• mankurt ve mankurtlaşma deyimini literatürümüze kazandıran kişi yirminci yüz yılın en büyük romancılarından biri olan kırgız türk’ü cengiz aytmatov’dur. cengiz aytmatov’un türkiye türkçesine “gün uzar yüzyıl olur” adıyla çevrilen romanında yer verdiği bir kırgız efsanesinde geçer bu deyim. “nayman ana” söylencesine göre, kırgızların komşusu ve can düşmanı olan juan-juanlar son derece gaddar ve acımasızdırlar. fırsat buldukları zaman komşu kabile ve oymaklara baskınlarda bulunurlar; yakıp yıkarlar, ne bulurlarsa yağmalarlar ve alıp götürdükleri genç tutsakları da mankurtlaştırarak ölünceye kadar kendilerine köle yaparlar. genç bir tutsağın önce diri diri kafa derisini yüzerler, sonra yaş bir manda derisini kafasına sıkıca sarıp günlerce güneşte bırakırlar. manda derisi kurudukça kafayı sıkar ve genç tutsağın beyni zedelenip en sonunda hiçbir şey hatırlayamaz hale gelir. kimdir, nedir, necidir, nereden gelmiştir? bu soruların hiçbirinin cevabını veremez. bu hale gelmiş kişi artık bir mankurt olmuştur ve serbest bırakılsa bile kaçıp gidebileceği hiçbir yer yoktur. öyle biri ölünceye kadar juan-juanların gönüllü kölesi olarak kalmaya mahkumdur. işte juan-juanlar nayman ananın da yetişkin bir oğlunu tutsak edip götürmüşler ve onu da bir mankurt haline getirmişlerdir. ama oğlundan bir türlü vazgeçmeyen ve onu bulup geri getirmeye kararlı olan nayman ana, araya taraya juan-juanların develerini gütmekle görevlendirdikleri oğlunun izini bulur ve gizlice onun bulunduğu yere kadar sokularak karşısına çıkar. ne var ki oğlu kendisini tanımamaktadır. kendi adını dahi bilmemektedir. nayman ana ısrarla oğluna kendisini tanıtmaya çalışır. ona adını, kendi adını, babasının adını boş yere tekrarlayıp durur. ama oğlu geçmişine ilişkin en ufak bir şey hatırlayamamaktadır. birkaç gün daha oğluna geçmişini hatırlatmak için yanına kadar sokulan nayman ananın her seferinde oğluna söylediği şudur:”senin atan (baban) dönenbay. sen dönenbay’ın oğlusun!”

    fakat birgün oğlunun efendisi olan juan-juanlar durumdan işkillenirler ve köleye karşısına çıkacak yabancı her kim olursa olsun onu oklayıp öldürmesi buyruğunu verirler. köle elbette bu emre itaat edecektir. nitekim nayman ana son bir kez daha karşısına çıktığında oğlunun elindeki yay ve oku kendisine doğru yönelttiğini görür ve bu onu son görüşü olur. köle efendilerinin buyruğunu yerine getirmekte bir an bile duraksamamış ve okunu annesinin kalbine saplamıştır. söylenceye göre zavallı nayman ananın ruhu bir kuş olur ve sürekli olarak juan-juanların mankurtlaştırdığı biricik oğlunun başının üstünde durmadan döner. dönerken de sürekli olarak “senin atan dönenbay! senin atan dönenbay! dönenbay” diye tekrarlayıp durur. bundan ötürü o kuşun adına “dönenbay” kuşu demişlerdir…

