• kuzenim sayesinde yıllar sonra yapmak zorunda kaldığım eylem. ne gıcık bir şey olduğunu unutmuşum. sırt ağrısından ölüyorum.
  • baba meşgalesi. itinayla önce tüm kitaplar ve defterler sıralanır. hangi defterle hangi kitap kaplanırsa kaptan en iyi tasarruf ve faydalanma gerçekleşir hesaplanır. sonra bantlar teker teker kesilip sofranın kenarına yapıştırılır. uygun tutma şekilleriyle kitaplar birer birer kaplanır. önceleri azar yersin baya kap pot yapınca filan suç senindir. düzgün tutamamışsındır. zamanla alışırsın. her sene iki donemden bu seremoni gerçekleşir evde. zamanla büyürsün baban şikayet etmeye başlar hala kendiniz kaplamıyosunuz kitapları diye. ama içten içe sever kitap kaplamayı. sonra çocuklar büyür. kitaplar kaplanmaz olur. çok acı. biraz da huzunlu.

    o yüzden torun diye bişey var. bi umut. bi teselli.
  • kitapların da üniforması kaplıktı. (kaplık, yüzlük) gazeteye de kaplanırdı, ben en çok şeffaf mavi rengi severdim, biraz aralıklı kaplanmayınca komplikasyonlar gelişirdi tabi tabi (bkz: kitabı kapladıktan sonra kitabın kapanmaması)
  • yıllar sonra yeniden yaptığım eylem. öğrencilik yıllarında defter-kitap çok kaplıyorduk ama bu çok başka oldu. sahaftan aldığım 54 senelik kitabın hali içler acısıydı. kapak resmi çok güzel lakin kapağı kartona basmamışlar. nasıl desem? bir kağıda basmışlar. o kağıdı da kitabın karton kanatlarına geçirmişler. zamanla o kağıtın bazı bölümleri parçalanmış. ama şükür ki çoğu okunuyor. ben de aldım elime bandı yırtılmış yerlerini bantladım. başka bir kağıtla boş olan yerleri arkasından doldurdum. kapak kağıdı daha sağlam hale geldi. kuşkusuz bu kapağın üzerindeleri tek başına korumaya yetmezdi. kitabı kaplasan, adamlar iç kapağa da bir şeyler yazmışlar, fotoğraf basmışlar onlar okunmayacak. en iyisi dedim kitabı değil de kapağı kaplamak. kapağı şeffaf kap kağıdı ile kapladım ve kitabın üzerine geçirdim. valla cillop gibi oldu. tabii bu hızla normal bir şekilde birkaç kitap daha kapladım. kesinlikle çok eğlenceli. yalnız tek başına biraz zor.
  • babamdan kalan bir alışkanlık. sanırım bana kazandırdığı en güzel şeylerden biri bu.

    böyle mesela sahaftan alınan kitaplar kaplanınca yepyeni olur. yeni alınan kitaplar kaplanır daha bi senin olur. çok güzel bi bağ kurar kitapla senin aranda.

    şeffaf ciltlik sanırım herkes almıyor artık 4 kırtasiyeci dolaştım sırf bulayım diye. halbuki bence kitap kaplamak çok güzel bir detay ama artık kitaba kolay ulaşılıyor diye sanırım çok yapılmıyor. ben de yapmazdım lakin içim daha rahat ediyor. kitapları kırıştırmaktan hoşlanmıyorum. ilk başta dediğim gibi sahaftan aldığınız kitaplar ciltlendiğinde yepyeni oluyor. bunu seviyorum. elinde kitabı ciltli taşımak beni daha mutlu ediyor. kapağa su döküldü, çizildi, kırıştı korkusu yok. daha rahat sürüklüyorum yanımda.
  • eski zamanlara ait bir kültür.
    geçen haftalarda sahaftan aldığım 1990'lar basımı bir kitap şeffaf kaplama ile kaplanmış. bu günümüz davranış repertuarına ait bir eylem değil, belli ki satın alındığı tarihlerde zarar gelmemesi için özene bezene yapılmış bir iş. herhangi bir şeyin o kadar çok seçeneği var ki artık kaybetmek bizi korkutmuyor ama bu kitabı satın alan kişiyi korkutmuş.

    değer verilip, narince kaplanan kitabın içinde sanki bu eylemin sebebiymişçesine şöyle bir yazı geçiyor "eski japon kültürüne göre parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. yeni bir fincan veya vazo, ürküntü verirdi. neden bayağı? diye soracaksın belki. çünkü parlayan bir nesne "yeni" dir ve yeni olduğundan henüz kullanımın ona kazandırdığı soylulukla değer kazanmamıştır. eskimiş, pek çok kez çay içmekten ötürü kararmış bir fincan, bizimle yaşamış, sabrımızı ve özenimizi aktardığımız bir eşyadır ve zamanla hem bizim huyumuzu, hem duygularımızı yüklenmiş, o da bize hizmet ederek bunun karşılığını vermiştir."

