• köyde yaşıyor olmakla burada anlatılan durumlar farklı gibi. hep köyde yaşamışsan, ona göre bir hayatın, bir ufkun, bir mentaliten vardır. büyük çaoğunluk gibi hayvancılık, biraz da tarım yardımıyla geçiniyorsundur. işlerin genelde fizikidir, stresten uzak değilsindir, her işin kendine göre stresi vardır. hamile hayvanın sağlıklı doğurabilecek mi, ekine dadanan zararlıya basman gereken ilacın maliyeti, traktörün kopan kayışı, yağmayan yağmur vs. vs. ha bir de bugün köyde yaşayıp şehirde sabit gelir için çalışan insan sayısı da hiç az değildir.

    ikinci durum ise şehirden köye yerleşmektir. ilk başta deli gibi sıkılırsın, yakınlarda iki muhabbet edecek adam yoktur, genelde sana gavur veya gerizekalı gözüyle bakarlar. geçimini onların sağladığı gibi sağlaman imkansız. biraz birikimin varsa sana sabit gelir getirecek şekilde düzenlersin ve ayda bin lira gibi bir gelirle krallar gibi yaşarsın köyde. ufak tefek bağ bahçen de olur tabi. eker biçer, yıllar geçtikçe uzmanlaşabilirsin. koca koca mesafeleri yürüyerek kat etmeye, sabah gün doğarken kalkıp gece gün batarken uyumaya alıştırabilirsin kendini. başta baya komik durumlara düşsen de alışır, bir şeyler becerirsin. kafa yapın da değişir. şehirdeki hırsından eser kalmaz, değil fırsat maliyeti, reel piyasayı bile takip etmeyi bırakırsın. zaman zaman şehre iner alış verişini yaparsın ve daral geldiğini görürsün oradaki hengame ve keşmekeşten. arada dostlarını ziyarete de gidersin ya da onlar gelirler, aslında şehirdeki hayatından tamamen kopman asla gerekmez.

    ve tabi ki her şeyde olduğu gibi burada da durum tercihlerden ibarettir. kimsenin hayat tarzı kimsenin eleştiri alanına girmez. tercih etmek isteyenler arasında ben de varım, kim bilir bir gün tercih edebilecek duruma gelirim...
  • benim gibi bir tarafı zaten hali hazırda köylü olanlar için daha kolay olandır.

    bir kere köydeki hayat mal ve mülkünüze bağlı olarak durağan olur veya olmaz. eğer araziniz çoksa ve hayvan bakıyorsanız büyük ihtimalle yazın zaman yetmez çalışmaya.

    ben sabah ahıra inip hayvanları çıkardığımı, ahırı temizlediğimi, sonrasında çilek çapasına gittiğimi, dönüp yemek pişirdiğimi, öğleden sonra akşama doğru bahçe sulamaya gittiğimi akşam eve geldikten sonra da gece yarısına kadar annemin topladığı semizotunu ayıkladığımı bilirim. ebeniz z.kilir.

    bunun ekmesi, dikmesi, ilaçlaması, budaması, sulaması, çapası, temizliği, teklemesi, bakımı, toplaması yemi, sürmesi var. kışa hazırlık adı altında; salçası, tarhanası, turşusu, reçeli, kurutması, eriştesi, yufkası, şarabı vs var. ayrıca köylerde artık internet falan var sadece tv ve radyo ile sınırlı kalmaz hayatınız. bunun dışında kimse size evde projeksiyon kurup film izlemenizi yasaklamıyor. ayda bir kere metro'ya gider her şeyinizi alırsınız.

    fakat bunların dışında... büyük ihtimalle insansız (arkadaşsız) kalırsınız, o kesin. yani evinize kimse gelip gitmez siz de gelsinler istemezsiniz zaten. çünkü türkiye'deki köylüler ile sağlıklı bir iletişim kurmak pek mümkün değildir. geneli fazlasıyla yobazdır, cahildir, yorar adamı. küçücük beyinleriyle sizinle alay etmeye, sizi kullanmaya falan çalışırlar ilk başta. sonra yüz bulamayınca da çekilirler bir köşeye. belli bir entelektüel seviyedeki insanlar köye yerleşirken en çok bu konuyu göz önünde bulundurmalılar aslında bana kalırsa. yoksa zaman bir şekilde geçer. etrafınızdan sizden olmayan insanlarla bir arada yaşayabilir misiniz? önce bunun cevabını samimi bir şekilde vermek lazım.
  • hiç gerek yok böyle aksiyon aramaya. o köy köu diye gözünüzde büyüttüğünüz şey var ya bir olayı yok onun. açık konuşuyorum bir iki hafta içinde sıkıntıdan patlar ve şehre kaçacak fırsat ararsın nerden mi biliyorum çocukluğunu şehre 15km uzaklıkta bi köyde oturarak geçiren biri olarak söylüyorum. arkadaş ne zorun var da domatesle tavukla uğraşacan. başlarım doğal hayatına. o ne be öyle sürekli kuş, tavuk, traktör, düğün sesleri.hayır isterse mükemmel bir köy olsun hic bana göre değil. sözüm sizlere sayın yazarlar eğer kafa dinlemek istiyorsanız tek başınıza bir tatile çıkın ya da yanınıza çok sevdiğiniz birini alarak. tatil anlayışınız deniz kum güneş olmasın sadece. madem kafa dinlemek istiyorsunuz kalabalıktan kaçının.
  • koyun buyuklugune gore nufusun ucte biri veya ucte ikisi ile uzaktan yakindan akrabasiniz. geriye kalanlarla ya uzak tanidik ya da yakin tanidik ve veya sulale dusmanisiniz.

