• 8 senedir devam eden doğum esnasında bebek ölümü davam var bir özel hastane ile.

    doğum esnasında nst kaydı yok
    doğum esnasında usg (ultrason) kaydı yok
    ölümden sonra otopsi yok (sadece bebeğin yapay eşinden patoloji raporu var)

    bu kadar yok varken alınan kıçı kırık adli tıp raporunda bebeğin neden öldüğü tespit edilememiştir, olsa olsa bir talihsizlik yaşanmıştır yazıyor bilirkişi tespitinde.

    ve ben bu kadar yokların içinde açmış olduğum davayı bir “talihsizlik” tespiti ile kaybetmek üzereyim.

    hukukçu olmayan biri olarak hukuk hakkında görüşüm şudur. lanet olsun böyle hukuka…

    not: dava bittiğinde ayrıntılı bir entryde başımdan geçenleri anlatacağım…
  • kulaktan dolmadır. el terazi göz kantardır. herkes her şeyi bilir zaten, illa okumak mı gerekir? ülkede hukuk mu vardır ki tahsili prim yapsındır? (biraz daha bilinçli olanları bunu adalet eksenli dile getirirler, haklarını yemeyim.) neticede her ülkenin iyi kötü bir hukuk sistemi vardır; üstelik kendi içinde anlamlı bir bütündür, tutarlıdır. aksayan yönü olsa olsa bazı kuralların diğerleri kadar uygulanamamasıdır. benimle etkinliği tartış, caydırıcılığı, önleyiciliği, kapsayıcılığı tartış ama tutup da "ülkede hukuk yok!" deme, gülünç oluyorsun. ha bu demek değil ki, sistemi eleştiremezsin. tabii ki, konuşulur. sonuçta herkesin etkileşim içinde olduğu, hakkında ufak da olsa fikir sahibi olabileceği bir alandan bahsediyoruz. ama bunun sınırı en sık dile getirilen argümanlardan "sallandıracaksın birkaç tanesini" ile "çok pis işler dönüyor hacı" mı olmalı? çünkü bu aşamada yakınılan şeyler sırasıyla tatmin edilemeyen kamu vicdanı* ve sosyal çürümenin adliye yansımasıdır. ee bu halk o zaman. sen, ben, biz. biri canavarca hisle adam mı öldürüyor yoksa sorumsuzca mı yetiştiriliyor? hakim rüşvet mi alıyor yoksa biri hakime rüşvet mi veriyor?*

    kişisel zaaf, kusur ve aksaklıkların koca bir sisteme mal edilmemesi gerekir esasen ama insanımızın "ya tuz da kokarsa?!" endişesi bir yönden haklıdır. hakkını aradığın yerde dürüst olunsun istersin. eyvallah ama bunun yolu "adam olmazcılık"tan değil sistemin çarklarını işletmekten geçiyor. sen de taşın altına elini koyacaksın. ters giden bir şey mi var, şikayet et. sakalı bıyığa mı şikayet edeyim diye düşünme. en "bana bi şey olmaz" diyen adamı bile tedirgin edecektir. yap bunu.

    şimdi sorsanız hukukçu olmayanların hukuk hakkındaki olumsuz görüşlerine hukukçular sebebiyet vermiştir. bu imajı değiştirmek de yine bize düşüyor sanırım ve benim bulabildiğim çözüm daha iyi bir insan olmaktan ve bunu herkesten eşit olarak talep etmekten fazlası değil, ne yazık ki...

    tatlı hayat'tan ihsan yıldırım'ın şu sözleri ile bitirelim: "saçmalama sevinç, doktor ne anlar kırık çıkıktan?"
  • bunları dinlemek o kadar eğlencelidir ki terapi gibi gelir insana. 5 kalem pirzola yemiş gibi olursunuz. o nedenle hayatta bir doktorun yanında aspirinden bile bahsetmem, ağzımdan sağlığın s si çıkmaz, yada bir mühendisin yanında inşa halindeki köprü ayaklarını eleştirmem. susarım. ne milletin neşe kaynağı olacam !
  • hukukcu olanlarin sikca dinledikleri goruslerdir.

    1. adaletin saglanamadigina iliskin gorusler: en bilindigi "ekmek calana su kadar yil hapis cezasi vermisler, ama bak hortumcular uc gun yatip ciktilar, ortalikta geziyor." seklinde tezahur eder. bu muhabbetin sonu mutlaka "o kadar bosuna hukuk okumussun. bu ulkede hak hukuk yok." ile biter.

    2. kanunkoyucunun aptal, bi konusanin akilli olduguna dair gorusler: genelde yasaklar hakkinda olur. kanunda bosluk yoksa, ki genelde bu cin fikirlilerin ilgilendikleri konularda yoktur, bir sekilde yakalanirlar. ama o ana kadar "breh breh. o kadar akilliyim ki sen koca avukat olmussun bunu dusunemedin, bak ben ne superim." seklinde gider. misal rahmetli bi sirket vardi. adamlar mercedes yedek parcasindan mercedes otobus uretirlerdi. arabanin ustune mercedes'in isaretini koymayinca marka hakkina tecavuz olmayacagindan bu isin gayet hukuka uygun olacagina kanaat getirmislerdi. hey gidi...