    ne hoş..
  • o çıkılan alışveriş sonunda yorgun argın eve gelinirdi.siyah ayakkabı ve spor ayakkabısı alınırdı her okula başladığımızda kardeşimle bana.tabi bayramlık alır gibi paramız yettiğince kot,kadife,sıkı bir paltodan herhangibiri de tamamlanırdı. zorunlu ama keseyi çok yormayan şekilde ilave hediyeler koparabilmişsem bu şekilde, gayet iyiydi o zamanlar.çünkü bizde alışveriş olayı ben küçükken bizim için çok nadir olur, oldumu da tam olurdu. eğer paramız yoksa, ilginç bir kalemtraş bile çok değerli idi kız kardeşim ve benim için. ama hiçbir şeyim de eksik değildi çok şükür hani.

    tabi alışveriş yapılırken bir yanda mahallede,okulun bahçesinde futbol oynayan arkadaşlar düşünülürdü.hem heyecanla bize birşey alınmasını beklerdik,hem de işin çabuk bitmesini.
    bir zamanlar eminönü'nde halen faal olan mehmet efendi kurukahvecisinden taze çekilmiş mis kokan kahvelerden almaya giderdi annem.gerçi kadın yaşı ilerledikçe daha bir yerinde duramaz oldu.şimdilerde tam bir gezgin.istanbulu talan ediyor tüm gün kendileri yaz kış demeden.yaz geldimi de karadenizler,turlar murlar..ailecek severiz diyebiliyorum artık çünkü annem beni de bir kahve tiryakisi yaptı. ama ben daha çok filtre kahveciyim. hala oradan alır ve alırken çocuğum şunun az leblebilisinden ver der, her seferinde böyle söyler bilirim. bir insan her gittiğinde muhabbete aynı kanaldan mı girer.durduramıyoruz.

    sonra paralar harcanmış, el kol dolu, kalanla hala annede birşeyler daha alma isteği, geçen senelerden beğenilmediği için giyilmemiş sözde adidas efoşmanlar ki bunlar ileri görüşlülükten büyük alınır ayakkabılar gibi..çocuklarda güneşin batışının verdiği oyun oynayamama gerginliğinin aceleci hali, en son kırtasiye bölümü.
    bizim ailede bir ayakkabı tutkusu vardı deme gitsin.ille ortopedik olacak,kaliteli olacak terletmeyecek.tüm kıyafetlere ödenen para bir ayakkabıya giderdi.halbuki daha ucuz birşey alınsa ve ikinci spor ayakkabı olarak futbol ayakkabım olsaydı keşke.hep ona geline kadar alacak çok şey vardı.topa vurarak taşlara sürterek 2 ayda bitirirdim o alınanı ben de ne yapayım.kızkardeşiminkiler tabi giyilmemiş gibiydi hep,bi de utanırdım başparmak çıkınca burundan.içimde yaradır.ilk futbol ayakkabımı 13 yaşında aldım.halısaha nedir bilmeyen ben asfaltta top oynamak için krampon alarak buz pateni sürmesini de öğrenmiş oldum.
    defter kapları erkeklerde arabalı ama sade,kızlarda renk renk barbiler seçilirdi genelde..her daim mutlaka bir ders programı çizelgesi istenir,her sene alınan ve hiç kullanılmadan kaybolan tahta cetvel,pergel,bloknot,ataç alınır,kırmızı kalem kurşun kalem ve büyük silgiyle kırtasiye devri de kapanırdı.
    hocanın istediği o en özel pilot kalem şimdiki gibi unutulmazdı tabi. o pilot kalemin tek işlevi öğretmen yanınıza gelir,ödevi kontrol eder,sizin pilotla bi yıldız çakar veya eliyle bir tokat.başka bir işlevi yoktu en çok kaybetmemek için uğraştığımız kalemin.

    eve geldikten sonra anne yemekleri hazırlar.ben arkadaşlara yetişirim.son maça geldikten sonra bir güzel banyo yaparım.ablalar abiler okuldan işten gelir.kitaplar gösterilir harita metod defterlerle.(harita metod demişken o büyük defterlerle kitaplar artık büyünüldüğünün,okulun artık zorlaştığının,alt sınıftaki yeni yetmelerin defterlerinin hepsinin küçük boy olması ile bir statü göstergesinin ifadesidir).kıyafetler denenir,evde yatana kadar ayakkabı çıkarılmaz,yatma saati geldiğinde sinir olunur.
    annenin defterleri kaplayacağız hatırlatmasıyla uykudan biraz daha çalınır.
    defterler ortaya konur, anne ilkini yapar,çocuklar dener olmaz,anne ikinciyi sırayla yaparken çocuklara yaptırır.uykudan çalınırken uyku bastırır. ve yatılır.

    bir kitap kaplama bunları hatırlatır.
  • halen, aldığım kitapları, çantamda rezil kepaze olmaması için şeffaf kapla kaplarım. çok faydalı bir aktivite, kitapları o biçim koruyor.
hesabın var mı? giriş yap