• yıldızların yanı sıra, toz, iyonlaşmış gaz ve nötr gazları barındıran yıldız topluluğudur.
  • big bang'den yaklaşık 1 milyar yıl sonra ortaya çıkmışlardır.
  • merkezinde kara deliklerin olduğu düşünülen çok sayıda yıldız sistemini barındıran devasa yıldız kümeleridir
  • türkçe'ye kazandırılmış en güzel kelimelerden biri.

    türkçe'ye yeni bir sözcük kazandırırken orijinal sözcüğü birebir çevirmeye çalışmak yerine dilin tınısına uygun yeni bir sözcük türetmek çoğu kez daha başarılı oluyor. donanım ve yazılım ne kadar başarılıysa evrenkent'in de o kadar başarısız olması tam da bu durumun örneği bana kalırsa.

    fakat bu ve benzeri yapay olarak türetilmiş kelimelerin büyük kısmının en önemli eksiği etimolojik hikayelerden yoksun olmaları. kelimenin orijinali olan galaksinin hikayesi de pek bir güzel hani.

    herakles, namı diğer herkül, zeus efendinin ölümlü bir kadından peydahladığı bir çocuk olduğundan, doğal olarak, ölümlüdür. oğlunun ölmesini istemeyen zeus bir plan kurar ve hera gece uyurken bebeği tanrıçanın göğsüne yerleştirir. böylece herakles tanrıçanın kutsal sütünü içecek ve ölümsüz olabilecektir. ancak işler planladığı gibi gitmez; tanrının oğlu o kadar güçlüdür ki tanrıçanın canını yakacak kadar güçlü asılır kutsal memelere. aniden uykudan uyandığında kucağında tanımadığı bir bebek bulan tanrıça ise irkilerek herakles'i yere atar. o sırada memelerinden fışkıran süt de gökyüzünde iz bırakır.

    yunanca sütlü anlamına gelen galaksi ismi böyle konmuş. ama yirminci yüzyılın başlarına dek içinde yaşadığımız galaksiden başka gök adalar da olduğu bilinmediğinden binlerce yıl boyunca galaksi kelimesi içinde yaşadığımız gök adayı, samanyolu'nu kastetmiş. sonraları birer ikişer samanyolu'nun dışında kalan ışık kaynakları tespit edildikçe başka saman yolları da olduğu anlaşılmış; ama yeni bir isim konmamış, özel isim cins isim olmuş.

    bugün bize belki çok basit bir bilgi gibi gelse de, samanyolu'nun yıldızlardan oluştuğunun öne sürülmesi, insanların neredeyse tarihin başından beri gökyüzünü izlediği düşünülürse görece yakın bir tarihte gerçekleşiyor. isa'dan önce dördüncü yüzyılda yaşayan democritusun bu fikrine ondan bir elli sene kadar sonra yaşamış ve öne sürdüğü her bilimsel teori gibi bu da yanlış çıkan bilimadamı aristo karşı çıkıyor. ona göre samanyolu yıldızların çıkardığı gazların ve atmosferin üst tabakalarının tutuşmasından başka bir şey değil. dahası, aristo'nun tarifine göre samanyolu dünya'ya ay'dan bile daha yakın, hatta atmosferde yer alan bir cisim haline gelmekte.

    bilimin "aristo ne dediyse doğrudur." mottosuyla ilerlediği (ya da ilerlemediği) bir dönemden geçmesinin cefasını başta biyoloji olmak üzere bütün bilim dalları çekiyor, gökbilim de bundan payını alıyor elbette. bin iki yüz yıldan uzun bir süre samanyolu'nun atmosferin hemen üstünde olduğuna inanılıyor. derken, önce arap fizikçiibni heysemsamanyolu'nun dünyaya bu kadar yakın olması halinde dünyanın her yerinden farklı görünmesi gerektiğini, böyle bir durum olmadığına göre çok daha uzaktaki bir cisimle karşı karşıya olduğumuzu öne sürüyor. hemen peşinden biruni samanyolunun gaz değil de çok sayıda küçük partikülden oluştuğunu söylüyor, ibn bacce ise bu küçük partiküllerin yıldız olduğunu ve birbirlerine çok yakın oldukları için tek bir cisimmiş gibi bir görüntü verdiklerini.

    yani samanyolu'nun ne olduğuna dair fikrimizin üç aşağı beş yukarı kesinleşmesinin bin senelik mazisi yok. dahası, yukarıda sayılan yunan ve arap bilim adamlarının fikirleri henüz kuramsal düzeyde. samanyolu'nun yıldızlardan oluştuğunun teleskopla ilk kez gözlemlenmesi şerefi 1610'da galilei'ye ait. bundan da 150 yıl kadar sonra, thomas wright samanyolu'nun tıpkı güneş sistemi gibi kütle çekim kuvvetiyle bir arada duran ve birbiri etrafında dönen cisimlerden oluştuğunu söylüyor.

