• hücum konusundaki sıkıntılara rağmen bir şekilde galip gelmeyi başaran, son yedi maçının altısını kazanmayı başaran takım.

    oladipo dönse de tadından yenmese.

    edit: dün gece oynanan maçta sixers'ı 101-95 ile geçerek doğu konferansı'nda 5.sıraya yükseldi. heat'ın güçten düşeceğini ve oladipo'nun döneceğini farzedersek konferansı 4.bitirmek için şansı var. ama gel gelelim konferans yarı finalinden ilerisi hayal pacers için.
  • miami karşılaşmasında 1 farkla önde iken 3-4 isabetsiz şuta rağmen son saniyelerde topu uzaklaştıramamış ve 5.şutta basketi yemiştir beni de 700 tl den etmiştir
    annene selamlar indiana pacers
    miami seyircisine de selamlar
  • indiana eyaletinin indianapolis kentinde merkezli, sarı-lacivert renklere sahip, 1967 yılında kurulmuş nba takımı (franchise'ı). önce aba'de idiler; sonra da 1976'da nba'e geçtiler. doğu konferansında oynarlar. her daim iyi kötü uyumlu ve istikrarlı bir kadro kurarlar ve de bir şekilde playofflara kalmayı başarırlar (45 nba sezonunda 29 playoff olmakla beraber, 89 yılından beri 30 kadar sezonda sadece 5 playoff kaçırmışlar; seri halinde gidiyorlar).

    pacers aslında aba'de bir dolu şampiyonlukları, finaller bulunan bir takım. ancak nba'de 90'lara kadar genellikle tırt bir takım hüviyeti çizdiler. hep böyle 20-30 galibiyet. bir iki playoff ve ilk raundda elenme dışında da bir olayları yok. clark kellogg, vern fleming, steve stipanovich gibi birkaç isim kısa sürelerle (birkaç yıllığına) sahnede görünüyorlar ancak bu adamlarda da öyle bir yıldız ışığı falan yok. kadroda da öyle pek bir derinlik de yok. ancak 89-90 sezonundan itibaren işler değişiyor ve playoffların yakasından inmiyorlar. bu sıçrayışta başrol, tabi ki franchise'ın efsanevi büyük yıldızı, nba'in belki gelmiş geçmiş en iyi şutörlerinden biri olarak anılabilecek, üçlüğün moda olmadığı dönemde leblebi gibi üçlük yağdıran, defansif açıdan da karşısındakini sıkıntıya sokabilen nitelikte bir eleman olan reggie miller'a ait. ancak 90'lı yıllara playofflarla adım attıran bu iskelet yavaş yavaş draftlerle birlikte geliyor.

    nba'in hep underrated oyuncularından biri olarak anılan, iyi ve yüzdeli atan bir orta mesafe şutörü, ribaund ve asist katkısı da olan kısa forvet chuck person, 1986'da seçiliyor. reci başkan 1987'de seçiliyor. uçan hollandalı (flying dutchman) lakaplı sarışın hollandalı pivot rik smits 1988'de seçiliyor (kendisi all star düzeyine kadar çıkacak ve uzun yıllar indiana'da duracaktır - hatta kariyerini de burada bitirecektir). 1989'da nba'de pek çok takım dolaşmış, yer yer performans vermiş bir isim olan george mccloud seçiliyor (indiana'da pek bir numarası olmayacak gerçi kendisinin). uzun forvet ve pivot pozisyonlarında oynayabilen, nba emektarı sıfatını hak eden bir isim olan antonio davis 1990'da seçiliyor. ekürisi defansif anlamda kudretli, ribaundlarda iyi, skora da katkısı olan uzun forvet dale davis 1991'de geliyor. işte 1986-1991 arasındaki draft seçimleriyle oluşan bu çekirdek, 90'lı yıllarda indiana'yı taşıyan çekirdek oluyor (daha sonra 92'de de trafik kazasında vefat eden malik sealy seçilecekti) 89 yılında bir başka üçlük canavarı, üçlük yarışmalarının vazgeçilmezi, almanya'nın haşin çocuğu detlef schrempf de takıma katılıyor ve 93'te sonics'e geçene kadar indiana'da kalıyor ve all-starlık mertebesine kadar yükselen bir performans sergiliyor. bu bağlamda 90'ların başında indiana, arka tarafta schrempf - miller - person ile dönemin en iyi şutör takımlarından biri haline geliyor (oyun kurucu olarak da daha önce bahsettiğimiz fleming duruyor - daha sonra kılkuyruk bir herif olarak aklımda kalmış micheal williams ve sonra da atletik ama uzun vadede faydasız eleman pooh richardson bir süre bu rolü dolduruyor), pota altında da sıkı bir grup oluşturuyor (dale-antonio davis ve rik smits ile). bu kadroyla da fazla oynamıyor. böylece düzenli playoff'a giden bir takım haline geliyor (kazanma oranları her seferinde çok iyi olmuyor, ancak bir şekilde playoff'u alt sıralardan da olsa yakalıyorlar). 89-93 arası yalnız, hep ilk turda eleniyorlar. fakat bu kadro yıllandıkça ve tecrübelendikçe indiana, doğu'nun babalarından biri haline geliyor.

