• bu yazıyı çok insanın okuması umuduyla yazıyorum. daha önce bu istekle başladığım birkaç yazım daha var.
    ama bu yazının yeri farklı, tam üç gündür bazı cümleleri ekleyip çıkartıyorum. bazı sözcüklerin daha keskin olması için çabalıyorum.
    bu yazıda geçen bazı ithamlar sahiplerini bulsun, saplansın ve öylece kalsın istiyorum.

    29 yaşını bitirmiş biriyim ben, bir babaya 29 yıllık bir evladım . annem, babamın 31 yıllık hayat arkadaşı.
    bu yazıyı da atatürkçü, ateist, demokrasiye inanan biri olarak değil de sadece bir evlat olarak yazıyorum.
    bir gün kendisi de eş ve anne olabilecek biri gibi...

    benim eşimi bir gece vakti, kelepçeleyerek polis alıp götürse,
    hakkındaki suçlamaların tamamı ama tamamı yalan ve iftiradan ibaret olsa,
    eşim aylarca adaletli bir şekilde yargılanmadan özgürlüğünden mahrum edilse,
    hapishanede hastalansa,
    götürüldüğü hastanelerdeki doktorlar gerekli ve yeterli tetkikleri yapmaksızın çalakalem bir vizite sonrası gerisin geri hapishaneye yollasa,
    yeniden hastaneye sevki için yazılar yazsa ve reddedilse,
    aylar sonra; onlarca kilo kaybettikten ve kanseri tüm vücuduna yayıldıktan sonra "ellerinde ölmesin" diye oturamaz - konuşamaz - hissedemez - yiyemez halde kollarımın arasına bırakılsa,
    verdiğim dilekçe meclis insan hakları komisyonun gündemine dahi getirilmese,
    ve benim hayat arkadaşım, sevdiğim adam, oğlumun babası bir sicim gibi akıp gitse gözümün önünde....

    ölümünden sonra saçmalıklar kumpanyası olan davalar sonlanıp haksız yere "öldürüldüğü" yazılsa...

    ben bunun hesabını sorabilmek için bin yıl yaşarım!

    kuddusi okkır'ın son fotograflarına nolur bakın....
    size bunun için diz çökerek yalvarabilirim...
    inananlarınız için söylüyorum - inandığınız rabbin aşkına - bir bakın...
    diğer herkesin vicdanına sesleniyorum, yüreğinizde biraz olsun insaniyet var ise nolursunuz bakın.....................

    masum bir adama bunlar yapılabilir mi?

    bir "insan" , iftiralarla bu hale getirilebilir mi?

    intikam ateşiyle yanan yürekler yaratıldı bu ülkede, kindar bir nesil sayelerinde hırçınca büyüyor.
    acılarımızı unutmayacağız...

    ben uğur mumcu'nun cenazesinde 8 yaşındaydım.
    ahmet taner kışlalı'nın cenazesinde 14 yaşındaydım.
    hrant dink'in cenazesinde 22 yaşındaydım.
    kuddusi okkır'ın cenazesinde 23 yaşındaydım.
    ali ismail ve berkin'in cenazesinde 29 yaşındaydım.

    bu ölümler kader değil. bu ölümler mukadderat değil. bu ölümler ve çok daha fazlası cinayetten ibaret...

    hani son günlerde bir sözlük akımı var ya "ben bunu xx'e yazdım" diye...

    işte ben ben bu yazıyı babaları, eşleri, evlatları, aileleri kendi çıkarları hırsları, hainlikleri için harcayan ve bunu yaparken insanlıklarını yitiren tüm güç sahiplerine yazdım.
    iktidarın verdiği sarhoşluk sona erdiğinde, ""cübbelerinin önünde gerçekten ilikleyecek düğmesi olmayan"" hakimlerin karşısında olacaksınız...

    neden diye sorulduğunda?
    sarhoştuk, hatırlamıyoruz mu diyeceksiniz...

    kuddusi okkır'ın yatak yaraları, kocaman açılmış gözleri, titreyen elleri gırtlağınızın tam ortasında boğumlandığında hala kaybettiğimiz onca adamın acısı içimizde olacak.

    ve ben bin yıl yaşarım bu hırsla.
    bin yıl geçse hesap sorarım.

    29 yaşını bitirmiş biriyim ben, bir babaya 29 yıllık bir evladım .

    kendi evlatlarımız babalarına böyle veda etmesin diye, bu hesabı sormak bizim boynumuzun borcu.

    borcumuzu ödeyeceğiz.
  • ergenekon operasyonu çerçevesinde tutuklanmış, neyle suçlandığını bilmeden 1 yıl hapis yatmış, şimdi ölüm döşeğinde yatan kanser hastası işadamı.

    bu haliyle bile son ana kadar delilleri karartmasın diye tahliye edilmemiş, metastaz yapıp, komaya girince, ellerinde kalmasın diye karısına devredilmiş.

    kına yakın.

    http://www.milliyet.com.tr/…&date=03.07.2008&ver=64
  • eşi sabriye okkır'ın, cinayeti gördüm isimli kitabının son sayfalarında paylaştığı bazı resimler var.

