• cok kotu bir film olsaydi bu kadar sinir bozmazdi. ama iste aslinda sinir bozan sey cagan irmak'in yetenegini kalite yaratmak icin kullanmamasi. ya tembellik yapiyor, ya da ruhunu satip tribunlere oynuyor, hasilatin pesinden kosuyor.

    film, bastan sona cok kotu degildi, cagan irmak, zaten bazi duygulari cok iyi yakalayabilen birisi. fakat iste senaryonun ayri ayri yakalanmis bu duygulari birlestirirken gecisleri torpuleyememesi, ben basta olmak uzere bircok izleyiciyi rahatsiz etti ve eksikleri bulmaya itti bence. eksikler arandikca bulundu, normalde goze batmayabilecek seyler de goze batmaya basladi, seyirci cileden cikti. burda sunu demek istiyorum, bu filmi kimin yaptigini bilmeden televizyonda denk gelip izlesem, "hmm.. fena diilmis, guzel yerleri var" derdim, yazari kimmis diye bakmazdim ama kazayla ogrenip ayni yazardan baska bi filme denk gelsem yine televizyonda izlerdim buyuk ihtimal. fakat boyle diildi iste. "babam ve oglum"u izlemistim, bazi seylerin goze goze sokuldugunu bilsem de bi yandan kizip bi yandan aglamistim o filme. yine benzer bisey bekliyordum en azindan. hem aglarim hem kizarim diyordum. gelgelelim belki de benzer formulu ikinci kez gormek sabrimi tasirdi. aglamadim, sadece kizdim.

    bu formulun en onemli birinci parcasi goze goze sokmaydi iste. bu konuda adamin serseriligi icin epey bir ornek verilmis okudugum diger entrilerde. benim gulme derecesinde takildigim kare deniz kenarinda sopayla yurumesiydi. adamin cektigi aciyla birlikte dusmus oldugu avareligi gostermek icin cekilen bu sahne bana eski muslum gurses, ferdi tayfur filmlerindeki sahneleri animsatti. ama dedim ya, insan bi aramaya dursun, bastan sona her sahnede gorulebilirdi bu goze sokma rahatsiz ediciligi. lokantaya gelen gurunun yuz ifadesini izlemeleri, orospularla olan diyaloglar, annenin safligi, iliskinin gelisimi... biseler oturmayinca hersey rahatsiz edebiliyor artik.

    formulun ikinci onemli parcasi, "illa ki gozyasi, illa ki seyirci aglicak" cabasi. sondaki ic konusmalar ve patlatilmaya calisilan bombalar buna en iyi ornekti.

    son olarak bir "sex and the city" bir "ally mc beal" iliskisi atmosferi yaratilmaya calisilmisti sanki, surekli taksim, surekli istiklal caddesi, pencere onunde yerde oturup sarap icmeler, eski kitaplar, eski sarkilar, yine o deniz kenarindaki sopali yuruyus... biseyler eksik, biseyler sahteydi sanki. gercek olan tek sey o ilkokul arkadasinin dugunuydu.

    diyaloglara takanlar olmus, kimse gercek hayatta boyle konusmaz diye. bence bu da filmin oturmamasindan kaynaklaniyor. yoksa cumleler kotu cumleler degildi. anlamliydi bircogu hatta.

    ben sahsen hokkabaz'dan cok daha fazla keyif almistim, cok daha butun, cok daha olmus bir filmdi benim icin. duygular vardi, hikaye vardi, butunluk vardi.

    ozetle, bu kadar tartisilmasinin nedeni elbette basarili olmasidir. dedim ya, kotu degildir, ondan kizar iste insanlar. kotu olmayan bir kayahan, bir rafet el roman sarkisi gibi biseydir. kayahan'in sevdigim bi cok sarkisi vardir eski. rafet el roman'in da oyle. ama biseyler eksiktir hep, sinir bozar. malesef bu adamlar gibi "his" satiyor, "hisci" olmus cikmis artik sanki cagan irmak, hicbir zaman bir sezen aksu sarkisi yapamicak bir sarkici gibi ama ayni zamanda hep liste basi bir senaryo yazari oluvermis. harcanan yetenege de uzulmekle yetinmeyip kiziyor artik insan.
  • insanların alıştıkları çevrelerin dışında çevreler tanımaya başladıkları zaman, içine düşülen o boşluğun hiçbir zaman kaybolmayabileceğini öğretmiş filmdir. belki de her insanın o duyguyu hayatının bir anında yaşamış olabileceği gerçeği filmin doğal bulunmasının sebeplerindendir.
  • izlememenin insanlık suçu sayıldığı film. yeter arkadaşım yaa! zorla mı?

