• kendime çıkardığım notların aşağıda olduğu kitaptır:

    --- spoiler ---

    hepimizin içinde odalar var ve odaları ne kadar gereksiz şeyle veya kişiyle doldurursak kendimize hareket etmek için o kadar az yer bırakıyoruz. buna dikkat!

    hepimizin içinde zehirli durumları depoladığımız ama bunları boşaltmamızı da sağlayıcı tahliye giderleri var. zamana ve çevreye bağlı olarak bu tahliye giderleri tıkanabiliyor. bunu fark etmediğimizde bedenimiz ve zihnimiz tepki gösteriyor: baş ağrısı, panik atak vs. farkında olunmalı!

    birleşik kaplar yasasında olduğu gibi insan hayatında da iş, aile ve kişisel hayat birbirine bağlı alanlardır. bunlardan biri bile aşırı sorunluysa diğer alanlar da etkilenir. hiçbir alan bağımsız değil. sorunlu olan bardağı bul ve sorunu çöz!

    bazen yakınlık körlüğü dediğimiz şey ortaya çıkar. kişi kendine o kadar çok yakındır ki, kendindeki problemlerin farkında değildir. burada da sağduyusuna ve bize olan yakınlığına güvendiğimiz bir iki insandan geribildirim almak işe yarayabilir.

    bizi kötü etkileyen şey, hayatımızdaki küçük ya da büyük olumsuz olayların etkisinden daha çok yaşadığımız kötü şeylerin hiç geçmeyeceği inancıdır. bu yüzden inandığın şeylerin kalıcı acıya dönüşmesine izin verme! hiçbir mutluluk ve acı sonsuza kadar sürmez.

    durumların ve duyguların değişkenliğini hatırlamak için şu hikayeyi hatırla: bu da geçer ya hu!

    düşünceler dumana benzer. evini duman kaplamış ve sen dumanla savaşmaya çalışıyorsun. sen dumana vurdukça duman başka bir tarafa kaçıyor ama yine de senin etrafından ayrılmıyor. bu savaş uzadıkça sen yoruluyorsun ve kazanan her zamanki gibi duman oluyor. bu yüzden düşüncelerle mücadele ederken onları takıntı yapmamayı öğren!

    yeterince düşünüp düşünmediğini anlamak için, düşünceler gözden geçirilmeli. yeni şeyler mi düşünüyorsun yoksa seni yoran düşünsel geviş getirme tuzağına mı düşmüşsün diye. yalnız değilsin, yanlış da değilsin, sen sadece insansın, diğerleri gibi sorunlar yaşarsın ve sonrasında çözersin, çözemezsen de alışırsın...

    kendi termometremiz kendi içimizde değilse, çevremizdeki insanları termometre olarak değerlendiririz ve onların bizi ölçtüğü değerleri gerçek kabul ederiz. termometrenin doğru çalıştığını varsayarız. ama ya termometre bozuksa ya da taraflı ölçüm yapıyorsa? seni olduğundan az ya da bazen fazla gösteriyorsa?

    insanlar renkler gibi çeşit çeşittir, bazı renkler birbiriyle uyumluyken bazı renkler birbirine pek uymaz, yan yana geldiğinde estetik olmayan bir görüntü ortaya çıkabilir. renklerin uyumuna odaklan!

    eğer karşındaki insanın drama mıknatısı olduğunu düşünüyorsan, kendini onun çöpünü boşaltma alanı olmaktan kurtarmalısın.

    hayatına insanları alırken ne banka kapısı gibi aşılması çok zor ne de kilitsiz bir kapı gibi gelişigüzel bir kapı kullanmamalısın. kullanacağın kapı kilitli, gözetleme yeri olan ve istediğin kişilerin içeri girebileceklerine inanacakları bir kapı olmalı.

    hayatımızda günlük rutinlerin dışında bize iyi gelen bir “arka bahçe”miz de olmalı. örneğin; hafta sonu bir gezi grubuna dahil olmak, çiçeklerle ilgilenmek, müzikle ilgilenmek vs.

