• kesinlikle çocuk filmi değil.
  • potter serisinde kitaba sadakat aramayı bıraktığım için genel olarak beğendiğim bir film oldu. yalnız her zamanki gibi kitabı okuyanlar için çekilmiş olduğunu düşünüyorum, kitabı okumayan birinin aklına takılan sorulara filmde cevap bulması pek mümkün gözükmedi bana. direnişin hogwarts ayağını şimdiden görebilmeyi isterdim, kısmet ikinci filme sanırım. müzikler ise alıştığımızdan biraz farklı, bir iki defa daha dinlemeden karar veremeyeceğim.
  • kitap uyarlamalarının bir iki istisna hariç çok da iyi olmadığını göz önüne alırsak, güzel olmuş filmdir*.

    evet, iyi filmdir güzel filmdir de be o.ç. yapımcılar niye son filmi iyi yaptınız? bırakaydınız hepsi kötü olaydı, bi daha çekileydi. ikinci yedilemenin son filmine torunlarımla gittiğimde beğeneydim. niye lan niye!
  • ben bu filmi harry potter serisinin en iyi filmi seçiyorum kendi adıma daha 2.kısmı görmedim ama umarım o da birinciye uyum sağlayacak türden olur. kitap olarak en iyi kitap değildir o ayrı ama kesinlikle bu film farklı diğerlerinden; yani görüntülerin akışı gerçek bir film gibi yani gerçek film kavramı garip ama uyarlama filmlerin o kasıntılığı yok kendi çizgisinde ve kitapla olan bağlantı ayarını kaçırmayacak şekilde ilerliyor kitapla ilgisi olmayanın bile izleyebileceği, seveceği türden ama senaryo olarak konuşmalar kitabı okumayan için biraz bilmece gibi ama bir önceki filme kıyasla kitap-film ilişkisi daha mantıklı ilerlemiş.

    kulllanılan mekanlar çekimler bir sanat filmi havasındaydı artık hogwartsta geçmeyişinin de ayrı bir hüznü vardı ve kesinlikle çocuk filmi değil çünkü karakterlerle birlikte takip eden kitlede büyüdü bu dikkate alınmış anlaşılan bir önceki filmden(bkz: #16673081) sonra artık bu serinin filmlerinden bir şey beklemiyordum bide kitabı okuyanlar için filmler hep eksik kalıyor ama unutulmamalı o kadar sayfa romanı insanın kendi hayal gücüyle okuyup da sinemada aynısını bulması mümkün değil zaten öyle olmamalı da kitap sinema kıyaslaması yapmayıcam tabi eksiklikler fazlalıklar var ama bütün olarak bakıldığında kabul görüyorlar.

    birde şu iki parça halinde olmasını sevdim sonunu ezbere söyleyemeden tam ayarında bir sahnede kesiliyor bu da filmi daha keyifli ve ikinci parçaya hevesli yapmış.
  • yarın akşam için bugünden biletlerini aldığım ve izlemek için sabırsızlandığım film. filmden çıkınca bir kez daha ne düşüneceğimi şimdiden bilmem de cabası; "büyüyünde ben de büyücü olucam". yoksa cadı mı demeliydim...
  • filme dair başarılı bir değerlendirme için : cemre'nin kahvesi'ne tıklayın.
  • david yates altıncı kitaba yaptiklarini bu filmle affettirmiştir. altıncı filmde çok canım sıkılmıştı, bildiğin aşk filmini kakalamışlardı, akabinde yerden yere vurulmuştu film. bütün o eleştirilere rağmen yine aynı yönetmenle çalışılması büyük kumardı, sinemaya giderken eskiden duyduğum heyecanın onda biri yoktu. yine de gittim, hem de imaxe paraları sayarak, hep içimde o sıkıntı. lan veriyoz bu kadar parayı, ya yine altıncı film gibi olursa... hava da nasıl güzel...
    ve film başladı. ilk andan itibaren aldı içine, bikaç gereksiz sahne dışında da sonuna kadar sürükledi. bu satırları filme gidek mi diye okuyorsanız derim ki gönül rahatlığıyla gidin, paranız, imkanınız varsa imax'ine gidin.
  • yine yine yine olmamış film. elbette farkındayım bütün kitabı aktaramazlar bir filme ama açıkçası 2’ye bölündüğünü duyduğumda sevinmiştim, demek ki önemli olayları atlamayacaklar diye. harry potter söz konusuysa filmin çekim tekniklerine pek bakmıyorum. sadece hikayeye bakıyorum çünkü kitapta okuduğum kafamda hayal ettiğim olayları görmek istiyorum sadece. birebir değil tabi, ama önemli olayların atlanması ya da hızla geçilmesi beni deli ediyor. sırayla gidiyorum,

