• fransız sinemasının şaheserlerinden biridir.ayrıca katoliklik üzerine çekilmiş belki de en güzel filmdir.
    rohmer üstadın ahlaki hikayelerinin bu üçüncü bölümü kanımca kadın-erkek ilişkileri ve hristiyanlık üzerine yazılmış bir 19. yüzyıl romanı nefasetindedir,ama 1960'larda geçer.
    (françoise fabian ile marie christine barrault da 60'ların fransasındaki kadınlar bu kadar mı güzeldi dedirtir filmi izleyenlere.)
    filmdeki başkarakter jean louis trintignant 'ın oynadığı jean louis karakteri,hayat konusunda kafasında soru işaretleri olan,hafiften depresif bir katolik mühendisi oynar,diğer başkarakter ise filmde oynamamasına rağmen her üç cümleden birinde adı geçen blaise pascaldır.dönemin klasiği olarak bir de komünist ahbap var ki onu da antoine vitez oynamakta,bol bol tanrı,peygamber,katoliklik,jansencilik sohbeti tabii.
    ve jean louis'nin kadınlarla olan ilişkileri de kendine has bir ritmi olan bu dingin filmin temel olay örgüsünü oluşturuyor.
    filmlere dair yazılmış yazıların hası spoiler vermeyenidir felsefesinden hareketle yazıyı burada kesiyor,avrupa sineması denen (ki pek doğru bir tabir değildir bu satırların yazarına göre) deryaya dalmak isteyen herkesin bu filmi mutlaka görmesini tavsiye ediyorum,ayrıca dvd'si de orta dünyada mevcut...
  • rohmer'in "6 ahlak hikayesi"'nin üçüncüsü. maud karakterini oynayan hanım taş gibi. sarışın hanım da ayrıca güzel. mühendis, doktor, felsefeci bir odada oturup konuşuyorlar, bunlar aynı zamanda katolik, kadın ve ateist'ler. mühendis başta kendisini iyi savunsa da sonra gardı düşüyor, sahtekarlığı açığa çıkıyor. le genou de claire deki gibi kadın bizim katolik mühendise ders veriyor diyebiliriz. güzel bitiyor, fin yazıyor ve film siyah beyaz.
  • ...
    vidal’in marxizme sığınışı gibi jean-louis de ‘saf aşk’a sığınmıştır. aşk, özgür aşkın yerini alır, françoise da maud’nun. françoise ‘ahlak’lı kahramanımızın tercih etmesi gereken kişidir ama “temiz” midir? jean-louis’nin başından beri takıntılı olduğu şey ne aşktır ne de françoise, o bir katolik olarak ahlakın anahtarını kovalar. yine de jean-louis’nin filmin sonundaki itirafı bu formüle edilmiş ahlakın gereğidir denebilir ama paçaları modern hayatın çamuruna değmiştir bir kere, itiraf bir yalan-itirafa dönüşür, kahramanımız idealize dünyasından intikamını alır. rohmer burada küçük bir hinlik yaparak ahlakın izafiyeti üzerine bir şeyler söylemek ister. ma nuit chez maud bu yanıyla da diğer ahlaki öykülerden ayrılarak ketum bir author olan rohmer’le ilgili bize tüyo verir.
    ...

    devamı ekşi sinema'da: http://eksisinema.com/…-oykuleri-ma-nuit-chez-maud/
  • minimum spoiler ile anlatılacak olursa: eninde sonunda kendi kriterlerine uygun olarak aradığı kadınla hayat kuran katolik bir adamın, inanç anlamında tam tersi olan eski dostu ve onun kadın arkadaşını anlatan bir film. bu dört karakter dışında pascal da önemli bir noktada bulunuyor. nitekim filmdeki karakterlerin medeni şekilde münazara yaptıkları sahnelerin bütünü inanç, ilişkiler ve pascal üçlemesinin kesişim noktasıdır. söylemeden geçemiyorum: filme adını veren maud şahane derecede alımlı ve zeki bir kadın hakikaten. neyse, devam edelim: avrupa sineması genel kriterlerine uygun şekilde bu film de neticeyi izleyiciye bırakıyor. bir mutlak doğruyu sunmuyor ama her iki taraf da (katolik ile inançsız) kendi hayatlarını idame ettirmeye devam ettirmekte.
  • maksimum dinsel sınırlandırılışına rağmen koyu bir katolik tarafından yine de tanrısal merhametin izlerinin sürüldüğü en azından yoldan çıkmanın cazibesine kapılmaya cevaz veren filmdir. her şeye rağmen dönemin ruhuna uygun olarak birey ve insan ezdirilmemiş görünmektedir. olasılık hesapları ise inanmak için pascal'ın müthiş göndermeleri ile doludur.
  • tövbe etmiş, püriten bir adamın baştan çıkarılmayla mücadele etmeye çalıştığı film.