    orada kuddusi bey'in hastalığının henüz başlangıç safhasında iken, revire çıkabilmek için cezaevine yazdığı bir dilekçe ile artık kanser bütün vücudunu sarmışken ve ölüm döşeğinde iken ''tam teşekküllü'' hastanede muayene olma talebini ilettiği ikinci bir dilekçe var.

    birinci dilekçe de inci gibi bir yazı ve hitabet var.

    ikincisi ise, hastalıktan erimiş bitmiş, parmakları kalem tutamaz bir adamın, son gücüyle ''yine hastaneye gidebilme'' ricasını ancak karalayabildiği neredeyse okunamayan bir dilekçe.

    bu ülkenin güzel bir yurttaşı bizzat akp terörünün ve onun başındaki şahsın yarattığı faşizmin kurbanı oldu.

    tıpkı metin lokumcu gibi, ayvalıtaş, sarısülük, korkmaz ya da bugün kurban verdiğimiz 14 yaşındaki berkin gibi.

    bunları tarihe not düşmek, her dürüst yurtseverin görevi olmalı.
  • demokrasi, insan hakları, özgürlük diye barım barım bağıranlar tarafından öldürülmüştür..

    şakşaklamaya devam edin katil yandaşları..

    ikiyüzlüler..

    iğrenç insanlar..
  • bugün, yarın yerinde herhangi birimizin olabileceği insan.
    gün gelip iktidarlar değiştiğinde herhangi bir sebep yüzünden (ırk, inanç, dil, sevgi, insanlık bile olabilir) getirilebileceğimiz hale bakınız!
    bugün buna sesini çıkarmayanlar o gün hangi yüzle tepki koyabilecekler?
    kimden yardım ve medet umacaklar?
    avrupa ise şimdi nerede? o zaman neden burada olsun?
    insan hakları ise şimdi nerede? o zaman neden yanımızda olsun?
    devlet ise... hukuk ise... töövbe tööövbe!

    kuddisi okkır' ın 13 aydır açıklanmayan iddianame ile tutuklandığı hali ve son halinin fotoğraflarına bakıp da içinde sızı hissetmeyen insan var mı aramızda?

    merak ediyor ve eğer var ise kendi insanlığımdan muaf tutulmamı talep ediyorum!
  • hukuk ile iştigal edenlerce bilinir ki hayat olmadan, insan yaşamı el üstünde tutulmadan, etrafına serpiştirilen kurallar anlamsızdır, boştur; çünkü dünyada insan olmadan önce *bir devletin olduğu ve her insanın bu devlete bağlılık borcuyla dünyaya geldiği fikri, monarşinin çöküşüyle beraber tarihe gömülmüştür.

    önce insan vardı, sonra devlet; neticede, değerlidir insan hayatı, hayatı muhafaza, devletin birincil görevidir, hayatın devlet aracılığıyla söndürülmesi, bu ister bir başbakan olsun, ister bir devrimci, ister "kısa bir düşüş ve ani bir duruş" için milletin temsilcilerince yaşı büyütülen bir çocuk, herkesin içini titretmelidir, bu yanlıştır, bu adil değildir, bu amacın aşılmasıdır, bu hukuksuzluktur.

    bunların çerçevesinde, iki tane örnek vereceğim, kişiliklerinden soyut, objektif, sadece mukayese için.

    bir tarafta, bir terör örgütünün lideri var. ayrı bir hapishanede cezasını çekiyor. sağlığı üzerine türkiye cumhuriyeti'nin titrediği kadar, avrupa birliği'nin de titrediği bir insan. "zehirleniyorum..." diyor, yedi cihan ayağa kalkıyor. avrupa'dan doktorlar geliyor. "iyi beslenemiyorum" diyor, diyetisyenler çağırılıyor, sağlıklı, kalori oranı belirli bir menü hazırlanıyor. uç bir örnek, hem kendisi, hem de alınan önlemler açısından, ama sonuçta "insan"dır deniyor.

    bir diğer tarafta, tekrar tekrar kapatılan bir partinin önderi var. artık iyiden iyiye yaşlanmış. hüküm giyiyor, iki seneliğine. "yaşlı" diyor hukuk düzeni, hukuk insanları, "cezasını hapishanede çekmesinin anlamı yok. evinde çekmesi daha uygundur." bu da yetmiyor, dönemin cumhurbaşkanı bir dilekçe karşılığında bu ev cezasının da kaldırılabileceğini, mahkumun sağlığı ve yaşı nedeniyle cezanın uygunsuz olduğunu söylüyor. ceza, roma hukukundaki tekil, kalıpçı anlayışından çıkmış bir biçimde, amacına en iyi hizmet edebilmesi için, mahkuma özel olarak uydurulmaya çalışılıyor. ne olursa olsun, neticede "insan"dır deniyor.

