• türkiye'nin en acı ve en gerçek sorunudur.
  • engellenmesini, son bulmasını sağlayacak olan yine kadınlardır. çünkü; en basit anlatımıyla, kadınlar, insanları yetiştirirler; erkekleri ve kadınları. bu soğukkanlı ya da ütopik bir bakış açısı olarak değerlendirilebilir pek tabii. fakat doğruluğunu değiştirir mi? pek çok kadın cinayetinin toplumsal cinsiyet denen şeyin bir sonucu olduğunu bilirken?

    birkaç yıl önce, kadın cinayetlerini konu edinen, beş bölümlük bir dizi yazmıştık. bu dizi, hiçbirinizin dönüp bakmayacağı bir kanalda yayınlanmıştı; fakat aynı kanal, bilhassa anadolu'da müthiş bir izleyici kitlesine sahipti ve bu da bizim için yeterliydi. dizinin her bölümünde bir kadın cinayetini işlemiş ve sonunda, canlandırma tekniği kullanarak katilin nedamet getirişini göstermiştik. kanalın istediği şey buydu. seyirci, katilin bir anlık "cinnet" yüzünden bir cana kıymış olmasından dolayı çektiği vicdan azabını sonuna kadar yaşamalı ve bu nedametten kendi payına düşeni almalıydı. her neyse, bunu anlatmamın bir sebebi var. bu diziyi yazarken, birtakım bağlantılar sayesinde gerçek cinayetlerin ifade tutanaklarına ulaştık. geceler ve günler boyunca, kurguda değil, gerçekte ölen kadınların nasıl öldüklerini, o soğuk ifade tutanağı üslubuyla en ince detaylarına kadar okuduk. ve gerçekten katil olan adamların olayı nasıl anlattıklarına. hani, "okurken kanım dondu" diyoruz ya, bence bir cinayet tutanağını okumadıysanız boşa kullanıyorsunuz o kelimeleri. çünkü bir katilin öldürme anını anlatmak için sarf ettiği kelimelerden daha sarsıcı kelimeler olduğunu düşünmüyorum. o dönem ciddi anlamda ruh sağlığım bozulmuştu.

    bir yığın ifade okuduk. bu ifadelerin çok can alıcı bir ortak noktası vardı: cinnet. ve her ne hikmetse, adamların hepsini cinnete götüren itici güç aynıydı: erkeklik gururu. "bana, sen ne işe yararsın ki zaten deyip erkeklik gururumu incitti ve o an gözüm dönmüş. kendime geldiğimde elimde bir balta vardı. karım banyoda, kanlar içinde yatıyordu. o cinnet anında, kolları ve bacaklarını parçalamışım."

    erkeklik gururu. iki kelime ile bir kadın cinayetinin hem sebebini anlatan, hem de katili kamu vicdanında aklayan yegane şey. aynı zamanda dünyanın en kırılgan şeyi. peki nasıl oluşuyor bu şey? hiç şüphesiz kalıtım yoluyla nesilden nesle aktarılan, doğuştan gelen bir nitelik değil. peki nereden gelir? toplumsaldan. toplumsal cinsiyet rollerinden. erkeklik gururu, erkeğin, kadından üstün olduğunu söylemenin bindir türlü yolundan yalnızca biridir.

    erkek dediğin ağlamaz mesela. kafası da yarılsa, babası da ölse, karısı da terk etse ağlamaz. ağlamak, kadınsı bir zafiyettir. peki, erkek acı çekmeyecek midir? canı yandığında, kalbi kırıldığında ağlayamayacaksa, bu yasaklanmışsa erkek incindiğini - haşa - nasıl gösterecektir? işte bu noktadan hareketle erkeklik gururu denen bok icat edilmiştir. gereksiz bir icat olduğundan, içini doldurmak mümkün olmadığından dolayı da son derece kırılgandır. bu yüzden "höt" deseniz kırılıverir. sonra bir balta. yerde yatan bir kadın. hepsinin üzerine cinnet adında bir örtü. bitti, gitti.