    --- spoiler ---
  • bugün itibariyle artık bitirmeliyim diyerek bitirdiğin 14 haftadır elimde sürünen ( evet çok uzun zaman ama gerekliydi) beyhan budak kitabı.
    hayatta bazı şeyleri biliriz ama birinden yine de duymak isteriz bazen işte bu kitap onları söylüyor esasen. bir dostla konuşur gibi anlatıyor * geçiştirmesiyle de değil ya da * gazıyla değil. bazen adam hayatımdan nasıl bu kadar haberdar, sorgusuyla bazen yalnız değilmişim şükür duygusuna kaptırarak yaptı bunu. nisan ayında çıkmış kitap ben arkadaşımdan aldım 33. baskısını. tabi kitabı bayağı yordum. ne zaman ruhum daralsa açtım bir iki okudum( ruhum çok daralmamış ne güzel :)) okuyun şöyle aydınlanırsınız böyle erersiniz diyemem dediğim gibi. beni dürttü ama farkındalığımı keskinleştirdi. kendimle olan gereksiz iç savaşımı bırakmamı sağladı. en yakınlarımdan birinden “ çok kuulsun şu an seninle çirkefleşip insanlara nefret kusmak istiyorum. ama sen affetmişsin çok sıkıcı. kızım allah evlerine ateşler salsın desene” dedi. çok güldüm. (zaten onunla çok gülerim.) bu kitapla fark ettim ne kadar önemsiz olduğunu bazı şeylerin. ağızdan çıkan söz kehanetim oluyor. şunu dedim ona “ o kadar alıştım ki hayatıma değen insanların benden sonraki hayatlarını güzel görmeye ölüm döşeğinde bile olsalar cennet bahçesindelermiş gibi hissetsinler , hep mutlu olsunlar gülsünler istiyorum. belki herkese tutuyordur da duam bi sana bir de bana tutmuyordur :))”
    en etkilendiğim kısımlar kendine şefkat gösterme ve kurban psikolojisinden çıkmam gerektiğiydi . iki kez okudum hatta buraları. düşündüm sert biriyim kontrolcüyüm ( adlere göre ilk çocuk psikolojisini gösteriyorum) ama şefkatliyim de. ayrıca kurbanmışım gibi hissettikçe kendimi haklı gördükçe olayları aşamadım. ağlayan çocuk görünce ben de sarılıp ağlarım . ( bugün 8lerim aşı oldular oturdum onlara analık yaptım ağlayanların gözünü sildim bak koluna dokunurum ha diye şakalaştık fotoğraf falan çektik , ağlayanları görünce ağladım sonra baktım çok saçma çıktım sınıftan) kendime hiç şefkat göstermedim ben. hiç destek beklemedim hep destek oldum güçlü oldum içimi kendime bile göstermedim. sonra da içimi bilmiyorlar diye kızdım herkese. ben bilmiyordum ki içimi. fark ettim.
    kitabın sonunda karşıladığı gibi vedalaşıyor beyhan bey. sesini biliyorsanız onun sesinden okuyorsunuz farketmeden.
    benim içim uzun keyifli bir yolculuktu. iyi ki yazmışsınız. iyi ki henüz değil diyip ertelememişsiniz. :)
    edit: ekleme
  • podcastini depresyon dönemlerinde dinlerken iyi geldiğini keşfetmiş ve bu kitabını almıştım.

    beyhan budak’ın sözleriyle kitabın yazılma amacı “yaraların kaynağını keşfetmeni ve bunları iyileştirebileceğini fark etmeni sağlamak”.

    sen dilinde yazılmış olması ve konuşur gibi yazıldığı için devrik cümlelerin yer alması bence etkisini azaltmış fakat tabii ki bu benim kişisel görüşüm.

    kötü hisseden insanlara iyi gelebileceğini düşündüğüm kitap. herkese bir yerden temas edecektir.

    --- spoiler ---

    “eğer başkaları için önemli olmadığını hissediyorsan, ilk önce kendine şunu sormalısın: ben kendim için önemli miyim?”

    “bir davranışın tercih mi zorunluluk mu olduğunu anlamanın en temel yolu kendine ‘yapmak zorunda hissettiğim şeyin aksini de, istesem aynı rahatlıkla yapabilir miydim?’ sorusunu sormandır. eğer ki bu soruya verdiğin cevap hayırsa, sen iyi görünen şeyleri öyle yapman gerektiğini öğrendiğin için ya da başka şekilde davranırsan insanların senin hakkındaki olumsuz düşüncelerinden korktuğun için yapıyorsun demektir.”

    derinden etkileyen sorunu bulmak için:
    “özellikle tarif edemediğin, sana rahatsızlık veren iç sıkıntıları, gerginlikler ne zaman, nerede ve ne yaparken ortaya çıkıyor?”

