• nazım
    "vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası,
    amerikan donanması, topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
    nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. "

    demiş ya,
    ben de diyorum ki,

    rakı şarap gavurluksa,
    ve bir de sevişmek günün en güzel saatlerinde;
    deniz gavurluksa,
    ve karşısında batarken izlemek güneşi;
    aşk gavurluksa,
    ve sevdiceğin elini tutarak kordonda dolaşmak,
    hatta öpüşmek herkesin önünde;
    özgürlük gavurluksa,
    ve özgürlüğe düşkün olmak, kimse tarafından kısıtlanmak istememek;
    ben gavurun önde gideniyim,
    yazın en büyük harflerle:
    ben izmirliyim

    (e evet benim dizeciklerim nazım'ınkilerin yanında çok abuk durabilir. olacak elbette, nazım hikmet'ten söz ediyoruz, afedersiniz "boru mu?". onun gibi yazmamı bekleyemezdiniz elbette.)
  • muhafazakar partilerin seçimlerde daima bu güzel şehrimizde sürüm sürüm sürünmesi sonucunda şehre takılan lakap..
  • dusmana ilk kursunu atan, yurtta hicbir yerde olmadigi kadar isgal altinda dusmana direnen, ataturk cok sevdigi, yurtta batili tarzda dusunce yapısını kavramis..vs gibi sebeplerden dolayi yapılan benzetme.
  • tarihçesi ne olursa olsun, şu an ne anlamda kullanıldığı bellidir bu sıfatın. akp,fazilet,saadet gibi dinci partilere oy vermeyen insanları, rakı balık keyfi yapanları, erkek-kız arkadaşlığı kuranları, sokaklarda rahatça elele dolaşan,öpüşen sevgilileri, rahat giyinenleri, denize bikiniyle girenleri,başını kapamayanları, omuzlarını örtmeyenleri, erkeğinin arkasından değil yanından yürüyen bayanları, çalışan kadınları, başka dinlere hoşgörülü davrananları, kurban bayramlarında sokakları kan gölüne çevirmeyip de mehmetcik vakfına bağış yapanları, karşı cinsin elini sıkanları müslümandan saymayan zihniyetin her meydana atatürk heykelini diken bir şehre haklı olarak yaptığı yakıştırmadır bu isim.. izmir mi gavurdur, başkalarımı yobazdır bir düşünmek lazım gelir. yine de varsın oyle desinler, aman kötü bilsinler, ırak kalsınlar, gelip kültürümüzü bozmasınlar da uzaktan dil uzatmakla yetinsinler.
  • petrol seyhinin bir tanesi universitede okumasi icin oglunu
    izmire gonderir. cocuk ilk devreyi basariyla bitirdikten sonra notlar
    düsmeye ve cocuk hafiften serserilesmeye baslar. isin kotusu,
    memleketten cocuga gonderilen avuc dolusu paralar da artik
    yetmemektedir! seyhimiz oglunu kontrol etmek icin adamlarindan birini
    izmire gonderir.
    adam izmire gelince bir de ne ogrenir! seyhin okusun diye
    gonderdigi oglu okulu birakmis, kendini kariya kiza vurmustur! neyse,
    cocugu kordonda bir meyhanede bulur:
    "ya seydi, bu ne kepazeliktir! baban seni merak eder! kalk
    gidiyoruz memlekete !"
    cocuk "ayva seydi" der, "ama once bir otur da su manzaraya bir
    bak..."
    seyhin adami "bunda ne kotuluk olabilir ki" diye dusunur ve
    masaya
    oturur.
    sandalcilar caparilerini sallamakta, arkada batan kipkirmizi
    gunes, korfezi kirmizinin tonlarina boyamaktadir. manzarayi seyrederken,
    garsonun getirdigi kavundan bir tane agza atilir. ardindan peynirin de
    tadina bakilir. eh su aslan sutu denen meredin de bir
    tadina bakalim derken orada ipler kopar!
    seyhin oglu ve korfez tarafindan ayartilan adam, yorgun ve
    aksamdan kalma oldugu anlasilan bir sesle, 15 gün sonra, efendisini arar:
    "ya seydi, veled mazbût velakin memleket pust!"
  • demagoji uzmanlarinin konu uzerindeki goruslerini tam olarak anlamlandiramamis oldugum tamlama.

    kelimenin belli bir kokeni olabilir, evet. hatta bu koken isterse amazonlar'a, keltler'e falan da uzanabilir. sozun etimolojik kokeninin gunumuz izmir halki'yla hicbir baglantisi da olmayabilir. mesele bu degil ki? mesele bu ulkenin basbakani'nin bu tamlama ile ne kastettigidir.

    kendisi gibi bir hatip (bakiniz kendisi demiyorum) onundeki kalabaliga seslenirken kendi cinsel organini avuclasa ve onu isaret ederek "sosis" diye bagirsa bu olay "aslinda var ya sosis kelimesinin etimolojik kokeninin yarrakla hicbir alakasi yok; ama bazi salaklar yarrak zannediyor." seklinde mi yorumlanmalidir?

    basbakan bu tamlamaya bir anlam yukledi mi? tarihin tozlu sayfalarindan gelen bu deyime turban misali siyasi bir anlam yukledi mi? izmir'e laf sokmus oldugu sanrisina kapildi mi? izmir bu mudur? izmir gavur mudur? mesele budur.

    arz ederim.
  • 1867 yılında çıkarılan ve yabancılara toprak satışına izin veren 7 safer kanunu sonucunda, batı ege'de yabancıların, özellikle de ingilizlerin kısa süre içerisinde 6 milyon dönüme yakın arazi sahibi olmasından sonra halk arasında izmir ve çevresi için yapılan benzetme. benzetmenin dinle, modernlikle alakalı olarak çarpıtılarak kullanımı daha sonra post şakirt döneme rastlar.
  • çok eskilere dayanan tarihi bir ifade imiş.

