• 2011 yılında şofben gazından zehirlenen, dahası üniversite hastanesinde gerekli ekipman ve yatak bulunmadığı için oraya kabul edilmeyen ve sonrasında sevk edildiği çocuk hastanesinde yaşamını yitiren, henüz 11 yaşındaki bir kız çocuğu. durum böyle olunca; insan, valisinin de, il sağlık müdürünün de, sağlık bakanının da, devletinin de kalıbına tükürmek istiyor haliyle. ama nafile, ona bile müsaade etmiyorlar. kimileri ''götüne girer.'' diyor, kimileri ''aklının ermediği işlere bulaşma, devlet memuruna küfürden içeri tıkarız seni.'' diyor. zaten bu adalet denilen bok, biz sövünce ortaya çıkıyor ne hikmetse. ne için yaşıyoruz ulan biz o zaman? şu çocuk gibiler ölürken, siz niye yaşıyorsunuz?
  • "okula gelirken, ayağım ıslak geldim."
    "derya'nın botu ne güzel, ona almışlar. benim annem babam alamıyor."
    "babam çalışıyor, inşaatın beşinci katından düştü. ölecekti. ekmek parasını çıkartmaya çalışıyor."
    "benim şu an kalbim... içimde ateş var."

    http://www.youtube.com/…ailpage&v=b4dhdtcei0s#t=98s

    "yani bu sizin yaptığınız insanlığa sığar mı?"
  • ilerizekalı öğretmeni ve reytink kaygılı beyaz abisinin bu ölüm haberinden sonra "eğlencesine" helyum yerine şofben gazı çekmelerini öneriyorum.

    allah rahmet eylesin.
  • sevimli bir çocuk değil,
    bir çok açıdan geleceğe dair sinir bozucu hatta.
    ama böyle olmasının sorumlusu da kendisi değil tabi.

    2-3 gündür hayatımızda bu küçük insan.
    yaşananları üzülerek seyrediyorum.

    o kadar kanıksamış ki "fakir"liğini.
    aslında o kadar ince ince işlenmiş ki,
    kızgın her şeye.
    kalbi kin tutmuş,
    gözlerindeki nefreti görmemek elde değil.

    izlediğimiz o videoda da durum aynı.
    sözüne geçiremeyen bir başkanın sınıfa çektiği aristokrasi ayarından rol kapıyor.
    tek sorun olarak atalay'ın isyanı gibi gözükürken araya giriyor ;
    "fakiriz biz! botum yırtık! babam inşaattan düştü! kalbim yanıyor!"
    ve konuyu vurucu bir finalle bağlıyor ;
    "bu yaptığınız insanlığa sığar mı !?"

    herkes burada kilitleniyor sonra.
    gizem'in gösterdiği resimden etkileniveriyor.
    bir sonraki başkanlık seçiminde bütün bunlar oy olarak geri dönecek.
    bunun için yeterince acı var ortada
    gizem de farkında bunun.

    hem suçluyu da buldu;
    sınıf arkadaşı atalay !

    bu gibi durumların sömürücüsü olmaya devam eden beyaz showa çıkartılıyor başkanı ile birlikte.
    orada da durum değişmiyor.

    durup dururken annesinin merdiven sildiğinden,
    o'na kardeşiyle yardım ettiğinden,
    1.katta oturan kadının para vermediğinden,
    dedesinin felç olduğuna kadar birçok şeyden bahsediyor.
    peki kendisine göre suçlusu kim?
    tabi ki biz!
    "gülmeyin haa" derken vurguluyor bunu.
    nefret ediyor hepimizden.
    alelade bir tatil sorusuna da cevabı hazır.
    tatil yapacak kadar paraları olmadığını büyük bir kızgınlıkla belirtiyor;
    "gitmiyycem!"

    içi asla soğumuyor ve vali de gazabına uğruyor gizem'in;
    "kalıbına tüküreyim o valinin! öğretmenime izin vermiyor! sıcacık evinde oturuyor!"
    burda bilinçsiz olarak soğuk olan evinin suçlusunu buluyor
    ama ezberletilmiş işte söyledikleri.
    giriş-gelişme-sonuç hep aynı.
    bu küçük insanı öğretmeni,
    ailesi,
    beyaz amcası alabildiğine sömüyor.

    gerçekten üzüntü verici.
    sebeplerini iyi görmek lazım.

    muhtemelen okuldan eve döndüğünde,
    çorbasını içerken öğlenden sonraki programları izliyor.
    ister istemez etkileniyor o fiyakalı ağlaklıktan.
    oradan duyduğu cümleleri de kendi hayatına yapıştırıyor.
    çünkü salyasümük sorulan sorular cuk diye oturuyor yaşadıklarına.
    alabildiğine hırslandırıyor o'nu.
    ve tabii ailesi de yardımcı oluyor böyle düşünüp,
    böyle uygulayarak kazanacağına,
    prim yapacağına.

    anne ağlıyor,
    baba isyan ediyor evde.
    eminim 6 çocuğun "rızkıyla gelse yeter"ine inanmış ebeveynlerini suçlu bulduğu an daha kötü olacak hayat o'nun için.

