• ah be... ne kallavi bi insandır hayati hamzaoğlu... pala bıyıkları, kemerli burnu, alnını örten "blok" perçemi gözümün önüne gelir, ismi geçtiğinde. sesini kullanışı, telaşlı hali, sinirlenmesi, tecavüz etmesi, bıyır bürmesi, dayak yemesi; hepsi ayrı bi ustalıktır.

    kocaman "artiz"leri, kocaman yapan, doruğa taşıyan, "merdiven insan"lardan biridir, "roldaş"ları gibi. yine onlar gibi, asla hak ettiği yerde olamamış, aç, bitap, hasta ve parasız bir hayat sürmüştür.

    koroglunda, ağrı dağı efsanesi'nde, yılmaz güney filmlerinde, leyla ile mecnun da hep "kötü" adam olmuş, filmi "yaşıyor" olmamızda en büyük payı sahiplenmiştir. sevilebileceğini, sevebileceğini, kırlarda, havuzlarda taşkın nidalarla sevdiğiyle "coşkun" vakitler geçirebileceğini asla düşünmeyiz. "bu tip adamlar hep yalnız kalır" sanırız; herkes böyle düşünür ve kimse yaklaşmaz ona.

    bunun sonucu olarak, yalnız ve perişan bir halde sirozdan "2000" yılında ölmüştür. en son tv'de gösterildiğinde, yanakları içe çökmüş, gözlerinin oyukları derinleşmişti; bedeni, bir iskeletten ibaretti. "oh olmuş" diyenler bile wardır arkasından, "kötü adam" imajının gerçekçiliğindendir bu... böyle bir insanın unutulmasına üzülürüm...
  • öldüğü günün dışında, yalova'daki evi depremden çökünce hatırlamıştık hayati hamzaoğlu'nu. yalovadaki evinde kendisini saatlerce beklediğimde ilaçlarını alabilmek için ssk kuyruğundaydı. döndüğünde ilk sözü "beni kimse tanımadı ve bundan sonra da kimsenin hatırlayacağını sanmıyorum" olmuştu.
  • 5 mart 1933'te trabzon'da dünyaya gelen oyuncu, 1942 yılında ailesi ile birlikte istanbul'a yerleşir. ilkokulu bitirdikten sonra kunduracılık, dökümcülük, kuyumculuk... vb. gibi değişik işlerde çalışır.

    sinemaya girişi bir rastlantı sonucu olur. kuyumculukla uğraştığı yıllarda, tesadüfen karşılaştığı prodüksiyon amiri sadri karan "yakında bir film çekiliyor, fiziğin çok uygun, oynamak ister misin?" diye sorar. o ise fazla düşünmeden bu teklifi kabul eder ve birkaç gün sonra yönetmenliğini suavi tedü'nün yaptığı köy çocuğu filmi ile ilk kez beyaz perdede görünür. görünür diyoruz çünkü büyük heyecanlarla işe başlayan hamzaoğlu filmde figüran olarak yer almaktadır. bu olaydan sonra kuyumculuğa bir süre ara verir, oyunculuk işini daha yakından görmek ve biraz da tecrübe edinebilmek için film setlerinde dolaşır.

    ilk diyaloglu rolünü aydın arakon'un tuzak oteli (1956)'inde oynar. filmin bir kumarhane sahnesinde neriman köksal'ın fedailerinden birisini canlandırmaktadır.

    bir süre sonra kemal film'den teklif alır:
    bir avuç toprak (osman seden, 1957)
    altın kafes (osman seden, 1958)
    beraber ölelim (osman seden, 1958)
    çapa film için hazırlanan tilki leman (nejat saydam)'da çeşitli rollerde görünür.

    bütün bu filmlerde oynadığı irili ufaklı roller hamzaoğlu'nun film piyasasında bir süre sonra tanınmasını ve tecrübe edinmesini sağlar. ilk büyük rolünü adalı film için çekilen "zavallı kız" (hicri akbaşlı, 1959)'da nevin aypar'la paylaşır.

    ilk kez başrol oynadığı film ise bir gangsteri canlandırdığı 1961'de (1962'de olabilir) fikret uçak tarafından çekilen "ölüm kayalıkları" olur. 1969'da gerçekleştirilen adana i. altın koza film şenliği'nde metin erksan'ın yönetmenliğini yaptığı "kuyu" filminde en iyi yardımcı aktör ödülünü kazanan oyuncu, yıllar sonra melih gülgen'e insan hakları vakfı ödülünü kazandıran tatar ramazan (1990) filmindeki abdurrahman çavuş rolü ile altın koza ödülüne tekrar layık görülür.