    “bir insanın ömrü boyunca başına birçok kötü olay gelebilir ancak bu kötü olaylar sayıca ne kadar fazla olsalar da, tür olarak birbirlerine benzerler. […] bu türler konusunda örnek vermek gerekirse, başarısızlık, kayıp, haksızlığa uğrama, ayrılık, belirsizlik gibi başlıkları sayabiliriz.”

    “herhangi bir kötü olay yaşadığın zaman, ne kadar da kötü şeyler yaşadığını düşünüp, mahvoldum demek yerine, geçmişine bir dön bak bakalım, orada şu an yaşadığına benzer bir olay bulabilecek misin? geçmişte bu konuyu nasıl çözdüğünü hatırlamak sana çok yardımcı olacaktır.”

    duygusal karar alma davranışı süreci:
    “birçok örnekte süreç şu şekilde işler: kişinin haksızlığa uğradığını düşünmesi, hayal kırıklığına uğraması ve hemen ardından öfke hissetmesi. bu süreç çok normaldir ancak duygularını kontrol edemeyen kişi, bu sürecin sonucunda hemen eyleme geçmek zorunda hisseder kendisini, ancak eyleme geçerse rahatlayabileceğini düşünür. fakat böyle duygusal anlarda sadece siyah-beyaz şeklinde düşünürüz, griler yoktur, değerlendirme ve plan yapma becerilerimiz devreden çıkar, sadece tek amaç vardır o an: hissettiğimiz duygudan kurtulmak. bunun neticesinde duygularımızı ‘gerçekler’ zannederiz ve hemen o an sonradan çok pişman olacağımız kararlar veririz.”

    “böyle zamanlarda kişinin dikkat etmesi gereken bir diğer şey de, duygunun hissedildiği an ile karar verme anı arasında tampon bir zaman dilimi koymaktır. en ideali bir hafla ile bir ay arasında olabilirken, zor zamanlarda bazen bir saat bile anlamlı bir fark yaratabilir doğru kararlar verebilmek için.”

    “yaşadığımız olayları değerlendirirken en sık yaptığımız hatalardan biri duygularımızla gerçekleri karıştırmaktır.”

    “hissettiklerin gerçeklerin olmayabilir.”

    belirsiz durumlarda, geçmişten getirdiğimiz başarısızlık hissini hatırlıyoruz, durumu bununla dolduruyor, zihin okuma alışkanlığını kullanıyor ve duygularını gerçek zannediyoruz.

    “ruh sağlığı için en önemli gerekliliklerden birisi kişinin duygularını ifade etmesidir. ıfade edilmeyen duygular içeride birikmeye başlar, diğer davranışlarımızı da etkiler.”

    “belki içinden, karşı taraf beni anlamıyor diyeceksin, doğru belki de hiç anlamayacak seni. ama burada önemli olan senin kendini ifade etmen, karşı taraf seni anlamasa da.”

    “yaşadığımız olayların tek başına bir anlamı yoktur, onlara anlam yükleyen bizlerizdir. ve bu anlam yüklemelerimizin neticesinde ortaya ilk olarak düşünceler, sonrasında ise duygular çıkar.”

    kafaya takılan konularda baş etme yolları:
    “kafaya taktığımız konularla ve rahatsız edici düşüncelerle baş etmek için genelde üç strateji izleriz. ılk olarak düşüncelerle savaşa gireriz, var gücümüzle düşünceleri zihnimizden atmaya çalışırız. ikinci olarak, düşüncelerin içine gömülürüz, sanki ne kadar fazla düşünürsek bu durumdan kurtulmamız o kadar mümkünmüş gibi gelir. üçüncü yöntem olarak kafaya taktığımız konuları bastırma yoluna gideriz.”

    “bir tek senin başına gelmedi.”

    herkesin dediği ciddiye alınmamalı. ama “sana destek olmak isteyen insanlar, seni kırmamaya özen gösterirler ve söylediklerinin içinde her zaman bir alternatif ve çözüm önerisi sunarlar.”

    başka insanları kendi termometren olarak görebilirsin ama bazen bu termometreler bozuk olabilir.

    “hepimiz diğer insanlar tarafından sevilmek isteriz, bu insanın varoluşunda olan bir özelliktir. çünkü diğer insanlar tarafından sevilmek, çok eski zamanlarda da şu anda da senin gruba dahil olmanı sağlar ve grubun koruyucu şemsiyesinin altına seni de alır. böylece karmaşık ve güvenilmez dünya ortamında sen güvendiğin insanlarla birlikte olmuş olursun.”

