• ne gece denir şu dakikalara ne de gün. çünkü güneş henüz gökyüzüne naz yapıyor. genç gökyüzü güneşin büyüsüne kapılıyor ve bizim küçük ve önemsiz dünyalarımızla ilgilenmeyi bırakıyor. geceye hakim olduğunu unutuyor. artık tüm ilgisi güneşte çünkü güneş onu birazdan güne davet edecek. gökyüzü de ancak o zaman ciddi bir işe koyulmuş gibi davranmaya başlayacak, güneşin gözünden düşmemek için. ona olan tutkusunu zedelememek için. oysa güneş ne yapıp edip bir yolunu bulacak, terkedecek onu gündüz bitip gece indiğinde, yani bizim gece dediğimiz zaman aralığında. kendisine, hükmedebileceği daha uygun bir gökyüzü bulana dek burdakiyle idare edecek sanki. o kadar kibirli buluyorum güneşi ve ona hiç güvenmiyorum. onu görmeden önce uyumalıyız.
  • ay merkezli bir bakış açısı. *
  • 97 senesinde yazdığım bi hikayenin temelindeki konuydu.
    bi balıkçının günü/güneşin günlük turu/deniz kuşlarının hareketleri arasında kurulan analojileri, kendi bestelediğim senfonik bir melodi ile eşzamanlı -hemen hemen- anlatan bir hikaye idi.

    denk gelmiş 'bi hikaye yaz' temalı o yılın edebiyat ödevi olarak da bunu teslim etmiştim.

    yeryüzündeki tek kopyası da olasılıka saint joseph lisesinin karanlık köşelerinde duruyordur.

    bugün okusam beğenir miyim acaba.
  • "hiç bu geceki kadar kibirli bulunmamıştı oysa, hiç şu saatlerdeki kadar lanet edilmemişti erkenden doğacağına en zamansız zamanlarda bile. ve hiç habercisi olmamıştı böylesine yüreğin pır pır ettiği kısa ayrılışların, çaresiz haykırışların, karşılıksız feryatların..."ın cümleye dökülmüş eylemidir...

    (bkz: beni her güneş doğuşunda bir öncekinden çok özle)
  • gecenin aydınlıktan kaçırdığı utancıdır. geceden olma, güneşten doğma kibir. alemlere kibrit olarak akmış, çok canlar yakmıştır. güneşe dayılanmak mı? aloo...
  • gecenin ayrılıktan kopan feryadıdır...
  • adanalıların yaptığı şey. adamlar güneş'e kurşun sıktılar lan...
hesabın var mı? giriş yap