    öğrendiğimde ufkumu iki katına çıkaran şeylerden biri, dünyayı ancak kadınların değiştirebileceği gerçeğiydi. çok ufaktım ve fakat yine de şunu anlayabilip aydınlanmıştım: iyi adamları ve kadınları olduğu gibi, kötü adamları ve kadınları da bir kadın doğurup yetiştiriyordu. anne, çocuğa herkesten daha yakındı. babanın etkisini de göz ardı edemezdik ancak erkek egemen zihniyetin devamı olmaya yeltenen bir baba modeli de, anne tarafından sağlam ilmiklerle örülmüş adil bir zihni kolayca ele geçirip sökemezdi. kilit nokta anneydi. oğluna, erkeklerin de ağlayabileceğini söyleyen bir anne, bütün bir dünyayı değiştirebilirdi. bir günde, bir yılda, on yılda değilse bile bir gün değişirdi dünya. marifet dili ve zihni, "aslan oğlum, cici kızım"lardan kurtarabilmekte. bence.

    bence kadın erkek eşitliği dediğimiz şey, erkekler gözyaşı döktüklerinde başlar. kadın cinayetlerinin son bulacağı yer de orasıdır.
  • turkiyede cinayet degil katliam. hergun gazetelerin ucuncu sayfa haberlerinde oldurulen bir kadinin haberini daha okuyoruz. erkek guc ile ozdeslesiyor ve kadini sahip oldugu bir esya gozuyle goruyor. o esyanin yitirilmesi gucun yitirilmesi duygusunun yasanmasina neden oluyor.kadin aldatiyor burada aldatmayi savunmuyorum sakin yanlis anlasilmasin ancak mesela boyle bir durumda kadina iffetsizlikle suclanacagi icin toplum boyle bir kadinin oldurulmesini yanlis gormuyor. devlet ise erkek devleti oldugu icin kadini korumuyor. koruma geregi duymuyor.

    erkegin sevgisi bir kadini guzellestirmiyorsa. kadin erkegin oyun hamuru olmussa bir zahmet sevmeyin. birakin kelimeler hakkeden kisilere gitsin. orada siir olsun, muzik olsun, roman olsun.
  • birinci derecede kadınların eskisi gibi her şeye evet dememesi, erkeklere itirazını yükseltmesi, diğeri ise internet yoluyla dünyayı keşfetmeleri. kadın kendini geliştirirken türk erkeğinin eskisi gibi davranmaya devam etmesi bu cinayetlerin sayısını arttıyor. kısacası kendini evin padişahı gören erkek, kadın karşısında saltanatını kaybetmek istemiyor.
  • kadın cinayetleri hakkında bilgi verin diyor kutucuğun üzerindeki yazı. tamam verelim bilgiyi, ne söyleyelim? her gün ama her gün onlarca kadının erkekler tarafından uğradığı katliamı, işkenceyi, dayağı, şiddeti nasıl anlatalım? var olan hiçbir nedenin haklı gösteremeyeceği insan müsveddelerinin yaptığı bu akıl almaz olayları neremizle sindirelim? kadın cinayetleri son yedi yılda %1400 artmış. bu nasıl bir rakam, hiçbir akıl ve mantıkla izah edilir gibi değil. resmi rakamları, yetkili ağızların açıklamalarını falan boş verelim, ben size başka şeyler anlatayım. belki sorunun nedenini buluruz.

    evleneceğim zaman tam hatırlamıyorum düğün öncesi herhangi bir zaman, babamla müstakbel eşim arasında kısa bir konuşma geçti. ne beklenebilir ?mesela düğün hazırlıkları ya da eksikler ya da hadi biraz film tadında kızıma iyi bak o benim kıymetlim tadında bir şeyler belki. hayır. babam şöyle dedi nişanlıma: "bak oğlum sana söyleyeceğim tek şey var, benim kızım delidir. bunca senedir ben başa çıkamadım onunla. bağırdım, çağırdım, dövdüm, öyle böyle değil ha, iyi dövdüm, yapmadığımı koymadım ama başa çıkamadım. deli, sinirli, laftan sözden anlamaz. sonra bana deme niye beni uyarmadınız diye. bu kız böyle. artık benden çıktı. gerisini sen düşün. daha da ben karışmam aha senin".