    3. hukukcunun her yola gelebilecegini zanneden gorusler: genelde gunluk olaylarda karsimiza cikar. gidip sayfa sayfa senet imzalayip ustune "ya ben o senetleri odemek istemiyorum, avukatsin bir yolunu bul." (muhtemel cevap: senetleri alan adamin senetleri tuttugu yerin yanmasini sagla kurtul.) ya da "ya ben bu kariyla evlendim ama ailemin zoruyla evlendim. simdi baskasini seviyorum, bu yaza kadar bosanip sevgilimle evlenmek istiyorum. kesin bir yolu vardir." (cevap: neden olmasin? karin olurse bal gibi de olur. nihayetinde cezaevinde de olsan evlenirsin bir sekilde.) seklinde tezahur eder.
  • bu görüşlerin ikiye ayırıp bahis konusu edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

    1- gündelik hayatın işleyişine dair olan kurallara dair olanlar:
    işte nebileyim "trafik bu caddede tek yönlü yapıldı, bak her akşam şu ışıkların orada yığılma oluyor" demek bir hukuki düzenlemeye dair görüştür mesela. bizi ilgilendiren bir konuda somut bir olaya ve o olayı düzenleyen kurala dair kişisel fikir beyan etmişiz. "bizim dernek vergi öderken çok bürokrasiyle uğraştı keşke vergi beyan etmenin usulü şu şekil olsaydı. çocuğu okula kaydederken ikametgah istediler, ne alaka anlamadım..." şeklinde örnekleyebiliriz.

    bakınız gündelik minik hukuki hadiselere dair kişisel görüşler saydık. en normal bir şey bunlar hakkında bir bakış açısı oluşturmak. bir senedin, bir otoyolun atıyorum bir nüfus kaydının ne olduğu değil, bunların nasıl ne şekilde olması gerektiği hakkında üretilmektedir görüşler. mesleki uzmanlık gerektirmeden, sadece bahsedilen konuyla biraz muhatap olunca zamanla gelişirler.

    2- bana dert olansa işte bu ikinci kısım. ilkelerle ilgili, hukuki kavramlarla ilgili görüş oluşturmak gündelik işleyişten bahsetmekten daha zordur.

    şöyle ki: yüzyıllara dayanan siyasi ve toplumsal gelişmeler ağır ağır hukuku da dönüştürmüş. gerek toplum hareketleri, gerek çeşitli çıkarlar gerekse felsefi akımlar bazı kavramların tanımını zaman içinde değiştirmiş. devlet, savaş, hak, özgürlük, vatandaş, terör gibi kavramların ne olduğu (yani atıyorum neyin savaş olarak tanımlandığı) o tek kelimenin eskiden ne anlama geldiği, şimdi ne ifade ettiği, bu değişikliğin neden ve nasıl olduğu, ne etkiler doğurduğu vs sayfalarca, bölümlerce incelenebilir.

    bunları geçtim insan nedir (köleler insan mıdır, zenciler insan mıdır vs) ölüm nedir (kürtaj öldürmek midir, beyin ölümü ölüm müdür) cinayet nedir (ötenazi cinayet midir intihar mı) gibi son derece değişmez görünen tanımlar kavramlar bile uzun tartışmaların akıl yürütmelerin neticesi olarak zamanla değişiyor, dönüşüyor.

    yani bir hukuk metninde "savaş" kavramından kastedilen ile arkadaşımızla laf arasında "maç çıkışı resmen savaş çıktı olm" dediğimizdeki kastımız aynı değildir. o tek bir savaş kelimesinin ne olduğunu metnin gerekçesinde o kanunu-sözleşmeyi yazanlar uzun uzun anlatır, o yetmez daha sonra o bahsettiğimiz hukuk metnini yorumlayacak olan kitaplar sayfalarca işleyecektir zaten. bu kelimeler gündelik anlamının dışında birer teknik/mesleki terimdir de yani.