    --- spoiler ---

    jean-louis'nin prensipleri inancın ve aşkın önüne geçmiş durumda. fransa'ya dönüp kırsalda yeni bir hayat kurmaya çalışır. eskinin günahlarını geride bıraktığını sanar ve tövbe eder. hayatını prensipler üzerine kurmuştur. ne kadar varsa, o kadar da sınır vardır. ne kadar sınır varsa, o kadar da bu sınırı aşma arzusu vardır.

    jean-louis, maud'un kendisini baştan çıkarmasına izin verir. zoru oynamaya çalışsa da oynadığı bir oyundur aslında ve en sonunda maud, o yataktan çıkmasa jean prensiplerini yıkmaya hazırdır.

    françoise'ın evine gitmeden önce maud'a delice aşık olduğunu düşündüm ancak maud'un tam tersi iffetli görünen ve baştan çıkarmayla hiçbir alakası olmayan françoise'a da yakınlaşmaya çalıştı jean.

    hiç kimseyle tek gecede yatmadığını söyleyerek övünen jean iki gün içinde iki kadınla yatmaya çalıştı. etrafımıza çizdiğimiz sınırların genişliği hayattaki tutarsızlığımı belirliyor. sınırı dar bir bölgeye çizersen, o kadar sınır aşımı yapıyorsun.

    --- spoiler ---
  • ne istediğini bilen ama çelişkilerle dolu katolik bir adamla açık sözlü ateist bir kadının geçirdikleri yaklaşık 24 saat. oyunculuklar ve senaryo çok iyi, fransız sinemasının 60’lı yıllarda ne kadar başarılı olduğunu hatırlatır. bu dönem filmlerini ve uzun diyaloglarla karakterlerin (belki de kendimizi) sorgulandığı sahnelerin büyük yer tuttuğu filmleri sevenler için ideal.--- spoiler ---

    aslında film iki gece; jean-louis bir gecesini ateist maud çıplakken onun yatağında, diğer gecesini ise kendi kalıplarına uyan katolik sarışın françoise’in kaldığı öğrenci evinin bir odasında geçiriyor. filmde bize gösterilen bu iki farklı duruma karşın maud alabildiğine açık sözlü ve dürüst; françoise’nın ise inandıklarından farklı bir geçmişi gizlediğini görebiliyoruz. bu da inanç/ahlak kavramını yeniden sorgulamamızı sağlıyor. sonunda bunu jean-louis de anlıyor ama yokmuş gibi davranmak belki françoise’yı gerçekten sevdiğinden belki de inandıklarını gölgelememek için işine geliyor.
    --- spoiler ---
  • fareler ve insanlar.ı okutmuşlardı yıllar önce fakülteye girişte..
    neden öldürdü lenny.i diye tartışıp durmuştuk..

    şimdi de klasik ama olağanüstü güzellikteki kadınların yer aldığı bir fransız filminin sonunu tartışıyorum kafamda..

    konu az çok belli..zaten izledikten sonra okunan bir mecra olduğu için burası da..sona gelmekte sakınca yok..

    neden beş yıl sonraki plaj sahnesinde jean louise.hem eşinden hem de maud.dan gerçeği(iki kadının nereden tanıştıkları gerçeğini) öğrenmek istemedi.?

    bilemiyorum..

    ama ben olsam üstüne gider,öğrenirdim..gerçek aşk,ne olursa olsun bunu bilmek isterdi..

    bilmeden sahte yaşamlar üzerine bir gelecek kurdu filmdekiler..

    her şey şahaneydi filmde..

    izleyenin ruhunda kalan , kahramanların yaşadığı sahteliğin ruhumuzda bıraktığı burukluk bile..
  • 1969 yılında çekilmiş bir film yani 50 senede değişen sadece teknoloji insan yine aynı..
    tesadüf oldu bu film çok güzel bir filmmiş...
    ilginç bir sohbeti izlemek en az sohbet etmiş kadar tatmin eder insanı.
    4 farklı insan 3-4 mekan din aşk erdem gibi konuların üzerinde uzun uzun diyaloglar
    tek sorun şu çok sigara içeceksiniz zira karekterler bol bol sigara içiyor
  • olasılık, matematik, pascal, marx, din, ahlak, ilişkiler, evlilik, arkadaşlık gibi çok çeşitli konulara değinen, her söylenene (elbette) katılmasam da, çok "kaliteli" diyaloglara sahip olmakla beraber akıcı bir anlatımı olan çok iyi bir film. 60'lı yılların fransa'sında çekilmiş olsa da, eskimeyecek nitelikte

    --- spoiler ---
    +buraya sık sık gelir misin?
    -çok nadir. ya sen?
    +buraya ilk kez girdim.
    -ama yolumuz burada kesişiyor. ne kadar tuhaf.
    +bence tam tersi. normalde bizim yollarımız hiç kesişmez. bu nedenle de yollarımızın sıra dışı bir şekilde kesişmesi gerekirdi.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap