• senaryosunu louis garrel ve jean-claude carrière'in yazdığı, louis garrel'in yönettiği, dünya prömiyeri 9 eylül 2018'de toronto uluslararası film festivali'nde yapılmış olan, benim de bugün kadıköy rexx sineması'nda izleme fırsatı bulduğum 75 dakikalık film.
  • 2018 yapımı fransız filmi.

    --- spoiler ---

    abel'in, kendisini arkadaşı paul'le aldatıp terkeden eski sevgilisi marianne'la, paul'ün cenazesinde karşılaşmasını ve onu yeniden elde etmeye çalışmasını anlatıyor film.
    --- spoiler ---

    filmin yönetmeni louis garrel başrolü eşi laetitia casta ile paylaşmış.
    ayrıca filmi çağdaş bir durum komedisi olarak tanımlamış.
  • l’homme fidele (türkçe:sadık erkek) bir tek erkeklerin sadık olarak kaldığı bir hikayeyi anlatıyor.

    --- spoiler ---

    bu hikayede kadın rollerden marianne abel’i en yakın arkadaşıyla aldatıyor. çocukluğundan beri yıllarca abel’e sadık kalan eve nihayetinde onu savaşmadan zahmetsiz bir şekilde elde edince ilgisini kaybediyor ve aldatıyor. hatta patronun yanındaki garson kız dahi onun arkasından müşterilere tüyo vererek patronunu aldatıyor.

    sadık kalanlar ise tüm yaşadıklarına rağmen marienne’e bağlı kalmaya devam eden abel ve annesini paylaşmak istemeyen joseph.

    filmde erkek karakterler kadınlar yüzünden bir şekilde birbirine düşerken, kadınlar arasındaki savaşlar ise çok daha akıllıca ve kansız. sonuçta ne olursa olsun kazanan onlar ve her şeyi manipüle ederek onlar yönetiyor. abel’in marianne’ın topuklu ayakkabıları altında resmedildiği sahne de bunu ilan ediyor.

    filmin kapanışında ise resmedilen sanırım bir tür erkek dayanışması nitekim ölen paul’ün mezarının önünde el ele tutuşan abel ve joseph tüm bu yıkıntılarda birbirini en iyi anlayan iki kişi.

    tüm bunların yanında aslında babasıyla da anlaşamadığını öğrendiğimiz joseph’in takıntısının yeni erkek arkadaşa tahammülsüzlüğünden değil oedipus kompleksinden geldiğini ; çocukluğunda abel’e hayran olan eve’nin aşk sandığı bu takıntısının abel'den sonra kendini yetişkin hissetmesiyle birlikte bu kez de yaşlı adamlara yönelmesinden de bunun elektra kompleksinden geldiğini anlıyoruz.
    --- spoiler ---

    fransız sinemasında kadınlara bu kadar ağır dil uzatmaya cüret eden louis’e kolaylıklar diliyorum.* nihayetinde yine de bence bu film, sesi gür çıkan, çok fazla şey anlatan bir film değil.
  • geçtiğimiz gün akmerkez cinema pink'de izlediğim, daha çok kadınlara hitap eden, hatta arkadamdaki 3-4 hanım efendinin "bu herifin burada ne işi var ayol?" bakışı attığını üzerimde acı bir şekilde hissettiğim fransız aşk filmi. ben şahsen johnny depp hayranı bir sinema sever olarak, kızı, lily rose depp'in performansını merak ettiğim için bu filmi izledim.

    --- spoiler ---

    filme gelecek olursak, abel karakterini nedense kendime çok yakın buldum fakat her ne olursa olsun, böylesine bir olayın üzerine aynı kadına aciz bir hisle dönmenin doğru olduğu düşüncesinde değilim.

    yine eve'nin, abel'e karşı hislerinin, günümüzde de gelişim çağındaki kızlarımızın çoğunda -özellikle 25 yaş üstünde- işi gücü olan ve olgun kadınların ilgilendiği erkeklere karşı yaygın olduğu bir gerçek. fakat filmde iki kadın arasında çekişmenin, özellikle cinsel paylaşım konusunda gereksiz abartı olduğunu düşünüyorum.

    tabi bu durumu, filmi izleyen kadın yazarlarımızın daha doğru şekilde yorumlayacağını düşünüyorum.

    --- spoiler ---
  • allahtan 75 dk zira anlattigi bir sey yok. istedigi sey olunca, ondan hemen bunalan eve'le empati yapabilmek disinda bir sey hissedemedim.
  • kendisini boynuzlayan sevgilisiyle stalkerı arasında seçim yapması gereken adamın hikayesi.

    ben sevdim şahsen standart bir fransız filmi olarak bolca gavatlık, sayko sayko bakıp konuşan büyümüş de küçülmüş çocuk ve iletişimsizlik içeriyor.

    —--- spoiler ---

    abel’in rolü bence sadık değil; pasifti. nereye çekersen oraya gidiyor.

    laetitia casta’ya 90larda güzellik olarak tapıldığını hatırlıyorum. hatta benim bile bilgisayarımda siyah beyaz bir fotoğrafı vardı. bu filmle fark ettim ki dişinde çok ilginç bir sorun var ön dişinden ayrı bir beyaz pürüz çıkıyor. o kadar para bulun içinde dişini yaptırmaması hoşuma gitti, gayet fransız bir hareket olmuş.

    johnny depp’in kızının da ilk izlediğim filmi oldu. onu da sevdim ama kafa şekli mi biraz değişik hatunun? kafada beni hafiften kıllandıran bir şey var. onun rolü bence en gerçekçi roldü. “seni düşünerek yaşadığım orgazmlar senle yaşadıklarımdan daha iyiymiş.”

