• hayatin anlamini bilemezsin.. hayatininkini bilebilir ya da bulabilirsin ama yeterince istersen..
  • ne olduğunu bi' kaç sene önce 8-9 yaşlarındaki kuzenime sorduğum muammadır. kendisi ilginç bir çocuktur. öyle yaşıtları gibi hoplayım, zıplayım, kudurayım olaylarına girmez pek. ellerini dizine koyar, oturur karşında. oyun oynamayı değil oyun oynayanı izlemeyi sever falan. çok ilginç bi' çocuk. bir de ilginç bir şekilde trt 2 spikeri diksiyonu ve pembe dizi üslûbu var. mesela bana oyun oynatıyo -çünkü çok kibar lütfediyo mecbur oynuyorum ben de sims falan- diyelim. onun beğenmediği bi'şey yaptığım takdirde basıyo ortama hemen " bence hiç doğru bir hareket yapmadığın doğukan abi. " yi. deyyus. uyuz eder adamı, hiç sorma. neyse bu mülayimliğine, bilgiçliğine aldandım ben de bunun. dedim bu çocuk benjamin button falan heralde. şu an 80 yaşında falan. dedim dayıko; hayatın anlamı nedir anlat bakeym bana.. bi' de sorularıma zaten cevabı hazırmış gibi cevap verir. zaten sormamı bekliyomuş gibi. düşünme payı yok herifte.
    - leyn, okul nas...
    - iyi, çok iyi, geçen fen sınavından 98 aldım!
    - hee, iyiymiş..
    bu tarz dialoglarımız var, ilginç. ne diyodum? he, dedim ne lan sana göre hayatın anlamı. yine düşünmeksizin cevapladı; işte doğuyosun, büyüyosun biraz, okula gidiyosun, sonra okul bitiyo, evleniyosun, çocuğun oluyo falan, sonra da ölüyosun işte..
    vay dedim beynamaza bak sen. iki dakikada sikti attı moralimi. bu mu lan hayat? bunun için mi yaşıyoruz biz? misyona bak monacoyim. doğ! üre! öl! yap-işlet-devret..
    çat diye vurdum ensesine gavatın bi'tane.. " bence sakin olmalısın doğukan abi " dedi , sonra daha da dayanamadım kafa göz giriştim göte. ne göt çocuk ya.
  • hayatın anlamının güzel tarafı, hayatın tek bir anlamının olmamasıdır.. en kabasına bakarsak, ruhunu beslemek -iyi hissetmek, iyi hissettirmek-, kendini ve "ego"nu sorgulamak, terbiye etmek diyebiliriz -galiba-.. "ben adam öldürerek iyi hissediyorum" ihtimali için de, yine en kabasından alırsak kutsal kitaplar, felsefe sistemleri vs var yol gösterici olarak.. -galiba-..
  • hayatın anlamı, belki de olmayan bir şeyin herkes tarafından aranıyor olmasından ileri geliyordur.
  • sonu olumle biten bir seye anlam yukleyemiyorum ben sahsen! ota boka anlam yukluyoruz, he boyle yapti o zaman bunu demek istedi, boyleyken soyleydi. ulan nihayetinde hepimiz olucez, kasma, rahat ol diyorum ben kendime. baskalarina demiyorum, onlar da neyi uygun goruyorsa onu desin kendine.
  • kimi zaman kendiliğinden gelişen çok basit olaylar sonucunda yine çok basit kelimelerle dile gelir, durup düşündürür ve tekrar unutulmak üzere silinir gider.

    otobüs durağının yanında mevzilenmiş üç kişi, arkadaşlarının kendilerini almasını beklemekteydi. dahil olduğum üçlü arasında, ayakta beklemekten sıkılan, yaşlandığını kanıtlamak ister halde olan ben, arka tarafta hafif iskemle şeklini almış betona çöküp beklemeye devam etmekteydim ki, geceden kaldığı belli olan bir hamamböceği, sol tarafımdaki duvarın küçük bir aralığından çıkarak üstüme doğru ağır adımlarla gelmeye başladı. gececi ağır ağır yaklaşırken, benim ayakta bekleme isteği de bir o kadar hızlı vücut buldu, neyse. artık mevzideki üç kişi sırtlarını yola vermiş, gececinin büyüklüğü karşında hürmetle zat-ı alilerini izlemeye koyulmuşlar, gösterilen hürmete istinaden gececiye evine kadar yoldaş olma veya taksi çağırma gibi hürmeti zedeleyen geyiklerde de çevirmekteydiler ki... minik bir serçe aniden gececinin yanında bitiverdi. mevzidekiler artık konuşmuyor sadece izliyordu. serçe, gececiyi hızlı bir gaga hareketiyle duvarın üstünden yere gönderdi. " aha...! helele...! lem...vs." gececiyi ters çevirip, ilk önce ayaklarını teker teker kopardı. " olum resmen neyşınıl ceografik lan!" kafamı cümlenin geldiği yöne çevirdiğimde, mevzidaşın kafa hizasında yolcu inip bindirmekte olan bir otobüs ve içinde bize değil, serçeye bakmakta olan meraklı gözleri gördüm. tekrar gececiye baktığımda, serçe son gagasını vurmuş ve geldiği gibi aniden uçup gitmişti, tıpkı diğer durağa doğru yol alan otobüs gibi.