    --- spoiler ---

    1- film başladığında harry sanki “ailesi”nin gidişine üzülüyor gibiydi. halbuki normalde en ufak bir şey hissetmiyor. hem dudley’nin şaşırtıcı vedası neden yoktu?

    2- sanki bir şeyler fast forward’a alınmış gibiydi. resmen diyalog yoktu. daha filmin başında hop diye bakanlığa giriverdiler. madalyonun kimde olduğunu öğrendikleri sahneden sonraki sahnede lönk diye evet resmen lönk diye bakanlıktaydılar. hay sokiym, kitapta 1 hafta boyunca hazırlık yapmadılar mı, uzun uzun taktiklerin üzerinden geçmediler mi? sanki çok sıradan bir şeymiş gibi girdiler bakanlığa filmde. görünmezlik pelerini nerde hem? kitabın adı yadigarlardan geliyor, harry’deki pelerinden nasıl hiç söz edilmez?? dur oraya sonra gelecektim, ama kitapta yaptıkları her işte pelerinle hareket ettiler. film boyunca görünmesinler demek istemiyorum elbette, ama pelerinin altında olduklarını görebilirdik, önceki filmlerde kullandıkları bir şeydi sonuçta bu. sonra, bakanlıktan kaçma sahnesi. bir numaralı sakıncalı, volde’nin aradığı adam bakanlıkta koşturuyor, biri bile durdurmuyor, “aaa bu harry potter!” diyorlar sadece. arkalarından onları kovalayan kişi sadece yaxley, ki o da koşmuyor, tuhaf bir şekilde yürüyerek takip ediyor. bu kadar kolay mıydı ordan kaçmaları, hem diğer “kanıbozuk”ları da kurtarıyorlardı, az biraz savaşarak. inanılmaz oldu-bittiye getirilmiş bakanlık sahneleri. güya komedi yapıcaz diye harry’nin şeklini aldığı adamı tuhaf tuhaf yürütmeler, salak yüz ifadeleri, ron’un kaçmaları gerekirken kadına espri yapması… of.

    3- harry’nin dumbledore’a olan öfkesi nerde? ron’un “sana ne yapacağını neden söylemedi” diye sorması dışında, harry’nin ikilemleri nerde, umutsuzluğu, işe yaramadığı şeklindeki hisleri?

    4- dans sahnesi hoşuma gitti aslında, yani gülümsedim izlerken istemsizce, ama saçma değil mi? yani o sahneye ayırdıkları dakikalarda gerekli şeyleri gösterselerdi? dansları bittiğinde ayrılıp birbirlerine baktıklarında "eyvah öpüşecekler" diye gerildim. harry beklentiyle bakmıyor muydu? sanki hermione uzansa harry öpecek gibi, karşı koymayacak gibi bir ifade yok muydu yüzünde? neden madalyon kırıldığında ron’un gördükleri üzerine harry ona kitaptaki gibi ve olması gerektiği gibi “o benim kardeşim gibi oldu, hiçbir zaman başka türlü düşünmedim onu” demedi? neden “sen gittikten sonra hermione bir hafta ağladı” demedi? sanki kitabı okumayanlara “bakın bunlar arasında bir şey olabilir” mesajı verilmeye çalışılıyor hala, ve ben buna uyuz oluyorum.

