• epic megagames ya da daha bilinen adıyla epic games tarafından yapılan bir platform oyunu. 1998 yılında piyasaya sürülmüştür.

    ilk oyun jazz jackrabbit'in ardından piyasaya çıkan oyunda, jazz sevgilisi eva'ya vermek için peşine düştüğü yüzüğü ve devan shell'i kovalamaya devam eder. oyunda jazz'ın kardeşi spaz'la da oyananabilmektedir. oyun lan ya da internet üzerinden multiplayer oyuna da imkan vermektedir.

    (bkz: ukteydim doldum)
  • platform oyunlarının gidebileceği en üst noktalardan biri olan oyun. zıplamak, canavarların üzerine basmak, altın toplamak gibi türün klişeleşmiş pek çok özelliğini ters yüz ederek, 3 tuş kombinasyonu ve 2 farklı karakterle pek çok değişik hareketi yapmamıza olanak verir. her bölümün kendi içinde gizli pek çok noktası vardır. haritalar da genellikle tasarım harikasıdır. değişik zaman dilimlerinde, değişik konseptler içindeki geçişler oyunu sıkılmadan defalarca oynayacağınız hale getirir. kendimizi çürümüş bir gelecekte veya alice harikalar diyarında bulmamız an meselesidir. (buradan oksijen tüpü ile kafayı bulan tırtıla selam gönderiyorum.) silahlar ise tadından yenmeyecek çeşitlilikte. stratejinizi de ciddi ölçüde etkileyebiliyorlar, çünkü bazı silahları hor kullanmamak bir takım gizli kapıların açılmasına yardım ediyor. bu gizli kapıları bulmak için bazen bölümleri 4-5 kez bitirmeniz gerekebiliyor. çünkü oyunun durmak bilmeyen koşuşturmacası sırasında pek çok haritayı pat diye geçmek zorunda kalabiliyoruz. her şey bir yana, oyunun en özel yanı müzikleri olsa gerek. *hemen hepsi başka oyunlarda bulamayacağınız düzeyde, bunların özellikle birkaçı** ise uyanık bir grubun adam gibi cover yapması durumunda en sevdiğim elektronik şarkılar arasına girebilir. bölümleri yavaş yavaş bitirmek için güzel bir bahane oluyor bu. oyunu her özlediğinizde oynamak yerine, oyunun klasöründe bulabileceğiniz bu şarkıları döndürmek de yetebiliyor.
    insanı bu kadar heyecanlandıran, hem çocukluğuna götüren, hem de sahip olduğu olanakları sonuna kadar kullanan oyunlar pek sık gelmiyor. nitekim platform oyunlarını sevenleri zevkten dört köşe edecek, türle alakası olmayan gamerları da keyifli bir yolcuğa sürükleyecek, her yönüyle çok güzel bir oyun bu. üstelik artık abandonware olarak yasal şekilde indirilebiliyor. daha fazla bilgi ve oyun kendisi için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz:

    http://www.abandonia.com/…n/294/jazzjackrabbit2.htm
  • 1.20 ve üstü versiyonlarda netten multiplayer oynanabilen oyun. ancak 1.00dan 1.20ye patch yok, o yüzden netten multiplayer oynamak istiyorsanız 1.20 veya üstü bir versiyonu indirmelisiniz. (genelde herkes 1.23 kullanıyor ve 1.23 oyunlarına girebilmek için 1.23 yada üstüne sahip olmak gerekiyor, ama 1.20 için 1.23 patchi var, isteyen onu kullanabilir.)(bir de ethernetten oynama 1.00da da var, yani iki kişi hamachi kullanarak oynamak istiyorsa 1.20ye ihtiyacı yok.)
  • seri hakkındaki düşüncelerimi, seriye -doğal olarak- adını veren "jazz jackrabbit"de mi yoksa işte burada mı belirtsem diye bayağı düşünmedim değil. en nihayetinde, asıl söyleyebileceklerimin bu oyun hakkında olduğununun ayırdına varabildiğimden, burdan devam edeceğim. efendim bu oyunla tanışmam, en az oyunda en sevdiğim bölüm olan purple haze maze kadar sürreal ve dahi psychedelic* bir olay. kuvvetle muhtemel ki oyunun piyasaya sürüldüğü sene olan 1998'de, değil adana'da, türkiye'de bile belki şu an bulunması [apple store diyeyim de haklı çıkayım, apple center'ları şuursuzca görmezden gelerek bebek] zor olan, bilimum apple ürünü satan bir mağazada, 3g bir apple imac'de karşılaştım kendisiyle. mağazanın bulunduğu yerin çok geçmeden bir süpermarkete, sonra da hiçbir şeye dönüşmesi, benim ve oyunun [belki de apple inc. demeli] kaderlerimizin çakışmasına bir işaret değil de nedir? fakat, aradan geçen yılların kaltakça bir götürüsü olarak, oyunda "olduğum"u hatırladığım tavşan, bir kinder surprise'dan çıkan, uzak doğu dövüşçüsü kılıklı, çirkin ve mavi bir tavşan. yani gözümün önüne başka bir tavşan getiremiyorum, o günkü oynayışımdan. neyse bu bahsi kapatalım.

