistemine benzese de, bizdeki cumhurbaskanina oranla fransa baskani cok daha fazla goreve sahiptir.

    ozellikle besinci cumhuriyetin digerlerinden olan farki, baskanin, yasama organlari olan parlamento tarafindan degil, dogrudan halk tarafindan secilmesidir. yani, de gaulle'un en buyuk duslerinden birinin gerceklesmesi durumu sozkonusudur. zira kendisi, paris'deki merkeziyetci zihniyetten pek hosnut olmadigindan, daha cok ulkenin geri kalan kismini temsil edebilmek adina bu girisimde bulunmustur.

    yeni anayasaya gore, baskan halk tarafindan dogrudan secilmekte, bu da guclu bir yonetim kadrosu olusmasini saglamaktaydi. boylece baskanin gucleri, yeni anayasada artik yasama meclisinden daha once belirtilir olmustu.

    fransiz ihtilali'nin aslinda merkeziyetciligi yikmayip, daha da gelistirdigini soylemistik. bunun izlerini, ilk anayasada da bolca bulabiliriz.

    - article 1: fransa, bolunmezdir (amerika'da yayinlanan federalist makaleler, fransa'da o donemlerde yasaklanmistir ki, merkeziyetcilik fikri yayginlassin).

    oyle ki, besinci cumhuriyet yillarinda de gaulle'in onderliginde merkeziyetcilik, belli bir seviyede geri adim atmak zorunda kaldi. bu aslinda cok zit gelmektedir bircogumuza, ancak daha bir yerel yonetimlere onem verildi ve yerel halklar daha bir gozetildi, her ne kadar ilk maksat, merkezi kuvvet olan bir baskan yaratmak olmus olsa dahi.

    de gaulle, ayni zamanda ekonomik stabilite saglamistir. ozellikle euro'nun cikmasindan once para birimi frank olan fransa, bu parasinin gucunu isvicre frangina esitlemek istemekteydi. buyuk olcude bu da basarildi.

    "fransa laiktir, laik kalacak" tarzi bir sloganlari bile vardi kendilerinin. daha once de soylendigi gibi, fransa'da cok laik bir kilise anlayisi vardi. oyle ki, en modern katolik kilise bile denilebilir rahatlikla. butun fransa'da dini inanclar da tamamiylen serbest birakilmislardi. ikinci dunya savasi sonrasinda sayilari her ne kadar cok azalmis olsa da, yahudilere saygi duyulmus, hatta kuzey afrika gocmeni olan muslumanlara da hic karisilmamistir (hatta tam olarak hatirlayamadigim bir istatistige gore, paris'de yaklasik 1500 cami vardir 2001 yili sayimlarina gore).

    yine ilk anayasadan gunumuz anayasasina devrolmus bir diger madde de, ulkenin ulusal marsini, resmi dilini, yonetim bicimini ve bayragini aciklayan maddedir. oyle ki, lincoln'un anayasal eklemelerindekilerin tipkisinin aynisidir bunlar.

    baskan, savas sirasinda veya herhangi bir sekilde tehlike arzedecek durumda bir diktatorun yetkilerine sahiptir. burada baskan, mutlaka kongre uyelerine ve danismanlarina bir sekilde danismak ve fikir sormak zorundadir, ancak onlarin dediklerini dinleme gibi bir zorunlulugu yoktur; kafasina gore hareket edebilir.

    her zaman aristokrasiye de onem veren de gaulle, fransa'nin gunumuzdeki durumunu cok iyi degerlendirip adimlarini ona gore atmistir. oyle ki, gunumuz fransa siyasal yapisini tamamiylen amerikan siyasetine benzetebiliriz.

    klasik olarak, copy paste degil alinteri diyerek bitirmek istemekteyim.
  • türkiyenin avrupa birliğine üyeliği için mevcut duruma göre muhalefet kampanyası başlatacağını duyuran ülke.
    (bkz: dallama fransızlar)
  • fransa'yi "club"larinda adam yok , mc donalds'larinda kuyruk var diyerek diskalifiye etmek fransa'ya fransiz kalmakin pek sahane bir göstergesidir.
    (bkz: art de vivre)
  • fransızcayı anadiliniz kadar iyi bilmiyorsanız her yerde dışlanacağınız, taksicilerin sizin "parasıyla değil mi kardeşim götüreceksin beni işte" feryatlarınızı dinlemeyeceği, restorandaki garsonunun "o oyle okunmaz boyle okunur" diye dil yanlışlarınızı düzelteceği gereksiz bir ülke.
    zamanında almanlar burasını yok edecekti de osmanlıya sığınıp yardım istediler. almanlar nice'e girdiğinde kanuni donanma gönderip nice'i alıp tekrar fransızlara vermişti. fransızlara bakınca "ya bıraksaydı bizimkiler de almanlar şunları yok edip gitseydi" deriz. tabii kanuni hristiyan parçalanmasını korumak için yapmıştır bu hareketini. yine de fransanın haritadan silinmesi dünya insanları için en iyisidir.
  • rose of versailles'i izlediğimden beri gitmek, görmek hatta yaşamak istediğim ülke.
hesabın var mı? giriş yap