i can hear the heart beating as one
-
hem müziği hem de güfteleri itibariyle naiflerin naifi, yalınların yalını bir albüm. öyle ki o naifliği betimlemeye kelimeler kifayetsiz kalıyor, en güzel misali my little corner of the world dinlemek belki. ötesinde, "gürültü"ye pek tahammülü olmayanların kalbinde bile küçük bir köşeciğe yerleşmekte pıt pıt, öyle bir maharet gösteriyor; gördüm.
-
return to hot chicken'ın elvedası,
moby octopad'in önden ilerleyen adımını attığında yeri inleten kocaman ayaklı basları,
sugarcube'un neşeli gürültüsü,
damage'ın yankılı tuşe çeşitlemeli tom'ları,
deeper into movies'in comfortably numbish vokal tınıları,
shadows'un savunmasız ve karanlık duygusallığı,
stockholm syndrome'un 90'lar alternatif usulü akılda kalıcı ritim/nakaratları,
autumn sweater'ın perkütatif zenginliği,
little honda'nın proto-punky tavrı,
green arrow'un uyuyalım da dertlerimizi unutalım diye söylediği gitar ninnileri,
one pm again'in green arrow'dan sonra sabah kalkıp içimize çektiğimizi temiz folk havası,
the lie and how we told it'in rüzgarda birbirinin içine geçe geçe ilerleyen vokal akışları,
center of gravity'nin metronomik lezzetli bossanova sosu,
spec bebop'ın sarsıntı sonrası yerle bir olmuş laboratuvarı,
we are an american band'in okyanusun dibinden yüzüşü,
my little corner of the world'ün çocukken söylediğimiz şarkıları sevdiğimiz gibi içimize işleyen sıcak vokal melodileri... -
and then nothing turned itself inside out ile birlikte nefis bir ikili oluşturur.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap