• ihtiyacı olan.
    olmaktan çok korkuyoruz ya, kimseye muhtaç olmamak üzerine kurulu tüm hayatımız hani, ama bize esas koyan muhtaç olunmayan olmak olabilir mi ki acaba?
    ihtiyaç duyulmayan.
    aha gereksiz ayma anları.
    muhtaç olmaktan daha beter ihtiyaç duyulmayan olmak sanki.
    muhtaçken dahi bir bağın var hayatla, hala yaşamanın peşindesin.
    ihtiyaç duyulmayan olmak fena, artık sesini duyurmanın bile peşinde değilsin.
    muhtaç olmak daha evla sanki muhtaç olunmayan, ihtiyaç duyulmayan olmaktan.
    hıçkırık tuttu.
    öperim yanaklarınızdan.
  • bu kelimeyi şarkı içinde en güzel kullanan sanatçı ilhan iremdir.

    --- spoiler ---

    sana nasıl muhtacım, anlatsam gelir misin?
    anlatayım bir dinle yine de sen bilirsin..
    sahillere dalgalar, dalgalara rüzgarlar,
    rüzgarlara bulutlar muhtaç
    ben sana muhtacım, ben sana susamışım,
    yine de sen bilirsin..
    yine de sen bilirsin
    şöyle bir düşün sevgilim, senin için ben neyim?
    benim için herşeysin, yine de sen bilirsin..
    bulutlara yağmurlar, yağmurlara topraklar,
    topraklara ağaçlar muhtaç
    ben sana muhtacım, ben sana susamışım,
    yine de sen bilirsin..
    yine de sen bilirsin
    gel de yaşansın şarkılar, uzak olsun uzaklıklar
    yalnız kalsın yalnızlıklar, yine de sen bilirsin..
    ağaçlara çiçekler, çiçeklere mevsimler,
    mevsimlere zamanlar muhtaç
    ben sana muhtacım, ben sana susamışım,
    yine de sen bilirsin..
    yine de sen bilirsin
    sahillere dalgalar, dalgalara rüzgarlar,
    rüzgarlara bulutlar muhtaç
    bulutlara yağmurlar, yağmurlara topraklar,
    topraklara ağaçlar muhtaç
    ağaçlara çiçekler, çiçeklere mevsimler,
    mevsimlere zamanlar muhtaç
    ben sana muhtacım, ben sana susamışım,
    yine de sen bilirsin..
    yine de sen bilirsin
    ben sana muhtacım, ben sana susamışım,
    yine de sen bilirsin..
    sen bilirsin

    --- spoiler ---
  • yaşabilmem için onun varlığına muhtaç olduğumu o hareketsizce uyurken farkına varmıştım. onun varlığı benim yaşama nedenimdi. onsuz yaşayamamaktan kastım, kelime anlamının dışında bir ölüm yaşamaktı. bitkisel yaşam gibi. o yokken, buzul çağını yaşardı hayatım, o geldiğinde ise, mevsim normallerine dönerdi sıcaklıklarım.
  • hic de oyle abarti bir yalvarma, yakarma, ay aman bir yerlerde surunme, bir eziklik vesaire icermeyen, gundelik hayatimizda surekli icinde var oldugumuz durum.

    neden ifade etmekten bu kadar korkan suruyle ezik var iste asil onu bilmiyorum ben.
  • ba$ka bir $ansi kalmayacak derecede, ve super aciz bir $ekilde ihtiyac sahibi olma durumu.
  • yalvaran, sahip olmak adına kırılan * bir statüde olmak.
  • muhtaç, neden muhtaçtır?

    zihinsel ve bedensel engellileri hemen bir kenara ayırıyorum.

    benim sözüm, katır gibi sağlam olduğu halde muhtacım diyenlere.

    muhtaç duruma düşmek için sayısız sebepler olabilir. ailesi okutmamıştır, yahut geçerli bir zanaat sahibi olmasına olanak sağlanmamıştır, küçük yaşta öksüz ve/veya yetim kalıp elinden tutan olmamıştır gibi...

    bunlar makul mantıklı sebepler gibi görünse de yeterli sebepler değildir.

    muhtaçlığın başlıca iki sebebi vardır ki bunların birincisi "tembellik" tir.

    hatırlayın ne şartlarda okuduğunuzu yahut bir sanat sahibi olduğunuzu.
    erkenden kalkmalar, kış kıyamette veya aşırı sıcaklarda okul yoluna, sanat öğreneceğiniz iş yoluna düşmeler... bir meslek sahibi olabilmek için zihni ve bedeni varınızı yoğunuzu ortaya koyup her türlü güçlüğe göğüs germeler...
    esnaflık tercih etmişseniz erkenden kepenk açıp temizliğini yapmalar, tertibini düzenini almalar...

