• gereksiz gevezelik yapmak samimiyet ise; evet kimse kimseyi sevmiyor.
  • yakın zamanda yazmıştım şunu #73918036 kurnazlığı, üçkağıtçılığı gözü açıklık, temiz kalpliliği, saflığı enayilik olarak gören türk insanının geldiği en son noktadır istanbul.
  • oraya bir de merhametsiz ekleyelim lutfen.

    genelleme istanbul uzerinden yapilmis sonuna kadar hak vermekle birlikte bence artik tum turkiyede gorulen bir olgu, ozellikle de son 5-10 yil icinde iyice ayyuka cikti. cafeye gidiyorsun garson saygisiz suratsiz, magazaya gidiyorsun kasiyer suratina bakmiyor, esnaf seni zaten dovecek gibi. yani kimse kendini oraliyim buraliyim bizde yok oyle diye kandirmasin. cok calisip az para kazaniyor az sosyallesiyoruz sonumuz bu.

    yabanci bir arkadasim turkiyeye ziyarete gelmisti, ilk o gozume sokmustu bu durumu, ozetimiz;

    - neden herkes cok mutsuz ?
  • (bkz: korku ülkesi)
  • afyon'unda bir farkı yok. çokta şey yapmayın yani .
  • dünya’da kimse kimseyi sevmiyor. istanbul nedir ki?
  • ilk kez üniversitedeyken gelmiştim istanbula. kabataş bağcılar tramvayında aksaraydan geçerken anons gelmişti kapılardan uzak durun diye. orda görmüştüm 3-5 üstü çıplak adam ellerinde bıçak üstleri kanlı eylem yapıyorlar etrafta polisler. o an istanbulun bildiğim şehirlerden çok farklı olduğunu anladım.

    sonra iş için geldim daimi olarak istanbula. daha ilk gün kadıköy - üsküdar sarı dolmuşlarında üsküdara iniyorum. daha ilk günüm yahu trafik var kalabalık falan. dolmuş bir yerde durdu trafikte adamın biri geldi şöförün kapısını açtı sen niye öyle giriyorsun bla bla bla. şöför de gel lan şurda durağa falan ayağa çekti bağrış çağrış gittiler.

    birkaç gün sonra işten eve gidecem otobüs duraklarına doğru giderken yolda bir araba ile bir yayanın (tartışan araba değil şöförüydü tabi :) ) tartıştığını gördüm. izledim olanı ve çocuk arabanın camına yumruk atarak kaçtı. camı nasıl paramparça oldu arabanın anlamadım ama konumuz bu değil.

    bir gün minibüsteyim üsküdara doğru gidiyoruz. çamlıca da minibüs ters yoldan girdi. adamın biri karşıdan gelmiş adam diyor ki kardeşim tersten gelmişsin biraz geri gidersen ben geçeyim minibüs şöförü iri kıyım biri bağıra çağıra adamı dövmekle tehdit ederek geri çektirdi.

    işine gideceksin sabah otobüsler gelmiyor dolmuşlar dolu geçiyor almıyor. taksi çeviriyorsun trafiğin olduğu bölgeye gitmiyor. işe geç gidiyorsun başın ağrıyor.

    otobüse biniyorsun iş çıkış saati. trafik full kadının biri köpeğini almış ufak kafesiyle beraber otobüste köpek yol boyu havlıyor. bildiğin sıçıyor ve bunu tam da trafiğin ve kalabalığın en yoğun olduğu saatte yapıyor. otobüste kokudan geçilmiyor durağından 10 durak önce iniyorsun ve yürüyorsun ama o kadın mesela normal bir saatte trafik yokken götürmeyi (taksiye imkanı yoktur diye diyorum) akıl etmiyor.

    haber görüyorsun şurda şu çocuğa tecavüz edilmiş adamın ailesi istanbula kaçmış. şu hırsızlık yapmış aranıyor istanbula kaçmış. şu şunu öldürmüş istanbula kaçmış. her kaybolmak isteyen istanbula geliyor. hırsızı iti uğursuzu.

    şimdi şöyle sormak lazım her gün bu kadar şeyle karşılaşan biri insanları nasıl sevsin. dünyada insanların birbirine bu kadar saygısız olduğu kaç şehir var? her gün bir mücadelenin içine girilen kaç şehir var. otobüste oturarak bir yere gitmenin bu kadar zor olduğu kaç şehir var.

    istanbul orada yaşamaya mecbur olanlar için bir cehennem.
  • sorun istanbul değil.

    illa doğru adres ne, sıkıntı nerden başladı diyorsan adnan menderes'e uzanabiliriz burdan. hatta onun da öncesi var.

    teba olmaya alışmış bir coğrafyayı zorla insan yerine koyduğunda belki ilk an çözülmüyor. hemen eski alışkanlıklarına, o iğrençliğine dönmüyor.