    “geçmişindeki sevgi eksikliğinin tamamlanması için herkesin onu sevmesini bekleyen birinin dikkatini de çoğunlukla onu sevmeyen insanlar çekiyor. […] çünkü kafasında cevap vermek istediği bir soru var: ben sevilmeye layık bir insan mıyım? […] herkes beni sevsin beklentisinin bir diğer sebebi de ilişkilere mükemmelliyetçi yaklaşım olabiliyor.”

    “birisinin seni sevmediğini hissettiğin zaman onun sevgisini kazanabilmek adına içinden çok güçlü bir istek gelecek, işte böyle durumlarda bu isteğe karşı koymalı ve kendin gibi davranmayı en azından denemelisin.”

    ınsanları hayatın merkezinden uzaklaştırmak için “sana yaklaşımlarına cevap vermek yerine uzak durarak tuzaklara düşmeyebilirsin. kendini anlatma ve onlara ispat etme çabasına girmeyerek, onları değiştirmeye çalışmaktan uzaklaşarak zihinsel olarak onları merkezden uzaklaştırabilirsin.”

    “[bir kişinin] yaptığı kötü şeylerin benim hatalarımdan dolayı değil, kendi sorunlarından kaynaklandığını düşününce her şey çok daha kolay ve katlanılabilir gelmeye başlıyor.”

    “yalnız kalmaktan o kadar çok korkuyorsun ki; ihtiyacın olmayan insanlar biriktiriyorsun. ıhtiyacın olmayan insanları da kaybetmemek için kendin olmaktan vazgeçiyorsun.”

    “çok fazla yalnızlık yaşayınca kendi içine ve kendi dertlerine daha fazla dalarsın. bazen insanın kendi dertlerine çözüm bulmasının en iyi yolu, başka insanlara, başka dertlere bakmak ve onlara yardımcı olmaktır.”

    eleştirilere karşı bakış:

    “birisi seni eleştirdiği zaman iki ihtimal vardır: eleştiri ya doğrudur ya da yanlıştır. yanlışsa zaten problem yok. doğruysa da şunu düşünmelisin, kimse mükemmel değildir, kimse bu dünyaya tam olarak gelmemiştir. herkes hata yapar, öğrenir ve kendini geliştirir. aldığın doğru eleştirilerin de bu yolda sana katkısı olduğunu unutma. ama sen aldığın doğru eleştirileri bir yıkım gibi algılarsan, her eleştiri bir kurşun gibi saplanır vücuduna ve bir süre sonra sen hayat yolunda korkak ve bıkkın hale gelirsin. dediğim gibi kimse senden mükemmel olmanı beklemiyor, sen elinden geleni yap yeterli.”

    “’teşekkür ederim geribildirimin için, peki ne yapmamı önerirsin?’ dediğim zaman işin rengi tamamen değişti. ılk olarak savunmaya geçtiğim zaman karşı tarafla aramda oluşan öfke rüzgarları oluşmamaya başladı. eğer karşı taraf gereksiz konuşan bir insansa, bu soru karşısında diyecek bir şey bulamıyordu ve kişinin söyledikleri etkisini tamamen kaybediyordu.”

    “sıkıntı, insan olmanın meslek hastalığıdır.” – psikolog rollo may

    eskiden kullanılan yöntemler, bugün işlevsiz olabilir. şu an kullanılan yöntemler kişiye zarar veriyorsa, geçmişe dönüp bakılabilir. örneğin biri eleştirdiği zaman küsmek gibi. bu yöntem çocukken işe yararken, bugün ilişkileri kötü şekilde etkiliyor olabilir.

    “hayat yolunda kötü şeyler yaşarken bu durumların her zaman geçici olduğunu ve bir ömür sürmeyeceğini, bir alanda başarısız olmanın her alanda başarısız olduğun anlamına gelmediğini ve olumsuz şeylerde çevresel faktörleri es geçmemen gerektiğini unutmamalısın.”

    “diğerlerinin de sorunları olduğunu bilmek, sadece senin sorun yaşamadığını, insan olan herkesin hayatında az çok sorunlar olduğunu bilmek sana iyi gelecektir. böylece kendini değersiz ya da başarısız hissetmenin kısmen önüne geçebilirsin.”

    “kaygı ve gerginlik anlarında genelde sonradan geliştirdiğimiz düşüncelerle değil, refleks haline gelmiş kısa yollarla hareke geçer ve karar alırız.”