    gerek köyde gerekse şehirde kanun dışı, kötü adamı canlandırır. köyünün eşkıyası olup dağlara çıkar, ağası olup halkına zulmeder, ağanın adamıyken zalimleşir şehre indiğinde ise; istanbul'un türlü olumsuzlukları içinde gücünü, benzer şekillerde farklı rollerde ayakta tutmaya çalışır. hayata karşı sürekli direnen karakterlerle, daha çok şehrin arka yüzünde, bazen bir tetikçi ya da mafyacı bazen de çete reisi ya da bir soyguncu olarak çıkar karşımıza.

    çoğunlukla filmlerde kötü adamı oynayan hamzaoğlu'nun kötülüğünde ise ayrı bir çekicilik vardır. temelde fiziğinden gelen bu özelliği ile, oynadığı kötü tiplere kendine has bir gizem katar. iyi ya da kötü her zaman mücadele eden, ayakta duran, başkaldıran, hangi ortamın adamı olursa olsun güçlü olmak için uğraş veren karakterlerle beyaz perdede rol bulur.

    1958'de metin erksan'la dokuz dağın efesi'nde ilk oyunculuk deneyimini yapan hamzaoğlu, 1960'da gecelerin ötesi ile ikinci defa erksan'ın yönetiminde oynama fırsatını bulur. kadir savun, erol taş, metin ersoy, oktar durukan, suphi kaner, ziya metin ve yılmaz gruda gibi dönemin önemli karakter oyuncularının de yer aldığı, ülkenin toplumsal ve siyasal açmazlarını ilk kez gerçekçi bir yaklaşımla ele alan gecelerin ötesi'inde, geleceğe umutla bakan son derece genç bir hamzaoğlu çıkar karşımıza.

    oyuncu sinemadaki asıl çıkışını orhan elmas'ın yönettiği duvarların ötesi (1964) filmindeki halıcı karakteri ile yapar. halıcı altı yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edip öldürmekten idam cezası verilmiş bir mahkumdur. kendisi gibi idama mahkum edilen ya da müebbet yiyen birkaç arkadaşı ile hapishaneden kaçar. kaybedecek bir şeyi yoktur. içerisi onun için ne kadar ölüm getiriyorsa, dışarısı da o kadar özgürlük ve hayattır. uzun bir kovalamacanın ardından depo olarak kullanılan bir binaya sığınırlar. bir de rehineleri vardır tabi. binada sıkışıp kalan mahkumlar çıkış için çareler ararken halıcı kurtuluşu onları ele vermekte bulur. ancak sıkışıp kaldıkları bu yerde yeni bir kanun oluşturan mahkumlar çoktan idam cezasını vermiştir halıcıya...

    1964 oyuncunun sinema kariyerinde önemli bir yıl olur. bu tarihten itibaren - içeriği ayrıca değerlendirilebilir- çok sayıda filmde rol almaya başlar. haracıma dokunma (1965)'da bir kabadayı, silaha yeminliyim (1965)'de kan davası yüzünden adam öldüren bir hasımı, davudo (1965)'da bir eşkıyayı, beyoğlunda vuruşanlar (1966)'da gaddar bir çete reisini, mezarını hazırla (1966)'da işsiz güçsüz bir serseriyi, acı (1971)'da intikam peşindeki bir kasaba kabadayısını, gülsüm ana (1982)'da ise acımasız bir ağayı canlandırır.

    metin erksan'ın kur'an'ın bir suresinden hareket ederek "kadınlara iyi davranın" temasını işlemeyi amaçladığı kuyu (1968)'da filmin baş kahramanı olan osman'ı oynar. daha çok yönetmenin karasevda anlayışının bir ifadesi olan osman tiplemesi ile oyuncu kendisine tıpatıp uyan ve çizgisini vurgulayarak sürdüren bir karakter çizer.

