• feyyaz kayacan'ın 1967 tarihli ve "iyilik uzmanları" ile "gibiciler" adlı iki öyküden oluşan kitabı.

    "birinci iyilik uzmanı
    -ne oldu, ne yaptık neydi gördüklerimiz

    büyük yapraklı bir kekeme ağaç diktik bahçemize, doğa biziz dedik, gözümüze karışık elinizle bir pencerenin altını çizdik, bu çizgi çok uzun sürdü,

    karşı evde bir kadın bir çocuğa yürümesini öğretiyordu, sonuç olarak, bir kuru gürültünün ustalığında...

    -şöyle bir baksam kadınlara,geleceğin en büyük yalvaçları dolar kalçalarına, öyle bir katlara yükselmiştim işte, sonra işte sevgimi daha yaygın kılmalara dadandım, günleri öldürenlerle günlerin öldürdüğü kişileri düşündüm, işsizlere cennetin kıvaramadığı işler buldum, sözlüklerin burnundan, en güzel, insanı en omuzda taşır yasalar getirttim, insan haklarından bir çelengi elime geçirdiğim gibi çıkmazların taşını kırmaya gittim, aşırı gördüğüm vergileri en okkalı eşek arılarına ödettim, sonraları pırıl pırıl bir salgın haline sokacağım iyiliğimi..

    ikinci iyilik uzmanı

    -ardı arkası kesilmiyordu çocuklara hazırlanan kadınların, sevmem oysa kadınları, hepside anamın gömütlükte yatan kemiklerinin iliğinden çıkmışa benzemekte, beni amacımdan ayırmaya gelmişler galiba, oysa ben kendimi başkaları adına yakasında çiçek gibi taşıyanın biriyim, ben birazdan resmini çizerek aradığım odaya çekileceğim, arınacağım, yüce bir nedensizliğe bürüneceğim, öylece her davranışımla daha bir paklayacağım çevremi, ben şimdi bir büyük sabahın başaklarına hazırlanıyorum.

    üçüncü iyilik uzmanı
    -neydi demin yanımdan geçen, bir tören miydi, kim miydi yoksa, ben daha yeni dönmüştüm ölümüne çok gittiğim birisinin yanından, hava çok güzeldi, o da ölmesini bilen bir adamdı, onu bunca sevmemin nedenlerinden biri de bu değil mi, elimden gelse ölümünü alıp çerçeveleteceğim, oturma odamızın en ileri duvarına asacağım, önümde sürekli sağlam bir örnek olsun diye...

    -bir din adamıyla birlikte çıktık son basamakları, kulağıma durmadan öteki dünyaları akıtıyordu, tanrı seni bekliyor, kucağını senin için büyüttü buncadır, diyordu, bir tanıtma bir gezdirme uzmanının diliydi bu "solda gördüğünüz bilmem ne anıtı,birazdan sağa sapınca birleşmiş mutluluklar sarayı çıkcak karşımıza, yarın sabahta melekler okuluna gideriz.." ben adamı dinlemiyordum, sehpaya götüren basamaklardan taze bir tahta kokusu yükseliyordu ben ona bakıyordum,birazdan bir çingenenin eliyle o bütün tekerlemeleri sileceğiz, birazdan ölümün dürüstlüğü başlayacak...

    -"öyle bir şey olmaz, benim ki gizli bir dergi, ben onu kafamda yayınlıyorum.." aşk mektupları yazmaktan geri durmamak, en azından bunu yapıyorum, ve her mektubun sonuna şuna benzer eklentiler koyacağım:
    "sesoğlu bu mektubu içinden geldiği için yazdı,"
    "sesoğlu bu mektubu kendi sesinden başlayarak yazdı."
    "sesoğlu bu mektubu aktarma bir sesin pupasını yalayarak yazmadı."
    "sesoğlu bu mektubu yazarken sahibinin sesini dinleyen bir köpek değildi."
    ve bunu yapamazsam heykel desinler bana..."

    “gıcırdatma yoluyla dişlerimi biliyorum, dedi. en diş gıcırdatıcı öfke romanını yazacağım da. ötekilerini gölgede bırakacağım. haksızlıkları, yolsuzlukları söyleyeceğim.”

    "geçenlerde idam edilen bir adamın resmini çektimdi. ödüm kopuyordu; ya resim fena çıkarsa diye. çünkü o resme tüm iyilik ve anlayışımı akıtmıştım. acının, korkunun yüzüne kaktığı çizgileri en ince ayrıntılarına dek saptamak istemiştim. resmi gördükten sonra korkularım sona erdi, içim açıldı. pürüzsüz bir eser ortaya koymuştum."
hesabın var mı? giriş yap