• yüreğin bir hayal kırıklığına takılıp tökezlemesi sonucu oluşan burkulma hali.
  • herhangi bir alçıyla tedavi edilmesi mümkün olmayan zedelenme.
  • iç burkulmasının en ağırlarından, en derin travmalara neden olanlarından biri de ailenin, insanın öz annesinin, babasının yol açtıkları.

    benimkinin nedeni içinde şefkat barındırmayan, hep sinirli, hep çok sert, hiç gülümsememiş, küçüklüğünde bile çocuğunun bir kez saçlarını okşamamış, hep suçlayan, hep bağıran, en ağır ithamlarda bulunmaktan çekinmeyen bir anne.
    eğitim, öğretim, harçlık anlamında çocuğundan hiçbir şeyi esirgememiş ancak hamileliğinde sigara içmiş, çocuğunu büyütürken dibinde içmeye devam etmiş, kendi evladını pasif içiciliğin zirvelerine taşımış ve hala bunu savunabilen bir anne.

    yaşı 25'i geçmiş olan evladı doktorların şaşırıp kaldığı kadar alerjik ve sağlıksız bir bünyeye sahipken, yaşadığı yerin en arka odasında bile sigara içilmesi tehlikeli diyen doktorlara rağmen yıllar sonra hala evladına karşı sigarasını savunan bir anneyi anlamaya çalışmak. en ağıza alınmayacak, en ağır cümleleri kuran, en akıl almaz suçlamaları yönelten bir anneye karşı saygı çerçevesinde davranmak ve suçu hep ama hep kendinde aramak.

    yıllarca bunları yaşadıktan sonra insanın kendisini kimseye güvenemeyecek, kimseyle yakınlaşamayacak kadar kırgın ve korkak hissetmesi ve asla çocuk doğurmayı istemiyorum derken bulması.

    (bkz: hayata dair iç burkan detaylar/@la lykia)

    (bkz: hamileyken sigara içen kadın/@la lykia)
  • paralel evrene geçmeden önce yaşanır.
  • bunun en fenası dayaktan kaçarken yaşanır.

    bu iç burkulmasının nedeni seni kovalayanlardır. hayır seni dövecek kişilerden bahsetmiyorum, aslında seni kovalayanlar yıllardır izlediğin filmlerdeki, dizilerdeki kahramanlardır. tek başına ordulara karşı koyan, bir başına on kişiye dalan ve senin keyifle izlediğin kaza gelmeni sağlayan kahramanlardır. lakin topukların götünü döverken o gazdan eser kalmamıştır. o gaz yerini midene oturmuş bir iç burkulmasına ve yakalanma korkusuna bırakır.

    evet onları başka zaman kıstıp amlarına koyacaksın tabi, sıkma canını. sen şimdi şu köşeden sonra gelecek ara sokağa dal.
  • gecenin bir köründe balkondan bakarken yolda yürümeye mecali olmayan yaşlı bir adamı çöp karıştırırken gördüğünde hissettiğindir.
    arkadaşım ve eşi yiyecek birşeyler hazırlayıp götürse de bu gecelik açlık belki bitecek ama ya bir sonraki gün???
  • babamı düşündükçe kalbimi mıncıran his. daha bugün konuştuk ve bir kez daha mıncırıldı kalbim. derin kederlerle değil, şefkatli bir acıyla burkuldu içim. önce annemle konuştum, dışardaymış. dert paylaştı kadıncağız, şöyle böyle oldu dedi. çok üzüldüm. teselli ettim, şu saatlerde yardım etmeye uğraşmaktayım.