    babamdı bu adam benim. babam. dünyada beni en çok sevmesi, hayattaki her şeyden koruması, kollaması gereken adam. neydi bu? bir devir teslim töreni mi? bu zamana kadar benimdi, şimdi senin. zaten bozuk, ne yaparsan yap. bir gün eşim benim kafamı gözümü kırsa, ağzımı burnumu dağıtıp beni çöp torbası gibi önüne bıraksa neden diye sorabilir miydi babam? ee sen verdin bu hakkı bana. neyse ki eşim kendisine verilen bu hakkı çok fazla kullanmadı. daha çok psikolojik baskı tarafıyla yetindi. kızdığında, canı sıkıldığında, gönül rahatlığıyla "sen zaten delisin, baban bile söylemişti, ama aptal ben dinlemedim onu, aslında onun yaptığı gibi ağzını burnunu kırmam lazım ama neyse" türünde cümleler ve türlü hakaretlerle yetindi. bu arada iki cümle önceki kelimelere bir daha bakalım. çok fazla kullanmadı?? cümledeki ezikliği gören var mı? ben görüyorum ama değiştirmiyorum. bir iki kez kullanmış olmasını saymıyorum bile değil mi? aman canım, arada olur böyle şeyler kocadır ne de olsa. bu ezikliği içime yerleştiren kim?

    aileden iki kadın, bir erkek kuzenim boşandı. kadın olanların ailelerindeki gerginliği, mutsuzluğu uzun uzun anlatmama gerek yok. bildiğin hayata küstüler. neden bizim kızımız böyle oldu? el alemin yuvası var bizimkilerin yok? ya abartmayın onlar mutlu dediğimde, ah ahh ne mutlusu onlar öyle görünüyor ama başında erkek olmayan mutlu olur mu? başında erkek olmayan. ne oluyor başında bir erkek olunca? kadın her anında kendisini çoban gibi güdecek bir erkek olmadan yaşayamıyor mu? yok kızım yok, o iş öyle değil, sen dua et erkeğin başında. evet, erkeğim başımda şükür. yoksa benim halim ne olurdu?

    boşanan erkek kuzense daha boşanmadan ikinci bir kadınla birlikte yaşamaya başlamış. kabahatı ortaya çıkınca ilk eş ile ayrılıyor. ikinciyle yaşamaya başlıyor. yapılan yorumlar hep aynı. erkek adam ne yapsın, karısından yeterli ilgiyi göremeyince gözü kaymış tabi. o da kadın olsaymış. kadın olmak?? şimdi ikinciyle yaşıyor. imam nikahlı. bir kızgınlık olmakla beraber yine de kabul görüyor bu durum. e ne de olsa dine uygun. şu an bu ikinci eşten de iki çocuk var, ve bilin bakalım kuzen mutlu mu? hayır. ve ortada yakında bundan da ayrılır havası hakim. ama hala haklı bulunuyor. e erkek, mutlu olmayınca napsın garibim. her yol mübah ona. çünkü o bir erkek, penisi var.

    ablam eşiyle mutlu değil. sorunları var, işin içinde şiddet de var. her şey var. mutsuzluğu annem ve babam tarafından da bilinmekte. peki bu mutsuzluğu gidermek için ne yapılıyor? hiç. hiçbir şey. görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar. senelerce bize etmediğini bırakmayan babam, enişteme tek bir kelime bile söylemiyor.

    yaklaşık bir sene önce anneme boşanmak istediğimi söyledim. kısacası yapamıyorum artık dedim, olmuyor, bana yardım et. yardımın şekli maddi falan değil. para istemiyorum, beni evinize geri alın demiyorum. çocuklarım küçük, en azından bir süre onlara bak, onları kimseye emanet edemem, çalışabilirsem yapabilirim diyorum. sonuç: aynı günün akşamı annem hastanelik. seneler önce bir kez daha bana yardım et dediğimde yaptığı gibi. sinir boşalması, bir hafta hastane.