    işin komiği, bu kavga özelinde tarafların ikisinin de hem haklı, hem de haksız olduğu. samanyolu dünya'ya yakın veya uzak değil. samanyolu biziz, dünya samanyolu'nun içinde ve gökyüzüne baktığımızda görebildiğimiz şeylerin neredeyse tamamı samanyolu'nun bir parçası. tabi insanlığın bu bilgiye erişebilmesi 20. yüzyılın başlarını buluyor.

    samanyolu'nun durumu böyleyken, yeterince şanslıysak çıplak gözle görebildiğimiz bir diğer gök ada olan andromeda ise özellikle 10. yüzyıldan itibaren gökbilim kitaplarında kendine "bulut gibi nesne" adıyla yer bulmaya başlıyor. simon marius ise 1615'te andromeda'yı teleskopla gözlemleyip kaydeden ilk bilim adamı oluyor.

    entry'nin başında dediğim gibi yıldızları izlemek insanlığın en eski uğraşlarından biri olsa da gökbilim hâlâ en hızlı gelişen bilim dallarından biri. örneğin çocukken bir kitapta gelecekte andromeda ile çarpışacağımızı okuduğumu hatırlıyorum. kim bilir kaç yıldır ortada olan bir "geyik" olmasına rağmen, andromeda ile samanyolu'nun çarpışmasının kaçınılmaz olduğu 2012 yılında kanıtlandı. bunun için de, 8 yıl süreyle andromeda'nın hareketlerinin gözlemlenmesi ve 2 yıl boyunca bu hareketlerin yorumlanması gerekti. benim için bilimi ilginç kılan tam da bu zaten. düşünsene, seni hiçbir şekilde etkilemeyecek, 4 milyar yıl sonra gerçekleşmesi beklenen bir olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini öğrenmek için hayatından on seneyi gözden çıkarabiliyorsun. bu, o kadar uzak bir gelecekteki bir olay ki! düşünün, dünyanın kendisi 4.5 milyar yıl yaşında zaten.

    çarpışma demişken, ondan da bahsedeyim biraz. iki gök adanın çarpışması evrende nadir rastlanan bir olay değil. peki andromeda ve samanyolu'nun çarpışması nasıl olacak? andromeda, saniyede 110 km hızla bize yaklaşıyor ve bu hızla bize ulaşması 3.7 milyar yıl gibi bir süre alacak. çarpışma dendiğine bakmayın, iki galakside de yüz milyarlarca yıldız olabilir; ama bu yıldızlar birbirlerine o kadar uzak ki olası bir çarpışmada yıldızların birbirine çarpması beklenmiyor bile. öyle ki, güneş bir pinpon topu büyüklüğünde olsaydı ona en yakın yıldız bin km uzaktaki bir bezelye olurdu.

    asıl çarpışacak olanlar, galaksilerin merkezindeki kara delikler. kara delikler birleşirken galaksilerdeki yıldızları yerlerinden oynatacak ve bu sürecin milyonlarca yıl sürmesi bekleniyor. bizim güneş sistemimizin akıbetine gelince, yukarıda belirttiğim üzere yıldızların birbirlerine uzaklığı sebebiyle güneş sisteminin bozulması gibi bir şey söz konusu değil; ancak sistem bir bütün olarak çarpışmadan etkilenebilir. güneşin, dolayısıyla sistemimizin, galaksi içinde bir başka kayması mümkün olabileceği gibi andromeda'nın kütle çekimine kapılıp galaksi değiştirmemiz gibi bir olasılık da var.

    yaşamın akıbetine gelirsek... şimdilik yaşam barındırdığını bildiğimiz yegane gezegen dünya olduğu için bu çarpışma yaşamın varlığını sürdürmesi için büyük önem taşımakta mı acaba? aslında hayır, çünkü güneş gittikçe daha çok ısınıyor ve çarpışma anı geldiğinde güneşin şimdiki sıcaklığından yüzde 40 daha sıcak olacağı biliniyor. bu derece bir sıcaklık gezegen yüzeyindeki bütün suyu buharlaştıracağı için yaşamda bağdaşmıyor. dolayısıyla çarpışmadan çok önce dünya üstündeki yaşam zaten tükenmiş olacak. (eğer o zamana kadar güneş'in o kadar da ısıtamadığı bir yere geçmiş olmaz ya da şartları değiştiremesek de canlılık tükenmiş olacak.
  • 1.1 milyar ışık yılı uzaklıktaki gökada kümesi ki bu şu ana dek keşfedilmiş rekor bir uzaklıktaki gökada kümesi. soluk kesici.

    kaynak
  • sarmal ve eliptik olarak yaygın iki türü vardır. eliptiklerin oluşumunda iki sarmalın çarpışmasının etken olduğu düşünülür.
  • gökada:
    yıldızlardan, yıldız kümelerinden, gaz bulutlarından oluşan uzay adası.
  • sıklıkla bu güzel sözcük yerine galaksi sözcüğü kullanılmaktadır. özellikle basın yayın kuruluşları biraz dikkat etseler yerleşecek aslında sözcük.
  • (bkz: galaksi)
hesabın var mı? giriş yap