    ra- oğlum işe bak! biz kaç yaşında herifler, ödümüz kopar, hayvanın yanına bile yaklaşamıyoruz, minicik serçenin yaptığı şeye bak lan!? hayata bak.
    neyşınıl ceografikçi mevzidaş- serçe bizden korkar, biz böcekten korkarız, serçe gider böceği yer. böyle mal bir döngü amk!
  • yanında güldüğün, ağladığın; saatlerce konuştuğun, sustuğun; karşıdan karşıya geçerken eline sımsıkı tutunduğun, sarılmadan da kokusunu burnunda duyduğun; sarılınca içine dolsun istediğin; sesine, yüzüne, gözlerine, herbir şeyine aşık olduğun; rüyalarının mutlak kahramanı; uğruna denizler altında yirmi bin fersah gidebileceğin; bugünüm, yarınım dediğin; kendisinden öncesini, kendinden başka her şeyi anlamsızlaştıran; birlikte uyumak, uyanmak için neler neler verebileceğin; birlikte yaş(l)a(n)mak istediğin; onun da seni en az senin kadar şiddetli sevdiğini bildiğin;yanında kendini en huzurlu hissettiğin; ona bir şey olduğunu/olacağını düşünüp hıçkıra hıçkıra ağladığın; göğsünde ağlayıp rahatladığın; sen ağladığında yüzünden gözünden öperek kurutan; canın, için, en derinin, en mahremin, en çok sevdiğin, her şeyin; hayatını, hayallerini ithaf ettiğin; biriciğin, kalbin.
  • boğa önünde,arkasında yüzlerce kişi ile ilerliyor. sonra kalabalığın doldurduğu arenaya hızla giriyor.

    etrafta binlerce insan; gürültü, heyecan had safhada. sonra bir matador elinde kırmızı bir kumaş ile geliyor. boğa kalabalığı görmüyor; gürültüyü duymuyor. bütün hıncı ve hırsıyla, bütün gücü ile kumaşa doğru koşuyor. o an aslında boğa renk körü değil; hırsından gözü kararmış. ''hırskörü'' olmuş bir şekilde; hedefine ilerliyor. sonra bir anda; tam ulaştığı, tam vurduğu anda bir bakıyor ki; aldatılmış, kandırılmış ya da kendi kendini aldatmış ama tekrar o kumaşı gördüğünde daha fazla hırslanıyor, daha büyük bir azimle yeniden koşuyor. yine aynı son. defalarca tekrarlanıyor bu. defalarca. boğa intikam duygusuyla her koştuğunda o kumaşa doğru; matador bir ok indiriyor kafasının üstüne ama o güçlü; dinlemiyor okları. yine hırsıyla saldırıyor kumaşa; yine, yine. tekrar saldırıya hazırlanırken; tutamıyor kendisini, çabalıyor ama bedenine yenik düşüyor. hırsı ayakta kalmaya çalışırken; bedeni yavaşça düşüyor ve her şey sona eriyor.

    kimimiz; hayatın anlamını o kırmızı kumaşta arıyoruz. kararmış gözlerimiz; hiç bakamıyor etrafına; gerçeğe.
  • --- spoiler ---

    yaşamak, yaşamayı sevmek, bu kadar yahu 4 kitabın manasıda bu elimizde bir bu yaşam var bir tane yaşa, yaşa, yaşa bu kadar.

    --- spoiler ---
  • bilindik bir öykü ama yeridir sanırım..

    bir keşiş araştırma yapmak için bir köye gitmiş. önce köyün mezarlığına uğramış, çünkü kültürlerin, yaşam felsefesinin böyle yerlerde gizli olduğuna inanıyormuş. gözleri birden mezartaşlarının üzerindeki rakamlara takılmış.

    mezartaşlarında 5, 867, 900, 20003, 4979, 7, 421 vs. gibi birbiriyle hiç de bağlantısı olmayan rakamlar varmış. uzun uzun düşünmüş fakat bu rakamların anlamını çözememiş. köyün en bilge kişisine gidip sormuş:
    'nedir bu rakamlar tanrı aşkına? bu rakamların gösterdikleri ay mıdır, yıl mıdır, saat midir, nedir?"
    bilge kişi gülümseyerek yanıtlamış:
    - bizler bebeklerimiz doğduğunda onların beline bir ip bağlarız. yaşamı boyunca her güldüğü an, o ipe bir düğüm atarız. öldükten sonra ise; bellerindeki düğümleri sayar, düğüm sayısını mezartaşına yazarız.
    bilge kişi, karşısındaki keşişin bir şey anlamadığını görünce devam etmiş;
    - böylece onun, ne kadar "yaşamış" olduğunu anlarız.
hesabın var mı? giriş yap