    92 yılında person'u, 93 yılında da schrempf'i kaybediyorlar. ki aslında bunları tutabilseler, belki de şampiyonluğa kadar gidecekler sonraki yıllarda.. schrempf'in yerine sonics'ten gelen derrick mckey, belli ölçüde kendini ispatlamış bir adam ama bir schrempf değil. hatta bir person da değil. bu arada lakers'tan bildiğiniz byron scott da son yıllarını burada geçirmek üzere takıma katılıyor.velhasıl neyse, larry brown (adam harbi büyük koç) 93'te indiana'nın başına geçiyor ve şahlanış dönemini başlatıyor. hem ofansif hem defansif anlamda dengeli bir takım olan ve terinin son damlasına kadar mücadele eden isimlere sahip indiana, orlando (shaq'lı,penny'li orlando hem de) ve atlanta gibi dönemin baba takımlarını eleyip konferans finallerine kadar çıkıyor ve new york'a 4-3 kaybediyor. ertesi sezon (94-95'te) aynı başarı tekrarlanıyor. takım sonunda mark jackson ile gerçek bir oyun kurucuya kavuşuyor. 52-30 ile merkez grubunu lider bitirip playoff'a gidiyor. atlanta'yı eliyor, new york'tan intikamını alıyor; fakat bu sefer de orlando konferans finalinde 4-3 ile indiana'yı taca gönderiyor. ertesi sezon takıma yedekliğiyle bilinen şutör ricky pierce ve draft seçimi travis best eklemleniyor. 52-30 yapıyorlar yine fakat bu sefer atlanta (mutombo'lu, blaylock'lu, smith'li o sıkı atlanta takımı) ilk turda bunları eliyor.

    jalen rose'un denver nuggets'tan bir takasla geldiği, nba'in gedikli pivotlarından bildiğiniz erick dampier'in da çaylak olarak geldiği (1 sezon durup gsw'ye gidecekti) 96-97'de sert bir düşüş ve hayal kırıklığı yaşıyorlar. ki bunun asli sebebi, reci başkana skor katkısı yapan doğru dürüst birinin olmaması. takımın ofansif gücü sekteye uğradı. smits'in sakatlığı, best ve rose'un adaptasyonu, mckey'nin performans düşüşü bilmemne derken playoff'a kalamadılar. bunun sonucunda brown gitti ve larry bird yeni koçları oldu. golden state'ten bildiğiniz emektar, bir başka üçlük şovmeni chris mullin takıma katıldı. takım çekirdeğinin tecrübesi arttı. best ve rose biraz daha kendilerini bulmaya başladı. hem ofansif, hem defansif olarak takım büyük mesafe kat etti. 58-24 ile 97-98'e flaş bir giriş yaptılar. cavs ve knicks'i eledikten sonra, last dance dönemi bulls'una tosladılar..ama son maça kadar da bulls'u fena örselediler. dişli bir takımdı.

    98-99'da takıma al harrington draftla geldi (öncesinde de vasat kısa forvet austin croshere draft edilmişti).sam perkins de veteran kontenjanından takıma katılanlardandı. takımın belirli bir bölümünün performansı bir nebze düşse (dale davis ve rik smits bilhassa) ve bunun da takımın defansif performansına korkunç yansımaları olsa da, ofansif olarak iyi işleyen bu takım (o sezon offensive rating'de birincilerdi), lokavtlı kısa sezonu 33-17 ile bitirdi, milwaukee ve iverson'lu sixers'ı eledi ve yine konferans finaline çıktı.. ve yine son kozlarını oynayan knicks'e elendi..

