• bünyesinde menapoz teyze elif karakterini barındıran dizi.

    elif için geliyor. (bkz: bok ettin bayan)

    azcık otursan ömeri dinlesen olmuyor mu be ablacım? anladık heyecanlısın da bir sabret.

    --- spoiler ---

    stockholm sendromuna bağladı dizi yahu. bunun sinyallerini veriyordu ama bu kadar çabuk gerçekleşmesini beklemiyordum nilüferle metin olayının. bu aşk gerçekleşirse çok fırtınalı olur arkadaş. oha.

    --- spoiler ---

    gelecek hafta fragmanını verdiler. aha beklemezsen, dinlemezsen ömeri böyle ağlarsın işte.

    edit: ya bir de italyanca bilen biri elifin ömere ne dediğini söyleyebilir mi?*

    aramanın gücüne inandım ve nette baktım şimdi. biri açıklamış twitterda. "sen çok iyi bir arkadaşsın" demiş. iyi iyi aynen böyle devam.*
  • senaryoda bu kadar çok klişeye yer vermeseler daha iyi olabilecek dizi.
  • dizielestirisi.com'un 6. bölüm yorumları:

    http://www.dizielestirisi.com/…ara-ask-bolum-6.html
  • televizyon dünyasının en pırıltılı çiftini barındıran dizi. tuba büyüküstün'ü çok beğenirim. oyunculuk konusunda pek bir gelişme olmasa da duruşuna ve tavrına hayranım. engin akyürek'i ilk kez izliyorum. oyunculuğunu son derece doğal buldum, oldukça başarılı. yeni tarzı da yakışmış*. bu ikiliyi kim bir araya getirdiyse gerçekten iyi bir iş çıkarmış. diziyi beklentisiz olarak izlemeye başlamıştım ama tam bir sürpriz oldu konusu ve hızlı ilerleyen akışı. bu arada yan rollerin de çok başarılı olduğunu söyleyelim. özellikle saygın soysal ve erkan can harikalar yaratıyor. dizinin en zayıf halkası müzikleri. acilen el atılmalı.
  • son zamanlarda yapılan en kaliteli yapımlardan birisi. her hafta heyecanla bekliyoruz. hafiften * kokusu da gelmiyor değil.
  • son derece başarılı atv dizisi. uzun zamandan bu yana, ekranlarda gördüğüm izlenesi birkaç diziden biri, hatta iki diziden biri. senaryo çok başarılı, oyunculuklar da beklenenin çok üstünde. (engin akyürek zaten iyiydi bkz: tuba büyküstün) merakla ve sıkılmadan izlemekteyiz, devamında da hayal kırıklığına uğramayacağımız ümidiyle...
  • tuba büyüküstünlü yeni dizidir. severim tuba büyüküstünü. gönül çeleni bile izlemişimdir. bir dizide başrolleriniz iyi ve yan karakterler sağlam ise o dizinin şansı oluyor. e bu dizide erkan can var. saygın soysal ki aside bile severdim bu adamı. neyse konu da fena değil gibi. uzun uzun adamlar var dizide. izliyoruz bakalım.
  • elif'in kütük gibi italyanca konuştuğu dizi. insan bir ay olsun ders alır.
  • iyi fikirler barındıran dizi, hoş dizi. bir sürü kusuru varsa da piyasada dengi bulunmayan dizi. 'ana konu romantizm olmadı mı tutmayan diziler yurdu ülkemizde' ana konuyu yan konulara da önem vererek işlemeye niyetli gibi duran dizi. bu vesileyle iyi temennilerimizi sunuyor, senaristlerin ilk etapta güzel güzel dağıttıkları konuyu sonradan güzel güzel toplayabilmelerini rica ediyoruz. mis gibi başlayıp leş gibi bitmesin. eksikti kusurdu olur onlar. daha da dikkat edilirse tadından yenmez tabi ama bir konunun yan hikayelerle işlenip, desteklendiği başka bir dizimiz yok zannediyorum şu anda. olanlar vardı fakat her birimizin bildiği gibi piyasada tutunamayıp 18'li 20'li, bizim televizyonlarımız için kulağa komik gelen bölüm sayılarından sonra finale erdiler. gerçi uzayıp sürmek yerine sünmek eylemini gerçekleştirenler de var aralarında ama -sezonlarca değil, bakın yıllarca diyorum- süren acıklı ve mıymıy dizilerden sonra yaz sıcağında buzu erimiş su gibi geliyor bunlar gene de. (cümleyi bitiremeyince benzetme yapmanın bastırılamazlığı)