    5- en uyuz olduğum eksikliğe geliyorum. hadi yukarıdakileri ve bundan sonra yazacaklarımı geçeyim. ama nasıl ama nasıl ama nasıl, godric’s hollow’da bathilda’nın evindeyken, volde’nin aklından geçenleri, “tut onu” demesini, sonra volde’nin oraya gelmeye başladığını, gelirken de lily ve james’i öldürdüğü günü hatırladığını ve onun aracılığıyla harry’nin de bu görüntüleri gördüğünü göstermezler? o geceyi anlatan bir şey olacağından öyle emindim ki filme gitmeden önce. çünkü hem önemli, tüm hikayeyi oluşturan temel o gece yaşananlar, hem de oldukça etkileyici, duygusal olabilirdi böyle bir sahne. kitapta öyle muhteşem anlatılmıştı ki, eve doğru gidişi, pencereden james’in harry’le oynadığını görüşü, lily’ye yaşama şansı verip “kenara çekil, aptal kız” demesi, lily’nin direnişi… nasıl böyle bir şey çekilmez? nasıl atlanır? neden atlanır? lily’ye yaşama şansı verilmesi snape’in hikayesiyle bağdaşacaktı sonra çünkü… tabii 2. bölümde snape’in lily ile olan anılarını göstermezlerse bunun önemi kalmayacak.

    6- bellatrix hermione’yi niye ısırıyor? crucio nerde? ron niye çığlıkları duydukça mahzende “hermione!” diye böğürmüyor? cincüceye neden “kılıcın sahte olduğunu söyle” demiyorlar? bellatrix neden kılıcı görünce korkuya kapılmadı, “bir sorunumuz var hemen çağırmayın” demedi de hemen voldi’yi çağırdılar? gringotts’a gizlice girme nedenini neye bağlayacaklar o zaman? pettigrew’un pişmanlığı nerde, boğazını sıkan eli nerde?

    7- dobby’nin öldüğü sahnede ben de ağlayanlardanım. sesi bile o kadar tatlı ki. ama “here lies dobby, a free elf” mezar taşı nerde ki?

    8- 3 kardeşin hikayesi, ölüm yadigarları sadece bir masal olarak anlatıldı. üzerinde tartışılmadı. ne hermione’nin “bunlar gerçek olamaz, bu sadece bir çocuk masalı” diye diretmesi var, ne harry’nin “pelerin bana babamdan kaldı, peverell benim atam olmalı” diye heyecana kapılması, hortkulukları bırakıp yadigarların peşine düşme ikilemleri var. ya da zaten masalın gerçek olduğunu volde’nin mürver asa peşinde koştuğunu göstererek kanıtlamış olduklarını düşündüler. ama pelerin yadigarlardan biriyken nasıl hiç sözü bile edilmez, nasıl harry’nin hikayeyi duyunca heyecanlandığı gösterilmez bilmiyorum.

    eh, başka diyeceğim yok. hoşuma gidenlerden bahsedeyim biraz da. bathilda bagshot şahaneydi. o kadar korkunç bir kadını nerden bulmuşlar acaba? harry’nin gittikçe çirkinleşmesine paralel olarak hermione gittikçe güzelleşmekte. hele o madalyondaki çıplak öpüşme sahnesinde harry pek ezik öpüşürken hermione ne kadar ateşli, seksi öpüyordu öyle, pek erotikti. filmin başındaki unutturma büyüsü de çok dokunaklıydı, orayı da çok beğendim.

    ama bütün film “bunu niye böyle yapmışlar, şu nerde” diye diye geçti diğer filmlerde olduğu gibi. ki bahsettiğim eksikleri koysalar öyle çok da uzamayacaktı, ben en temel eksiklerden bahsettim. 20-30 dakika daha uzardı işte, ne olacak ki sanki? madem 2’ye bölüyorsun, hakkını ver!