    99-00 ise bir başkaydı. jalen rose'un ilk beşe çıkıp büyük patlama yaptığı bu sezonda, son demlerine gelmeye yüz tutsa da belalı oyununu sürdüren reggie miller, eski formunu yakalayan dale davis ve smits ve de asist uzmanı mark jackson beşiyle takım ofansif kudretini sürdürdü. dönemin iyi altıncı adamlarından travis best'in, austin croshere'in da katkı yaptığı sezonda, antonio davis takımdan ayrılmasına karşın, mullin, perkins, mckey, harrington gibi isimlerle iyi bir kadro derinliği tutturdular. 56-26 ile normal sezonu bitirip, nba finaline kadar çıktılar. bucks ve sixers'ı yine elediler, knicks'i de geçtiler; ancak finalde kobe-shaq ikilisinin zirve dönemindeki lakers'a 4-2 yenildiler.

    sonra değişik bir vaziyet oldu, bird görevden ayrıldı (bir daha da koçluğa dönmedi - sonra gm olarak 2003'te dönecekti, yıllarca da -2017'ye kadar- kaldı o görevde). kılçık isiah thomas koçluğa geldi. işleyen makina bozuldu. smits ve mullin emekli oldu. dale davis (yüzük uğruna bulduğunu toplayan portland'a gidecekti) ve mark jackson ayrıldı. yıllanmış dale davis ile takas edilen jermaine o'neal takıma katıldı (ki portland'da dalga konusu olan adam, indiana'da hemen kendini gösterecekti -- indiana için çok iyi bir takas oldu). reggie miller yaş almıştı ve performansında düşüşler hafiften başlamıştı.rose'un perforamsnı artış gösterdi. harrington ve best daha çok süre almaya başladı. ancak takımın ofansif ve defansif gücü düşmüştü. 41-41 ile biten bu ortalama sezon,sixers'a elenerek sonlandı.

    ertesi sezon (01-02), jamaal tinsley draft takası ile gelecek ve böylece iyi bir oyun kurucu temin edilecek (gerçi tinsley'nin de ilerleyen yıllarda bir sürü sakatlığı olacaktı), sezon ortası best ve rose chicago'ya gönderilecek, yerlerine brad miller ve ron artestgelecekti. rose'un takımın bir numaralı skoreri olmasından ve best'in de iyi bir altıncı adam olmasından ötürü belki o dönem çok değeri anlaşılamadı, ancak 1-2 sene içinde bu hamlenin doğruluğu anlaşılacaktı. rose ve best'in kariyeri tepetaklak düşerken, gelenlerinki yükselişe geçti. o sezon yine orta halli bir 42-40 sonrası ilk turda nets'e elendiler.

    2005'te danny granger draft edilene kadar indiana'nın parlak bir drafti yok bu arada, sıralamaları yüksek olduğu için genelde doğru dürüst draft hakkı da olmadı..

    2002-2003'te reci baba, ki aslında kendisinin bir yandan ne kadar etrafını kıl eden, ağzı bozuk bir eleman olduğunu da kaydetmek gerekir, artık bir yıldız değil, tecrübeli bir ilk beş oyuncusuydu. ama son takaslar ve kaptıkları adamlar neticesinde çekirdekleri gene iyiydi. bra miller-o'neal-artest-reggie miller-tinsley beşi, altıncı adam olarak da al harrington, hiç fena bir kadro değil; özellikle de defansif anlamda üst düzey. sezonu 48-34 ile kapattılar, ancak celtics'e ilk turda elendiler.

