• islami bir ilim olan kelam:
    kur'an ve hadislere dayanarak allah'ın varlığını, birliğini, niteliklerini.. akıl ve mantık yoluyla kanıtlamaya çalışan felsefedir.

    kelam kapsamında ele alınan başlıca konular itikat, tevhid, esma ül hüsna, kaza ve kader, ruhun ölümsüzlüğü, ölümden sonra dirilme filandır.

    kelam ilmi (ilm-i kelam diye yazar eskiler) bir tür islam skolastiğidir. kelamcılar, islam dinini akıl yoluyla savunan düşünürlerdi. felsefecilerden bu amcaları ayırmak için, bunlara mütekellim ismi takıldı.
  • bu ilm-i kelam denen naneye ezelden beridir içim ısınmamıştır. bana hep demagojik lafa laf cevap üretme sanatı gibi gelmiştir. ancak tam olarak hükmünü vermekte zorlanmaktayken, muhyiddin-i arabi hazretlerinin fahrettin razi'ye yazdığı mektuptaki şu ifadelerine denk geldim:

    "çünkü allâh'ı tanımak, onu varlığı sebebiyle tanımanın tersidir. çünkü akıllar, allâh'ı, delil vesilesiyle değil, inkâr edilememesi sebebiyle tanır. bu ise akılcı geçinenlerle kelâmcıların hilâfınadır."

    mektubun tamamını şuradan okuyabilirsiniz:

    http://nefisebaygeldi.blogcu.com/…e-mektup/13114636

    imam-ı rabbani hazretleri ise öldürücü atışı şöyle yapar:

    "allah resulü'nün hak'tan getirdiği ve bildirdiği şeylerin hepsi, bütün halinde bedahet(apaçık görünen) ifade eder ve hiçbir delile muhtaç değildir.

    allah'ın vücudu, birliği ve peygamberinin doğruluğunu idrak kuvvetinin(kalp/şuur),manevi marazlardan ve kötü illetlerden uzak olduğu nispette bedahete yaklaşılır. bedahete yaklaştıkça da fikir ve delil kıymetten düşer, lüzumsuzlaşır. idrak kuvvetinde fikir, nazar, delil ve ispat, ancak illetin vücudu ve marazın tezahürü zamanında olabilir.

    tasavvuf ehlinin yüksek ölçülerinden biri olarak, alimler, islam akidelerinin en basit bir meselesi üstünde bile akıl cephesine karşı tereddüt ve şüpheden, şek ve reybden büsbütün kurtulamazlar. zira o meseleler nebilik feyz ve nurundan alınmıştır. peygamberlik tavrı ise aklın ötesindedir." (46. mektup)
  • özetle islam felsefesidir.
  • sami hocaoglu'nun yazdığına göre kök manâsı 'yaralamak, yarmak, yaraya (iltahaba) neşter vurmak (hacamat olabilir mi?) 'dır.
    efendim, kelamın oldugu yerde ifrazat birikmez.
  • kelam' kelimesi, arapça’da 'bıçak' anlamındaki 'kelm' kelimesinden türemiştir. bu yüzden her kelime kalpte iz bırakır...
  • islâmiyet ve inanç (kısmen de şer'î) esasları hakkında şüpheleri giderme maksadına matuf olarak kurulmuş ilim dalı. bu sebeple önce şüpheleri düşünüp, dini ve esaslarını tenkide uğratacak şekilde eleştirel bir metod izlenir, ardından da bunlara yanıtlar verilir. fakat en nihayetinde mesele, inanmak yahud inanmamak olduğu için, bu ilmin faaliyeti bir noktada sınırlı sayılabilir, çünkü spekülasyon mevzuu edilen şeyler; hikmet-i teşrîiye (şeriat sahibinin kâideleri koyarkenki maksadları), allah'ın varlığına dair şüphelerin def'i gibi müslümanlara yönelik bir "way of thinking" kurmaktan ibaret konulardır. osmanlı son döneminde kelamla uğraşan âlimler, klasik islâm konuları dışında; kölelik, kadın hakları, insanlığın kökeni filan gibi güncel konularda da konuşmuşlardır. bazıları boş konuşurken, gerçekten batı ilmine vukufu meşhur, kendi kendini yetiştirmiş pek çok âlim de (ahmed cevded paşa, ismail fennî ertuğrul, harputîzâde efendi, hüseyin el cisr vesaire) bu konularda dikkate değer şeyler yazmışlardır.

