• "tüm çocuklarının, karısı ve nenesinin borisovski toplama kampı yakınındaki kil mezarda yattığını, ayrıca yanı başlarında yine öldürülmüş beş yüz kişinin daha yattığını, hepsinin çıplak ama toprakla örtülü olduğunu, yazın orada ot biteceğini, kışınsa üstlerine karın serildiğini ve üşümeyeceklerini anlattı. ısınırlar diyordu. yakında ben de yanlarına gideceğim, ailemi özledim, gidecek başka yerim yok."
  • "ey büyük yıldız! ışık vereceğin kalmasa, mutluluğun kalır mıydı?"
  • "birine herhangi bir şekilde iyilikte bulunduğunuzda, karşınızdakine nüfuz ediyor, karşınızdaki de size nüfuz ediyor. yaptığınız iyilikler sonunda bütün hayatınıza egemen olmaya başlar. öte yandan bütün bu yaptığınız iyilikler unutmuş olduklarınız dahil, büyüyüp gelişecektir. insanlığın kaderini belirleyenlerden biri belki de siz olacaksınız.. nihayet belki de bu iyilikler size dünyaya büyük bir düşünce mirası olarak bırakmak yeteneği kazandıracaktır.."

    budala-dostoyevski
  • çünkü dünyadaki en büyük mutluluk,bu dünyanın şahidi olmaktı
    (bkz: ihsan oktay anar)
    (bkz: puslu kıtalar atlası)
  • "bir şey noksandı, fakat bu neydi ? evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm."

    sabahattin ali/kürk mantolu madonna
  • "...bütün söylenecekler söylendi bütün susulacaklar susuldu” diye bağırmıştım. “bütün bunlardan geriye de bir şeylerin külü kaldı ama neyin külü derseniz allah belamı versin ki bilmiyorum. ben iyi bir başlangıçtım sadece. bazı insanlar sadece iyi bir başlangıç yapmasını bilirler, sıkılırlar, sürdüremezler.”
  • kür şad, ölmüş çinli yığınları üzerinde tek başına çin kağanlığına karşı vuruşuyordu. yalın kılıçtı. börkü düşmüş, kaftanı parça parça olmuştu. göğsü açıktı. göğsünden, alnından, yanaklarından, boynundan kan sızıyor, fakat o yine vuruşuyor, dövüşüyor, çarpışıyordu.

    o şimdi yarı tanrı gibi bir şeydi. ölümü de başka türlü olmalıydı. kırk kahraman birer birer düştükten sonra o hâlâ ayakta idi. uzun saçları omuzlarında uçuyor, gözleri kıvılcımlar saçıyor, kolu yıldırım hızıyla kalkıp iniyor, her inişte bir çinliyi deviriyordu.

    en sonra ölüm kızı onun eline bir sağrak sundu. kür şad bu acı sağrağı gözünü kırpmadan içti. atının yelesine kapandı. başını dayadı. sağ elinde kılıç hâlâ sımsıkı duruyor, sol eli sarkıyordu.

    """" kür şad ölmüş, fakat attan düşmemişti...ölmüş, fakat yenilmemişti """
  • ''evde otururken aklım hep telefonda oluyor: çalarsa elim ıslak, açmaya giderken sehpaya çarpmayayım, banyodayken ya duyamazsam, diye düşünüp duruyorum. sonra telefon çaldığında, öyle çok beklemiş oluyorum ki, hiç aşina gelmiyor o ses bana. bir süre anlamaya çalışıyorum olan biteni. sağa sola bakıyorum. aaa, diyorum, bir sesmiş bu! telefon çalıyor. kalkıp açıyorum. ellerim kuru, sehpaya da çarpmıyorum. arayan büyük oğlum. torunumun sınavı kazandığını söylüyor. seviniyorum muhakkak. ama beklediğim bu değil ve neyi beklediğimi ben de bilmiyorum.''

    herkes herkesle dostmuş gibi...-barış bıçakçı
  • "aptal kadın, çocuk sevgisinin doğuma bağlı olduğunu sanıyor. bir çocuğu evlat gibi sevmek için bacaklarını açıp avaz avaz bağırarak onu içinden çıkartmak şart sanki."

    ayşe kulin - füreya
  • ...uzak gökyüzünün önünde büyük iskender'in hırsını tatmadın mı?
    giovanni papini - düşsel konçerto
hesabın var mı? giriş yap