    2003'te thomas şükür ki şutlandı, bird gm olarak geldi. rick carlisle da koç oldu. hido'nun da dahil olup spurs'e gittiği çok takımlı bir takasta saçma bir hamleyle miller'ı kings'e gönderip scot pollard ve danny ferry'yi aldı (ferry hiç oynamadı ama). veteran kenny anderson da takıma katıldı. miller as pivotuydu, onu gönderip vitaminsiz bir beyaz pivot örneği olan jeff foster'ı oynatmaya başladı. ancak her nasılsa, o kadro o sezon coşuverdi. 38 yaşındaki reci, artık maç başına on sayıyla oynayan bir elemandı. ancak jermaine o'neal ve artest ikilisi öyle bir gelişme gösterdi ve altıncı adam harrington da o kadar sağlam katkı oldu ki, takım beklentileri de aşıp 61-21 yaptı, playofflarda da yine konferans finali gördü. artest o sezon ilk ve son kez all-star oldu. jermaine ise 2002'den beri all-stardı ve 2007'ye kadar toplam 6 kere all-star olacaktı. o yıllarda jermaine otomatik bir double-double makinasına döndü zaten (20 sayı 10 ribaund bandında oynayacaktı genelde). artest ise skora katkısının yanısıra esas defansif olarak bela idi. rakibini kitleyen bu adamın, aynı zamanda 2'nin altında top çalma ortalamalı sezonu yok nerdeyse indiana yıllarında (ama karakteri ayrı bir mesele, fazlasıyla çirkef ve dengesiz - bunun da ileride sonuçları olacaktı). velhasıl 2004 playofflarında indiana, boston ve miami'yi eleyip konferans finaline kadar çıktı ve şampiyon detroit'e 4-2 elendi.

    2004-2005 ise, malice at the palace (konuyu ele alan güzel bir video için https://www.youtube.com/watch?v=4rewm99_jsi) olarak anılan skandal neticesinde indiana için biraz buruk oldu (sene başında t-mac'in peşinde koşup alamamışlardı bir de). kasım 2004'teki bir maçta, taraftarın birinin sahaya attığı bir içecek sonrası henüz yeni ben wallace'a sert faul yapmış artest'in, wallace'ın kendisini itip bir taraftarın da tribünden içecek fırlatması cinnet geçirmesi neticesinde, nba tarihinde bir ilk yaşandı. bir sporcu (artest), açıkça tribüne çıkıp bir taraftara saldırdı ve sene boyu nba'den men edildi (o'neal ve jackson da 15 ila 30 maç arası cezalar alacaktı). o sezon artest'in yerini al harrington'un takas edilmesiyle gelen stephen jackson ve de fred jones'un nispeten parlayan performansları doldurdu. sezonu 44-38 ile bitirip, ilk turda celtics'i eledikten sonra yine pistons'a elendiler.

    2005-06 itibariyle artık reggie miller emekliydi. alemlere clutch olarak bahşedilmiş bu büyük şutör, pacers'tan yüzüksüz emekli oldu. artest bir dolu skandalın neticesinde peja stojakovic ile takaslandı. danny granger draft edildi. gelenlerden birisi de avrupa basketbolu efsanelerinden sarunas jasikevicius idi.. tinsley ve o'neal'ın sık sakatlandığı sezonda yine de 41-41 ile playoff'a gidip nets'e elendiler.

    bir de şundan bahsetmek lazım. pacers'ta bir iki oyuncu var. o oyuncuların bir şekilde adını duymuşunuzdur. bu herifler 10 sene kadar sürelerle senede birkaç dakika oynasa da pacers'ta durdular..fred hoiberg, jonathan bender..

    2006-2010 arası ise indiana'nın uzunca ve nadir bir resesyon dönemi var. 30'lu galibiyetlerle 4 sezon boyunca playoff yapamadılar. bunda bir grup enteresan larry bird hamlesinin de payı var. stojakovic, croshere, harrington (geri döndü sonradan), stephen jackson, jermaine o'neal gibi isimler yok pahasına takas edildi - ki bu adamların daha önünde yılları vardı - jackson, peja, harrington, o'neal, daha da çatır çatır oynamaya devam edecekti.kötü draftler yapıldı ve kötü free agentlar ile sözleşme imzalandı. bu dönemde bütün bu takaslar takıma katılan tek olumlu şey belki de roy hibbert, belki sırf bir sezonluğuna da (07-08) mike dunleavy jr. olabilir (belki de olamaz, hatta kesinlikle olamaz çünkü bu adamların takaslarında yukarıda sayılan adamların en niteliklileri gitti - dunleavy için harrington ve jackson, hibbert için o'neal). bu yıllarda danny granger yıldızlaştı. tinsley'nin sakat halleri sürdü (ki 2008 itibariyle artık perte çıkacaktı) - yerini wolves'tan bildiğiniz troy murphy aldı. mike dunleavy'nin istatistikleri 2 sene içinde yarı yarıya düşüp eleman vasat bir rol oyuncusu haline dönüştü. takımdan bu yıllar içinde efendim ne bileyim jarrett jack, t.j. ford, kareem rush, rasho nesterovic gibi bir dolu rotasyon oyuncusu geçti. pek çoğu somut katkı veremedi. o yıllarda kısa forvet granger 25 sayı ortalamaları civarında oynadı (2009'da all star oldu - bu skorer oyunu 2012'ye kadar sürecekti - fakat ani ve ciddi bir sakatlık neticesinde kariyeri bir anda çöpe döndü -- daha da iflah olmadı), pivot hibbert kendini giderek geliştirdi (sonra 2012 ve 2014'te all star olacaktı).