    -ıssız adam'ı izledin mi?

    -yok izlemedim

    -izlemeyecek misin?

    -hayır!

    -hadi yaa, neden?

    -anasının amından!
  • çekilen her filmin, 100 temel eser' den biri olması gerekmediğini gösteren, aslında sade ve kendi halinde bir film.
  • benden once yapilan 1000 kusur tane yorumu okumak zor geldi, belki benimle ayni dusunenler vardir filmle ilgili, ki illaki vardir. neyse, alper o gune kadar hic bi kadina baglanmamis, baglanmayi birak beraber uyumamis bi adam. hayati tek gecelik iliskiler uzerine kurulu, rahat adam, iliski sorumululugunu tasimasi zor adam, kisaca filme birlikte literaturumuze girmis olan issiz adam. bi gun yolda gorup 'ya sununla bi gece gecirsem super olur' dedigi bi hatunun pesinden gidiyo, bi sekilde tavliyo da. ama kiz alistigi gibi biri degil, degisik geliyo tabi, hosuna gidiyo. issiz adam, alper gidiyo yerine hanim koylu alper geliyo. kiz bir ay icinde alperin annesiyle tanisip mustakbel gelin moduna giriyo, arada da evlilik laflari sıkıstırıyo. bu adam alistigi hayati tamamen geride birakip yepyeni bi hayata alismaya calisirken ustune bi de evlilik, kizin anneyle tanismasi filan geriyo haliyle ve adam bana musade diyor. anlik verilen kararla ada sana gule gule diyor. bu aslinda etrafimizda duydugumuz, yasadigimiz hikayelerin aynisi degilmi... herkes aglaya zirlaya cikti bu filmden, ben dahil. ama aslinda kimse ada'ya aglamadi kimse alper'e de aglamadi. herkes film icinden kendini buldugu yere agladi. belki alperin tokayi buldugu sahnede gorduk kendimizi, evde oylesine bir gunde eski sevgilinin bi esyasini buldugunda kendini nasil hissettigini gordun, agladin. ya da ada, alperin cocuklugunu gecirdigi evdeki yatagina yatinca onun kokusunu icine cektiginde, sende derin bi nefes aldin, belki bi gece oncesinde sen de kendi yastiginda bi daha geri gelmicek olan sevgilinin kokusunu icine cektin, agladin. sahsen ben filmde bi ada-alper iliskisi izlemedim, ben filmde kendimi izledim.
  • 15 dakikalık kısa film senaryosunu 2 saatlik uzun metraj film olarak çekip, yine de zevkle izlenebilir kıldığı için çağan ırmak'ı tebrik ederek salondan ayrıldığım film olmuştur.
  • yamuluyor olabilirim ama hakkında bu kadar kısa sürede bu kadar çok entry girilen ilk türk filmidir bence bu film. bu sıfata uygun başka bi film var diyen beri gelsin, beni aydınlatsın.

    filme gelince.. güzeldi. ama neden güzel olduğunu anlayamadım. sevdim ama neden sevdim?

    diyaloglar basit ve azdı, oyunculuklar muhteşem değildi, senaryo festival filmi tadında- biraz da fransız uyarlaması gibiydi, son 10 dakika olmasa çok derinden sarsacak türden bir film de sayılmazdı aslında. (zaten sanırım filmden delicesine etkilenen kısım benzer bir hikaye yaşamış, kendini oyunculardan birinin yerine koyabilen, yaşanmışlıkları hatırlayıp üzülen ve bu sebeple filmin çok koyduğuna inanan kişiler. benzer bir aşk/ayrılık yaşanmışsa zira, gerçekten filmin boyutları çok farklı ele alınabilir.) ama birşeyler var sonuçta filmde izleyiciyi çeken.

