• çetin altan'in 1984 yilinda günes gazetesinde yazmis oldugu, hayattan nasil zevk alinmasi gerektigine dair cok güzel bir yazisi.

    --- spoiler ---

    limonata ve rafadan yumurta

    yaşamında hiç limonata içmemiş biri, limonatayı çok pahalı bir serinletici sanabilir. oysa çok ucuz bir serinleticidir. bir bardak suya bir çorba kaşığı toz şekeri döküp, iyice karıştırdıktan sonra, üstüne doğru dürüst sıkılıp çay süzgecinden geçirilmiş, yarım limon suyu eklersin... ve hepsini karıştırırsın.
    bardak, görkemli ve uzunca bir bardaksa, yarım yerine bir limon sıkar, bir çorba kaşığı toz şekerini de, iki çorba kaşığı yaparsın...
    bir limonata, dişleri donduracak kadar mı soğuk olmalıdır?
    hayır, bardağın çevresine hafif bir buğu yalazlanması yapacak kadar soğuk olmalıdır.
    ayrıca bardağın içine kalıp buz atılmalı mıdır?
    hayır, gerekiyorsa bir tatlı kaşığı dövülmüş buz atılmalıdır.
    yarım tekerlek bir limon dilimi, bardağın kıyısına mı takılmalıdır, yoksa içine mi konmalıdır?
    bardağın kıyısına konduğu zaman, daha dekoratif olur; dileyen, limonun kokusunu daha keskin duymak isterse, bardağın kıyısına takılmış yarım dilimi bardağın içine atabilir.
    iyi bir limonata yapmaya bu kadarı yeter mi?
    yetmez.
    çentilmiş limon kabuğuyla bir sap taze naneyi de, önce limonatanın içinde kısa bir süre tutup, sonra hepsini süzmek gerekir.
    böyle bir limonata ultra süper bir zenginlik sorunu mudur?
    hayır, sadece bir yaşam sevgisiyle, bir yaşam zevki sorunudur.
    bu, çok önemli midir?
    bir kez gelinip, bir kez geçilen dünyayı, en sade koşullar içinde dahi, ıskalamamanın göstergesi olduğu için, çok önemlidir.
    sabahları bir saat yürüdükten sonra, duş almak da öyledir.
    ***
    bir yumurtayı azıcık tuz, biber ve nohut büyüklüğünde tereyağı ile bir fincanda çırptıktan sonra, yumurta biçiminde ve yumurta büyüklüğünde, kapağı vidalı çelik bir kaba döküp, suda iki dakika kaynatmak da önemlidir.
    yiyebileceğiniz en enfes rafadan yumurta, ancak böyle pişirilebilir.
    yumurta biçiminde ve yumurta büyüklüğünde, kapağı vidalı çelik bir kabı nerede bulacağız?
    hiçbir yerde bulamazsınız. neden? çünkü o kabın üretilmesi, genel istem mekanizmasıyla ilgilidir. kimse yaşam zevkini, enfes bir rafadan yumurtaya kadar bile inceltmemişse, öyle bir kap bulunmaz. bu da ultra süper bir zenginlik sorunu değil, bir yaşam sevgisi sorunudur.
    ***
    doğru dürüst bir limonata ve tadı unutulmayacak bir rafadan yumurta... bir de sabahları bir saat yürüyüşle, bir duş...
    bunları sen yapabiliyor musun?
    hayır.
    neden?
    çünkü bunları bir tek kişi yapamaz. özenler ve incelikler, ortak bir yaşam kültüründen, kişilerin yaşamına kadar uzanmıyorsa; limonata yapmaya kalktığın zaman, önce evde limon bulamazsın. limonu almak için dışarı çıktığın zaman da, zaten limonata içme isteğin küllenmiş olur. dişini sıktın, limonu alıp geldin. kör bıçak, limonu doğru dürüst kesmez. buzdolabına su konulması unutulmuştur. yahut dolap tam o sırada söndürülmüştür. yahut limon sıkacağını komşu almıştır. zaten nane de yoktur. çay süzgeci yıkanmamıştır. görkemli uzun bardak bir gün önce kırılmıştı. ama limonata yerine, soğuk maden suyu vardır... ve yeni icatlar çıkarmak da, insan üzmekten başka hiçbir işe yaramaz...
    bardağı hafif buğulu, kıyısına yarım limon dilimi takılmış, içinde bir tatlı kaşığı çıngıltılı buz kırığı, azıcık limon kabuğuyla, taze nane kokan, limonatayı içemezsin. yerine maden suyu içersin.
    ***
    dışarıda çırpıldıktan sonra, özel çelik kapta, tıpkı hiç kırılmamış yumurta gibi pişirilen rafadan yumurtayı ise asla yiyemezsin.
    sabah yürüyüşleri de ortakça benimsenen bir alışkanlık değildir.
    bazen yürürsün, bazen yürümezsin.
    hele, masası normal bir pingpong masasının dörtte bir büyüklüğünde olmasına karşın; raketleri özel yapıldığı için, topu ancak o küçük masa kadar fırlatan japon pingpongunu kesin oynayamazsın. çünkü ya biri raketi kırmış; ya masayı, bir başkası, ütü masası yapmıştır.
    ***
    yaşam sevgisi bir kültürdür. tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi...
    bu sevgi ya vardır, ya yoktur.
    böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar...
    kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler.
    yaşam sevgisi; enerjinin, yaşam zevkini kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurmasından oluşur.
    enerji yoksa, orada sadece kurnazlık vardır. kurnazlık da, yaşam sevgisiyle yaşam zevkinin en amansız cellatıdır.