    neden? çünkü deli gibi korkuyorlar. ödleri kopuyor bu düzen bozulur diye. evinizde olsun, kocanız başınızda olsun ama size ne olursa olsun. bilmek bile istemiyorlar, anlatmaya kalktığımızda direk karşı argüman. çalışıyor, size bakıyor daha ne istiyorsunuz? bilmem, ne istiyoruz. nefes almak olabilir mesela.

    bunları neden anlatıyorum? istisnalar olmakla beraber, kız çocuğu aile için sürekli sıkı sıkı tutulması gereken, kendi başına bırakılırsa hata yapacak olan bir evlat çeşidi. bu hata da genelde yine erkeklerle ilgili. başına bir şey gelir. bu bir şeyde genelde sevişmek oluyor. çünkü onun zarı var. bozulursa kırmızı kurdeleli bir hediye paketi olamaz artık. hayatı boyunca saçma sapan bir erkek egemenliğinde, başı babanın çektiği, akabinde abiler, amcalar, dayılarla falan genişlemiş bir halkanın içinde yetişiyor. bunun karşılığı erkek için ise durum tam tersi. aynı hatayı yapan kızın hayatı kararırken, erkeğin sırtı sıvazlanabiliyor. aslan oğlum. neden? çünkü onun penisi var.

    evin içinde bir kız, bir erkek varsa kızın yaşı fark etmeksizin erkek kardeşin bir takım işlerini de o yapıyor. kardeşine su getir, abinin yemeğini hazırla, hadi şu oğlanın ütüsünü yapıver bak dışarı çıkacakmış. neden? onun eli ayağı yok mu? var, ama kullanmasına gerek yok. annesi onu pamuklara sararak büyütüyor çünkü.

    en çok kullanılan kalıplar: aslan oğlum, paşam benim, annesinin/babasının bir tanesi. genel yaklaşım: sen yoruldun oğlum ben yaparım. sen ne anlarsın mutfak işinden sen git dinlen. baba giriyor devreye arada bir. erkek adam yapmaz oğlum bu işleri, gel biz maçı seyredelim. çünkü evin içindeki herhangi bir iş ya annenini ya kız çocuğunun işidir.

    cinsiyet gözetmeksizin yapılan hatalar var bir de. karşısındakine insan gibi davranmak, kimsenin hakkını yememek, şiddetten uzak durmak, bir insanın canını yakmanın ne olursa olsun bir hak olmadığını bilmek, iletişim kurabilmenin önemi, dünyanın kendi etrafında dönmediği gibi şeylerin öğretilmediği, kısaca insanlıktan bi haber yetişen çocuklar.

    sonra ne mi oluyor? bu çocuklar büyüyor. evin içindeki her kadının kendi işlerini yapmasını bekleyen, bunu onun sorumluluğu olarak gören, kadını ailesi tarafında kendisine hediye edilen, ve her türlü kullanım hakkının kendisinde olduğunu sanan nur topu gibi bir yetişkin erkeğimiz var artık. cinselliğe bakış açısı da takdire şayan. kendisi her hatasında sırtı sıvazlandığı için bu konuda sınırsız yetki sahibi, ama kadın zarını koruyarak teliyle duvağıyla, kurdelesiyle evinden çıkana kadar bu konuda hiçbir girişimde bulunmamalı. evlendikten sonra da aynı şekilde. herhangi bir hatasının, ama o erkek, erkek adam napsın, evde huzur yoksa dışarıda arar bahanesiyle ört bas edileceğini artık biliyor.

    eğitim mi? yetmiyor, yetmeyecek. böyle bir donanımla yetişen erkek çocuğu iyi bir eğitim alsa bile değişmiyor, değişmeyecek. bunu da cinayetleri işleyenlerin profillerine bakarak anlayabiliyoruz zaten. okulda türkçe öğreniyor, matematik öğreniyor, fizik öğreniyor, kimya öğreniyor, hukuk öğreniyor, tıp öğreniyor, doktor oluyor, mühendis, mimar, ressam oluyor..ama bir kadına nasıl davranması gerektiğini öğrenmiyor. bunu çok önceleri öğrenmesi gerekiyordu. belki sağa sola bakıyor, biraz yontuluyor, ya da öyle görünüyor, ama seneler sonra bile olsa herhangi bir olumsuzlukta daha çocukken kodlanmış olan her şey gün yüzüne çıkıyor. kadınsan kadınlığını bil. dışarıdan çok normal görünen, konu komşunun nasıl yaptı aklımız almıyor dediği erkekler bunlar.