    herkesin 10milyon kere yinelediği gibi ben de söylemeden geçemiycem: müzikler çok güzeldi. müzik, sahne uyumu da zira muhteşemdi.
    oyunculuklar yetersiz kalsa da son derece doğal olduğuna inanıyorum. fiziksel görünüş itibarıyla da muhteşem uygundu karakterler ve yüzleri... ada ve alper birbirlerine ve rollerine çok yakışıyorlardı. pek tanınmamış yüzler seçmesi olumlu etkilemiş filmi çağan ırmak'ın.

    filmde ağlamadım. o kadar çok "ağlatacak" dediler ki belki de büyüsü bozuldu. dopdolu olan salona baktım ışıklar yanınca, ağlamış kırmızı gözler bulmak için. ama göremedim. bazıları belli ki afallamış suratlarla bakıyolardı ama ağlayan yoktu. 'eh fena film diilmiş ama çok abartılmış' diyerek çıktım sinemadan. ilk iş soundtrack cdsi aldım. gece eve gelip de o cdyi dinleyince ama, ağlama raddesine geldim. sonra sonra koydu bana film ve bidaha izleme ihtiyacı duydum acayip. garip. sevdim ama neden sevdim?
  • her aşk filminde olduğu gibi bu filmde de acı mitasyon öğeleri yer almakta ve yurdumuz türk insanının yaşamış olduğu jeopolitik coğrafya nedeniyle kanına lahmacun bulaşmış olduğundan, çoğu izleyen filmdeki karakterlerle empati kurup, gaza gelip yere göğe sığdıramadığı güzel bir çağan ırmak filmi olmuştur kanımca.
  • türkiye'de geçirdiğim süre zarfında adını en çok duyduğum adamdır ıssız adam. filmin her sinema salonunda oynamasını, reklamının bangır bangır yapılmasını geçtim, birtakim adamlara o da bir 'issiz adam'di yakıştırmaları yapıldığına şahit oldum; "yazık" demekten başka bir şey yapamadım. ancak boş değilim, ben de bu filme ve televizyonda her gün kafa ütüleyen sulu zırtlak dizilere karşı doluyum. o sebeple memleketime sözler hazırladım:

    türkiyem ruh hastasısın. arabesk'e olan bu sevgin, melodrama, duyguların pornografisine olan bu bağlılığın beni korkutuyor. (üstelik ben de tarafından büyütüldüğüm için kendimden de ürkütüyor.) sadece bu film değil, televizyonda gıy gıy gıy müzikler eşliğinde böğüren birtakım insanların oynadığı bitmek tükenmek bilmeyen ağlak diziler de cabası. aşk'ı, ilişkileri, duyguları, kadını, erkeği, aileyi vs algılayışın hastalıklı türkiyem. üstelik bu hastalıklı algılayışı birileri filmler, romanlar, oyunlar, diziler vs ile yeniden üretip önüne sunduklarında o arabeskizmi sahiplenişin narsistçe. yani hem ruh hastasısın, hem de halinden memnunsun. hem akli dengen yerinde değil, hem de kendini bu halinle çok seviyorsun. tedavi edilmesi en zor türsün. kaliteli bir mizah, hiciv, kara mizah vb kültürün yok. kendinle dalga geçemiyorsun; en sevdiğin şey kendine ağlamak. varolmanın dayanılmaz ağırlığısın. sınırların içinde yaşayan herkese de bu ağırlığı empoze ediyorsun.uzun lafın kısası. adamı madamı geç de, sen ıssızsın be ülkem. o paranoyak ruh halinde, o narsist/mazoşist bilinç seviyesinde kaldığın sürece, o ağlak psikolojinde ısrarcı olduğundan kimsesizsin, tenhasın, yalnızsın ülkecan. ben de seninle köklenmiş bir oluşum olarak, hem içimdeki hem de dışımdaki bu ağırlıkla mücadele etmekten sıkılıyorum, yoruluyorum. film de bu açıklamanın bahanesi olsun.
  • ıssız adam falan dediler gittim. azcık kendimden bir şeyler bulayım diye. ama o pezevenk filmin başında sikindirik bir 45 liğe çat diye 150 ytl verince ıssızlığını sikeyim dedim o anda çıktım. daha yarısı bile olmamıştı hesap et.
hesabın var mı? giriş yap