    hülasa gizemin yırtık botundan önce psikiyatri desteğine ihtiyacı var.
    umutlu olabilmesi,
    insanlar sevebilmesi,
    inanabilmesi için,
    atalay'ın yaşadıklarında hiçbir kabahatinin olmadığını anlayabilmesi,
    ve en önemlisi de büyüyünce o öğleden sonra yayınlanan programlara malzeme olmaması için.

    bu 9 yaşındaki çocuğun düşündürdükleri,
    üzdüğü mesele budur beni,
    ıslanmış ayakları değil.
  • ağlattı sabah sabah ya ne biçim memleket. izlerken bilir miydim 2 sene sonra öleceğini. gitti minnoş. sikim o şofbeni de gazını da böyle işi de.
  • vicdan dedigimiz seyin vucut bulmus haliydi bu cocuk.

    isci babasinin parmaklarini anlatan, annesine merdiven sildirip de piril piril merdivenleri gorunce gulen ama emeginin karsiligini vermeyen ev sahiplerini anlatan cocuktu gizem. o valinin de agzina tukureyim diyen cocuktu. nasil saf, nasil icten.

    vicdan dedigimiz sey bu cocuktu lan.

    olmus.

    allah'im. koru aklimizi.
  • tvde veya internetteki videolar sayesinde insanların sevgisini kazanmış olması kendisi için bir talihsizlik değildir, seven veya hatırlayan insanlar varsa onlar için bir talihsizliktir.

    sırf beyaz show a çıktığı için "daha bi ölmüş sanki" değildir.. şofbenden sızan gazla ölmek zaten yeterince büyük bir talihsizliktir..

    gaz alarmı 40 liralik bi edevattır. banyoda zehirlenme tehlikesi geçirmeyen kimsenin gidip hususi olarak "dur bi tane alayim" dediği bir alet de değildir. bizim evde de yok.

    ama;

    türkiyede üretilen veya ithal tüm otomobillerde her koltukta 1 adet emniyet kemeri olma zorunluğu var , eğer bu zorunluluk olmasaydı kimse kalkıp gidip emniyet kemeri taktırmazdı... çok daha fazla insan ölürdü kazalarda.

    aynı bu örnekteki gibi gaz ile çalışan tüm ev tipi edevatların içinde yasal olarak bir gaz alarmı bulunma zorunluğu olmalı... kimse gidip gaz alarmı almaz ama 12 taksitle aldığı kombinin içinden çıkana da itiraz etmez.
  • hayatını kaybetmiştir hem de olabilecek en şanssız, en talihsiz şekilde. gel gör ki sözlükte yazılan bazı yazıların su testisinden farkı yok.

    beyaz neden kabahatli oldu ki mesela? programına çıkararak suç mu işledi, küçük mü düşürdü kızcağızı? kötü muamele mi yaptı, dalga mı geçti kızla? hepsinin cevabı hayır, kendisini pek sevmesem de son derece iyi niyetli olarak ağırladı gizem'i istanbul'daki programında, hiçbir olumsuz öğe yoktu benim gözüme çarpan.

    badem göz geyiğine hiç girmeyeceğim çünkü bu kız hakikaten parlaktı, ışık saçıyordu ve sevmiştik evvelden de. ama hocasında da kabahat bulmak istemiyorum. video'ya çekmeseydi ne olacaktı? türkiye'de her gün ölen yüzlerce çocuk gibi gizem de bugün ölmüş olacaktı ve bizim ruhumuz bile duymayacaktı. belki de biraz olsun salı günümüzün hüzünlü geçmesine neden oldu hocası onu bizle tanıştırarak, biraz da yüzümüzü güldürdü aylar önce. ama kabahatli mi, bence o da son derece iyi niyetli, suçsuz.

    gizem'in mekanı cennet olsun, allah geride kalan ailesine sabır versin. yine de sadece bu trajediden sebep bulup çocuk tecavüzcülerinin serbest ama kendisinin öbür dünyada olduğunu söylemek hakikaten saçma. her zaman olduğu gibi duygularımıza yenik düşüyor, zaman zaman nereye saldıracağımızı şaşırıyoruz. ve işte tam bu noktada guus hiddink'in gider ayak söylediği söze bir kez daha hak veriyorum. ''siz çok duygusal milletsiniz..''
  • ufo gören masum köylüyü ziyaret etmeyen cem yılmaz gibi kızcağızın sırtından malzeme çıkaran beyaz da cenazesine gitmemiştir.

    kendisi yüzünden zamanın ötesine gitsek de güle güle gizem; keşke yaşasaydın da politikacı olsaydın. kesinlikle potansiyeli yüksekti..

    ve onu öldüren tüpgaz değil karbonmonoksit, baca, denetimsizlik, müteahhit ve yöneticilerdeki standartlara uyarsa ölecek hastalığıdır...
  • "okula gelirken, ayağım ıslak geldim."

    ilk defa bu videoyu izlediğim günü hatırladım birden. yukarıdaki cümle günlerce kulaklarımda çınlamıştı. herkesin "çok komik, mutlaka izle" dediği videoyu ben ağlayarak izlemiştim. sonra bugün sıcak evimde otururken bu haberi görünce yine aklıma söyledikleri geldi.

    hayat bazen çok acı.
hesabın var mı? giriş yap