    sonra bu özenle yetiştirilmiş erkek evleniyor. belki iyi giden bir kaç sene, belki bir kaç ay, ya da hafta. daha ilk olumsuzlukta maalesef erkek özüne dönüyor. mesela yemek hazır değil, mesela çay yapmadı, ütü çift çizgi olmuş, ya da ev biraz dağınık. nasıl olur? kadın olmak diye bir şey var değil mi? bunun bir cezası olmalı diyor erkek ve şiddet orda başlıyor. belki önceleri sadece bağırmak, hakaret..sonraları artıyor. kadın bu duruma tepki gösteriyor, adam daha da hırçınlaşıyor, sonra kadın daha fazla. alışık değil ki erkek bu duruma, o hep paşaydı. kim ona karşı gelebilir? iletişim kurmayı da bilmiyor. yapabileceği tek şeyi, diliyle çözemediğini, kadından güçlü olan tek yanını kullanarak çözmeye çalışıyor. şiddet.

    belki kadın tepki göstermeyen biri, ama sonuç değişmiyor. paşa daha da hiddetleniyor. kadın sussa da, konuşsa da suç oluyor. e çünkü o paşa. öyle yetişti.

    kadın şiddete dayanamayıp boşanmaya çalışıyor. ilk durak belki karakol. orada karşısına kim çıkıyor? paşayla aynı şartlarda yetişmiş bir başka paşa. aldığı eğitim onu polis yapmış. ama hepsi bu. erkek egemen toplumda kadın derdini anlatamıyor bile. polis paşa dinliyor, ama içinden yav bi kadın olmayı bile beceremiyorsunuz diyor. dışından da hadi bacım barışın. kocan o senin, olur böyle şeylerr aldırma hadi diyor. adama dönüyor. kardeş sende fazla büyütme diyor. büyüt ama fazla değil. bunları bir güzel eve yolluyor. paşa ve kadın, kaldığı yerden devam. kadın biraz dişliyse olay mahkemeye gidiyor. orada kadını kim karşılıyor. bir başka paşa. bu da hakim olmuş paşa. tavır, tepki, düşünce her şey erkek bu ülkede. es kaza, belki farklı düşünen, paşalıktan hoşlanmayan bir hakim oluyor. karıştırıyor kara kaplı kitabı, bu deyyusa ne ceza versem diye. ama hiçbir şey bulamıyor. neden? çünkü o kanunları yazanlarda hep başka başka paşalar. bir paşayı cezalandıracak doğru düzgün bir karar bulamıyor. hadi buldu diyelim. ya evden uzaklaştırma, ya biraz para. kim koruyacak kadını? adamın o eve girip kadını en iyi ihtimalle hastanelik etmesine kimse engel olamıyor.

    hadi boşandın diyelim. bitmiyor. bitmiyor. sen ona o kırmızı kurdeleyle paket olarak verildin ya, işte o andan sonra ne yaparsan yap, o adama ait bir malsın. şu yazıyı yazdığım bilgisayar benim. ister kırarım, ister camdan aşağı atarım. kimse bana karışamaz. neden? e çünkü benim malım. kadının da bundan bir farkı olmuyor. boşansan bile, aradan yıllar geçse bile sen o adama aitsin. yanlış yaparsan,kendine bir hayat kurmaya çalışırsan, boklu götünü yıkamaktan aciz, bir bardak çay yapıp içemeyen paşa, tek başına bir halta yaramadığını anlayıp, sana geri dönmeye çalıştığında onu reddedersen - ne hakla- ya da en kötüsü olur da bir başkasına gönül verirsen alacağın tek cevapta ölüm oluyor. sen gözünü onda açtın, onda kapayacaksın.

