• “sana talip olan seni talep eder, sen yorulma. onu sen ararsan yorulursun ve o sana sahip olur.” der büyük düşünür.

    herhangi bir şey bize aitse, bizi eninde sonunda yormadan, üzmeden, en uygun ve en güzel vaktinde bulacağıdır. talepkar olmak konusunda hırs yaparsak bize ait olan bizden uzaklaşır, bizi yorar, üzer…

    mevlana da; “dünyada yalnız susuzlar su aramazlar, su da susuzları arar” der.

    senin olan seni bulur.
  • bir zamanlar benim dinimden olmadığı için komşumu suçlardım.
    ama şimdi kalbim bütün biçimlere açık...
    o artık ceylanlar için bir çayır,
    keşişler için bir manastır,
    puta tapıcı için bir mabet,
    hacı için bir kabe,
    tevrat levhaları,
    kur'an kitabıdır.
    ben aşk dinini vazediyorum.
    ve hangi yöne yönelirse yönelsin,
    bu din benim dinim,
    benim imanımdır.

    13. yuzyıldan bir sufi, şeyhül ekber muhyiddin-i ibn arabi, kaddesallahül sırrahül aziz,'den bir sestir bu. endülüs'ten başlayıp üç kıtayı dolanan ve şam'da huzur bulan bir selamet çağrısının medarıdır.
    sevilla, cordoba, granada, almeria, tarifa, ceitta, fes, makakesh, tlemcen, bejaja, tunus, kahire, iskenderiye, kudüs, medine, mekke, bağdat, musul, malatya, kayseri, sivas, konya, halep, şam... baş döndüren bir sürat. ve bu göçebe hayata sığdırdığı ciltler sayfalar dolusu, bugün halen bile şerhi tamamlanamamış, tasavvuf literatürünün en karmaşık, zor eserleri...

    yine şeyh der ki:
    daima allah'tan başkasını unut... zakir olursun. böyle olan bir kimse her yerde zakirdir. kalb ve lisanıyla allah'ın zikrine devam edenlerin kalbine allah, zati ahadiyyetine karşı iştiyak nuru ilka eder. gözü açılana ise haya gelir...
    haya makamında fetih başlar. fetih kalb gözünün tevfik-i rabbani ile açılmasıdır. bu göz açıldı mı ahlak, fazilet, doğruluk o kimse için asla değişmeyen, değiştirilemeyen bir haslet olur, onsuz yaşayamaz...
    ***

    bir yerde bir günah işlemişsen oradan ayrılmadan bir de iyilik işle, ibadet yap. o günahı bir elbise üzerinde iken işlemişken o elbiseyi çıkarmadan evvel bir de sevap işle....
    ***

    allah daima kendi zat-i tecelli alalarını tesbih ve zikreder. en büyük zikir allah'ın zikridir. kulun en büyük zikri ise hakk ile olan zikre iştirak etmektir. sana senden yakın olanla...
    ***

    namaz da bir zikirdir. miraca gitmektir. ibadet bundan dolayı farzdır. farz demek, mecburiyet demek değildir. hakk'a yanaşmak için muhakkak şart olan şeye farz denir. hakk'a yanaşmanın edebi ve usulüdür; bunsuz olmaz demektir. (allahüekber yoruma bakın yahuu.)
    ***

    ve işte yine en sıkı tespitlerinden biri;
    kelime-i tevhidin ehli olanların bilfarz yer dolusu günahları olsa... yalnız şirk bulunmasa bu günahların içinde, allah onları mağfiretle karşılar. allah'a düşman olan müşriktir. ondan uzaklaşmalı (allah muhafaza buyursun) bilmeyerek veya te'vile müsait ağzından bozuk şeyler çıkmış ise bununla allah'ın kullarına düşman olunmaz... (şeyh'in en tartışılan fikirlerinden biri budur)
    ***

    ve şeyh demiş ki "felikülli asrın vahidün yesmü bihi ve ene libâg'el asrı zak'el vahid"

    bu şu demek: her asır bir kişinin ismiyle anılır, bu ve bundan sonraki asırlar da benim ismimle anılacak...

    bazı selefi arkadaşlar şeyh'i tekfir ile itham ederlermiş. pehh. şeyh damgayı vurmuş bir kerre.
  • “denizden bir bardak su al. işte o bir bir bardak su sensin. dök şimdi o bardağı denize. hadi kendini ara bul.”
  • “ tüm zamanlar tek bir anda mevcuttur.
    şu manaları da unutma:
    ezel şu andır.
    ebed şu andır.
    kıdem şu andır.
    yani ezel ebed ve kıdem şu içinde bulunduğumuz ve göz açıp kapayacak bir zaman içinde elden çıkardığımız şu vakte sığdırılmıştır.
    iş bu vaktin içinde kendini ara!
    unutma ki:
    bütün bu gelip geçen anlarda hak’tan başkası yoktur. “
  • şöyle paradoks bir hikayenin sahibi olduğu da söylenir;

    bir meczup, köy meydanına gelir; çevrede dolaşmakta olan kalabalığa,
    "ey ahali, ben peygamberim!" der.
    kimse onu ciddiye almaz. garip kılığına, deli gözlerine bakıp gülerler.
    meczup kendinden çok emindir.
    "ey ahali, ben peygamberim! eğer bana inanmıyorsunuz, şu arkamdaki duvar dile gelsin ve size benim peygamber olduğumu söylesin." der.
    yine kimse bu meczubu ciddiye almaz fakat birden duvar dile gelir ve şöyle der;
    "yalan! bu adam peygamber falan değil."
  • “ibrahim peygambere bir müşrik misafir olmak istedi, ibrahim aleyhisselam: müslüman olursan misafir ederim, dedi. o da kabul etmedi. döndü, gitti. cenabı hak ibrahim’e, “bir lokma ekmek için herifin dinini, babasından kalan alıştığı dinini terk etmesini teklif ettin. o, yetmiş senedir gavurluk yapar, ben onu besliyorum ve rızkını kesmedim,” buyurunca, ibrahim aleyhisselam yola çıktı, ona yetişti. “gel,” dedi, “seni misafir edeceğim. çünkü rabbim senin için beni azarladı,” deyince; o, hem misafir oldu hem de müslüman oldu.”
    (muyiddin arabi’den altın öğütler, arka kapak)
  • "hep iyiliğinden bahsedeni, bir gün elinden çıkıveren bir kötülük utandırarak susturur."