    neyse efendim pacers'ın playoff'lara dönüşü jim o'brien'ın şutlanıp da frank vogel'ın koçluğa geldiği 2010-11 sezonuna rastlar. doğu'nun o kadar leş olduğu yllardı ki, 37-45 ile divizyonunda ikinci bitirip bir de playoff'a çıktılar (ilk turda derrick rose'lu yıllardaki bulls'a elendiler). o yıl paul george'un da çaylak sezonuydu ve uzun yıllar sonra ilk kez bir süperstar draft etmişlerdi. kazma lance stephenson da aynı sene draft edildi ikinci turdan. şimdi görüyorsunuz, kokusunu alıyorsunuz. yeni bir çekirdek geliyor. hissediyorsunuz.

    ama işte 2011-2012'de kawhi leonard'ı seçtiler bunlar, ve inanılır gibi değil, yanında davis bertans ve erazem lorbek'i de verip, george hill karşılığı spurs'e gönderdiler. işte potansiyel bir şampiyon hanedanın mahvı..işte larry bird..

    neyse yine de 11-12'ye iyi bir kadro ile girdiler. granger, hibber, george'un (ha pg de henüz daha o kadar coşmamıştı, tazeydi nba'de) yanına serbest piyasadan david west'i eklediler - ki bu adamı severdim dostum. iyi bir görev adamıydı. yıllarca da düzgün oynadı takımlarında. oyun kurucu olarak da darren collison ve george hill rotatif oynadı. kadro derinliği biraz zayıftı, ama ilk beşleri sağlamdı ve takım ofansif ve defansif olarak dengeli bir nitelikteydi. kısa geçen sezonda 42-24 ile playoff'a kaldılar. orlando'yu elediler - ama dönemin dev hanedanı miami'yi geçemediler (4-2 ile elendiler). sonra belalıları miami oldu. 49-32 ile 12-13'te, yıllardan sonra tekrar konferans finali gördüler. hawks ve knicks'i eledikten sonra yine miami'ye elendiler (ki 4-3'e kadar seriyi zorladılar). bu arada granger'ın basketbol hayatı resmen olmasa da fiilen bitti..belki granger olsa miami'yi bertaraf dahi edebilirlerdi..granger'ın pozisyonuna stephenson monte oldu (lebron'la sıkı kavgalıdırlar o yıllardan). paul george'un artık yıldız mertebesine eriştiği 13-14'te yine aynı senaryo..56-26 ile divizyon lideri oldular - sonra hawks ve wizards'ı eleyip, yine konferans finalinde belalıları miami'ye elendiler.

    2014-2015'te 38-44 ile playoff göremediler; ki bunun asli sebebi paul george'un sezonu sakat geçirmesi. ofansif zaafiyet yaşadılar takımda. george hill baş skorerleri oldu, düşünün - o da sezonun yarısını sakat geçirdi. c.j. miles, rodney stuckey gibi orta halli adamlara kaldıkları bu sezonda, solomon hill, luis scola, c.j. watson gibi isimler de yedekteydi.

    2015 draftinden abd milli takımında da izlediğiniz, blokçu hüviyetiyle öne çıkan pivot myles turner takıma katıldı. performansı düşüşe geçen ve amortisi turner'da bulunan roy hibbert ikinci tur draft hakkı karşılığı lakers'a yollandı.yaş alan david west spurs'e kanatlandı.monta ellis kariyerinin son yıllarını geçirmeye geldi. sakatlıktan dönen pg'nin itelemesiyle, takımın ofansif gücü çok tırışka olsa da defanslarının yardımıyla, 15-16 sezonunda 45-37 ile playoff yaptılar ve ilk turda toronto'ya elendiler.