    şöyle ki, anadolu'da selçuklular'dan sonra kurulan beyliklerlerden aydınoğulları beyliği izmir'i de hakimiyeti altında tutmaktadır. bu beyliğin önemli bir de donanması vardır. 1340lı yıllara tekabül eden bir tarihtir ki ege'de el alemin donanmasına kışt diyen aydınoğlu gazi umur bey ta rodostan gözleri velfecri okuyan saint-jean şövalyelerinin tabiri caizse karizmasını fena çizer. efendim, şövalyelik gururları ağır basan bu rodos gücü güruhu, bir kaç yıl sonrasında, papadan ve evropa'dan destekli bir donanma kurup izmir'e saldırır. sadece saldırmakla kalmaz izmir'in yarısını da elegeçirir bu gavurlar. aydıoğulları'nın bütün limanları yakılmış, bütün teshanelerine girilmiş, bütün gemileri zaptedilmiştir. ammaa yukarı kaleyi alamayan şövalyeler izmir'in kalesine yaklaşamamışlar o kısmı da çekemediklerinden midir nedir barbar dedikleri müslemaan türklerin hakimiyetine bırakmışlardır. bu şekilde gavur ve müslüman izmir diye ikiye ayrılan güzel şehrimiz tam 60 yıl bölük pörçük kalmıştır. gavur izmir ismi de kendisine taaa o zamanlardan kalmadır.

    vakt i zemanında samsun'da da aynısını cenevizli'ler yapmış, yine gavur samsun müslüman samsun diye şehri ikiye bölmüşlermiş. ama niyeyse bu gün kimse samsun'un gavurluğunu hatırlamaz da izmir' halen herkesler gavur bilir...
  • hiç bu tanımı ya da açıklamayı yapmaya gerek olmasa dahi, yine de 1-2 kelime etmek isterim bu konuda. sünni ve muhafazakâr bir aileden geliyorum. büyüklerin dediğine göre, büyük büyük dedeler içinde evliya bile varmış da ben dinimi çok iyi bildiğimi ya da ibadetlerimi samimi bir kalple yaptığımı asla iddia etmem, edemem. elden geldiğince, allah kabul ettiğince, işte o kadar.

    -ki sadece de beni bağlar, vereceğim tek hesap yaradanıma çünkü. başka hiç kimseyi bağlamaz.

    bana öğretilen ve benim bildiğim, birine bilip bilmeden böyle gâvur ya da kâfir denmesi en büyük günahlardan olan kul hakkına girer. gıybete girer. iftiraya girer. asla emin olunamaz çünkü.

    daha sayayım mı?

    şimdi, bu sözü kendini dini bütün müslüman olarak düşünen ve cenneti kesin hak ettiğine inananlar ediyor. allah bilir aslında ya, hadi diyelim ki haklılar, yani cennetlikler. e iki gözüm, kul hakkını yediğin, gıybeti ettiğin, iftiraya çanak tuttuğun anda gitti tüm kazandıkların ya...

    hem, asıl önemli olan, kendinde neyin garantisi var ki, bir başkası hakkında hüküm verirsin (başkası bile değil koskoca bir şehir, kaç can var orada)?
    tüm insanlardan nasıl helallik alacaksın acaba?

    ayrıca en önemlisi hüküm sahibi kimdi ha, kimdi? bir hatırlasana...

    neyse, yukarıda yazdıklarıma ek olarak, evet aslında hiç de gerek yok ya, yine de yazacağım. on yılım izmir'de geçti ve tüm önyargılarımı yıktığım yer de izmir oldu o konuda. en değildir/alakasızdır diye hakkında düşünülecek kişilerin dilinden allah kelâmının düşmediğini, evden çıkmadan abdest alanın, ramazan'da orucunu tutanların, mübarek addedilen günlerde ya da gecelerde ibadet edenlerin, namazını beş vakit kılan gençlerin çokluğunu gördükçe, ben kendimden, düşündüklerimden utandım. ki kimsenin ibadeti de, dini de kimseyi hakkaten bağlamaz, herkes kendisine bakmalıdır. tıpkı izmirlilerin yaptığı gibi, herkes kendine bakar orada. bu, bu kadardır işte. bu kadar basit bir gerçektir. senin imanının garantisi mi var ya da kimin imanının garantisi var, sorarım?

    bilip bilmeden konuşmak başka bir şey, azıcık bile inanan olduğunu iddia edenler bunu bilir.
    amma bilse dahi susmak gerektiğini bilip, yine de konuşanlar, insanları birbirine düşürenler ne olacak acaba?

    birine ya da birilerine gâvur derken, kendiniz o gavurluğa düşmeyin sakın sevgili din kardeşlerim. benden hatırlatması.
  • bu adı yakıştıranların bu il sınırında oturabilmek için bin türlü dolap çevirdiği görülüyor. feto'nun da döndüğümde izmir'de yaşarım gibi bir sözünü hatırlıyor gibiyim. kimse yozgat'ta, sivas'ta, kayseri'de yaşamak istemiyor. müritler, oylar buralardan, insanlar, doğa, medeniyet izmir'den. gavur mavur herkes için yaşanılası yer demek ki.
hesabın var mı? giriş yap