    annemle telefonu kapattıktan sonra o sırada evde olan babamı aradım. nasıl şen bir sesle açtı telefonu. iyiyiz dedi, çok iyiyiz. beni sordu uzun uzun, eşimi sordu. sonra konuşmanın bir yerinde annemin anlattığı problemden bahsetti çok detaylara girmeden. sırf haberim olsun diye ve çok olumlu bir havayla. içim bir daha burkuldu şimdi hatırlayınca. mevzu ciddi ve o çok üzülüyor aslında, biliyorum. ama ben uzaklarda eli kolu bağlıyken üzülmeyeyim diye, bir de umudundan, bir de inancından nasıl da pozitif konuşuyor adam. allah ömürler versin ona ve tüm iyi ebeveynlere. böyle bir babanız yoksa da hayatınız boyunca sizi böyle sevip kollayan sevenleriniz olsun hep yakınınızda.
  • yazın 1 ay kenyadaydım. bir yetimhanede 40 çocukla yaşadım. gittiğim günden son güne kadar geriye doğru saydım, bitsin de evime gideyim diye. içinde olunan koşullardan o kadar rahatsızdım ki her bir günün bitmesini bekliyordum. bir yandan istemsizce bağlandığımı farkındaydım. havaya, güneşine, çocuklara, çığlıklarına, gülmelerine, oyunlarına.
    son gün evden ayrılmak için eşyalarımı topladım, kapıya çıktım valizimle, bütün çocuklar etrafımı sardı “byeeee” diye adımı bağırıyorlardı. değişik bi mutluluk vardı içimde. eve, anneme, sevdiğim, tanıdığım şeylere dönme mutluluğu. bir küçücük ana kadar. yetimhanenin kapısında bağıran gitme diyen çocuklara sırtımı döndüğüm ana kadar. gittiğim günden beri hatta belki doğduğum günden beri hiç hissetmediğim bişey hissettim. kalbim kırıldı. ilk defa deyimin anlamını hissettim. bütün organlarım burkuldu, içim, ruhum burkuldu. kapıdan çıktığım anda bi daha geri dönmeyeceğimi biliyordum. dönsem de çoğunu bulamayacağımı. ağladığımı görmesinler diye tekrar geri bakamadım. seslerini duyarak çağırdığım araca doğru yürüdüm. çaresiz hissettim. bir daha görür müyüm, haber alır mıyım, hayatta kalırlar mı, ne olurlar bilemeyeceğim çaresizliğiyle havaalanına gittim.
    iç burkulması denen şeyi o gece uçağı beklerken ve uçakta hissettim ben. hep söylediğim bi tabiri ne kadar anlamından uzak kullandığımı farkettim. insanın buna hayatında iki üç kereden fazla dayanamayacağını gördüm. ne zaman oraları hatırlatan bi şarkı sözü, bi yanık kokusu, sıcak bi rüzgar, çocuk çığlığı duysam burkulan yerlerim sızlıyor. ne zaman annesiz ve evsiz hissetsem, hasta yatsam içim afrikanın çocuklarının yerleştiği yerden, kalbimden tekrar burkuluyor.

    “comes a time to say goodbye
    you don't wanna do it now
    you were one but we were only
    it was our state of mind”
  • ne ateli var, ne bandajı... ne merhemi var ne de ilacı... nasıl bir yangıysa artık bu ağrı kesici de değil dermanı... akan yağmura da, açan güneşe de boş gözlerle bakmaya sebep, bir garip his bu iç burkulması....
  • tanım: kendini oyalamadan nasıl geçeceğini bulamadığım, nedeni akla geldikçe gerçekleşmeye devam eden.

    denedim yüzde yüz çalışıyor kısmı: az da olsa şöyle başa çıkılabiliyor ; hissedildiği an hoop başka şeyler düşünmeye çalışıp kendinizi gece gündüz işe verip yorgunluktan öldürür vaziyette dolaşmaya başlayarak.
    durmayın, durduğunuz an yine gözünüze içinizi burkan şeyle ilgili bir şey takılır, aklınıza düşer, birinin bir şeyini görürsünüz konuyla alakalı.. vay bana ah bana yazık bana olursunuz, bıraksalar gece gündüz ağlarsınız sonra.
hesabın var mı? giriş yap