    ha bir de voldemort var ya. tamam o diğer filmlerde de aynıydı zaten bu filmle ilgisi yok ama, sesini en çok bu filmde duyduk. ama hiç tiz falan değil ki, hatta filmin başındaki toplantıda önce başkası konuşuyor sandım, çok yumuşak, şefkatli bir ses tonuyla konuşuyordu. nerde o kitapta anlatılan korkutucu, tiz ses tonu?? burnu yerine dudaklarının olmaması gerekiyordu, hep “dudaksız ağzı” diye geçerdi. hem gözleri de kırmızıydı.

    aman. ikiye bölünmüş olmasaydı büyük bir beklentiyle gitmezdim. ama olmamış işte, yine hayal kırıklığına uğradım. part 2’den tek büyük beklentim, düşünseli ile snape’in lily ile olan hatıralarının, dumbledore ile olan konuşmalarının, anlaşmalarının gösterilmesi. ve sonunda harry’nin dumbledore ile uzun uzun konuştuğu, dumbledore’un her şeyi açıkladığı bölümlerin tamamen gösterilmesi.

    --- spoiler ---
  • o children
    lift up your voice, lift up your voice
    children
    rejoice, rejoice..

    10/9

    ağladım lan. daha annesi "hermione, tea's ready." diye seslendiğinde hermione "coming mum" derken, anne derken sesi titrediği an ağlamaya başladım, "bir harry potter filmi bu kadar iyi olacak mıydı, biz görecek miydik?" derken daha çok ağladım, david yates'den kesinlikle beklemiyordum ama mükemmele yakın olmuş, resmen gözüm açık gitmeyeceğim.

    --- spoiler ---

    *obliviate sahnesini izleyip da ağlamayan varsa.. var mıdır ki? yoktur yahu. hermione o resimlerden tek tek silinirken elimi ağzıma kapatıp hıçkırdım. seriyle tanıştığım ilk günden beri kızım olursa onun gibi olsun istiyorum: çok zeki, snob, tarz, zarif, çok okuyan, çok cesur, çokbilmiş, çok çok çok.. bir ingilizle evlenirsem kesinlikle kızıma hermione adını vereceğim o kadar seviyorum hanımefendiyi.

    * big d.-harry vedasının olmayışı canımı sıktı, mutlaka olmalıydı ki kırdığım 1 puanın çoğu bundan, diğeri de muhtemelen kitapları okumayıp aşık büyücüler filmi göreceğiz diye seyretmeye gelen ve "aslında hermione harry'le daha çok yakışıyor o ginny ne öyle, ron da bi acaip" diye fısıldaşan kitleyi tatmin etmek için harry ve hermione'nin her an öpüşebilirlermiş gibi yansıtılmasından. seri boyunca bu ikilinin arasında dostluktan başka hormonal bir aktivitenin esamesi okunmaz ama filmde kah dans bittikten sonra 10 saniye öpüşecekmiş gibi bakışmaları, kah ron'un sanrısında gayet ateşli şekilde seviştirilmeleri tamamen bu kitaptan bihaber kitleyi tatmin etmek, part 2'ye gelmelerini kesinleştirmek için filan yapılmış. o olmamış.

    * harry'i alnındaki yara izinden ya da "gözler de tıpkı annesi maşallah"tan farklı olarak yüzüne kaynakla yapıştırılan gözlüğünden tanısınlar bi zahmet asdfghjklhj adam boxerla göle dalıyor gözlük gözünde, sevişiyor gözlük gözünde. çorapla sevişenlerden sonra gözlükle sevişen yeni bir tarz adeta: "6 derece miyobum hermione memelerini net göremiyorum :("

    * godric's hollow sahneleri mükemmeldi. orası neresiyle işte benim hayallerimdeki ingiliz kasabası: eski karışık evler, kilise, kar, mezarlık, ıssızlık. bathilda sahnelerinde ciddi tırstım, serinin çocuklar için olmadığının en önemli ispatıydı ki yanımda oturan 9 yaşlarındaki çocuk korkudan annesine iyice sokuldu.

