• beni kollarımdan tutan ve bırakmayan yatağımın, kendin için bir şeyler yap diyen iç sesimin, bok yeme otur kalıbının, "alıp başını bir tatil kasabasına yerleşme" temcitinin , yavaşlama arzusu ve saatsizlik özlemimin, çekip gitmekle ilgili izlediğim tüm film sahnelerinin aslında ne kadar da adi, riyakar, yalancı, boş, saçma olduğunu anladığım sabah aktivitemdir. gerçek olan, kalabalık sokaklarda suratsız ve kaba bir dünya insanla götgöte yolculuk edip, sanki hiç böyle bir yolculuk yapmamış gibi kapıdan içeri pür makyaj, ayağında en az 7 cm. yükselen cenderelerle, şık, alımlı, bakımlı, güler yüzlü, çalışmak için ölecek gibi hevesli görünmek ve işini iyi , çok iyi, en iyi yapmak için çalışmak için oraya gelmişsin gibi davranmaktır. günde 1000000 tane telefon konuşması, 10000 tane gereksiz toplantya ne kadar da hazır olduğunu cümle plazalar duysun istemektir aslolan. ve o çekip gitmekle ilgili film sahnelerini çekenler , alıp başını bir kasabaya yerleşenler, sabah 10 dan önce kalkmayanlar ölsündür. yerle yeksan olsun ve üzerlerinden işe gidip gelen insanlarla dolu plazalar yükselsindir.
  • ölmek gibi kaçınılmaz bir razı oluştur.
  • mecburiyettir.

    her ne kadar işinizi çok sevseniz de, bazen gün ışığını bile görmeden bir binanın içinde bir gün bitiveriyor. ve hayatımızdan günleri ne için çalıyoruz?
    --------------------------------------
    mecburiyetten.
    --------------------------------------
    can yücel'e kesinlikle katılıyorum,

    "sabah 09.00, akşam 18.00. sonra başka mecburiyetler. sıkışıp kaldık. sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar agır olmamalı. hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. bir ömür karşılığı bir ömür yani. ne saçma.”
  • işini seven insan için çok zevklidir. gitmeyince eksikliği çekilen iş en güzel iştir.
  • ertesi günün tatil olduğunu bilince sabah daha kolay kalkılıp gidilen yerdir.
  • eğer ki iş yerinde yapacak işiniz yoksa ve bütün gün oturuyorsanız daha bir zorlaşan eylem.
  • sigarayı daha az içmektir. yolda geçen zamanın şirket servisiyle, işte geçen zamanın bilmem ne kulesinin 15. katında ise, mesai saatleri içinde içtiğiniz toplam sigara sayısı azalacaktır. ancak, yolda 2-3 vesait değiştiriyorsanız, şirketiniz size yangın merdiveninde sigara içirebiliyor ise o zaman evde kalmaktan farkı olmayandır.
  • "bu ödeme..." diyor "ııııı dün gerçekleşmesi gerekiyordu ama ııııııı finansman..." bir şeyler daha zırvalıyor. "aslında ben ıııııı kendilerini uyarmıştım..." zırvalamaya devam ediyor.

    saat 07.50... mesainin başlamasına daha 10 dakika var. benim ayılmama daha 1,5 saat var. bu rutin iş hayatına alışmama 100 yıllar var. bana ödeme diyor, finansman diyor, bir şeyler diyor. ben önümdeki monitöre boş boş bakıyorum. hareketsizce oturuyorum. hiçbir şey söylemiyorum. dinlediğimi belirtecek bir "hıhı" yahut "evet" dahi demiyorum. ölüm sessizliğindeyim. şişman, gözlüklü kadın konuşmaya devam ediyor. söylediklerinin hiçbirisi zerre kadar sikimde değil. ama o konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. sonunda susuyor. ama bir soru işareti ile bitiriyor cümlesini. ve beklemeye başlıyor. ben sessiz kalıyorum.

    yapış yapış, samimiyetsiz bir gülücük atıyor:

    - "uyanamadınız galiba"
    - "saat sekize on var..."
    - "hayır, ben ıııııı dün de söylemeyi unuttum size akşam ıııııı evde aklıma geldi şimdi hatırlat..."
    - "saat sekize on var..."

    elinde kağıdı, gözünde kocaman berbat gözlüğü, kocaman kıçı ve çıkardığı en anlamlı ses olan "ıııııııııı"larını da alıp defoluyor.

    gözlerimi ovuyorum, kafamı kaşıyorum. her sabah şirkete girerken binbir işgüzarlıklarına şahit olduğum güvenlik görevlileri geliyor aklıma "köpekler..." diyorum seslice. bugünkü toplantıda karşı karşıya oturmak zorunda kalacağım bağıra çağıra konuşup gülen insancıklar geliyor aklıma "orospu çocukları..." diyorum seslice.

    ne için, kim için buradayım? bu sefil hayatta daha onurluca hayatta kalmam, kendimi kollamam gerekiyordu. her sabah bu masaya oturduğumda içimde bir şeylerin eksildiğini hissediyorum. ne insan sevgisi kaldı içimde ne de umut. boşluk, kocaman bir boşluk.

    "sikeyim böyle hayatı" diyorum seslice.

    yanımda oturan iş arkadaşımın bana baktığını farkediyorum.

    "günaydın birader" diyorum.

    herkese günaydın.
  • üstüne para vermeseler çekilmeyecek derttir.
  • pazar sabahları ölüm olan eylemdir. hele de hava kasvetli-kapalı-soğuksa. sabahın 7-8 inde yollarda olmak , pazar gününe has sokak sakinliğini bozmak ütüne para verseler yapılacak iş değil ama üstüne para verip gidiyorsan , işte o zaman , o zaman işte çok zor çok ağır , kahredici . atıyorum kendimi şimdi camdan .

    (bkz: intern)
hesabın var mı? giriş yap