• walter murch tarafindan yazilan ve montajin ne demek oldugunun anlatildigi kendi kucuk, icerigi devasa kitap.
    kitap turkce'ye "goz kirparken" ismi ile cevirilmistir.
  • ilker canikligil tarafından çevrilmiş, başında mustafa preşevanın önsözü bulunan, adını john huston'un müthiş göz kırpma fikrinden almış, kısacık ama içi dolu turşucuk bir kitap.
    filmle ilgilenen, film öğrenen, film yapan herkesin okuması gereken "a ha da! bu, bu muymuş?" eseri.
  • istanbul film akademi'nin youtube kanalında ilker canikligil'in yaptığı referanslarla varlığından haberdar olup, okuduğum kitap. kurgunun önemini hakkında farkındalığımın ne kadar yetersiz olduğunu walter murch sayesinde öğrenmiş oldum. öyle montaj deyip geçmemek gerekirmiş. buz dağının görünmeyen yüzünde ne hazineler, ne emekler varmış meğer.

    özellikle kitabın ilk yarısında sinefil olanları da, olmayanları da büyüleyecek türden bilgiler mevcut. kitabın ikinci bölümünde ise daha çok kurgu işinin teknik yönüne odaklanılıyor. murch, mekanik ve elektronik dönemi görmüş, dijital devrime tanık olmuş biri. iki dönem arasındaki farkları ve geçiş aşamasını analiz ederken mesleğindeki ustalığı konuşturmakla kalmıyor; çalışma metodunda geliştirdiği içgörü ve teorileri onun gerçek bir deha olduğu konusunda şüphe bırakmıyor.

    verdiği örnekleri sıklıkla metaforlarla pekiştiriyor. analojik anlatımı yaptığı işi en sade ve en kolay anlaşılır şekilde sunuyor okuyucuya. bu kitabı okuduktan sonra izlenecek filmlere ve insanların göz kırpma zamanlamalarına artık bambaşka bir gözle bakılacaktır.

    kurguyu bir nevi sihirbazlığa benzetmesi, kesmeleri 'arı ve kovan' ilişkisiyle açıklaması, sinemayı bir rüya makinesi, yönetmenle kurgucuyu, rüya gören ile rüyayı yorumlayan olarak betimlemesi gibi pek çok yaratıcı açıklamaları var. hem sanatsal, hem tarihi perspektiften yaptığı felsefî yorumlar, onun sadece zanaatındaki uzmanlığına değil aynı zamanda entelektüel seviyesine de hayran bırakıyor.

    kitaptan aldığım notlar bir filozofun cümleleri gibi:

    “sabah kalktığımız andan gece gözlerimizi kapayana kadar görsel gerçekliği kesintisiz bir görüntü akışı olarak algılarız. milyonlarca yıldır dünyada hayat bu şekilde algılandı. sonra birdenbire yirminci yüzyılın başında insanlık başka bir şeyle karşılaştı: kurgulanmış film.”

    “genellikle nesneler uç durumlarındayken normal durumları hakkında daha fazla şey öğreniriz: buz ve buhar bize suyun doğası hakkında suyun kendi başına verebileceğinden daha fazla bilgi verir. yapılmaya değer olan her film biricik olsa da film yapım şartları o kadar değişkendir ki "normal" hakkında konuşmak yanıltıcı olur. kıyamet her açıdan -program, bütçe, sanatsal tutku, teknik yaratıcılık- buz ve buharın sinemasal karşılığı sayılabilir.”

    apocalypse now filminde 230 saati aşan malzeme vardı. filmin son hali 2 saat 25 dakika olduğuna göre 95'e 1 oranına varıyoruz. bu da demektir ki filmde görülen her dakika için görülmeyen 95 dakikalık görüntü vardı. karşılaştırma açısından bu oran normal sinema filmlerinde genelde 20'ye 1'idir.”

    “kurgu sadece 'bir araya koymak' değil 'bir yolun keşfidir'. ”

    “amerika'da film 'kesilir' yani vurgu ayrımdadır. avustralya ve britanya'da ise film 'bağlanır' yani vurgu bir araya getirmededir.”

    “bu yüzyılın başlarında bazı kesmelerin 'işe yaradığının' keşfedilmesi çabucak filmlerin 'kesintili şekilde' çekilebileceği fikrini ortaya çıkardı. bu sinemasal anlamda uçağın keşfi gibi bir durumdu.”