    tüm bunlara engel olmanın bir yolu yok mu? var elbette. iki yolu var. birincisi, en önemlisi, en çok dikkat etmesi gerekeni. aileler. lütfen, lütfen. çocuklarınızı düzgün yetiştirin. insan olsunlar önce, gerisini siktir edin. doktor olmasın, mühendis olmasın, bok gibi para kazanmasın ama adam olsun. oğullarınıza adam olmayı öğretin önce. kadınlardan hiçbir farkları olmadığını, kadınların onlara hizmet etmek için var olmadığını, bir kadının hayır deme hakkı olduğunu, ve buna saygı duyması gerektiğini öğretin. ne olursa olsun asla ve asla bir kadına el kaldırılmayacağını öğretin. kızlarınızı koruyun. arkalarında durun. koca bir karlı dağ olun onlara. kendilerine güvenmeyi, ayakta durabilmeyi, kararlarını kendi başlarına alabilmeyi, özgürlüğü, kadın olmanın harika bir şey olduğunu öğretin. kimsenin kölesi olmadıklarını, sadece sevgiyle bir insan için fedakarlık yapılabileceğini, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmadığını, dik durmayı öğretin. ve ekleyin, bir gün tüm bunlara rağmen yardıma ihtiyacın olursa, ne olursa olsun yanındayız. senden hiçbir zaman vazgeçmeyiz. sen hiçbir zaman başımızdan atmak isteyeceğimiz bir yük değilsin. sen bizim kızımızsın. kaç yaşında olursan ol. seni üzen kim olursa olsun önce ben varım diyin ona. bilsin.

    bu katliamı durdurmanın ikinci bir yolu da herkesin bildiği gibi adalet. bu ülkede her şey gibi adalet de erkek. suçludan çok suçsuza, mağdura eziyet çektirmekle, kadın bir sokak ortasında üç günlük bir gazetenin altında yatmadığı sürece ilgilenmemekle mülkün temeli olduğunu sanan adalet. en tepedekinden en aşağıdakine kadar bok çukurunda bu ülkenin adalet sistemi. yetkili ağızlar, yetkisiz saçmalıklarla öyle meşgul ki. kendi cepleriyle ilgili kararları bir günde alabilen onlar, söz konusu kadınlar olunca tıp oynuyor.

    dinden, müslümanlıktan, imandan başka konuşacak bir şey bulamayan, günde beş vakit bacılarının çektiği eziyetlerden bahseden en baş paşa mesela, artık bu ülkede kadına kalkan her el kırılacak, şiddetin hiçbir şekli hoş görülmeyecek, değil kadını öldürmek, en ufak bir dayak, taciz, tehdit, psikolojik herhangi bir baskı en ağır cezayla cezalandırılacak demek yerine, kadın ve erkek eşit değildir zaten demekle yetiniyor. imam ossurunca cemaat ardı ardına sıçıyor, ortalığı bok götürüyor.

    öyle acı ki hiçbir şey yapamamak, her gün bir kaç satır yazıda başka bir hayatın karardığını görmek. son anlarını düşünüyorum hep nedense. bir ömür mutlu olmak için yola çıktıkları adam sonları oluyor. kimi çocuklarının gözü önünde. kimsesiz, yapayalnız, belki de avaz avaz attığı çığlıkları kimseye duyuramadan.

    çıkın artık şu saçma kabuklardan. kocadır sever de döver de demeyin. yolda gördüğünüz adama müdahale edin, alt kattan her gün gelen sese kulak verin, kapınıza geleni geri yollamayın, şiddet uyguladığını bildiğiniz arkadaşınızı, akrabanızı uyarın, izin vermeyin, beni ilgilendirmez demeyin, kaçmayın, gözünüzü kapatmayın, kulağınızı tıkamayın, susmayın. ne olur susmayın. bizi yalnız bırakmayın. yeterince ölmedik mi?
  • toplumun birinci meselesi olması gereken bütün kurumların ciddiyette ilgilenmeleri gereken bir konudur.