    * neredeyse 2 saat süren bir filmde hogwarts kısmının, neville, luna ve ginny'nin yaşadıklarının atlanması inanılmaz bir eksiklikti. bir 10 dakika daha eklenip pekala mükemmel hale getirilebilirmiş, the tale of the three brothers'ı corpse bride, coraline tadında bir güzellikle canlandıran bu filme yakışmamış bu eksiklik..

    * luna'nın babasında (bkz: xenophilius lovegood) bir anormallik olduğunu daha bunlar kapıdan girdikten az sonra farkediyorlardı normalde, ama filmde oturup o iğrenç sıvıyı içip, adamın dede içliği gibi bir şey giymiş, yağlı saçlarıyla ciddi ciddi sıyırmış halini farketmeden saf saf dolanmaları komik olmuş. bu çocukların üçü de birbirinden zeki, yutturamazsınız.

    * düğün sahnesi çok güzel, fleur'ün gelinliği ise şahaneydi o sırada gelinle damat hariç her karakterin kafasında binlerce tikli döndüğü için hiçbirinin düğüne doğru dürüst odaklanamadığı atlanmış olsa da.
    ek: fleur'ün gelinliği alexander mcqueen imzalyımış, bu vesileyle bir kez daha long live mcqueen

    * luna'nın ne güzel saçları var john william waterhouse'un kadınları gibi, upuzun, uçuş uçuş, incecik telli. luna sen ne güzel, ne tatlı, ne sevilesi bir insansın..

    * neville, öhömm sen ne olmuşsun öyle

    * meşhur dans sahnesini de, bunların kaldığı kuş uçmaz kervan geçmez yerler için kullanılan birbirinden güzel mekanları da, o savaş halini yansıtan gri renkleri, terkedilmiş prefabrik yerleşimi, hermione'nin sıkıca giyinerek dibinde kitap okuduğu ağacı da, o anı da harika buldum. görüntü yönetmeni eduardo serra'nın ellerine bin kez sağlık.

    * "here lies dobby, a free elf". çok ağladım sana dobby. kim bilir part 2'de fred'e nasıl ağlayacağım. insanlar höykürüşüme şahit olmasın diye salon kapatıp tek başıma izlemeyi planlıyorum.

    * bizi çok sevdiğimiz ama artık fena halde masum kalmış olan harry potter main theme'den kurtaran alexandre desplat'ın da ellerine, notalarına sağlık.

    * altyazıyı hazırlayanların hiçbir şeyine sağlık filan değil, ölüm yiyici nedir kardeşim, oldu olacak "ölüm yiyişkenleri" deseymişsiniz asdfghjghj. altyazı böyleyken filmi dublajlı izleyenlere allah ya akıl fikir ya sabır versin.

    * helena bonham carter'ı ne kadar sevsek de kabul edelim ki bellatrix lestrange rolüne zerre kadar bile uymuyor, iyi de canlandıramıyor, son derece evil, bana göre voldemort'tan bile daha vahşi, gaddar, deli ve ölümcül olan bellatrix'i silip yerine komik saçlarıyla yarı sempatik-yarı deli bir tim burton karakteri çiziyor. memnun değilim, git helena ben doya doya bella'ya küfretmek istiyorum, molly weasley son hamlesini yaptığında içimin yağları erisin istiyorum, git.
    --- spoiler ---

    ingilizler iyi ki var. hikayelerinden efsanelerine, aksanlarından beyaz tenlerine kadar çok seviyorum adamları. bir kez daha anladım ki harry potter amerikalı olsa zerrece ilgimi çekmezdi, zaten o zaman harry de olmazdı, hermione granger güzelliği de. neticede minnettarız j.k. rowling, arayı daha fazla açma.
hesabın var mı? giriş yap