    bu güzel insanı, ululaştırmanın isli hamuruna bulaştırmadan okuyana ne mutlu.
    insan, deredeki saz. nasıl üflersen öyle ses çıkarıyor.
  • ismi ebubekir muhiddin muhammed bin ali olup, künyesi ebu abdullah'tır. ibn arabi ve seyh-i ekber diye nam salmıştır. ispanya'da endülüs devleti zamanında, mürsiye kentinde doğdu. (1162 - 1240)

    ilk tahsiline burada başladı. yalnızca büyük bir yazar değil, aynı zamanda büyük bir şairdi. kurtuba'da kadılık yapan, çağının en meşhur filozoflarından ibn rüşd ile görüşmesini fütuhatında şöyle anlatır:
    "ben o zaman henüz bıyıkları çıkmamış bir genç idim. yanına gidince ibn rüşd ayağa kalkıp bana sevgi ve saygı gösterdi. boynuma sarıldı ve 'evet mi?' dedi. ben hemen 'evet' dedim. onu anladığımı düşünerek benimle görüştüğüne daha da sevindi. fakat bendeki hangi şeyin onu sevindirdiğini sezdim ve hemen 'hayır' dedim. bunun üzerine canı sıkıldı, rengi değişti. yanındaki şey hususunda tereddüde düştü ve sordu: 'keşf ve ilahi feyz hususunu nasıl buldun? bu, aklın bize verdiğinin aynısı mı?' dedim ki: 'evet, hayır! evet ile hayır arasında ruhlar maddelerinden, başlar da bedenlerinden uçar.' bunun üzerine benzi sarardı, titremeye başladı. çünkü neye işaret ettiğimi anlamıştı."
    ibn rüşd, ondaki ilahi mazhariyete ve yüksek kabiliyete hayran olmuştu.

    muhiddin arabi kendisini yine ziyaret etmeyi düşündüyse de, bir gece rüyasında filozofla arasına bir perde çekilmiş olduğunu gördü. bunu aralarındaki meslek ve meşrep ayrılığına manevi bir işaret saydı.

    risaleler dahil beşyüz civarında kitaba imza atmış, belki de islam aleminde hakkında en çok tartışılan alimdir. fütuhatının birinci cildinde şunları söyledi: "allah kemâl sahibidir. kainatta kendi kemâlini göstermiş, gökleri mükemmel yaratmıştır. mükemmel şekil küredir. onun için kâinat küreler halinde yaratılmıştır. dünya küre şeklindedir ve ekseni etrafında dönmektedir."

    ayrıca şahsına izafe edilen bir kitapta "iza dehallesinu veşşin. zehere kabru muhiddin", yani "sin, şın'a girince, muhiddin kabri meydana çıkar" diye o zamanlar yazdığında, birçokları bu sözün altında yatanı anlayamadı. yetmişsekiz yaşındayken şam'da vefat etti. ancak her nasılsa bir süre sonra ilgisizlikten mezarı kayboldu. uzun yıllar meçhul ve kimsesiz kalan mezar, sultan selim'in şam'ı fethinden sonra keşfedildi. kabrini araştırıp bulduran padişah, üzerine güzel bir türbe, yanına da bir cami ve imaret yaptırdı. burada bir nüansı açığa kavuşturmak gerekirse, nasıl ki gazali daha çok davranış ilmi, yani ibadet ve ahlak gibi konular üzerinde durduysa, muhiddin arabi de mükaşefe ilmine, yani ilham ve marifete ağırlık verdi. çünkü fütuhatında değindiği üzere, ona göre muamele ilmini gazali hallettiğinden, kendisine mükaşefe ilminin halledilmesi kalmıştı.

    ve demiştir ki;

    "maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler."

    "yeryüzünde nice dolaşan vardır ki, yer ona lânet eder. yer üzerinde nice secde eden vardır ki yer onu kabul etmez. nice dua eden vardır ki kelamı dudağının ucunu geçmez."

    "sabır, nefsi, hak'tan gayrısına şikayetten hapistir."

    "iyi dost, misk satan gibidir. hiç olmazsa güzel kokusundan istifade edilir. kötü arkadaş da körük çeken gibidir. üzerine kıvılcımı sıçramasa bile dumanı gelir."

    "o halde uyanık ve dikkatli ol. muhakkak ki yüce allah sana senden başkasıyla öğüt verdi ve düşün, üzerine o'nun hitabı gelen kimseye bu hitab nereden geldi?"

    kaynak: 7 erenler / murat malay
  • voltaire, ibn arabi'nin üzerine çekmiş olduğu şimşekleri şu sözlerle özetliyor:
    "müslümanlar içinde bir adam çıkmış, onu da kendilerinden saymıyorlar."
  • “varlığa güzel bak. temiz yürekli ol. müslüman kardeşlerine dua et. hallerini gizli tutan fakirlere yardım et. bundan ötürü nefsinde bir fazilet hissetme. yardımını kabul ettikleri için onlara minnettar ol. unutma, 'allah sabredenlerle beraberdir.'”
hesabın var mı? giriş yap