• mutlaka gidilmesi gerekendir.
    müftülük binasının orayı tamamen alıp yıkacağı söylentileri var ve bu olacak gibi görünüyor.
    o bahçede türkiye ve dünya floralarında bulunmayan bazı türler bile varken bina fantezimiz yine bunların önüne geçecek yakın zamanlarda maalesef.
  • yolumu uzatip her icinden gectigimde, butun guzel seylerin basina gelenin nasil hala buranin basina gelmedigini anlayamadigim yerdi.

    peki,
    bir botanik bahcesi neden muftuluge verilir? neden, neden, neden?
  • güzel olan, bilimle yada sanatla varolmuş her ne varsa devlet kendi makamlarınca kullanmak için el koyuyor. boyle guzel yerlerin desteklenip büyütülmesi gerekiyorken, ait olduğu bünyelerden söküp alınmaya çalışılması içler acısı halimizi ortaya koyan yüzlerce ornekten birisi. ımza kamyanyasına destek verdim.
  • odun gibi hocalar, ot gibi öğrenciler ile şehrin dört bir tarafına yayılan bahçedir. bahçıvanı erkektir.
  • bir ara şeyhülislam orada oturdu diye
    85 yıllık , içinde 2500 bitki türü olan
    kentin yağmalanmamış nadir mücevher değerinde
    müftülüğe devredilen botanik bahçesidir.
    osmanlı osmanlı diye çöreklenmedik
    yer, arsa, bina bırakmayan bu vahşi zihniyet mi
    yoksa 85 yıldır kimseye peşkeş çekmeyen uygar atatürkçü zihniyet mi
    ecdadına daha saygılıdır?
    yoksa şeyhülislamlık makamı mı hazırlanıyor da
    bizim haberimiz yoktur?
  • bugün ders arasında son halini görmek için uğradığım bahçe. gözümden yaş gelecekti o hemen girişteki laboratuvarın camlarından içeri bakarken. harabe olmuş resmen. ne istediniz be güzelim yerden. dünyanın en güzel lokasyonlarından biri olabilir orası ve artık yok.
  • müftülüğün heyyula kapısını şöyle bir itekleyip, içeri girdim. solda güvenlik kulübesi vardı ve kulübe boştu. zira haftasonu gelen giden olmaz diyerek güvenlik görevlisi azıcık hava alayım demişti. içeride, başkasının bahçesine dalmış küçük bir çocuk gibi biraz çekinerek; biraz da “keşfedeyim bakalım neler var” merakıyla dolaşmaya başladım. tam karşımda 1960ların modern binalarından vardı. kapısı bacası hakgetire. tereddütsüz içeri daldım. heryerde kediler cirit atıyordu. terkedilmiş bir bina, eski kullanılmayan eşyalar istif edilmişti. güzelim bina örümcek ağlarıyla kaderine terledilmiş halde belki de ölümü beklerken; odalarında dolaşıp, merdivenlerinden inip çıktım.

    yan bina tarihi görünümlü bakımlı müftülük binasıydı. eskinin şeyhülislamı yani. terkedilmiş binanın arka tarafında ise dünyanın en güzel saklı bahçesi vardı. seralar, türlü türlü ağaçlar, bitkiler, çiçekler, ve dünyanın en güzel manzarası. karşıda haliç ve ötesinde istanbulun o boğazı... bu bahçe ve manzaranın önündeyse koca bir demir kapı, demir kapının üzerinde koca bir kilit...

    ardından in ve cinin top oynadığı, bu atıl devlet dairesi görünümündeki müftülük bahçesinde canlı bir insan bulurum umuduyla müftü beyin bakımlı temiz binasının kapısına yöneldim.

    yine heyyula bir ahşap kapı, yine ha gayret diye iteklemelerim. ve her seferinde iteklediğim kapı kanadının sabit olması... allahım bu büyük kapılar niye... sanki içeride sen varsın...

    yan kapıyı itip içeri sığabileceğim kadar araladım. karanlık bir bina holünde yine karanlık, esmer yüzlü, hafif kel, genç bir güvenlik görevlisiyle göz göze geldim.

    ‘buyrun’ diyen güvenlikçinin karanlık suratında ayrık ve beyaz dişleri parladı.

    -“botanik bahçesine burdan mı giriliyor acaba bayım”

    kendimden genç ama arkasına devleti almış güvenlikçiye ezik tonda sorduğum bu soru, ona o kadar keyif vermişti ki; zira daha önce kendisine defalarca sorulan bu sorudan dolayı provası tam, sahnesi geldiğinde hiç tereddütsüz ve yanlışsız sözünü söyleyecek bir aktör edası takınmıştı.

    g.g: -o bahçeyi yok sayın!
    b: -kapısı burda mı bahçenin yoksa dışardan mı giriliyor?
    g.g: -o bahçeyi yok farzedin dedim ya, hiç yokmuş gibi düşünün.
    b: -anlamadım
    g.g: -kapandı o bahçe, restore edilecek,
    b: -hmm
    g.g: -halka kapandı yani.

    (g.g: güvenlik görevlisi, b: ben)

    güvenlikçi genç; arkasına müftü beyi, hatta tüm devlet-i aliyyeyi ve dahi reisi almışcasına emin ve koskoca bir ejderha gibi korkusuzca cevabını verip, halktan olan bana siktiri çekmişti.

    onun da günahı yok tabii. ama bu kendinden emin olma durumuna: yeminle söyleyebilirim ki; ahir ömründe kaç kere sahip olabilmişimdir, bilmiyorum.
  • buraya diyanet tarafından işgal edilmeden önce birkaç gitme şansım oldu. istanbul'un gizli hazinelerinden birisiydi bence. başlıktaki çok az entry sayısını görünce de, göremeyen birçok insan için üzülüyorum. kapısından girildiği gibi dış dünyadan kopartan bir havası vardı, boğazı tam karşıdan gören manzarası da cabası. herhangi bir bankına oturup manzaraya saatlerce dalabilirdiniz ve kimse de rahatsız etmezdi.

    bugün dünyanın hangi büyük şehrine giderseniz, orada halkın ziyaretine açık ya da cüzi bir miktar bilet ücreti ile girilebilen, özenle korunan bir botanik parkı vardır. istanbul'da bu geçmişi çok güçlü botanik park, manzarası, konumu ve rantı sebebiyle diyanete peşkeş çekilmiştir maalesef. şu anda istanbul'un başka birkaç yerindeki botanik parkların hiçbiri ise bu kadar değerli veya özenli bakılan yerler değildir.
hesabın var mı? giriş yap