    16-17'de ise oyunculuğundan kıl olduğunuz, koçluğunda da oyunculuğundaki o sıkıcı tarzını sürdüren ve grit and grind'dan başka bir numara bilmeyen nate mcmillan koç olarak geldi. pg'nin yanına glenn robinson ııı (esas big dog'un oğlu mu ne işte), ty lawson gibi traş yancılar, al jefferson gibi kariyerinin sonunu yaşamaya gelen elemanlar getirildi. caris levert draft edildi ve thaddeus young (ki young burada kötü de oynamayacaktır - özellilke defansif anlamda olumlu katkı verecektir) ile takaslandı. hill gönderilip yerine jeff teague (overpaid olmasıyla meşhurdur) monte edildi. butün bu işlemler bir halta yaramadı. 42-40 ile takım ucundan playoff'a girdi ve yine ilk turda yine belaları lebron'un geri döndüğü cavs'e elendi.

    bu noktada (2017) bird artık takımdan ayrılıyor. biraz mecburiyetten (pg'nin talebi), biraz da değişiklik ve iyi bir takas arayışı falan derken 2017'ye indiana paul george'un victor oladipo ve domantas sabonis (litvanya efsanesi arvydas sabonis'in oğlu) ile takas edilmesi ile başlıyor. bojan bogdanovic de takıma katılıyor ve gayet iyi katkı veriyor. oladipo geldiği gibi harika bir sezon geçiriyor. all-star olmakla kalmıyor, hem ofansif hem defansif anlamda yıldızlaşıyor (23 küsür sayı,2.5 kadar top çalma, 5 küsür ribaund, 4 küsür asist..üstelik son derece sağlam bir şut yüzdesi) 17-18'in top çalma lideri, en çok gelişme gösteren oyuncusu, 1. tüm nba takımına (all-nba team) ve 1. tüm nba defansif takımına seçilmek gibi bir dizi başarıyı aynı sezonda elde ediyor. sabonis de ışık vermeye başlıyor. 48-34'le playoff yapıp, yine lebron takımıyla eşleşme geleneğini bırakmaksızın ilk turda eleniyorlar. bakın bu beş oldu. beştir lebron'un takımınca eleniyorlar..

    2018-19'da oladipo talihsiz bir sakatlığa kurban gidiyor; ki bu sakatlık kendisini 19-20'nin büyük bölümünde de yatış halinde bırakacak..takım bir kısmı yeni gelen çeşitli elemanlardan katkı alarak yine playoff yapıyor (bunlar arasında işte yeni gelenlerden tyreke evans, wesley matthews var, mevcutlardan collison, cory joseph, sabonis, young, turner..). o sezon turner blok şampiyonu oluyor. mcmillan'ın bayık defansif taktikleri karşılık buluyor. ancak nihayetinde boston'a ilk turda eleniyorlar.

    2019-2020'de oladipo'suz olacağını bilen takım, bir dizi hamle yapıp kendini sezona hazırlıyor. öncelikle bir ofansif boşluk var, bunu gidermeleri lazım. para mukabilinde t.j. warren'ı suns'tan alıyorlar. geçen sezon iyi performans gösteren malcolm brogdon'u milwaukee'den draft pickleri karşılığı getiriyorlar. jeremy lamb ile anlaşıyorlar. goga bitadze draft'i yapıyorlar (bu çocuğa bir bel bağlanıyor bakalım da henüz bir numara göstermedi). sabonis'in sözleşmesini uzatıyorlar - thaddeus young'u da salıyorlar artık sabonis oynayacak zira.. bütün bunlar tabi biraz salary cap dolduruyor (brogdon ve warren sözleşmeleri de öyle çok ucuz bedelli sözleşmeler denilemez). ama dört başı mamur bir kadro oluşturuyorlar yine. sabonis hatta bu sene kopturup gitti ve all star da oldu - double double istatistikleri veriyor düzenli olarak (18.5 sayı 12.5 ribaund). warren'ın defansif defektleri olsa da skor yükünü çekiyor. jeremy lamb kalibresine göre oladipo'nun yokluğunda hiç kötü denilemez. turner iyi bir pota altı savunmacısı (bloklara devam - ancak ribaundunun ve skor katkısının biraz gelişmesi gerekiyor - tam o beklenen-istenen sıçramayı yapamadı). brogdon top dağıtımını üstlendi. herkes skora bir şekilde katkı veriyor. yedekten justin holiday, aaron holiday, t.j. mcconnell, doug mcdermott gibi isimlerden ciddi skor katkısı alıyorlar. ve yine bu sene de playofftalar. şimdi bu takım playoff'ta çok fazla ilerleyebilir gibi görünmüyor. ancak seneye olur da oladipo 2017-18'deki performansını verebilirse kendini toplayıp; sabonis de bu gelişmesini sürdürürse, bir iki de güzel transfer hamlesi denk gelirse, ne yapacağı hiç belli olmaz bir takıma dönüşebilir, yeniden konferans finalleri görebilirler.
  • miami heat'ı geçecek ve 6 sene sonra konferans yarı finali görecek olan nba takımı. seviyoruz