    paul’ün hiç gösterilmemesinin nedeninin; seyircinin adamların tiplerine bakarak çocuğun babasının kim olduğu konusunda bir tarafa daha yakın hissetme olasılığı olduğunu düşünüyorum. bu istenmemiş. yanıtla marianne ve abel nasıl çok alakadar olmadıysa, biz de fazla takılmayalım; fransız godoşluğuna katılalım istenmiş. iyi olmuş.
  • biriciğim, burnunun eğimine rağmen son derece çekici bulduğum ( belki de eğime rağmen değil de onun da katkısıyla çekici bulduğum, tam bilemiyorum ) louis garrel'in yönettiği ve aynı zamanda başrolünü oynadığı fransız filmi.

    kendisini the dreamers ve les chansons d'amour filmlerinden çok severim. o nedenle bu filmi de kaçırmadım ve izledim. öyle büyük bir beklentiyle gitmediğimden hakkında kötü bir yorum da yapmayacağım. ortalama bir film. yine de paris romantizmini pek seven biri olarak hoş bir 75 dakika geçirdiğimi söyleyebilirim. yalnız louis garrel'in oynadığı karakterin sevgilisinin oğlu olan çocuk çok şirindi. onun olduğu sahneler oldukça eğlenceliydi, bunu da eklemeden bitirmiş olmayayım. şükelayı kaptın çocuk.*
  • 2 kadın anlatan film. 2 kadın anlatıyor ama tek sonuca varıyor.
    biri bencil, yalancı, metaryalist ve iki adamı birden idare etmek istiyor diğeri fedakar, dürüst, duygusal ve bir adam için senelerce bekliyor.
    ve finalde o gerçek yeniden anlaşılıyor: 'kavuşamayınca aşk oluyor.' kavuşunca hayal kırıklığı ve monotonluk.
    ève'in marianne'den abel'i istediği sahnede söyledikleri, abel'in eve geldiğinde ona bakışı ve vücut dili resmen aşkın tanımı. o heyecan keşke sürdürülebilir olsa hatta keşke sonsuza kadar sürse ama sürmüyor.
    film bir sürü şey anlatsa da benim için özeti bu..
  • oyunculuğu olağanüstü ve abartısız bir yoğunluk taşıyan louis garrell iş yönetmenliğe gelince ne yazık ki o kadar da iyi olamıyor. filmi yine bir ölçüde taşıdığını söyleyebiliriz ancak ne senaryo ne de diyaloglar o oyunculuğu parlatacak düzeyde. ki bunu önceden de yazmıştık. (bkz: le redoutable)

    en başında çatışmayı kurabilmek senaryoyu tamamlamış olmuyor. öykün ne kadar ilginç, farklı, yaratıcı olursa olsun (ki öyle çok yaratıcı bir fikri de olduğu söylenemez) bir esas, bir düşünce, tutunduğun bir duygun yoksa bu filmde de gördüğümüz gibi işlemiyor.

    filmde görüntü yönetimi de çok iyi değil. kamera koyduğun yer politiktir der `godard. gerçekten de aslında kamera konumlanışı ve elbette buna bağlı olarak kurgu aşamasındaki dokunuş sahnede vermek istediğin mesajı, duyguyu, girmek istediğin dünyayı yansıtır. bu filmde bunu göremiyoruz.

    nasıl mı?
    bir örnekle açıklayalım: senaryoda eve’nin evine gittiğinde evin “küçük” olduğu vurgusunu eve’nin ağzından duyarız. “emlakçı olduğum halde ev küçük”. yönetmen burada bize daha olgun bir kadının görece daha “geniş” daha oturalıklı ve geçmişten bir şeyler taşıyan “ev”inden daha küçük, sıkışık ve karman çorman, dağınık bir “ev”e girişi anlatmak istiyor. erkeğin eşyaları, bavulları aslında geçmişi, birikenleri, dünyasını anlatıyor. eşyalarının sığamayacağı bir ev. yani hayatı bu yeni ev için fazla geçmiş yüklü.

    işte bunu vermek istiyorsanız kamerayı öyle bir yere koymalısınızdır ki o sıkışıklığı, fazlalığı, küçüklüğü bize yansıtabilsin. ancak kamera yanlış yerde, yanlış açıyla duruyor. yönetmenin niyetiyle eseri arasında farkı görebildiğiniz film acemice filmdir. ne yazık ki acemice bir film olmuş.

    ayrıca hikayenin akışı tutuk sayılmazsa da bir aksaklık, kopukluk olduğu da açık. ritim sorunları, kurgudaki hatalar, kesmelerdeki başarısızlıklar filmi oldukça yavanlaştırmış.

    elbette oldukça fazla woody allenetkisi görülüyor. klasik fransız romantik film yorumları çok da doğru değil yani. kadının rolü konusunda fransız tarzından söz edilebilir ancak.

    izlenmez değil ama büyük beklentilerle izlenmeyecek film. ancak kadın erkek hatta kalabalık izlenirse arkasından tatlı, eğlenceli ve uzun bir muhabbeti tetikliyor :)
  • louis garrel’in olmamış filmi. sıradan bir fransız filminde başlı başına ana karakter olarak işlenebilecek 4 problemli karakteri 75 dakikalık bir filme koyup, bu karakterlerin ilginç özelliklerine değinip, seyircide merak uyandırdıktan sonra hiçbir çözümleme yapılmadan film bitiyor. kısa süresinin yarattığı bir diğer sorun ise hikayedeki olayların kopukluğu. yaşanan hiçbir olay giriş, gelişme, sonuç şeklinde verilmiyor ve hal böyle olunca film izleme süresince pek sıkmasa da bittiği an insan ben az önce ne izledim? neden izledim? diye kendine sormadan yapamıyor.
hesabın var mı? giriş yap