    kelam ilminin zirvesine genellikle eş'arî kelamcılar (gazzâlî, cüveynî, taftazânî) kurulmuştur. fakat dünyada umumiyetle matüridî ekolü "rasyonalist" olarak bilinir. madem böyle, bunun tersi olması gerekmez miydi? yani hadisçi, nakilci, sözde "aklı dışlayan" eş'arîler, islâm dünyasındaki hemen her müceddidi yetiştirmiş olan ekoldürler. "imam-ı azam" mahlasıyla bilinen ve akaide dair yazdığı meşhur fıkh-ı ekber'inin akabinde takipçilerinin o seviyeye bir daha ulaşamadığı matüridî ekolü yerine, imam eş'arî, takipçileri tarafından pek çok konuda aşılmıştır denilebilir.

    işte buradan anlaşılabilir ki, ne saçma sapan şeyler söyleniyor islâmiyet hakkında. o nakilciymiş de bu akılcıymış filan. boş boş laflar.

    her neyse, ben aslında şunu diycektim: bu devirde yeni kelam eserlerinin telifi gerekiyor. aslında klasik islâm kelamı, gazzâlî ve sonrası dönemde hemen hemen tüm klasik problemleri çözmüştü. meselâ teodise problemini batılılardan çok evvel "best of all possible worlds" (bu dünya mümkün dünyaların en iyisidir) şeklinde vuzuha erdiren, bizim gazzâlî'dir. leibniz bunu 18. yüzyılda, bizim âlimlerden çalarak batı'ya tanıttı. bu batılılar o kadar salaktır ki, bu argümanı bulabilmek için dinlerinin vahyinin akabinde 1700 sene düşünmüşler, yine de bulamamışlar, sonunda islâm âlimlerinden araklamışlardır. bu problemden sonra kader mevzusunu da yine âlimler oldukça güzel bir şekilde hallettiler. allah'ın bir ilk sebep değil, sürekli faal olduğunu da ispat eden yine gazzâlî oldu, sonra da bir diğer batılı david hume, bu metodolojiyi arakladı. descartes da denilebilir ki gazzâlî'den bayağı faydalanmıştır. batı felsefesi aslında gazzâlî'ye düşülen notlardan ibarettir, ehehe.

    fakat bugün kelam ilminin önünde yepyeni meseleler duruyor. tanrı'nın kendisinin, varlığı kabul edilse dahi, öteki dünyadaki adaletinin dahi sorgulandığı bir dönemde bambaşka bir metod takip ederek hem klasik konuları eski usûlünden farklı bir sistematikle ele almak, hem de özgür iradeden tutun da kadın haklarına, köleliğe, evrim nazariyesine, hukuk felsefesinden (hikmet-i teşrîiye) big bang'e, hatta "islâm dünyasının geri kalmasına" filan kadar tüm modern meselelerde kapsayıcı ve özgün telifler yapmak gerekiyor. bunların hepsi için yeterli kaynaklar aslında mevcud. ama sadece meraklıları biliyor. yani mümkündür, yapılabilir. ama türkiye'de bu kapasiteye sahip, 19. yüzyılda osmanlıların yetiştirdiği çapta tek bir adam bile yoktur. dini bilen, tam namaz hocası'ndan başka kitap okumaz. bilimi takip eden, allah'a değil de sinapslara tapar. böyle garip bir ülkedir.

    bu hususta yapılması gereken en elzem şey, tespitlerimize göre, yepyeni bir epistemoloji kurmaktır. bu da ancak birçok kanaldan beslenip, tenkidî fikirle bunları tetkikten geçiyor.

    aslında kendi kafamda ben kurdum her şeyi. ama size anlatmaya çok üşeniyorum...
  • insana kelam (konuşma) kabiliyeti verilmiştir çünkü allah kelîm'dir ve insanın allah'ın n konuştuğunu, ne söylediğini anlaması gerekir.
  • maturidi bu ilmin kurucusu olarak bilinir.
hesabın var mı? giriş yap