    hah işte bu 2. anlamıyla hukuki bir kavramdan bahsederken, kullanılan teknik terimin aslında ne anlama geldiğini bilmeden konuşan insanlar bana dert olan. yani savaş, terör, ceza ve hatta insan derken kendi kastettiği şeyle, o kavramın/kelimenin teknik olarak geçerli olan tanımının farklı olduğunu göremeden bir tez öne sürenler. sözlükte de rastlayabileceğiniz bir ekol bu, dolayısıyla örnek bulması çok kolay, biraz dikkat kafi.
    bu ekol genelde şu şekil bağlıyor mevzuyu "savaş x demektir. o yüzden şu anda savaş vardır. nokta" veyahut "herkes bilir ki a, b'dir buna da karşı çıkanın ne olduğu bellidir. bu kadar"

    neticede demem o ki, hukukçu olmayanın hukuk hakkında görüşü, bu 2. tanım bağlamında ise, yani gündelik işleyişe dair kurallara değil de, hukuk teorisine, kavramlara yönelik bir görüşse; bu görüş açıkça mesleki uzmanlık gerektiren bir noktada sarf edilmiştir. en azından neyden bahsettiğini bilerek, kullandığı kelimelerin ne anlama geldiğini farkında olarak konuşmakta fayda var diye düşünüyorum. yoksa hukuk sadece hukukçuların bahsetmesi gereken kutsal bir konudur, başka kimseye düşmez hukuki konuda konuşmak diye bir iddiam yok yani.

    son olarak bütün bu söylediklerimi somutlaması bakımından örnek veriyorum:

    "yirmi sene önce tıp bu kadar ilerlememişti. o zamanlar erken doğumlarda bebeği kurtarmak şimdikine göre çok daha zordu. o bebek bugün doğsaydı, büyük ihtimalle hayatta kalmayı başarırdı" yorumu tıpkı birinci tanımdaki gibidir. şahıs tıp konusunda uzmanlaşmasa bile elinde somut bir hadise var, yaşananlar var işleyiş var. yani bebek ölürdü ölmezdi karşıdakine katılıp katılmamanın ötesinde, gayet mantıklı, somut bir gözleme dayanan bir görüş sunulmuş.

    ama tıp okumamış, tıp tekniğine hakim olmayan insanın çıkıp "bilmemne marka neşter kullanmayan doktor tıbba düşmandır" şeklindeki iddiası aynı "herkes bilir ki cezanın amacı şudur. aksini iddia eden insanlığa düşmandır" iddiası gibidir.
    veyahut işte mimarlık tekniğine hakim olmayan bir kişinin " tam şu noktadan kolonu şuradan da kirişi geçen bir bina tasarlamayan mimar elbette insanlığa düşman, kim bilir ne kötü niyetler taşıyan bir haindir" demesi "devlet illa ki x usulünde inşa edilmeli, o usulde yönetilmelidir. aksini iddia eden de bizlere düşmandır, haindir kötü niyetlidir" şekilindeki iddia ile denktir, aynı seviyededir. aynı düzeyde de saygıyı hak eder.

    bilmem anlatabildim mi.
  • (bkz: haşim kılıç)

    ülkede iktisat mezunu adam yıllarca anayasa mahkemesi başkanlığı yaptı ötesi var mı
  • bayram ziyaretleri boyunca kırklareli-edirne merkez ve köylerinde sıkça maruz kaldığım görüşlerdir. revaçtaki konu cem garipoğlu idi. sonra kira sözleşmesinden tutun da boşanmaya kadar muhtelif alanlarda soru, ekseriyetle de görüş dinledim. hukukçu olmayanların, her konu hakkında olduğu gibi hukuk alanında da görüş bildirebilme özgürlükleri vardır. ancak ne yazık ki bu görüşler; sözlük ahalisininki gibi kant veya althusser'den referanslı değil de, genelde hırsızlık yapana 35 bin yıl hapis cezası verilmesi, taksimde sallandırma ve kendisine kıdem tazminatı ödemeyen patronun iş yerinin kapatılması gerektiği gibi konularla ilgili. ve yine bu görüşlerin bir çoğu -bazılarının içine sokmak istediği- teknik hukuk bilgisi ile alakalı. kısaca, bir radyolog ile girişimsel radyoloji teknikleri hakkında fikir alış-verişinde(!) bulunmama engel olan sağ duyuyu, ben de radyoloğumuzda görmek istiyorum. görebiliyor muyum? nerdee...
  • bu görüşlere en güzel ve anlamlı örnekleri anayasa mahkemesi başkanımız haşim kılıç vermektedir. kendisi iktisatçıdır, bu güne kadar birçok kritik karara imza atmıştır, şimdi de anayasa mahkemesinin bireysel başvuruya açılabilmesi için çabalamaktadır.
  • en tehlikeli grubunu "artık kotla tecavüz serbest,10 liraya 10 yıl hapis" gibi 3 kuruş fazla reyting uğruna yargı kararlarını çarpıtarak magazinleştiren boyalı basın saçmalamaları oluşturur. en fenasıdır çünkü bırakın kahve tahsili yapan adamı, yüksek okul mezunu insanlar dahi bu abuk yalan dolan haberlerden etkilenmekte gün içinde bu dezenformasyona uğratılmış insanlarla tanışıldığında ve işin gerçeği anlatıldığında "olur mu canım öylemiş okudum ben" gibi iddialarla başbaşa kalınabilinmektedir.

    (bkz: tecavüze uğrayan bağırmıyorsa suç oluşmaz)
    (bkz: idam cezasına karşı cahil çagdaş hukukçular)
hesabın var mı? giriş yap