    evet özetle diyorum ki saygın soysal'ın sadece yüzüyle gözüyle burnuyla yaptığı oyunculuğun, aynı sahneyi dönüp dönüp izletmek suretiyle virütik etki yaptığı dizi. kendisini asi'de görmüşlüğüm, çirkin bulmuşluğum var. ama adam gözüme güzel gelmeye başladı sözlük. böyle iyilikli kötülüklü yaşayıp, hayatına bahtsızlıkla başlamış karakterlere sempatim mi vardır nedir?
    çünkü bak: uçurum dizisinde de yaman'a sempatim vardı mesela. kenarında bir yerinde insan olan acımasız insan...
    ama bak: atıl'ı da seviyordum ben. ne güzellik varsa dışa harcadık içeri bir şey kalmadı insanıydı, ama bu piçliği insanı çekiyordu (geç vakitte ayakta olmanın sarhoşluk veren etkisi)
    ayrıca bak: hani kutlu? kutlu'yu sevmeyen var mıydı, daha da önemlisi sevmemek mümkün müydü? ama o, o kadar masal gibiydi ki onun gerçekliğini farkedince şefkatle gözümüz yaşarıyordu. sonra onu masum gerçekliğiyle kabul edip, acılarıyla dertleriyle şekillenen insanları 'görmeye' devam ediyorduk. ""insandaki tuhaf alışkanlıklar, eğilimler""...

    evet ne diyorduk. saygın soysal. dizide herkes ölsün sen kal. o kadar görmek isterim yani oynadığı karakterin gelişimini.

    bunun dışında yazıldığını görmediğim ama benim takıldığım bir şeyi söyleyeyim. bu ömer bu elif'e niye ilk bölümden beri tatlı tatlı bakıyor? yanlış anlaşılmasın engin akyürek'in oyunculuğunu ben de beğeniyorum ama bu bakış olayında acaba ayarı tutturamıyor mu bazen diye düşünmekten kendimi alamadım. çoğu sahnede gülümseyerek bakıyor elif'e. aslında özellikle ilk bölümlerde çoğunlukla alaycı bakışlardı bunlar ama bazen ayırt edilmiyordu malesef. çok söylenmiş ben de geri kalmayayım, gerçekten ancak bu kadar yakışan bir dizi çifti olunulabilir, bakışsınlar o yüzden, izleriz biz ama diziye göre kalbi dolu olan kişi ömer olduğundan insanın bazen 'bu kadar güleç olma oğlum' diyesi geliyor.

    tuba büyüküstünle ilgili bir şey söylemek istemiyorum. sadece şunu diyeyim. şu anda bile bu kişinin ismi için izleyenleri ilave etmeden iki başrolün birbirine çok yakıştığını düşünüp yanyana duruşlarını zevkle izleyen bir sürü insan var. düşünün ki bu kadın gerçekten rolü hissettirse nasıl olur... herhalde tek derdimiz senaryo kusurları ve nebahat çehre olur artık. memnun edilmek zor iş (öyle.)

    ilave: ileride bir gün fırsat olursa, bu entry'nin gidişatına bakarak vereceğim ukte de şudur: başlıkları kaynaştırmak !