    “bir arı kovanı arıların yön duygusunu zedelemeden her gece beş santim kaydırılabilir. şaşırtıcı şekilde kovan iki kilometre oynatıldığında da arılar yön duygularını kaybetmez: çevreleri tamamen değiştirilmiştir ve bu da yön bulma duyularını harekete geçirmelerini sağlar. ama eğer kovan birkaç metre oynatılırsa arılar bütün yönlerini kaybeder. ortam onlara yeni görünmediği için yön bulma duyularını harekete geçirmezler ve akşam dönme vakti geldiğinde birkaç metre ötedeki kovanı görmez ve eski noktada dönüp durmaya devam ederler.”

    “film yapımına şöyle bakmak da mümkündür: asıl amacınız o film özelinde neyin kesinlikle 'kötü' olduğunu bulmaktır. yani kurgucu bu 'kötü' parçaların arayışına çıkar ve onları atar. yeter ki bu yaptığı, kalan 'iyi' parçaların oluşturduğu yapıya zarar vermesin.”

    “bir filmin ham çekim malzemesi ile bir odaya otursanız ve başka bir kurgucu da aynı malzeme ile yan odada otursa ikiniz de aynı malzemeden bambaşka filmler kurgulardınız.”

    “seyircinin aklında en fazla etkiyi ekranda mümkün olan en az sayıda unsuru kullanarak yaratmaya çalışın. çünkü sadece seyircinin hayal gücünü harekete geçirmek için yapılması gerekeni yapmaya çalışıyorsunuz. önermek her zaman ortaya koymaktan daha etkilidir. ”

    “eğer film boyunca onların hissetmesini istediğiniz şeyi hissediyorlarsa yapabileceğinizin en iyisini yapmışsınız demektir. filmin sonunda hatırladıkları kurgu, kamera, oyuncu performansları ve hatta öykü bile değildir, sadece nasıl hissettiklerini hatırlarlar.”

    “çekimin son gününden kaba kurgunun son gününe kadar bir yönetmenin yapabileceği en iyi şey herkesle vedalaşıp iki haftalığına ortadan kaybolmaktır. deniz kıyısına, ormana veya mars'a gidebilir. bu yükten kurtulması şarttır. nereye giderse gitsin, filmle tamamen ilgisiz şeyler düşünmelidir. bu zordur ama çekimle kurgu arasına bir duvar çekmek gereklidir.”

    “sahne gözden geçirilip düzeltildikçe planların birbirlerini doğurduğu bir noktaya gelir: bir plan diğerini yaratır, o yeni olan bir diğerini vs. bu yolla başta kararları veren walter murch yavaş yavaş geri çekilir ve görünmez olur. bu noktada karakterler, öykü, duygu ve planlar kontrolü ele geçirirler. bu yöntemle bir noktada sahneye bakar ve şöyle diyebilirim: "bunu ben yapmadım. o kendi kendisini ortaya çıkardı." ”

    “başarısız oyunculukla ilgili göstergelerden biri 'yanlış zamanda' gelen göz kırpmalardır. bunu bilinçli olarak fark etmeseniz de oyuncunun göz kırpma ritmi canlandırdığı karakterden bekleyeceğimiz şekilde değildir. gerçekte kötü bir oyuncu o anda karakterin düşündüğü şeyi değil başka şeyleri düşünüyordur: "yönetmen hakkımda ne düşünüyor acaba?", "iyi görünüyor muyum?", "bir sonraki sözüm neydi?" gibi.”

    “gündelik hayatta göz kırpma hızı yaklaşık olarak dakikada dört ile kırk arasındadır. bir kavgadaysanız dakikada onlarca defa göz kırpabilirsiniz çünkü o anda aklınızdan onlarca değişik ve birbiriyle çatışan düşünce geçiyordur. aynı şekilde kavgalı dövüşlü bir film izlerken de dakikada onlarca kesme olması beklenebilir. bu seyircinin kavgaya duygusal olarak katılmasıyla sağlar. ama öte yandan eğer seyircinin nesnel bir uzaklıkta kalarak kavgayı kendi başına bir olgu olarak izlemesini istiyorsanız kesme sayısını hatırı sayılır şekilde azaltmanız gerekir.”

    “kötü kurgulanmış bir film, neden olduğunu bilmese bile seyircinin kendini geri çekmesine yol açar. bilinçsizce de olsa seyirci şöyle düşünür: "bu filmin düşünüş şekli ve kendini ifade edişi ile ilgili bir dağınıklık ve rahatsızlık var. bu şekilde düşünmek istemiyorum; kendimi filme kaptırmayacağım." oysa iyi kurgulanmış iyi bir film seyircinin kendi duygu ve düşüncelerinin heyecan verici bir uzantısı gibidir. bu durumda seyirci kendini filme, film de kendini seyirciye verir.”