    edit: olmadı yar su testisine dolmadı yar. 2-0 gerideyiz, sabonis yok ve oladipo kötü. en iyi ihtimal 4-1 ile indianapolis yolu gözüküyor.

    edit 2: süpürüldük.
  • antrenörlük için becky hammon ile görüşen nba takımı.

    umarım gelir de ike anigbogu ve tj leaf gibi gençlerin de forma giydiğini görebiliriz. drafttan çektiği genç yetenekleri benche mahkum eden indiana biraz farklı şeyler denemeli.

    edit: arpegius uyardı. bruin fanı gibi yazınca buducnost ile el'de 2019 rising starı seçilen goga bitadze'yi umutmuşuz.
  • toronto'nun asistan koçu nate bjorkgren baş antrenör olarak takımın başına getirilmiş. toronto ile şampiyonluk görmüş bir koçu getirmek fena fikir gibi durmuyor. bakalım kimya tutacak mı ve playofflarda ilk turda elenme laneti bir son bulacak mı?

    https://www.cbssports.com/…an-that-really-continue/
  • indiana'ya 2010'ların başında 2 konferans finali getiren, 2014'de 56 galibiyet ile konferans zirvesinde bitirmemizi sağlayan frank vogel'da asistanlıktan gelmişti.

    nate bjorkgren ismi kulislerde son güne kadar hiç konuşulmadı, billups, hammon veya d'antoni bekleniyordu. fakat indiana risk aldı ve yılın koçu ödülünü kazanan nick nurse'un asistanı olan bjorkgren ile anlaştı. umarım tıpkı vogel gibi güzel başarılar kazanır.
  • sezona knicks galibiyeti ile başlayan nba takımı. sabonis 32 sayı 13 ribaund ile kaldığımız yerden devam dedi, oladipo kötü başlamadı, en ilginci ise turner tam 8 blokla oynadı. 8 blok. hücum dezavantajına rağmen müthiş katkı sunmaya devam ediyor.

    he sonuç ne yine ilk turda süpürüleceğiz, ama olsun.

    edit: ilk 5 maç itibariyle 4-1 durumdayız. sabonis all-star'ı geçtim süperstar seviyesinde oynamakta, ilk 5 maçta 5 double double yaptı, üstüne üstlük oyunu da yönlendiriyor. ortalamaları 22.4 sayı, 11 ribaund, 7.2 asist. brogdon hakeza kaldığı yerden devam ediyor. oladipo ise çok daha verimli oynuyor. kendini bulmaya başladı. fikstür kolaylığının da etkisi var elbette ama pacers çok zevk veriyor şu anda izlerken.
  • tam bir first round exit takımı kurmuş olan nba franchise'ı. yıllardır 1 tane bile 1. sınıf yıldıza sahip değil. hep 2. 3. sınıf vasat yıldızlar ve vasat rotasyon oyuncuları ile oynayıp playyofa kalıp ilk turda evlerine dönüyorlar.
  • bir maç iyi bir maç kötü oynayan ve sene sonu sözleşmesi bitecek victor oladipo karşılığında caris levert'i kadrosuna katan takım. harden takasında rockets'e gitmişti, gider gitmez pacers'a takaslandı.

    levert 2 yaş daha genç ve epey formda. özellikle geçen sene şahane bir bubble dönemi geçirmişti, bu sene de benchten gelmesine rağmen yeterince iyi işler yapıyor. ilk beş çıkacağını düşünürsek pacers takastan muhtemelen karlı çıkan taraf.

    oladipo ise maalesef müthiş başlayan pacers kariyerini sakatlık sonucu kötü kapattı. yolu açık olsun.
hesabın var mı? giriş yap