    osman tutkunu olduğu kızı (nil göncü) kaçırır, kız ise kaçar ve tekrar yakalanır. osman'ın tecavüzüne rağmen hala direnmekte ve onu istememektedir. osman ise kararını çoktan vermiştir bile... ilkel tutkusu ile hoyratça sevmektedir. daha ötesi yoktur, kızın tüm çabaları boşunadır. eğer erkek isterse zorbalıkla da olsa sevgisini, tutkusunu ortaya koyar. ona göre doğal ya da doğru olanı da budur. zaten töreler de aynı şeyi söylemiyor mu? "erkek isterse olur istemezse olmaz"... erkek severse yeterli olur diye düşünür osman, bastıramadığı hoyrat ve ilkel sevgisini doğrularcasına. öylesine kararlı ve isteklidir ki jandarmalar tarafından yakalanıp hapse giren osman çıkar çıkmaz kızı tekrar kaçırır. belinden bir iple bağlar ve peşinden sürükler. en son sürüklendikleri yer bir kuyu başıdır. osman su almak için kuyuya girer. fatma'nın kini, acısı onu intikam almaya iter ve yerden bulduğu taşları kuyunun içine atar. fatma'nın direnişi, törelere ya da kadere boyun eğmeyişi, başkaldırısı, osman'ın ve kendisinin sonunu hazırlar.

    1975 yılında memduh ün'ün yönettiği ağrı dağı efsanesi filminde ise törelere karşı gelen bir oba beyini oynamaktadır. mahmut han (hayati hamzaoğlu)'a erzurum paşası tarafından bir kır at hediye edilir. ancak at günün birinde bir dağlının kapısı önünde durunca işler karışır. törelere göre böyle bir durumda at hak yadigarıdır ve geri verilmez. bunun üzerine mahmut han dağlının obasına saldırır. mahmut han törelere karşı gelmiştir. bu ara han'ın kızıyla dağlı ahmet birbirlerini sevmektedirler. han kızını ahmet'e vermek için şart koşar. ağrı dağı'nın tepesine bir ateş yakmasını yani imkansızı ister. ancak ahmet bu ateşi yakar. yenildiğini anlayan han kendini asar.

    60'lı 70'li yıllarda yılmaz güney'in yönetmenliğini yaptığı (1968 seyyit han - toprağın gelini, 1969 aç kurtlar, bir çirkin adam, 1971 acı, ağıt, umutsuzlar, vurguncular) ya da rol aldığı (1965 davudo, haracıma dokunma, silaha yeminliyim, üçünüzü de mıhlarım, yaralı kartal, 1967 şeytanın oğlu, 1968 beyoğlu canavarı, can pazarı, 1970 intikam kan ile yazılır) pek çok filmde güney ile beraber oynama fırsatı bulur. nedir ki güney'in bu filmlerinde oyuncuya daha değişik karakterler çizme fırsatı pek verilmez (umutsuzlar'da örneğin nerede ise bir çeşit figürandır ).

    türk sinemasında karakter oyunculuğunda öze inip sadece kötü adam tiplemelerini değerlendirdiğimizde her ne kadar birbirine benzer gibi görünse de iki isim çıkar karşımıza. bunlardan biri erol taş diğeri ise hayati hamzaoğlu'dur. ikisi de oyunculuk formasyonu olmayan tamamen alaydan yetişmiş olmakla birlikte, sergiledikleri oyunculuk sinemada aranan doğallık ve inandırıcılıkla paralel gitmiştir. ancak bu oyuncuları birbirinden ayıran özellikler de bulunmaktadır...

    sinemanın - komediler hariç - her türünde oynayan bir erol taş'a karşın hayati hamzaoğlu, pembe dünyalar kuran ya da trajik sonlarla biten melodramlardan uzak durmuştur. hamzaoğlu'nu taş'tan ayıran bir diğer özellik ise, oynadığı rol, çalıştığı yönetmen ya da türü ne olursa olsun genelde oyuna hakim ve de abartısız yalın tarzı olmuştur.

    bugün eski türk filmlerini yeniden izlediğimizde karşımıza bir gerçek çıkar ki o da kendi içinde starlar yaratan yeşilçam sinemasında karakter oyuncularının da seyircinin gözünde birer star olmayı başarabilmesidir.

    http://www.xing.com/…i-hamzaoglu-22544639/22544639/
  • türk sinemasının en kral karakter oyuncularındandır.deprem sonucu son zamanları zor şartlar içinde geçirmiştir.
  • şüphesiz ki kariyerinin doruğu olan roller 80 li yılların sonunda oynadığı ağa tiplemeleri ve tatar ramazan filmindeki abdurrahman çavuş olmuştur.
    sağlam ve heybetli fiziki görüntüsü, sinirli ve telaşlı ses tonlarını başarıyla yapışı, ve vücut diline doğru hükmedişi ile başarılı sinema oyuncularındandı.
    ünsal emre gibi ne yazık ki o da harcanmış ve gerçek değerini bulamamıştır.
  • "onur meselesi yaptım. 'ben bu işi öğreneceğim. bir gün bu sokaklara adımı yazdıracağım' dedim... bir anne çocuğunu nasıl severse öyle sevdim sinemayı... devrim, eskisini yıkıp yerine daha yenisini, daha güzelini, daha sosyal olanı koymaktır. biz yılmaz'la bunu yaptık..."