    “sıklıkla konuştuğumuz konuların temaları, bir çeşit gizli telkin etkisi yaptığı için çok önemli. neyi konuşuyorsan, farkında olmadan durmadan kendine onu telkin ediyor olursun. […] eğer ki devamlı olarak hep olumsuz şeylerden bahsediyorsan, […] algıda seçilik yaparak, hayattaki ve insanlardaki olumsuzlukları fark edersin hep.”

    “değişimin anahtarı küçük adımlarla yola çıkmaktır. büyük hedeflere ancak küçük adımlarla ulaşabilirsin.”

    hırs ve azim farkı:
    “çoğu zaman hırs ve azim birbirine karıştırılır. benim kişisel gözlemlerime göre hırs, insanın içindeki ruhsal boşluğu, tedirginliği, değersizliği başarıyla kapatma çabası iken, azim var olanı daha da iyi hale getirme noktasında istikrarlı bir çabadır.”

    zorunluluk mu tercih mi?
    “eğer başarılı bile olsan hala eksik bir şeyler var gibi hissediyorsan sen de hırs tuzağının içindesin demektir. ancak sonuca ulaştıktan sonra ruhunu bir huzur kaplıyorsa ve bu durum uzun süre devam ediyorsa azimlisin diyebiliriz.”

    “eğer her şeyi yaparsak gerçekten yaşıyoruz gibi hissetmeye başladık. bu sonuç ve skor odaklılık, depresyon ve kaygı bozukluğu gibi psikolojik problemlerin sebepleri arasında olabiliyor.

    hayatın her alanını dolduramazsın, her an çok eğlenceli geçmez. bazen sıkılırsın, hiçbir şey yapmak istemediğin anlar da olabilir. bazen tembellik yapmak istersin. sıkılmaktan korkma. hayatının her dakikasını bir şeyle doldurmak zorunda değilsin. her zaman bir şey yapmak zorunda hissediyor olman, çoğu zaman gerçekten öyle gerektiği için değil hayatı kaçırıyormuşsun yanılsamasına kapıldığın için.”

    “ne yaparsan yap, kendinle beraber başkalarına da faydan olsun. kendini düşün ama diğerlerini de düşün. ve sen bu dünyadan gittikten sonra bile, bu dünyada söylediklerinin hoş bir yankısı kalsın.”

    “diğer insanların sana yaklaşımının en temelinde belirleyici olan şeyin, senin kendinle ilişkin olduğunu aklından çıkarmamalısın. sen kendine değer verirsen, diğer insanlar da sana değer verir.”

    “sen insansın; hem aciz hem güçlüsün. nerede güçlü olabileceğini, nerede gücünün yetmeyeceğini bilmek en büyük erdemlerden birisi.”

    “kabullenmek demek özgürlük demektir. değişim yolu uzun bir yol. bugünden yarına değişmeyeceksin. […] iki adım ileri bir adım geri. sen istikrarlı ol yeter. […] kendini diğerleriyle değil kendinin önceki haliyle kıyaslarsan doğru bir sonuca ulaşabilirsin.”

    --- spoiler ---

    budak, beyhan (2019). kendine iyi davran güzel insan, destek yayınları, 211s.
  • sevgilimden ayrılınca nasıl boşluğa düşmüştüm bu güzel insanın videosuyla karşılaştım tabi o aralar asıl amaç 'giden sevgili nasıl döner büyüsü' bulmaktı o da ayrı mevzu. neyse efendim bu beyefendi diyordu ki günlük tut içindekileri yaz dedim neden olmasın! tabi ciğerim yanıyor buarada, kalktım yazmaya başladım 3 defter bitti ama ne gelirse yazıyorum. sonra yazmak o kadar iyi geldi ki aaa dedim kimmiş bu beyhan budak sonra dedim kitap çıkarsa keşke. henüz kitabı alamadım ama az önce ekşide yazılmış diye story attığını görünce dur dedim bu adam bana ilaç olmuştu yazayım eminim kitabında panzehir bilgiler vardır.. alıp okumalı kitabı okuyunca iyi kötü neymiş yazarım ama bana merhem olmasından mütevellit iyi şeyler hissediyorum kitaba dair.
  • daha bugün yazıştık kendisiyle instagramdan. tam ben kitabın çıkmasıyla ilgili bir şeyler yazayım derken başlık açılmış bile.en kısa zamanda kitabını alıp okumayı planlıyorum. okuduktan sonra tekrar editlerim.
    (bkz: beyhan budak)
  • beyhan budak 'ın yeni çıkmış olan kitabı.
    kendisini youtube kanalındaki verimli videoları vasıtasıyla tanıdım, özellikle kendini değersiz hissetme ve zararlı ilişkiler konusundaki videolarını çok faydalı buluyorum. bu tip kişisel gelişim içerikli kitaplarla pek aram olmasa da uzun yıllar sonra ilk defa bu tip bir kitap satın aldım ve büyük bir hevesle de kitaba kavuşmayı bekliyorum. okudukça editleyeceğim burayı.