    ilk görüşte aşk kelamlarımı geçersek elimde, elime sonradan geçmiş, nerden geldiğini bilmediğim bir kopya jazz jackrabbit 2 cd'si kalıyor. bugüne kadar oksijen tüpü ile kafayı bulan tırtılın aslında bong fokurdattığını düşünüyordum ama mavi tüp oksijen tüplerine benziyor hakikaten. purple haze maze, yerden çıkan "spike"lara takılıp, ilerlemeye çalıştıkça daha da yeraltına inme gibi bir şey [bug?] ihtiva etmeseydi, daha iyi olurdu eminim ki. belki de sadece bende oluyordu bu bokluk, bilmiyorum. inanıyorum ki o apple center çakması yer orada benim için vardı, misyonunu tamamladı ve "puf!". başka türlü açıklanamaz. allah be.

    *: neden? çünkü bakınız "dönemde 'eski' posterlerde hala görülebilen apple logosu". think different bebeğim.
  • müzikleri gerçekten çok güzel bu oyunun.

    (bkz: alexander brandon)
  • kendisi online olarak türklerle oynadığım ilk oyun olmuştur, ben de bunun şerefine ekşi sözlük arşivlerine bu güzel oyun ile ilgili bazı anılarımı aktarmak isterim.

    sene 1998 olsa gerek, daha 2 basamaklı yaşlara adımımı falan da atmamışım, günlerden bir gün sürekli uğradığım bilgisayarcı abilerden birinde bunu gördüm ve o anki hiperaktif ve neşeli halimle coşkudan çıldırıverdim. o coşku hala aklımda ama eve nasıl döndüğümü falan hatırlamıyorum. nihayetinde jazz jackrabbit'in ilkini suyunu çıkarana kadar oynamış bir velet olarak ikincisi benim için bitmez tükenmez bir olasılık bulutunu temsil ediyordu (tabii o aralar böyle şeyleri bilmezdik, hopladık zıpladık falan).

    neyse işte oyunu aldım kurdum uzun süre oynadım, takdir edersiniz ki ben kısa sürede bunun single playerından yahni yapınca ister istemez bay geldi. ben de malum o aralar daha çocuğum, oyunu orta zorlukta bitirmişim ortalıkta heytt diye geziyorum oyunun en kralı benim, o sıralar da eve yeni dial-up gelmiş (ulan millet belki bu ne bilmez diye bunun bile görünmez bakınızını verdik olduk ya, neyse ya), nette öyle salak salak ilk jenerasyon macromedia shockwave-flash oyunlar oynayacağıma aa bu internetten oynanıyomuş, bir bakim deyiverdim. neyse işte jazz'i seçtim kendime, nickname renk zart zurt derken, server listesiyle karşı karşıya kaldım.

    hem de ne kalış. ben internetin adeta hayat dolu bir alem olduğunu zurnadan falan değil (namını duymuştuk gerçi çok meşhurdu), o an o oyunu onlarca serverda oynayan yüzlerce oyuncuyu görerek ikna oldum arkadaşlar.

    galiba biraz garip de bir çocuktum.

