• ben olduğumu düşünüyorum, ya da en azından bir tanıdığım bana bunu tamamen o an görsel olarak yaşayarak kendi bacaklarını tırmalayarak gösterdiğinde bu olduğunu hissettiğim an oldu;

    sarhoş ve kendini bilmez bir babanın çocuğuydum, ilkokul ve ortaokul köy okulunda geçtiğinden maddi olarak en azıyla yetinmeye çalıştım ama maddiyatın nasıl bir şey olduğunu lisede anladım.

    liseye başladığım yıllarda taşımalı ilçeye servis ile gittiğimden günlük şimdilik karşılığı gidiş-dönüş 9 tl gibi bir ücret veriyordum (o zaman 2 lira olsun) belirli aralıklarla babam bugün para yok bugün okula gitme dediğinde anladım hayatın ne kadar zor ve kendimin kazımadan kazanamayacağımı, bu bir iki derken bir kaç kere olduğunu görünce hemen o zamanlar isim vermeyeyim bir kozmetik firmasının katalog ile sattığı kozmetikleri arkadaşlarıma, öğretmenlerime eşe dosta satarak yol ve okul harçlığımı çıkardım.

    iyi derece ile olmasa da iyi bir üniversiteyi kazandım ve mühendislik okudum kazandığım senenin 6 ay öncesinde pederi kanserden kaybetmiştim, ama tabi zaten yoktu hayatımda yine olmadı, üniversitede partime çalışarak geçindim, sonra hemen mezun olur olmaz işe başladım sonra y.lisans doktora derken bugünlere geldim ve iyi bi yerde olduğumu düşünüyorum, en azından artık sıfırdan çok ilerideyim, tırnaklarımla kazıdığımı sadece geriye dönüp baktığımda görebiliyorum.
  • ben değilimdir. hep şansa, hileyle kazanırım. küçükken bilgisayara oyun alırdım ve koşarak google’ya “x oyun hileler” yazardım. olağanüstü bir hilecilik, kolaycılık ve üşengeçlik abidesiyim. selamlar.
  • herkes benimdir diyor. nerde aq torpille atanalar?
  • aile içi ilişkilerinin normal olma olasılığı %10 gibidir.

    %45 olasılıkla "çocuklarım benim çektiklerimi çekmesin, vakıf okullarına para dökeyim, mümkün olduğu kadar lüks yaşatayım ohhh yarasın :)" der düşünce balonunda. böyle yetişen çocuk da büyük ihtimal şımarık bebe veya aşırı özgüven patlamalı biri olur.

    %45 olasılıkla "lan ben neler çektim, eşime çocuğuma raad yüzü göstermem, çocuklar da tırnaklarıyla kazısın, her şeyimiz var ama burundan getireyim, hayattan bezdireyim eheheh" der düşünce balonunda. böyle yetişen çocuk da eşyayı eskitmez, parayı harcamaz, disiplinli, başarılı ancak hayattan bezmiş, negatif biri olur.
  • yoktur.

    hayatı böyle romantize etmeyin. ederseniz bir gün yıkılırsınız. bir şeyi istemeniz, bir şey için çabalamanız onu elde etmenize yetecek kadar güçlü olmayabilir.

    the gambler* filminde çok güzel bir sahne var.

    o sahnenin ana fikri şu: "if you're not a genius don't bother". orada vurgu yaptığı şey "yetenek"tir. "bir alanda yeteneğiniz yoksa uğraşmayın boş yere uğraşmayın" der.

    ben ise daha bilinmez olan, üst katmandan gireceğim
    "şans". zira yeteneğin olup olmaması da şansa bağlı, keşfedilip edilmemesi de.

    hayatta çalışarak elde edemeyeceğimiz şeyler var, çalışmadan elde edebileceğimiz şeyler var.

    bugün antrenmanlara başlasam günün birinde usain bolt'u geçebilir miyim? ya da şöyle diyelim: usain bolt'un geçtiği kişiler arasında "en az" onun kadar çalışmış kimse yok mudur sizce?

    dünyanın en iyi yazarları çalışarak mı yazdılar o kitapları? çok istedikleri için mi iyi yazıyorlardı?

    bugün parasını saymaya başlasak yıllar sonra bitiremeyeceğimiz adamların şansı olmasa çabası o parayı kazanmaya yeter miydi? o kadar parası olmayanlar her zaman "daha az çabaladı" mı demek bu?

    romantizmi bir kenara bırakacak olursak hayatta; iran şahı'nın, hint imparatoru'na tavlayla birlikte gönderdiği mektupta da yazdığı gibi şans gibi bir faktör vardır.

    ne kadar bilsek de, ne kadar istesek de, ne kadar çalışsak da kazanamayabiliriz ve bu çok olağandır. ama öte yandan bilmek, istemek, çalışmak da elzemdir. çünkü şansın getirdiği şeyleri görebilmek için gözlerin açık olması gerekir.
  • istediği her şeyi çalışıp çabalayarak elde etmiş olmanın haklı gururunu, neşesini, şımarıklığını yaşar.

    şans diye bir şey yoktur onun için. olumsuz şartlar altında bir çalışma imkanı kırıntısı bulabilmenin bile bir şans tipi olduğunu fark edemeyecek kadar kendine odaklanmıştır.

    "kazıma" sürecinde olgunlaştıysa açık açık övünmez. övünmesini alakasız konuların içine gizler. sosyal medya hesaplarına bu tip inciler yazar. her lafını bir şekilde bu konuya bağlayıp fiyonk yapar.

    "kazıma" sürecinde olgunlaşmadıysa özgüven patlaması makul seviyeyi aşar. üstüne vazife olsun olmasın herkese öğüt vermeye, ders vermeye başlar. "ben de eskiden senin gibiydim..." diye başlayan öğütlerle bayabilme gücüne sahiptir.

    kazıma sürecinde kayışı kopardıysa asıl o zaman fena. geçmişe takılır kalır ve bugünkü durumunu överken geçmiş zaman maduriyetlerini anlatır durur. "bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı" edebiyatından hoşlanmayanlar için kaçışlar sol kapıdan...
  • kasaba minnet etmez kendi sikini keser yer

    (bkz: atasözü)

    hayatında parazit insanlara yer yoktur. çizgisi keskin ve nettir.
  • teke tekte çok tehlikelidir. yakalanmamaya çalışın. net kafa siker. sürekli bir takdir edilme güdüsüyle yaşarlar bu tipler. ama bilmezler ki biz de kimseyi pohpohlayacak adam değiliz. tırnağını toynağını siktiklerim. ne kazandıysan başardıysan bana ne? bana mı kazandın sanki. herkes yardırıyor şu hayatta. bill gates bile! illa biri pohpohlanacaksa o ben olmalıyım. ben varken neden sen? ben lan işte mis gibi asshdhdj.
  • “şimdi reklamlar...” başlığı olmuş burası.
    keşke alçak gönüllü insanlar olabilsek. tecrübelerime göre şunu da söyleyebilirim ki kendinden böyle bahseden insanlar genelde içi boş başarılarıyla kendini yükseltmeye çalışanlar oluyor. gerçekten sıfırdan başlayıp iyi yerlere gelmiş insanlar zaten kalitesiyle kendisini belli eder.
  • 17 yaşını bitirirken hem öksüz hem yetim kalmış biri sayılarak kendimin olduğunu düşündüğüm kişi. üniversiteyi kazanmışsın. yaşadığınız bir ev var. içinde ne yemek, ne elektrik ne su vs var. o günlerden bu günlere geldim.
hesabın var mı? giriş yap