• bahsi edilen "at last being an economist makes sense" $eklindeki mail frw fıkrasının can alıcı kısmında brand recognition demektedir; marka olmakla bahsedilmek istenen budur, evet.
    bahsedilmeyen digeri icin: (bkz: public relations)
  • son donemde $arkici takiminin pek ragbet ettigi eylem.
  • - geldim abi buyur markaları... 30 milyonluk değmi?
    - ah be abicim yaa bi marka getir dedik, marka oldun valla az daha kapatıyodum kepengi valla... neyse bırak çayları da içip öyle gidelim.
  • (bkz: marko pasa)
  • reklam ajanslarını zengin etmek.
  • türkiyedeki üretici firmalar tarafından genelde oldukça hafife alınan kavram. bir çokları için; belli bir ürün gamı üzerine aynı etiketi vurup üretim yapmaktan ibaret olan dahiyane bir ticari yöntem. bunlara marka kimliğinden, imajından, pazarlama stratejisinden, dağıtım kanallarından, hedef pazarından vs. bahsettiğinizde yüzünüze bön bön bakarlar. hatta, sadece bir ismi tescil ettirdi diye marka olduğunu zanneden insanlarla da tanışmıştır bu fakir.
  • marka olmak bugünden yarina $ak diye olacak is degildir. bugün ben bir markaysam bunun 20 yillik bekraundu vardir. ortaya koydugum emegin, eforun, kabiliyetin bi füzyonudur. secilmis insan olmanin elitesini halktan kopmamisligin tevazusuyla ayni potada eritebilmis bi insanim ben. marka olmak, marka olmakla da bitmez. bir de marka kalabilmek lazimdir ki o cok yipratmistir beni. bir kere marka oldunuzmu bir daha arkada olamazsiniz. hep önde duracaksiniz artik.

    misal gecen trende birinci sinif kompartimanda oturmus elimdeki nesriyati (financial times) okuyorum. bu sirada da karsimda halktan bir bayan oturuyor ama kendisinin elbette hic farkinda degilim, cünkü tam o sirada cok yakin arkadasim olan büyük bir ekonomistin (amartya sen) finans konusundaki analizlerini okuyorum. bu sirada karsimda oturan bayan "afedersiniz" diyerek ceketimin (vakko) kolunu cekistirdi. sasirmis bi vaziyette gözlüklerimin (armani) üstünden bu hos ve cüretkar bayana baktim. "pardon" dedi, "bulmaca cözücem de, bi kaleminiz var mi acaba"? baktim elinde ucuz bir türk gazetesi (reklam olmasin), gercekten de hafta sonu ekindeki bulmacayla ugrasiyor. kibarca gülümseyip gömlegimin (sarar) cebinden ünlü bir yazar arkadasimin (umberto eco) hediye etmis oldugu kalemi (rotring, 0.5) cikarip kendisine uzattim. olmayan fransiz aksaniyla "merci" dedi ve mecmuasina daldi. bu arada benim dikkatim dagilmisti, uzun süredir reiki yapmaya firsat bulamadigim icin zengin hastaligi dikkat daginikligi bas göstermisti bende. benim gibi mesgul insanlar icin kacinilmazdir bu. marka olmanin bedelidir. bu arada camdan disari bakarken henüz satmis oldugum arabamin (aston martin) trenimizle yarisircasina geldigini fark ettim. yeni sahibi (ali kirca) ne kadar da hor kullanmisti kizimi. kim bilir ne haltlar karistirdilar icinde... derken coktan unutmus oldugum az önceki bayan tekrar girdi yasam alanima. bana dogru uzanirken ayakkabima (kinetix) basmisti üstelik. yillarca hindistan'da almis oldugum budist ögretiler sayesinde öfkemi bastirmayi becerdim ve "buyrun" diyerek dikkatimi actim kendisine. yine zorlama fransizca aksaniyla "pardon" dedi "bulmaca cözüyordum da bi yerde takildim. erkegin degismez aksesuari, soldan saga bes harf". yine bu densizligi karsisindaki hayretimi gizleyerek zoraki gülümsedim. bu gereksiz diyalogu fazla uzatmamak icin "tarak" diye de yanitladim sorusunu. bayanin yüzüne muzip bi gülümseme yayildi. "ah" dedi sonra "yanilmisim o zaman. silginiz var mi acaba, bas harfini düzeltmem lazim da". o anda soke olmus fakat bayanin derdini de anlamistim. hicbi renk vermeden egilip cantamdan (gucci) ugurlu silgimi (pelikan, yesil) cikardim ve kendisine uzattim. silgiyi alirken elime dokundu ve seytani bi bakisla "merci" dedi tekrar. bakislari bana eski ciktigimi (demi moore) hatirlatmisti. cok sancili bi sekilde ayrilmistik. bu hatiralarin da etkisiyle karsimdaki bayanla hicbir münasebete girmemeye karar verdim ve saatime (casio, hesap makineli) baktim. varmamiza 13 dakka kalmisti. bayandan kalemimi silgimi isteyerek yerimden kalktim. fakat bayan cesur oldugu kadar israrciydi da. tam kompartimandan cikarken "telefonuzu alabilir miyim" dedi. ben de cebimden yeni almis oldugum cep telefonumu (nokia 7260) cikardim ve kendisine verdim. "al senin olsun" diyerek onun o muzip gülümsemesini caldim. kartimi icinden cikarmis oldugumu bilmiyordu o tabi henüz. sonra da arkami dönerek günbatimina dogru büyüyerek ilerleyen bi gölge oldum...
hesabın var mı? giriş yap