• herkes şarkısından türküsünden bahsetmiş. bırakın bunları ya.

    göçmenler şu alemde evlenip evin baş köşesine kondurulacak en birinci kadındır.
    titizdirler, beceriklidirler, güzel çocuk yetiştirirler, karakterli olmayı ve evine sahip çıkmayı bir bünyede toplayabilirler. ayrıca, her ortama birlikte girebilirsiniz onlarla. modern ortamlarda kimseden aşağı kalmazlar aile ortamında da bağdaş kurup oturuverirler.

    en önemlisi sanki aman aman bir özelliği varmış, size lutfedip yüz vermiş gibi tirip atıp adamı çileden çıkarıp geceleri uykusuz bırakmazlar.

    bunları yengelerimizden görüyoruz ve tabi artık ufaktan soruyoruz 'senin küçük kardeş var mıydı ya?'
  • göçmen sevgilisinden ayrılan bir gençseniz*, her dinlediğinizde nedensiz bir şekilde ağlatabilitesi mevcuttur bu türkünün.
  • *

    buna benzer nice türkümüz var, geçmişte yaşanan acıları naifçe haykıran. şu türküyü dinleyip de gözü sulanmayan var mıdır?

    bizi hiçbir şey birleştiremedi, keşke türkülerde birleşsek.

    yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
    ve bir orman gibi kardeşçesine.
  • abazanlardan uzak durması gereken kızdır.
  • insana dokunan, yürek yakan bir rumeli, makedon türküsüdür.

    bir de hikayesi vardır ve elbette sevda içredir ama o günlerin nasıl günler olduğunu unutmamak gerek. balkanların karışık olduğu, savaşların, göçlerin olduğu günler o günler. bunu unutarak, sadece bir sevda türküsü deyip geçmek haksızlıktan ziyade günah olur, ayıp olur.

    nedense savaşlardan, göçlerden en çok kadınlar ve çocuklar nasibini alır tabiatın kanunuymuş gibi. tecavüzler, işkenceler, kıyımlar sonucu birçok çocuk öksüzdür, yetimdir o yıllarda. kadınların çoğu da duldur. işte türküdeki göçmen kızı savaşta ailesini yitirmiş bir kızçedir. birilerinin yanına sığınmış olsa da kimsesizdir, çaresizdir. iki kuzusu vardır bu yavrucağın ve her gün onları otlatmak ve su içirmek için dere kenarına gelir. kimsesizliğini, çaresizliğini, acısını ağıtlar yakarak dereye söyler, avunur. bir gün o civarda koyunlarını otlatan bir çoban kızçenin bu ağıtlarını duyar, acısını ta içinde hisseder ve çok etkilenir. çıkarır kavalını ve ona eşlik eder. bir ağıt yakılmaktadır o esnada. aralarında türkü sayesinde bir konuşma başlar ve ağıtı birlikte yakarlar, ikisinin ağıtı olur, iki dertli başın, ayazda iki yüreğin aynı telde tınlaması gibi...

    sözleri, olduğu gibi hikayelerini anlatır da şurası hakikaten yürek yakar;

    "...sen bir öksüz ben bir garip alayım seni
    alayım da gizli yerde sarayım seni..."

    bu türküyü makedon ağzıyla en iyi havva karakaş söyler benim nazarımda. zaten türküyü derleyen de o'dur kaynak kişisi fethiye işçiler'den alıp.

    şurdadır o sıcacık yorum.
  • hem anne dedem, hem baba dedem tarafından sahip olduğum sıfat.**
  • güzel bir rumeli türküsü idi,mahsun tarafından yorumlanmadan önce!
  • ben göçmen kızı gördüm tuna boyunda
    elinde bir besli kuzu hem kucağında

    doğru söyle göçmen kızı annen var mıdır
    ne annem var ne babam kalmışım öksüz
    sen bir öksüz ben bir garip alayım seni
    alayım da gizli yerde sarayım seni

    telgrafın tellerinden haber var mıdır
    ne haber var ne mektup kalmışım öksüz

    doğru söyle göçmen kızı annen var mıdır
    ne annem var ne babam kalmışım öksüz
    sen bir öksüz ben bir garip alayım seni
    alayım da gizli yerde sarayım seni
  • eski sevgilisi bulgar yada balkan göçmeni olan bünyeler bu şarkıyı her duyduklarında yüzlerine sağlam bir yumruk yemiş gibi olurlar.bu kadar etkili sözlere ve mahsun kırmızıgül söylediğinde bile sırıtmayan bir müziğe sahiptir bu kült şarkı.
  • rumeli türkülerinin güçlü ismi havva karakaş'tan dinlenesidir.
    linki de burda, bu kıyağımı da unutmayın. canlı canlı hem de.

    http://www.facebook.com/…/video.php?v=1242099846201
hesabın var mı? giriş yap