    söylence budur. cengiz aytmatov bu söylenceyi, romanına sovyetler birliğinde rejimin komünist ideolojiyi bir manda derisi gibi kafalarını sarıp beyinlerini dumura uğrattığı; ulusuna, halkına ve kendisine yabancılaştırdığı, adlarına aparatçik de denilen otomat haline gelmiş komünist partili bürokratları anlatmak için koymuştur. gerçekten de yabancılaşma, yabancılaştırma ve bunun hemen ardından gelen köleleştirme olgusunu bu derece mükemmel bir biçimde anlatabilecek başka bir örnek bulunamazdı. bu örneğin, insanı kendi özüne yabancılaştıran bütün rejimler ve bütün ideolojiler ile bunların uygulamaları için de aynı ölçüde açıklayıcı olduğunda hiç kuşku yoktur.
  • mankurt
    aytmatov'un bir kırgız efsanesinden esinlenerek yazdığı "gün uzar yüzyıl olur" adlı romanında ortaya attığı bütün dünya dillerine geçmiş süzcük.
    romanda, kafaları traşlanarak deve derisinden yapılmış bir başlık geçirilen insanlar güneşte bırakılırlar. zamanla kuruyan deve derisi kafaya sıkıca yapışır. bu arada yeniden uzayan saçlar çıkacak yer bulamazlar ve kafanın içine (beyine) doğru uzarlar. kişi, zamanla hafızasını kaybederek yaşayan bir robota dönüşür.
    anadolu'da aynı kelime mankafa olarak kullanılır.
    (bkz: mankurtizm)
    (bkz: mankurt efsanesi)
    (bkz: cengiz aytmatov)
    (bkz: mankafa)
  • mankurt kelimesini cengiz aytmatov tarihteki belki de en barbar turk kavmi olan avarlarin kendilerine zombi misali robotlar yapmasindan almi$tir.
  • (bkz: fethullahçı)
  • (bkz: şakirt)
  • kırgız efsanesidir.
    efsaneye göre düşmanlar ele geçirdikleri köleleri başına taze deve derisinden bir başlığı zorla geçiriyorlar. kızgın güneşte kızan deri, büzüldükçe kafayı sıkıştırıyor, beyin zedeleniyor .köle, sahibinden başka hiç kimseyi tanımıyor ve sadece ona itaat ediyor.
    (bkz: mankurt)
  • türk bayrağı’nın yakılmasını, göklerden/direklerden indirilmesini protesto ettin mi?
    hayır!..
    türk kimliğinin-kavramının anayasa’dan çıkarılmak istenmesini protesto ettin mi?
    hayır!..
    devlet nişanından, devlet kurumlarından türkiye cumhuriyeti ibaresi kaldırılmasını protesto ettin mi?
    hayır!..
    andımızın kaldırılmasını protesto ettin mi?
    hayır!..
    atatürk heykellerinin parçalanmasını protesto ettin mi?
    hayır!..
    23 nisan, 19 mayıs milli bayramlarının kaldırılmasını protesto ettin mi?
    hayır!..
    bu ülkenin parsel parsel özelleştirme adı altında satılmasını protesto ettin mi?
    hayır!..
    soma katliamını protesto ettin mi?
    hayır!..
    doğa katliamlarını protesto ettin mi?
    hayır!…
    kaçak sarayı protesto ettin mi?
    hayır!..
    kuzey ırak’ta türkmenlerin katledilmesini protesto ettin mi?
    hayır!..
    süleyman şah türbesi’nden kaçılmasını protesto ettin mi?
    hayır!..
    ülkenin parçalanma projelerini protesto ettin mi?
    hayır!…
    peki neyi protesto ettin?
    sadece… bu ülkenin yüz akı sanatçısı bedri baykam‘ı protesto ettin..!
    beyoğlu piramid sanat galerisi’nde almanya, fransa, japonya ve abd’den sanatçıların eserlerinin de yer aldığı “çırılçıplak” başlıklı sergiyi “ahlaki değerlere” aykırı bulup taksim‘e sokağa çıktın!
    “bizler; türk milliyetçileri, türk islam ülkücüleri, türk milletinin ahlak değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz.”
    demek:
    türk kavramının yok edilmesi, türk bayrağının yakılması, atatürk heykelinin parçalanması, andımız’ın- ulusal bayramlarımızın kaldırılması, “ahlaki değerlere” uygunmuş ki sesin çıkmadı!..
    ey benim mhp’li kardeşim…
    türklüğü sadece “bacak arasına” indirgediğinin farkında değil misin!..
    bak sana ne anlatacağım..?

    kimin ahlakı?

