• ...kitapta, deniz gezmiş'in son sözlerinden ''yaşasın türk ve kürt halklarının kardeşliği'' cümlesi vardı. bir kitabın, bu cümleyi taşıdığından ötürü toplatıldığını duymuştum. ben de o bölüme gelince ''yaşasın'' dedim ve beş nokta koydum, bir de dipnot düştüm ''buradan beş sözcük çıkarılmıştır'' diye. kitabın ikinci basımında bu cümleyi şöyle değiştirdim ''yaşasın türk....'' üçüncü basımında ''yaşasın türk ve kürt...'', dördüncü basımda ''yaşasın türk ve kürt halklarının'', beşinci basımda ''yaşasın türk ve kürt halklarının kardeşliği'' diye cümleyi tamamladım ve kimse anlamadı. hatta bunun üzerine nâzım'ın o ünlü dizelerini okumuştum: ''ben bir ceviz ağacıyım/ gülhane parkında / ne sen bunun farkındasın / ne de polis farkında.''

    erdal öz
  • nerdedir şimdi kitabım kimbilir? 10 yıl önce gördüm en son sayfaları dağılmış "gülünün solduğu akşam"ı. kimde kaldı ki?
    "çocuklardık parlak yıldızlardık" tadında hayata umutla sarıldığımız, hayatı algılamak için tüm duyu organlarımızı full performans kullandığımız bir "çağ"dı. 14 yıl önceydi. olgunlar sokak'tan alıp beş-altı kişi sırayla okumuştuk. "sen de ağladın mı?"
    bazı abilerimiz ablalarımızdan ajitasyon kelimesini duyduk o yılarda ilk defa "okumayın böyle ajitasyon amaçlı kitapları". ama onlar da okumuştu?
    babam da okumuştu.
    bu ülkede bir zamanlar insanları falakaya yatırdıktan sonra tuzlu suda yürüttükleri gerçeğiyle başetmeye çalışmamı hatırlıyorum. bunla başedebilen birileri vardı.
    martı jonathan livingston, küçük prens falan da okuyoduk. ben çocuğuma yine bunları okuturum.
  • köylüler hakkında söyledikleri düşündürücüdür.ölüme giderken bile yaşasın köylüler diye bağırabilenleri acımasızca ihbar edenler de köylülerdir,onlara evlerini açıp sofralarını paylaşan da köylülerdir.
  • roman değil... çünkü kurgu değil. anı, belge, anlatı karışımı kitap diye tanımlıyor erdal öz.
    "herkes ne zaman ölür
    elbet gülünün solduğu akşam."
    turgut uyar
  • 2 gunde bitirdiğim tek kitap.....
    (dersler olmasa 1 gun)

    baba,

    mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiç bir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. sadece senin değil, türkiye’de yaşayan kürt ve türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. cenazem için avukatlma gerekli talimat verdim. ayrıca savcıya da bildireceğim. ankara’da 1969’da ölen arkadaşım taylan özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. onun için cenazemi istanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. kendisine özellikle tembih et. onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde nalığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, abimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
  • iç burkan,can acıtan bir kitap

    kitabı okuyup da deniz gezmiş,yusuf aslan ve diğerlerine saygı duymamak imkansız
    ama isimlere değil eylemler,çabalar ve ölümleredir bu saygı
    isimsiz daha niceleri var sokak aralarında tükenen
  • eşin dostun kitaplığında, gittiğim kütüphanelerde gördüğüm hiçbir baskısı gıcır gıcır yeni alınmış bir halde değildi. içeriğine yormak bu durumu, ayrı bir hüzün yaratıyor insanda en az içinde barındırdığı edip cansever şiiri gibi.
    "diş değil tırnak değil bir mendil niye kanar"
  • deniz gezmis, huseyin inan ve de yusuf aslanin idamlarini sanki yerinde izlemisim gibi hissettiren kitap.
  • kitapta deniz'imizin anlattığı bir bölümde deniz gelecek kuşaklara kendini anlatamamaktan korktuğunu, çektiği acıları onlar için çektiğini bilemeyeceklerinden korktuğunu anlatıyor, gözlerim doluyor... ona bahsettiği gelecek kuşak olduğumu, onu ve arkadaşlarını hiç bir zaman unutmadığımızı, unutmayacağımızı, bizi ne kadar sevdiğini bildiğimizi ve bizlerin de o'nu ne kadar sevdiğimizi söyleyebilmek istiyorum.
  • 1985'te ortaokuldayken, yatakhanede yorganın altında el feneriyle okuyup bitirdiğim kitap.
    yaktakhanede okumayan da kalmamıştı hatırladığım kadarıyla (kadıköy anadolu lisesi).
    kitabı okurken nöbetçi öğretmen bir şekilde gelip görmüştü de, okuldaki o zamanın fetocu kadrolaşmasından biri olmadığı için sesini çıkaramamıştı.
    hoş o okulda bişi demeye güçleri de yoktu zaten.
hesabın var mı? giriş yap