    2.ilave: evet. hala izliyorum, evet. ama bir sor neden? alışmış kudurmuştan beterdir... yoksa zor bu saatten sonra.

    aha bu da 3.: en son baktığımda bunlar gene bir mıyıl mıyıldılar. yazık lan. sonra bıraktım ben de izlemeyi. üzücü olan bu değil tabi (beni narsist mi sandınız aşkolsun size, hemen yanlış anlamalar filan). son baktığım fragmanda bir hala vardı. konusacağım bu. senaryoyla beraber her sezon birer ikişer oyuncu öldürüp yenilerini getirmek sevdası nedir anlamadım. zannedersin game of thrones. yaşayanları zaptedemiyorlar, adam temizliyorlar. yeni insanlar ve hikayelerine yer açılsın diye! bırak geri kalan hepsini iki başrole bak sadece yeter: dalyan gibi komiser ömer'i, nezih aşık ömer'i aldılar nur topu gibi bir adet atarlı ergen, bulduğu her fırsattan istifade edip sevgilisine yumulan "mahrum" ergen ömer'i kucağımıza verdiler. elif hele o elif! kız yurtdışında senelerce yalnız yaşamış, özgüven tavan (dizi başlarındaki hali hatırlayalım), iç huzur yerinde (hadi bozuldu zaman içinde), bir ton meziyet... yok ama sümsük gibi o kadar dert arasında bütün derdi ömer. zaten bizim diziler buradan kan kaybediyor bence. adamların hayatı yok sadece aşk yaşıyorlar. öyle hayat mı olur lan? bu çok uzar burada keselim. t.b'e gelirsek (zanlı gibi oldu ama çok uzun isim yazamadım, bunu yazana kadar onu yazsaydım daha iyi mi olurdu ne?) herkes mükemmel oyuncu mu sanki? senaryoyu "yardırıyorlar", oyuncu da bakıyoruz ki eli yüzü düzgün, izliyoruz. ilk kriter bu demedim, kalbimi kırma. "zaten 2 saat sürüyor, hatalar olabilir" demiş gönlümüzü geniş tutmuşuz daha ne yapabiliriz? sordum bu soruyu, aydınlandım ve bıraktım izlemeyi. yetmiyor derdimiz bir de senaryosu kötü dizi izlemeye çalışarak kafamızı mı ütüleyelim? tribimi (bu kelime kullanımda mı halen?) de attım başım göğe erdi. bu entry'i hazin bir hatıra olarak uğurluyorum şimdi (bu kısım da kalbime gömerim o zaman dinliyoruz. tabi ki)
  • neresinden tutarsam orasından elimde kalan dizi. hepi topu, önü sonu dizi aslında değil mi. niye bu kadar ciddiye alıyorum ki diyecek oluyorum sonrasında başrol oyuncusunun aldığı uçuk rakam aklıma gelince, kızım diyorum bu diziyi ciddiye almayacaksın da şirketinin işini mi alacaksın, otur yaz.
    tuba büyüküstünün oyunculuk tarihindeki tek başarısı çemberimde gül oya. senaryo farkı, yönetmen farkı. çağan ırmak oynatabildi ve tuba o role büründü. şimdi zaten rol yapamadığı için kendi özel hayatında da dizide göründüğü gibi ukala, kasıntı olarak düşündürüyor beni. yani role bürünüyor diye düşünmüyorum, düşünemiyorum. bütün oynadığı dizilerde aynı çizgide çünkü. bir milim ilerlemez mi insan hatta aksine iyi başlar da geriler mi. işte türk dizi tarihindeki örneği = tuba büyüküstün
    ses eğitimi diye bir olay yok mudur. insan kendini hiç bilmez mi, 10 dk olsun izlemez mi, sesinden tizliğinden, o tizliği yok edememesinden rahatsız olmaz mı, gideyim de bir eğitim alayım demez mi. demez, haklı. bana da şirketimde tüm gerilememe rağmen karşıma engini, cebime milyarları koysalar ben de demem. oynadığı tek bir sahneye inanmıyorum, hüzünlenemiyorum, içim acımıyor. heyecanlanamıyorum.
    böyle büyüdük biz, komşularımızın-arkadaşlarımızın, izlediğimiz dizilerdeki karakterlerin aşık olanlarına sevindik, ayrıldılar ağladık, onların bakışlarına heveslendik, hatta tuttuk dizilerdeki replikleri hayatımızda kullandık. dizinin konusunu sosyal sorumluluk yapıp günlerce tartıştık. hayatımızda eksik olan kısımları bazen o sahnelerle kandırdık, umutlandığımız oldu. çocuklarının isimlerini dizi karakterlerinden koyan insanlar tanıyorum. işte bu kadar içselleştiriyoruz dizileri. çünkü sürekli caz dinlemeye, haftanın 4 gününü sinemaya, her akşam dışarıda yemek yemeye ayırabilen toplum değiliz. imkanımız olsa da değiliz. seviyoruz tembelliği, koltuğa uzanıp tv izlemeyi.bu dizide işte o uzanılan koltuğun keyfi olacaktı diye düşünüyordum. çünkü engin vardı. başladığı günden beri her işini izlemiş biri olarak tabi ki bunu da izleyecektim. izledim ve izliyorum da. ama görev gibi. tek bir sahnesinde hissetmeden.