    --- alıntı ---

    sen kendin için bir şey yapmıyorsan kim senin için bir şeyler yapacak? sen kendi yaralarını kendin sarmadan, kim sana yardım edebilir gerçekten? eğer başkaları için önemli olmadığını hissediyorsan, ilkönce kendine şunu sormalısın: ben kendim için önemli miyim?
    seninle bir yolculuğa çıkacağız bu kitapla birlikte. her insanın içinde bir sağlıklı bir de sağlıksız bir “ben” vardır. sağlıksız ben kontrolü devraldığında, insan kendine zarar verir. işte bu kitapla çıkacağımız yolculuğun amacı, içindeki güzel insana yani sağlıklı bene ulaşmak.
    bu yolculukta, kaygılarınla baş etmek ve kafaya takmamak için hangi yöntemleri kullanabileceğini, olumsuz düşüncelerini nasıl kontrol edebileceğini, sağlıklı ilişkilerini geliştirirken, sana zarar veren zehirli insanlardan kendini nasıl koruyabileceğini, hangi alanlarda mücadele etmenin anlamlı olduğunu, hangi alanlarda hayatı ve getirdiklerini kabullenmen gerektiğini, içindeki değersizlik hissini nasıl yenebileceğini ve kendini nasıl dönüştürebileceğini keşfedeceksin.
    hazır mısın bu yolculuğa?
    --- alıntı ---
  • kitap ve beydan budakhakkında bilmeden atıp tutanların, buraya entry girip "klişe bir kişisel gelişim kitabı yeaa!" diyenlerin hiç değilse önce bir beyhan beyin youtube sayfasına göz atması gerekir.

    buyrun siz hiç araştırmakla yorulmayın

    kendisinin uzman bir klinik psikolog olduğunu, binlerce saatlik terapi deneyimi olduğunun da altını çizerim. sağlık bakanlığı başta olmak üzere; belediyeler gibi kamu kurumlarında, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, türk silahlı kuvvetlerinde ve deprem bölgelerinde gönüllü olarak dahi katkı sağlamış birinden bahsediyoruz.

    bugün varken yarın yok olacak o yaşam koçları ya da falcı tipli kahinimsilerle bir tutmak biraz naif oluyor...
  • beyhan budak'ın nisan 2019'da destek yayınlarından çıkan kitabı. özellikle son videolarında bu cümleyi bitiş cümlesi olarak kullanıyordu, kitap için de aynı cümleyi seçmesi güzel olmuş

    okuyunca detaylı şekilde editlerim.
  • klinik psikolog beyhan budak'ın kitabı.

    'güzel insan' hitabı genel de pragmadist insanların kullandığı bir cümle olduğu için bana çok itici geliyor.

    'kendine iyi bak güzel insan' kitabını stroytel'den dinledim. biraz sıkıcı geldi. fakat içinde faydalı bilgiler de yok değil.

    vurguladığı en önemli konu, aktif kabullenme. yani yüzleşme. bir sorunu halının altına süpürmeden önce onunla yüzleşmek. yoksa o sorun halının altında toz olarak kalmaya devam edecektir.

    bir diğer konu geçmişi bir kenara bırakmak. tahliye kanalları açarak, kaygıları yöneterek kaygıyı en aza indirmek. sorunun kaynağını keşfettikten sonra yola devam etmek.

    iki ben'i anlatıyor. içteki sağlıksız bene müdahale edip, o beni ya dönüştürmeye ya da pasifize etmeye çalışıyor. bunu vakka örnekleriyle anlatıyor.
  • yeni başladım, henüz 30 küsürlerdeyim ama şu ana kadar muhteşem gidiyor. yazılar akıp gidiyor adeta. kitabın üzerine okurken o an nerede ne yaptığımı ne hissettiğimi falan yazdım. bir de bu kitabı okumak bana kendimi kötü hissettirdi, içimde savaşmak istemediğim olaylar, duygular var ve bu kitabı okurken sürekli aklıma geliyor. bu yüzden de okumaktan kaçınıyorum. bir hafta oldu hala otuzlardayım.
hesabın var mı? giriş yap