• lisedeki mektup arkadaşlığı geyiği sırasında geçen bir telefon konuşması. daha yeni yeni ingilizce konuşulmayı geç anca anlayabiliyorum. güney afrikalı arkadaş aramıştır yanımda enişte ve abla ikilisi... ömür boyu sürecek bir dalga geçme olanağı tanımış oldum kendilerine. sadece benim cevaplarımı yazıyorum.
    -hello
    -yes i am fine and you
    -yes
    -ok
    -tabi
    -ok
    -tabi
    -ok
    -tabi
    -yes
    -ok
    -tabi
    ........bu muhabbet böyle gider. yanda enişte ve abla yerde kıvranıyordur. yes i am kısmının telaffuzu hakkında yorum bile yapmiycam. sonra bir kere otobüste denk geldi yüzüne kapadım. sonra bir gün taksim`de bir kafede denk geldi yine aynı iğrenç konuşmayı yaptım. ama allahtan kafe boştu. sonrasında da zaten mektubunda telefonda pek iyi iletişim kuramadığımızı belirtti ve sadece mektuplaşalım dedi. ama beni yine seviyo. haha kıroyum ama arkadaş bende (bkz: swh) ve dün mektubu geldi yine seneler sonra . 5 sene olcakmış nisan`da. unutmamış herşeye rağmen.
  • ise alinma görüsmesindeyim...sirkete diplomantin olarak girecegim yani sirketle beraber master tezimi falan yazicam. belli bir beyin firtinasi yapip, gitmisim hangi konular olabilir benim acimdan. adamlar beni dinliyor evet güzel konular ama biz sana x konusunu öneriyoruz diyolar. hayatta duymamisim lan ben x konusunu, o ne!
    dürüst olup, konuyla ilgili hic bir fikrim olmadigini söylemek isterken agzimdan su cümle dökülüyor:

    -yeah, interesting, but it does not make any sense to me!
    (ortamda filmlerde herkesin absürd bisey dendikten sonra donmasi gibi donma, sessizlik, bir sinek viziltisi eksik)
    potansiyel patron kipkirmizi bir suratli:
    -well, we do not care if it makes sense to you or not, this is what we are offering.

    yine de aldiydim isi ama surat mor ötesi.
  • bir arkadas :

    we can derive this formula using the conversation of energy...

    hmmm...
  • amerikalılarla foto çektirirken "smile" yerine "smell" demek ve adamların burunlarını havaya kaldırarak derin bir nefes almaları ve kahkayı basmaları
  • - how old are you?
    - hamdi!
  • bir geyikten yola çıkılarak arkadaşlar arasında söylenen kelime sonuna -iş getirme ingilizce dersinde hocaya yapılır.

    -how many languages do you know
    -two
    -english and?
    -italiş
    -hoca(dumur)
    -sınıf(puahahahah)
  • yabanci arkadasa kutuhya cinisi tabagin ozellikleri anlatilmaktadir:
    xayide: this is a hand job (eli isi tabak demek istemistim).
    arkadas: hey! you just said something very bad!
  • amerika'da bir arkadaşın ilk günlerde yaşadığı salaklıktır. arkadaş yaban ellerde olduğunun farkında olmadan sabah sabah ekmek arayışına girer. bulunduğu yerdeki bilimum bütün marketleri dolaşır. ekmek dışında her türlü garip unlu mamuller bulunmaktadır ancak ekmeğe yakından uzaktan benzeyen bir şeyi aramaya inanmasına rağmen bulamamıştır. sonunda ufak bir markete bütün hışımıyla girer ve;

    - where is bread? der. (karşısındaki bakkal amca tuhaf tuhaf ona bakar ve aceleyle)
    - who is brad? der.

    arkadaş önce gülümser sonra yarılır ve sonra kaderini kabullenip mcdonalds'ın yolunu tutar.
  • bir teşekkür sekansı:

    -thank you!
    -what does it mean, i thank you!
  • yakin bir tanidik, amerikada bir ailenin yaninda yasamaktadir. her aksam birlikte yemek yerler. her yemekte, evin annesi cocuga "salad dressing?" diye sorar, cocuk da herhalde giydigi seylerin yemege uygun olmadigini dusunerek mahcup olur. boylece bir hafta gecer. 7. gun cocuk "bu sefer salad dressing demeyecek" diye dusunerek son derece sik giyinir. saclarini joleler, normal bir ev yemegine takim elbiseyle oturur. ev halki cocuga "cok yakisikli olmussun" vs dedikten sonra evin annesi cocuga doner ve "salad dressing?" diye sorar. cocuk bunun uzerine yeter lan der, sinirlenir ve "what do you want me to wear?!" diye bagirir. herkes birden saskina doner. olaydan 30 saniye sonrasinda ise herkes kahkahayla gulmektedir: cocuk "salad dressing"in* anlamini bilmiyor, bir haftadir yanlis anliyordur.
hesabın var mı? giriş yap