    “insanın hayal gücü düşünceleri tanımada onları ifade etmekte olduğundan daha iyidir. yabancı bir ülkedeyken o dili anlayışınız her zaman konuşmanızdan daha iyidir. bir ölçüde yaptığınız her film yabancı bir ülkedir ve öncelikle o ülkenin dilini öğrenmeniz gerekir. her filmin eşsiz bir kendini ifade etme şekli vardır (veya en azından olmalıdır) ve onun dilini öğrenmek için mücadele etmeniz gerekir.”

    “bir sinema filminde özellikle de izleyicinin heyecanla izlediği bir filmde ekran bir yüzey değildir. bedenin içinden geçip karakterlerle birlikte olaylara katıldığı büyülü bir kapıdır. eğer bir filmi gerçekten severseniz o anda bir sinema salonunda oturduğunuzu unutursunuz. tepkileriniz televizyon karşısında verdiklerinizden çok farklıdır. televizyon 'bakılan' bir medyumdur. sinema ise 'içine girilen' bir medyumdur.”

    “sinemanın paradoksu iki zıt elementi birleştirip bir kitlesel kişiselliğe dönüştürdüğünde en fazla etkiyi yapmasıdır: genel ve kişisel. yapılan iş değişmezdir ve milyonlarca seyirci hedeflenerek yapılmıştır ama yine de eğer her şey yolundaysa film seyircilerin herbiriyle son derece kişisel bir şekilde iletişim kurar.”

    “sinemasal deneyim bu eski uygulamanın yenilenmiş halidir. bu aradaki fark ateşin yerini öyküleri kendi başına anlatan görüntülerin almış olmasıdır. resimler her defasında aynı şekilde yansır ama her izleyenin zihninde farklı düşler yaratır. bu edebiyatın kalıcılığı ile tiyatronun anındalığının bir karışımıdır.”
  • hiçbir yerin hiçbir yerinde olan kitap kesinlikle.

    çevirmeni ilker canikligil'in sitesinde de 3.basımın bir türlü yapılmadığına dair yakarış mevcut. basın kardeşim şunu!!! alıcaz!

    "göz kırparken – yazan: walter murch

    çeviri: ilker canikligil
    bilgi yayınları / 1. baskı haziran 2005 / 2. baskı nisan 2007

    gelmiş geçmiş en önemli kurguculardan walter murch’un kitabını okur okumaz çarpılmıştım. 2004 yılında çeviriyi yaptım ancak uzun süre yayıncı bulamadım. sonunda 2005 ortasında (ne yazık ki içime sinmeyen bir kapak tasarımıyla) bilgi yayınları’dan çıktı. kısa sürede tükenen kitabın ikinci baskısı nisan 2007’de yapıldı. şu anda ne yazık ki baskısı tükendi ve israrlı çabalarıma rağmen bilgi üni. yayınları tarafından basılmıyor."

    düt: ilker bey'le konuştuk haberler iyi! bilgi üni yayınlarında sıraya girmiş kitap! bekliyormuşuz.

    dütt: offguard'la konuştuk haberler kötü. yayınevi kitabı basamayacağını söylemiş. üzdü.

    düdüt: bugün goodreads'te oylamadığım var mı diye kütüphaneme bakarken kitabın zaten bende olduğunu gördüm... bilgi üni yayınları 2. baskı. şaka gibi.
  • yoksunluğunu çektiğimiz bir özelliğe sahip; empati. daha çok yazması ve bunu bize öğretmesi gerek.
  • makul bir yazar. sözlüğün ihtiyacı olan kişilerden..

    #33611900 numaralı entry'siyle dikkatimi çekmiştir..
  • (bkz: walter murch)
  • gençlik dizisi müziği kılıklı şarkılar yapan the perishers'ın güzide bir parçasının ismi bu.

    didn't i tell you to leave it all behind
    didn't i tell you to let it slip your mind
    didn't i tell you to let it fade away
    didn't i tell you that some day you'll be ok

    now i know love can turn to hate in the blink of an eye
    another lie another alibi
    when your curtain fell heaven turned to hell
    what was real i could never tell

    i wish i would have known
    wish i would have seen
    i wish i'd had some lines to read between
    i just can't understand why you cared to stay
    you never truly loved me anyway
    i just can't understand

    didn't i tell you to leave it all behind
    didn't i tell you to hide all things you find
    didn't i tell you to let it slip away
    didn't i tell you to do all you can to be ok

    i never thought love could turn to hate in the blink of an eye
    and without you it would have passed me by
    and heaven turned to hell when your curtain fell
    what was real i still can't tell

    i wish i would have seen wish i would have known
    i wish i wouldn't have to feel alone
    i just can't understand why you cared to stay
    you never truly loved me anyway
    i just can't understand
hesabın var mı? giriş yap