    yani dort bir yaniniz akrabalarla tandiklarla ve dusmanlarla cevrili bir yerde yasamak = (bkz: beyindeki cehennem tasvirleri)
  • köyde yaşamıyorum ama herhangi bi köye gittiğimde hele de kış ise o o kömür sobalarının is kokusu duman kokusu beni alır benden..leş gibidir.adamı kısır eder..ama güzel işte lan..asılıyorum ta ciğerlerime kadar..bence köyde yaşayanlar çok şanslı olum..bi düşünsene..her gün hayvan gibi duman kokluyolar..ohh
  • hiçbir zaman köyde ya da istanbul, izmir vs. gibi mega kentlerde yaşamanın delisi olmadım. avrupa'daki 300-500 bin nüfuslu orta halli şehirler her yönüyle memnun ediyor beni. ayrıca avrupa ülkelerinde köy hayatı ve şehir hayatı arasındaki çizgi türkiye'deki kadar kalın değil. mesafelerin daha az olması, yani köylerin şehirlere daha yakın olmasından dolayı köyde ikamet edip, bütün o doğallığı yaşayan biri 30 dakikalık bir yolculuk ile beraber kendini şehrin göbeğinde, gece klüplerine akarken bulabiliyor. nerden biliyorsun demeyin, denedim arkadaş, valla da öyle billa da öyle.
  • uyku mahmurluğu ile kapıyı açtığında, karşında sana bakan eyersiz, simsiyah bir at görmeye "köyde yaşam",

    ata istemsizce "günaydın, hayırdır, eve almadılar mı? korktun mu sen, ışığa mı geldin?" demeye de "alışmak" deniyor sanırsam.
  • yolda giderken ağaçların altına fıstık atıyorum sincaplar yesin diye.

    zekattan sayılır mı hocam?
  • zordur. bu başlıkta anlatılanlar kadar zordur. kendinden önce hayvanı doyurmak gerekir, hayvan hastalanırsa derttir mesela. ekersin, dikersin ama olur da kış uzarsa hepsi haşat olur, dert olur. mesela şehirli havayı, suyu kirletir mevsimin dengesini değiştirir ceremesini köylü çeker.

    fakat, benim aklım daha allah'ın yarattığı bunca güzelliği anlamaya yetmezken, daha bu buğdayı, bu çekirgenin sesini hazmedememişken bünyem şehir hayatını istemiyor biliyorum bunu. sanki bu yeşilin içinde olursam daha yakın hissediyorum her şeye.

    büyük hedeflerim yok, dönüm dönüm arazi ekmek, onlarca hayvan yetiştirmek gibi.. ama kendimi kendim gibi hissettiğim yerde yaşamak için de emeklilik gibi bir hedefim yok.

    mesele organik besleneyim, antioksidan besleneyim, gezen tavuk yetiştireyim değil meselem bu eşsiz doğanın ve müthiş düzenin bir parçası olmak. buranın çocuğu olmak meselem.
  • iki senedir uzun sürelerle yaşayıp, ''acaba hep burada mı yaşasam, ankara'ya da canım ne zaman isterse giderim nasılsa'' dediğim.

    bir ege kıyısı köyündeyim. yazları okullar kapalıyken hiç köye benzemiyor, bunu sevmiyorum. ama turistlerin ve tatilcilerin bilmediği ya da gelmediği köşeleri var. galiba, 15 haziran - 15 eylül arası ankara'da olup, onun dışında burada yaşamak en güzeli. turizm yokken, köy - imkanları görece fazla olsa da - gerçekten köy. pazarındaki ürünler ekolojik-organik, insanları içten ve iyi kalpli, ritmi yavaş hatta uyuşuk. köyden çıkmaya gerek duymadan ihtiyaçlar karşılanabiliyor. sinema-tiyatro-konser-sergi hatta maç gibi faaliyetler için ise ilçe merkezi arabayla yarım saat. havası latif, iklimi güzel, rüzgarı bol, yağmuru eksik değil, kışı mutedil. ankara'da olup da burada bulamadığım şeyler belki sadece güzel lokantalar. bir de, daha önemlisi ailem.

    kendimi ikna etmek gibi oldu ama gerçek. kış yaklaşsın, kararımı o zaman vereceğim.
hesabın var mı? giriş yap