    bu yazacaklarımı mhp’nin “parti okulu“nda bulamazsın.
    unutturdular sana çünkü…
    gagavuz türk‘ü, hıristiyan’dır.
    yunanistan’daki karaman türk’ü de, hıristiyan’dır.
    karaim ya da hazar türk’ü, yahudi‘dir…
    altaylar, tengrici’dir.
    saha-yakut türkleri şaman‘dır.
    uygur türk‘ünün kimi budist’tir.
    azeri türk’ü ya da iran türk’ü şii‘dir.
    anadolu türkmen‘i alevi’dir.
    ne sandın?
    “türk milliyetçisi” denilince aklına sadece müslüman sünni mi geliyor?
    “türk milliyetçiyiz” diyerek kimin ahlakını kime dayatıyorsun?
    bak kardeşim!
    dünyada ilk “türk derneği”, macaristan-budapeşte’de 1908 yılında açıldı. üniversitelerde ilk türkoloji kürsüsü 1870 yılında budapeşte’de kuruldu.
    macar türklerini bilir misin? turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?
    bugün…sadece devlet bahçeli‘yi bilmekle olmaz gabor vona‘yı da bileceksin!
    hâlâ necip fazıl mı okuyorsun; oysa attila jozsef‘i okumalısın!
    hadi yusuf akçura’yı, sultan galiyev’i bildiğini düşüneyim; turar rıskulov‘u ya da ethem nejat‘ı bilir misin?
    sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordun mu?
    tarihindeki türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapatilizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?
    evet sen kardeşim!..
    “türk milliyetçileri” adını kullanarak kimin ahlakını dayatıyorsun?
    kızma bana…
    bak sana bir türk efsanesini hatırlatayım.

    aytmatov uyarısı

    cengiz aytmatov’u bilirsin.
    kırgız türk’ü…
    türk birliğinin yılmaz savunucusu.
    dünya edebiyatına armağan ettiğimiz lenin ödüllü usta bir kalem…
    1980 yılında yazdığı bir romanı var: “gün olur asra bedel”
    okudun mu? kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır. bunu türk “mankurt efsanesi”ne dayandırır. şöyle….
    juan-juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş..!
    bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde bak ne yaparlar:
    - tutsak kişinin saçları iyice kazınıyor,
    - kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçiriliyor,
    - tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanıyor,
    - yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılıyor,
    - sıcağın etkisiyle deve derisi büzülüyor ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırıyor,
    - deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlıyor,
    - fakat, deri kafaya o kadar yapışıyor ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşiyor ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemiyor,
    - bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlıyor,
    - sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak büyük acılar çekiyor,
    - beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölüyor,
    - sağ kalan tutsak zamanla kendine geliyor; yiyip içerek gücünü toparlıyor.
    - ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olmuştur. artık hafızası yoktur…
    kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale geliyor.
    düşünememektedir…
    insan olduğunun farkında değildir. ağzı vardır, dili yoktur; kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece.
    bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle…
    evet… mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir…
    hikaye budur…
    akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır.
    anadolu’da “mankafa” derler!..
    kimbilir…
    belki de…
    cengiz aytmatov “bozkurtları” uyarmak istemektedir…
    anlayana…
    bir kardeş mektubudur bu…
  • orta asya halkları arasında yaygın olan bu terim, hastalık, zehirlenme, psikolojik şoklar gibi çeşitli nedenlerden dolayı bellek yitimine /amnezi/ uğrayıp, geçmiş olayları anımsamayan insan yaratıklarını betimler.
    terim esas olarak, ‘kendi uruk /soy/ ile köklerini unutan insan’ anlamına gelir. geldiği soy ve köklerini unutan birinden, etnik, kabul edilen genel insani etik ilke ve norm anlayışlarına uyması beklenilemez.
    mankurtlar, kendi benzerilerini yaratıp, normal insanları mankurtlara dönüştürmeye çalışmaları ile de tehlikelidir.
    günümüzde, ‘mankurt’ ve ‘mankurtizasyon’ terimleri nsanların silikleştirilmesi, totalitarizmi ve kitlelerin lider iradesine düşünmeksizin boyun eğmesi- kısacası, sürü zihniyetini ifade etmek için de kullanıldığı söylenir
  • zulfu livanelinin kardesimin hikayesi kitabinda karsilastigim, insanoglunun vahseti karsisinda dilimin tutuldugu, midemin bulandigi kavramdir. bu kadar vahsi olabilmeyi anlayamiyor ve kahroluyorum. ne kotuyuz lan biz, nasil yaratilmisiz, bu igrenc iskence yontemleri hangi anne babalarin yetistirdigi insanlardan cikiyor? benim aklim almiyor. cidden.
  • sözcük, sosyal kimlik değiştirme (asimilasyon) ve öz kültürüne yabancılaşma anlamında kullanılan, sosyal-psikoloji literatüründe yer almıştır.
hesabın var mı? giriş yap