    şimdi ise, her türlü usul kuralını zorlayacak bir şekilde tutuklanan, "terör örgütüne para sağladığı" gerekçesiyle içeri alınan, hakkındaki iddianameyi bilmeyen, hangi davranışından suçlandığı konusunda fikri olmayan, hangi delillerin aleyhine olduğunu bilemeyen biri var. akciğer kanserine yakalanıyor içeride. acı çekiyor. dalga geçermişçesine "depresyon" teşhisi konuluyor. ailesine haber verilemeden, hastahane hastahane gezdiriliyor. ayakta duramamaya başlıyor, "delil karartabilir!" diye dışarı bırakılmıyor. kanser yenilebilen bir hastalık, teşhis konulunca, tedaviyle olduğu kadar iradeyle yenilmesi gerekiyor; bu insan, ailesinin desteğinden bile mahrum bırakılıyor. en son, "elimizde kalmasın, başımıza bela olmasın" diye ailesine haber veriliyor. kan, dışkı ve kusmuk içinde, hafızası yitik, bir deri bir kemik, konuşamadan, bir sedyenin üzerinde karşılıyor hayat arkadaşını, aylar sonra eşini gördüğüne sevinemiyor, gülümseyemiyor bile.

    kuddusi okkır, bugün hayatını kaybetti.
    kuddusi okkır, insanlığını kaybedeli ise çok olmuştu.

    bugün, herkesin hukuka olan inancı biraz daha azaldı.

    çok merak ediyorum, her fırsatta "ifade özgürlüğü", "inanç özgürlüğü" diye ortaya çıkan gazeteciler, siyasetçiler, ilim adamları, özel bir şirketin kıyafet yönetmeliğini bile "ayrımcılık yapılıyor, çalışma özgürlüğü, eşitlik.." diye eleştiren kimseler, bütün bu özgürlüklerin sıkı sıkıya bağlı olduğu "yaşama özgürlüğü", hayır, "insan gibi, insan onuruna yakışır şekilde yaşama özgürlüğü" bugün, bu ölümle, engizisyon hapishanelerini aratmayacak bir şekilde vahşice ihlal edildiğinde de aynı tepkileri verecekler mi? kuddusi okkır adına da hiç yürüyüş düzenlenecek mi?

    yoksa yakın siyasi tarihimizde, behçet necatigil ustanın söylediği gibi, "adı soyadı / açılır parantez / doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti / kapanır parantez / o şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı / bir parantez içinde doğum, ölüm yılları" olarak mı yer alacak?

    eski bir filmde** söylendiği gibi, buna karşı, bunlara karşı tepki gösterebilmemiz, "delirmemiz" gerekiyor. bağırmamız gerekiyor: "ben bir insanım, lanet olsun! benim hayatım değerli!"
  • 20 mart 2014 nilgün balkaç fatih saraç ses kaydına göre abdullah öcalan imralı'da gizlice prostat kanseri tedavisi görürken, kendisine kanserden sürünüp ölme cezası akp hükümeti tarafından reva görülmüştür.
  • devletin yeni sahiplerinin uygun gördüğü hukuk sisteminin ilk olmayan kurbanı. hukukla sonuca varamayacağın yerde iddianame olmaksızın tutuklayıp öleceğinden emin olana kadar eziyet et. ya intihar eder, ya hasta olur, nasıl olsa ölür.

    devlet eliyle hukukun etrafından dolanılarak insan öldürülmüştür.
  • bazi ithamlar bazi insanlar agir gelir. herkes her lekeyi ayni onurla, ayni diklikle, ayni piskinlikle tasiyamaz... insanim diyen herkesin canini yakarak gitti, bilinci kapali yatarkenki goruntusunu hala vicdani olanlar icin, ideolojik sagirlasmaya kapilmamis gorebilen gozler cok sey soyluyordu aslinda...

    allah rahmet eylesin, mekani cennet olsun. dilerim ilahi adalet diye bir sey sahiden vardir, cunku bu ulke insani tarafindan yaratilanina ve isletilenine her gecen gun inancimiz azaliyor...
  • ölümünün birilerinde vicdan azabı yaratıp yaratmadığını merak ettiğim adam.
    bari ölmeden önce ne ile suçlandığını öğrenebilseydi. ama öldü. o'nun için hiçbir şeyin önemi yok artık.

    suçlu muydu değil miydi bilmiyorum. yorum yapacak kadar bilgi sahibi de değilim. bilenler vardır elbet.

    ama bakın eşi ne diyor:

    “eşim daha sonra bayrampaşa ve haseki devlet hastaneleri ile yedikule göğüs hastalıkları hastanesi arasında defalarca dolaştırıldı. çünkü, hiçbir hastane kabul etmedi. bu süre içinde eşimin rahatsızlığı hakkında hiçbir bilgi alamadım, kendisiyle temas kuramadım. uzun uğraşlardan sonra eşimin izini buldum. bir koridorun köşesinde, bir karış yerden yüksek yer sedyesinde yatıyordu. beslenemediği için kendisi tanınmaz haldeydi."

    ve ekliyor:

    "ben sağlıklı olan eşimi istiyorum".

    var mı eşine verebileceğiniz bir cevap? "suçluydu öldü!" mü diyeceksiniz?
hesabın var mı? giriş yap