    o aralar resmen yaşamayı seven, hayat dolu bir dünya görüşüm olduğundan ötürü daldım öyle random serverlara (ping falan bunlar beni aşıyo), birkaç hafta böyle oynadım, enteresan biçimde millet de oyunu çok da iyi oynamıyordu, kendimi noob gibi hissetmedim hiç (gerçi heralde deseler de 2 gıdım ingilizcemle "thank you:)" falan diye tepki verirdim ya neyse). biraz sürreel bir süreçti. gördüğüm herkesle muhabbet etmeye kalkıyodum, bir klan serverından ban yemeden hemen önce "niye hepinizin nickinin sonunda o harfler var" gibi sorular sorduğumu falan da hatırlıyorum. ama ne eğlenceydi anlatamam.

    günlerden birinde server ismi olarak "!~ tr power ~!" şeklinde bir isim gördüğümde internetteki 3 türk'ten 4ünün verebileceği bir tepkiyle "bunlar türk müdür ya acaba" diyerekten giriverdim içeri. açıkcası sonrasında işler nasıl gelişti, ben çekindim mi yoksa direk merhabaaaa diye yardırdım mı hatırlamıyorum ama "ben de türküm:))" tarzı neşeli bir haykırışı yazdım kesinlikle. aynı olumlulukta bir tepki de aldığım zaman anlamıştım ki sonuç ortadaydı, koskoca jazz jackrabbit 2'de (ismin şu heybetine bak be) bir türk kavmine rastlamıştım.

    valla ne kadar beraber takıldık bilmiyorum da şimdi düşününce, aylar boyunca oyunu beraber oynadığımız aşikar. o aralar icq (bunun bakınızını vermiyorum, siktirin lan), falan da revaçtaydı oradan falan da eklemiştik birbirimizi. hatta birbirimize gaz verip oyunun harita editörü jazz creation station'da kendi levellarımızı yaratıp onları oynardık. galiba 3-4 harita yapmıştım, disco falan vardı, adacıklarla dolu olan bir tane vardı, epey değişik güzel tecrübelerdi yani. oyun sırasında birbirimizi yanlışlıkla vurduğumuzda (bkz: friendly fire) ulu orta "pardon" ve "boşveer" yazdığımızı, zamanın yabancı müdavimlerinden "?", "what?" "i don't understand" diye tepkiler aldığımızı falan da hatırlıyorum.

    kimler vardı bu grupta herkesi hatırlamıyorum ancak sık takıldığım 3-4 kişi hala aklımda az çok... şimdi hangi evrende ne gibi uğraşlarla meşgul olduklarını bilemediğim bu insanlar tweety, onun nickini hatırlayamadığım kardeşi, jazz (sonra nick seç diye ısrar ettiğimizde baskılara dayanamayıp megatron olduydu), ve joop nickli muhteremlerdi. benim kendi şahane nickim ise "jazzblaster" idi, hatta registry aracılığıyla karakter nick rengini değiştirirken bunun kısalıp "jazzblast" olduğunu dahil unutmamışım.

    evet, önceki paragraflarda kendimi nostaljinin dalgalarına bıraktım, şimdi ise istatistiğe iman ediyor ve hem bu güzel oyuna, hem de bilmem kaç yıl içinde benzer bir nostaljik hissiyatla bu kelimeleri (tldr demeksizin!) okuma ihtimali olan tr power'ın unutulmaya yüz tutmuş üyelerine selam çakarak huzurlarınızdan ayrılıyorum.
  • ortaokul bilgisayar derslerinin tek eğlencesiydi. en sonunda hocada bizimle oynamaya başlamıştı, mutlu çocuklardık o zaman. aradan bunca yıl geçti o hoca ile hala yılda bir buluşup içer eğleniriz ne efsanevi hocaymış adam yahu.
  • yavşak tipine, yuvarlana yuvarlana zıplayışına bayıldığım davşanların oyunu. hastasıyız. bitirmişliğimiz de vardır hani.
  • superfrog'la beraber hayatımda oynadığım en iyi platform oyunuydu. ortaokul yıllarında multiplayer'ında hayatımı çürütmüştüm. zamanının cok ötesindeydi adeta, özellikle kendi bölümünü tasarlayıp insanlarla paylaşabilmek süperdi.
  • biraz indirip yeniden oynayacağım efsane platform oyunudur. ilkokulda bilgisayar derslerinde az oynamamıştık kendisini. jjgod, jjfly gibi şifreleri hala aklımdadır, gerçekten çok eğlenceli.
hesabın var mı? giriş yap