    --- spoiler ---
  • beni fazlaca etkileyen özenli yaşam adına detaylar veren yazı. hayatı tatlı hale getirmek gerek. tabiri caiz ise ufak dokunuşlar ile.
  • ilk yazıldığı 84 yılında topluma daha çok uyuyordu herhalde. bugün o kadar uyduğunu düşünmüyorum. yaşamdan tat alma konusunda ilerlemişiz!
  • bu yazıdan tatlı hayat, özenli yaşam, hayattan tat alma gibi alt başlıklar çıkarıyorsanız, yazıyı büyük ölçüde eksik okumuşsunuz demektir.

    bu yazı aslında toplumların bir bütün olarak hayattan nasıl tat aldığını, toplumsal nezaketin ve refahın nasıl geliştiğini, "yaratıcı bir yaşama, sağlıklı bir aşka ve keyifli bir yücelmeye" doğru kuşaklar boyunca nasıl evrildiğini anlatır. ya da nasıl evrilmediğini ve kurnazlıkla geçinen düşük standartlarda bir toplum olduğunu.

    yazının en vurucu, en keyifli ve tamamen hedefe kilitli kısmı son paragraftır. ondan öncekiler yemek tarifidir..
  • 1984'de yazıldı ve 36 yaşını doldurmak üzere. hala geçerli. henüz okumamış olanlar için:
    http://www.milliyet.com.tr/…rafadan-yumurta-1570125
  • m. serdar kuzuloğlu'nun da 7 sene önce oldukça tatlı bir noktadan değindiği, memleketin en önemli fikir adamlarından biri olan merhum çetin altan'ın hem üzücü türkiye gerçeğini fark ettiren hem de bu konuda hafiften umutsuzluğa sokan enfes yazısı. aşağıdaki kısmı tüm yazının anlatmak istediği noktadır zaten, öncesi biraz hikaye içindir.

    --- spoiler ---

    yaşam sevgisi bir kültürdür. tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi… bu sevgi ya vardır, ya yoktur. böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar… kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler. yaşam sevgisi; enerjinin, yaşam zevkini kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurmasından oluşur. enerji yoksa orada sadece kurnazlık vardır. kurnazlık da, yaşam sevgisiyle yaşam zevkinin en amansız celladıdır.

    --- spoiler ---

    öncesini sadece anlatılanlardan, okuduklarımdan, izlediklerimden biliyorum kuşkusuz ama ülkenin on yıllardır süregelen vasatlığının hatta abartacak olursam yozlaşmışlığının gayet açık bir anlatısıdır. mevzu sadece "yaşam sevgisi" değildir gerçekten, onun unsurları bir paket gibi gelir adeta. şiir, felsefe, sinema ve birçoğu... bunlar genelde birbirlerinden ayrılmazlar ve milletlerin mayalarında vardır. bir yerlere, bir şekillere evrilirler ama özlerini değiştirmezler. hayatı yaşanılır kılan, mevzubahis bakış açısından ve bu bakışın yarattığı sanat kavramından başka bir şey değildir! belki kolektif ve yoğunca hazırlanmış eğitimler* milletlerdeki bu incelik halini yükseltebilir, en azından şansını dener ama türkiye örneğinde çok da başarılı olamamıştır sanki.

    toplumların duygusal ve düşünsel olgunlaşmalarında da bu gerçek kendini belli eder. jim rohn vurmamış mıdır yüzümüze "insan, birlikte en çok zaman geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır." lafını?

    bırakın beş kişiyi, milyonluk bir insan grubunun zihin yapısı ve anlayışı söz konusu olur burada. sadece var olmaktan dahi keyif alanların, bilhassa hayatın kendisiyle gelen zarafeti ve hoşnutluğu özlerinde, içlerinde birazcık bulunduranların da kafasına "toplum" gerçeği balyoz gibi iner. avamlık, benliğinize işleyecek kadar kuvvetli nüfuz edemez size belki ama potansiyeliniz engellenmiştir nihayetinde. sanatçının, aydının yalnızlığı da buradan doğar çoğunlukla. sartre da aynı doğrultudan gitmese de yakın bir sonuca varır aydınlar üzerine'de. kaldı ki bunu fransız milletine mensup birinin demesi bizdeki eksikliğin ne kadar derin ve düzeltilemez olduğunu fark ettirir acı şekilde. bir anlaşamama, olağanüstü çabaya rağmen kendini anlatamama ve karşının ruhunu tanıyamama vardır yani. bu durum kimi zamansa yabancılaşmaya doğru ilerler.

    velhasılıkelam, artık o basit ama leziz limonatayı içemeyecek, şöyle güzel bir rafadan yumurta yiyemeyeceksinizdir.
  • beni her okuduğumda karamsarlığa sürükleyen bir yazı.

    sen istediğin kadar iste, dene sabah 8de kalkıp 1 saat yürüyüş yapıp duş almayı; toplumda yoksa: bir gün yapıyor, ikinci gün bırakıyorsun. dışarda başına bir iş gelecek diye korkuyorsun, sokak köpeklerinden dolayı çıkamıyorsun.

    sen istediğin kadar iste güzel bir yumurta yemeyi, kollektif olarak bi talep oluşmadığı için ‘özel çelik kapta, tıpkı hiç kırılmamış yumurta gibi pişirilen rafadan yumurtayı’ yiyemiyorsun.

    toplum seni ve hayatını belki fark etmediğin kadar çok yönlendiriyor.
hesabın var mı? giriş yap