    http://www.gazeteduvar.com.tr/…-devrimci-kotu-adam/
  • oynadığı kötü adam karakterleri çakaldır, hindir. her zaman başrolün hesaba katmadığı ama kendisinin bildiği bir numara vardır, başrolu ağına yönlendirir ve kendi ayaklarıyla ona gelmesini bekler. yeşilçam'ın korkulan kötü adamlarından biridir, ve her yeşilçam kötüsü gibi özel karakteri vardır.
  • tecavüz ederken kadın direnirse eğer "inatçılığın beni daha çok tahrik ediyor" diyerek olaya komedi unsurunu da katan kötü adam.
  • sine - sen kurucularından mevlüt ekinci'nin anlatımları ile...

    ''yılmaz güney filmleri daha doğrusu güney filme ait tüm filmler önce sansür heyetinin sonra da sinema salonu sahiplerinin engeline takılıyor gösterime girmiyordu. sürü yeni bitirilmiş. sürü'nün yönetmeni zeki ökten beni stüdyoya davet etti. bu filmi ilk seyredenlerden biriyim. hatta yılmaz güney?den bile önce seyrettim. yılmaz güney, zeki ökten beraberliği bir destan yaratmış ama bu destan ve diğer destanlar sinema salonları bulamıyordu. sine-sen olarak sendika yönetimini olağanüstü toplantıya çağırdım. yılmaz güney filmleri mutlaka seyirciye ulaşmalıydı. sinema salonu bulmalıydık. lale sineması'nın makinist'i sendikamızın üyesi, yani bize yakın, bizden biriydi. gittim görüştüm. salon türker inanoğlu ve ertem eğilmez tarafından erler film ve arzu film, filmleri oynatılıyordu. makinist "başkan, sinemanın sahibi türker ve ertem bey, bunları ikna etmelisin" dedi. haklı tabi.

    önce türker bey'e gittim. "ertem ile görüş, okey derse olur" dedi. aynı gün ertem bey'e gittim. yazıhane de ertem eğilmez ve hayati hamzaoğlu vardı. kendimi tanıttım. ertem beyin karşısına oturup, sendikanın talebini söyledim. ertem bey o deli tavrı ile yerinden fırladı. koca bir dosya çıkardı. ?siz var ya siz, sizi tanıyorum. ne bu bildiriler devrim mi yapacağınızı zannediyorsunuz? ben size salon, malon vermem benim ortağım var gidin türker ile konuşun' dedi. yerine oturdu elindeki dosyayı karıştırdı, içinden bir bildiri çekti çıkardı. sine- sen'in her hafta yayınladığı bültenlerden biri. "yaşasın sinema emekçilerinin örgütlü mücadelesi", "sansür'e hayır!", "kahrolsun faşizm", "üreten biziz, yöneten de biz olacağız" böyle uzayıp gidiyor.

    size ait olan lale sinemasında yılmaz güney filmleri göstereceğiz. tüm sorumluluğu sine-sen üstleniyor. arzu film, erler film ve salon sahiplerinin ücretlerini ödeyeceğiz dedim. hiç unutmam, hayati hamzaoğlu ayağa kalktı ertem eğilmez'e arka çıktı. hal bu ki bizim gözümüzde o bir emekçiydi. bizim çabamız da emekçiler içindi. üstelik yılmaz abi hayati hamzaoğlu'na hemen hemen her filminde iş vermişti. ne garip değil mi? "bir daha arzu filme bildiri gönderip beni çıldırtmayın" dedi. salon işini hallettik. lale sineması'nda güney'in filmlerini gösterime sunduk. yılmaz ağabeyin o günlerde ekonomik durumunun hiç iyi olmamasına rağmen tüm geliri sine-sen'e bıraktı. dahası yılmaz güney destanlar bıraktı. biz yılmaz güney'e yeterince sahip çıkamadık...''
  • büyük oyuncuymuş rahmetli. o nasıl bir oyunculuktur! o nasıl bir bet beniz atmasıdır. oynamamış, yaşamış adeta.
hesabın var mı? giriş yap