    ama eninde sonunda dönüyor.

    aslında halk yavaş yavaş o alışık olduğu şeye dönüyor. dönerken bunu hızlandıracak isimleri de buluyor. yani adnan menderes ülkenin içine sıçmıyor, halk ülkenin içine sıçılmasını istediği için adnan menderes'i bulup çıkarıyor, destek veriyor, büyütüyor.

    bu tavuk yumurta döngüsü değil, onunla karıştırılmasın. bu tek taraflı bir eylem. bizim ağzımıza sıçılsın istiyoruz, ağzımıza sıçacağı bulup getiriyoruz.

    sorun istanbul değil, sorun akp iktidarı da değil.

    sorun hitler değildi, sorun mussolini değildi. hiç olmadı.

    tarihin bize öğrettiği kesin sonuç budur. değişim aşağıdan yukarı doğrudur.

    bir halk değişmek istemiyorsa değişmez, zamana ayak uyduramaz ve yok olur. atatürk bunu durdurmaya çalışmış ama öyle bir misyon ki bu, imkansıza yakın. ufak detaylarda şunu şöyle bunu böyle yapsaymış diyebilirsin. olabilir ama sorun çok daha derin. kimsenin aşabileceği, birinin, birilerinin gelip düzeltebileceği bir sorun değil bu.

    ha neydi, istanbul'da kimsenin birbirini sevmemesi.

    istanbul'da veya türkiye'de kendini seven kaç kişi var? sen zaten kendini sevmeyen bir gelenekten geliyorsun. tüm osmanlı dediğin bu. daha selçuklularda başlıyor.

    biz kimlerin torunuyuz biliyor musun?

    biz orta asya'da bozkırlarda at üstünde savaşanların torunu değiliz, şamanların torunu değiliz.

    biz,

    araplarla 300 yıl savaşıp yenilmiş, mecburen, kılıç zoruyla, dinini, kaderini, kişiliğini kaybetmiş mağluplarız.

    biz buyuz.
  • istanbul tüm ülkenin özeti gibi aslında...

    bu şehir büyük oranda

    - kendi memleketinde iş yapamayan
    -kan davası, miras vs gibi büyük ailevi sorunları olan
    -sağlık sorunlarına daha iyi tedavi alan
    -kariyeri için tek iş sahası olan

    gibi sebeplerle isteği dışında burda yaşamak zorunda kalan milyonlarca insan ile dolu. bu insanların büyük çoğunluğu eğitimsiz. ahlaki açıdan da zayıf. eğitimli olanlarının hepsi de avrupa görmüş ailelerden çıkmıyor. bu şehirde adaptasyon sorunları vs. yada anadolu kurnazlığı ile yaşamaya çalışıyor.

    açık cezaevi gibi sanki. küçük bir azınlık dışında yani istanbulu istanbul gibi yaşayan azınlık dışında diğer insanların mutlu olmasını nasıl bekleyebiliriz ki?

    tatillerde ve bayramlarda otogarlar hava alanları neden kavimler göçü gibi bir hal alıyor?...

    kimse bu şehri de insanlarını da sevmiyor. zorunluluk burda kalmayı dayatıyor. zorunluluğun verdiği engellenme duygusu öfkeye dönüşüyor.

    toplum genelinde birey olmayı tam olarak beceremediğimizden, öfke kontrolü, saygı, sevgi gibi kavramlar bu tarz kozmopolit şehirlerde değer de bulmuyor. bunu yaptığınız zaman hemen iyi niyet kötüye kullanılıyor. çünkü herkes fırsat peşinde. yakaladığında hemen kullanıyor. iki araba arasında sakın ola boşluk bırakma hemen sağdan soldan kafa verip taciz yersin. inat edersen 1-2 saatin kaza tutanağına gider*

    değiştirmeye çalışmayın siz değişin. kabın şeklini alın. sizi rahatsız eden insanlardan mekanlardan uzak durun. gereksiz tartışmalara girmeyin. bu şehirde sadece menfaat ve çıkarlar konuşur gerisi büyük bir tiyatronun parçası... hepimiz üzerimize düşen rolü oynamaya devam edelim.

    yukarıda yazdığım tüm olumsuzluklara rağmen, özel hayat ve birlikte olunan kişi ile şehrin verdiği rahatsızlıklar pek ala bertaraf edilebilir. sizi seven ve sizinde sevdiğiniz dostluklar ve ilişkiler edinmek bu acıları hafifletecektir.

    dip not: maalesef yazdıklarım tecrübelerden elde edilmiş bilgiler. farklı deneyimler yaşanmışta olabilir. bu koca kazanda bizimde sürü psikolojisi ile yaptığımız çok yanlış oldu olacak. önemli olan öğrenmeye devam etmek güncel kalmak...
hesabın var mı? giriş yap