    erkek egemen sisteminde şekillenmiş erkeğin kadını kendi malıymış gibi görmesinden kaynaklanıyor. sahiplik! duygusu o kadar yüksek ki istediğinde kadının hayatına son verme hakkını bile kendisinde görüyordur. maalesef bu hakkı!!! erkeğin eğitim veya ekonomik seviyesi de ortadan kardıramadığından toplumun her kesiminde karşılaşılabilen bir vahşettir.
  • cinaycinayetin kadını erkeği olmaz diye düşündüren başlık
  • http://www.taraf.com.tr/…l/arayi-bulma-sucluyu-bul/

    unıcef raporuna göre, türkiye’deki aile içi şiddete en çok 18 yaş altı kız çocukları maruz kalıyor. şiddeti en çok , koca ve erkek arkadaşlar uyguluyor. polisin türkiye’deki kadın şideti karşısındaki tutumu ise ‘arabuluculuk’.
    nurettin kurt’un hurriyet.com.tr’de yer alan habere göre, unıcef’in ‘şiddeti izleme ve göstergeleri kılavuzu’ isimli kitabında yer alan türkiye’ye ilişkin veriler, çocuk ve kadınların maruz kaldığı şiddetin boyutunu gözler önüne serdi. mart ayında türkçeye çevirilen rapordaki verilere göre şiddete en fazla 18 yaşın altındaki kız çocukları maruz kalıyor; en çok şiddeti de koca ve erkek arkadaş uyguluyor. raporda, aile içi şiddetin emniyet güçlerince yeterli soruşturulmadığı, herhangi bir şikâyette polisin arabulucu gibi davrandığı eleştirisi de yapıldı. aile ve sosyal politikalar bakanlığı ile adalet bakanlığı’na da iletilen rapordaki veriler özetle şöyle:
    şiddet mağduru kadın profili: yüzde 37 (18 yaş altı çocuk), yüzde 26 (eş), yüzde 10 (sevgili), yüzde 8 (resmi nikâhlı olmayan eş), yüzde 8 (hırsızlığa uğrayan kadın), yüzde 3 (fuhuşa itilen kadın), yüzde 3 (ilişkiyi reddeden kadın), yüzde 3 (yaşlı ve hasta kadın), yüzde 2 (akraba).
    failler profili: yüzde 39 (koca), yüzde 19 (tanışılmamış erkek), yüzde 14 (sevgili-arkadaş), yüzde 11 (erkek kardeş), yüzde 8 (baba), yüzde 3 (erkek akraba), yüzde 3 (kocanın ailesi), yüzde 3 (kadının ailesi).

    evrak-edit: ilgilenenler için soz konusu unicef raporu:
    http://www.cocukhaklariizleme.org/…eri-kilavuzu.pdf

    bu arada kadına yönelik şiddet üzerine karakolun tutumu hakkında 1. elden tanıklık için yine bu başlık altında yer alan aşağıdaki entriyi de okumanızı öneririm.

    (bkz: #47643432)

    okumaya üşenenler için tekrar tekrar şu bölümü aktarabilirim.
    "karakolda ne mi oluyor? zannediyorsunuz ki polis şiddet uygulayan adamı alıyor ve yasal işlem başlatıyor değil mi ? hayır öyle bir şey olmuyor maalesef. kadınla adam aynı araçla yada farklı araçlarla getiriliyor karakola. adamı bir kenara kadını bir kenara alıyor polisler, karakolda kadınla ilgilenecek bir kadın memur olmadığı için kadın karşısındaki erkek polislere anlatmaya çalışıyor meramını. onunla empati kuracak kimse olmadığı için anlatamıyor derdini. bu arada öteki tarafta adam polislere istediği şekilde konuşuyor ve arada kadına dönüp uzaktan laf atıyor. kadın etrafındaki polisler içerisinde sinmiş olduğu için bir karşılık veremiyor bile çoğu zaman. bir süre sonra bakıyorsunuz ki polis kadını baskı altına alıp şikayetçi olmaması konusunda ikna etmeye çalışıyor. eğer kadın dirayetli olursa ifadeler alınmaya başlıyor. ifadeler verildikten sonra ertesi sabah ki savcı ifadeye bakarak olayı hukuki duruma dönüştürüyor. "

    "eğer kadın dirayetli olursa"...
hesabın var mı? giriş yap