    ödüllü bir komiser, zeki bir adam aynı zamanda da yakışıklı. sağlam,çelik gibi bir iradesi var.yani her ne kadar bal börek değilim dese de hem bal hem börek hem de demli taze çay. fakat mucize yaratamaz. tek başına olan bir iş değil ki oyunculuk. adam elini kolunu oynatıyor, suratında onlarca mimik – jest fakat hepsi havada kalıyor, çünkü karşılayan yok, o hareketleri yumuşatan yok, adam kendi kendine pandomim yapar gibi oynuyor. böylelikle de büyük oynamış oluyor, hareketler abartı duruyor. engin = duvara karşı. bu yetmiyor gibi bir de ödüllü komisere yazılan sadece şüpheli bakışlar. evet gerçekten insanın zekası bakışlarından belli olur sadece değil mi. ilk bölümde gıcırdayan tahtadan çocuk tüccarlarını yakalayan bu adam kaç bölüm oldu tayyardan şüphelenmedi, elifin kara para akladığından emin değil ve allah kahretsin ki yine gömleğinin içine siyah tshirt giyiyor.şunu yapmayın ya, tamam dizinin her tarafı dökülüyor da bari esas oğlanı adam gibi giydirin. biz moda olan ceketi de biliriz giyince santimetresine bin kırışık düşen ceketin berbat duruşunu da.
    daha yazmak istediğim bir sürü şey var aslında da gerek yok. sözün özü tuba büyüküstün den oyuncu olmaz, olmuyor, olmayacak. görsel olarak güzel, ötesi yok. görsel malzeme de bir yere kadar kurtarıyor, sonrası fiyasko. engin için izlemeye devam ederim bir süre, daha da sonrasında babamın oğlu değil, kredisi bi yere kadar. elbet bir gün başka bir yerde karşılaşırız.

    son olarak siz adamı/kadını yan role koyarsınız, onların elektriği, yüksek oyunculuğu öyle bir tutar ki ortada ne tuba bırakır ne engin. bknz: nilüfer ve metin

    yok o son değilmiş, son olan şu; bir amir bir komiser var hane içinde. ev kırık, dam akıyor. yenge yokluktan kaldırım gülü olacak da o iş ona kalmayacak kızı düşecek galiba. gereksiz bir fakirlik edebiyatı. türkiye de memurlar yokluktan ağlıyor öyle mi hele de polisler hele de komiser ve amirler. he canlarım he.
hesabın var mı? giriş yap