    çiftçi besici iseniz erkenden tarlanın ahırın yolunu tutmalar...

    burada bir anımı nakletmeden geçemeyeceğim:

    yeni teğmen çıktım, erzincan'a gittim.
    çavuşun biri bana bakıp bakıp gülümsüyor bir anlam veremiyorum, sinirime de dokunuyor ama bişey demiyorum. bismillah elimizden bi kaza çıkacak...

    bir gece nöbetimde çıktı geldi, "beni tanımadın mı komutanım?" dedi.
    tanımamıştım, kendini tanıttı:
    "ben apo...ortaokuldan sıra arkadaşın apo..."
    vay apo senmisin dedim sarıldık öpüştük oturttum sohbet ettik.

    o zamanlar haylaz bir öğrenci idi, okula deftersiz kitapsız gelir azar işitirdi, sigara içer, çoğu zaman okulu kırardı.
    bir boks karete klübüne yazılmıştı oraya devam ederdi.
    biraz öğrendiği boks ile ona buna posta koyardı.

    askere gelmeden önce pavyona düşmüş ama devam etmek istemiyormuş, babası ile arası kötüymüş tarla marla hak getire... terhisten sonra ne yapacağını bilmiyormuş falan.

    sanırım neyi vurgulamak istediğimi anladınız.

    biz enayi mi idik de, dizimizi kırıp oturduk dersimizi belledik, bir gün okulu kırmadık.
    binbir imtihanda ter döktük.
    hele askeri okullar bambaşka bir alemdi, katı disiplin, askerlik ve çok sıkı eğitim öğretim hepsi bir arada...
    bazıları dayanamadı çıktılar. kalanlar enayi miydi?

    muhtaçlığın birinci sebebi kişilerin kendi tembelliği haylazlığı sorumsuzluğu umursamazlığıdır dedik, anlattık, ikinci sebebe geldik.

    ikinci sebep devletin vatandaşlarına yeterli imkânlar ve fırsat eşitliği sağlamamasıdır.

    sosyal devlet demek, yardıma muhtaç yığınlar yaratıp, bu yığınları yardım ile geçinebilecek hale getirmek demek değildir.

    sosyal devlet, en ücra yerlere hizmet götürüp bedava tahsil yapabilme, sanat öğrenebilme imkânı sağlamak demektir. bu gözler neler gördü neler. güneydoğu bölgesi diyeceğim ve susacağım. şimdilerde biraz daha iyi durum, fakat aynı şeyleri şehirden uzak köyler ve kasabalar icin hala geçerli.
    marifet mezralara bile cami yapmak değil okul yapmaktır.
    ibadet evde de yapılır ama ilim yalnızca okulda öğrenilir.

    kendisini hiç sevmem ama ibrahim tatlıses'in bir lâfı vardı:
    doğduğum yerde oksford vardı da okumadık mı dedi.

    tabii önce okuma imkânın olan okulları bitireydin de oksford'a sonra sıra geleydi diyebiliriz ibrahim'e ama haklı olduğu taraf da yok değil.

    sosyal devlet iş imkânları yaratır, işsizler ordusu yaratmaz.
    iş imkânı yaratmak için de akıllı devlet adamlığı gerekir.
    israftan kaçınan, betona değil üretim tesislerine yatırım yapan, mevcut fabrikaları tesisleri satmak yerine bunlara yenilerini ekleyen devlet adamlığı gerekir.

    geçmişte bir maliye bakanı'nın dediği gibi "babalar gibi satarak" bir yere varılmaz, "analar gibi üreterek" bir yere varılır.

    uzun lâfın kısası, muhtaçlığın ilk sebebi kişinin kendisi ise, ikinci sebebi devletin kötü yönetilmesidir.

    devleti yönetenler belki de muhtaç yığınlar yaratarak iktidarlarını bunlar sayesinde sürdürmek istiyor olabilirler.

    ancak allah herkese bir akıl fikir vermiş, tembellik ihmallik etmeyip bu aklı doğru kullanırsak belki zengin olamayız ama muhtaç da olmayız.

    şimdi ayaküstü yine düşündüm.
    "sigara içene yardım caiz mi?
    en sonunda caiz değil dedim.

    efendim yardım yardımdır, nereye harcandığı yardım yapanı ilgilendirmez diye düşünürken, yardım yapacağımız kişilerden temiz kâğıdı mı istensin diye aklımda geçmiyor değil.

    sigara içenleri bir çukura doldurup üstünü kapatalım bari iş çözülür...

    zaten böyle düşünenler konunun ana fikrini anlamamış olduklarını düşünüyorum.

    sigara içen kendi kazancıyla istediği kadar içsin kimseyi ilgilendirmez.
    ama senden benden devletten yardım bekleyerek içiyorsa bu da onların en doğal hakkıdır diyemeyiz herhalde değil mi?
  • iktisaden bir birey, yatalak kalsa ve buna rağmen kimseye muhtaç olmayacak maddi güçte ise, muhtaç değildir.
  • tayfa trio'nun, cs müzik medya etiketiyle yayınlanan tekli çalışması.

    söz & müzik: nejat özgür
    düzenleme: cihan aslan

    ud: erhan uslu
    kaval: serkan yıldırım
    gitar: kayhan özsoy
    bas: aşkın kaya
    çello: şenol arkun
    yaylılar: istanbul strings
    mix & mastering: mehmet uğur memiş

    aşır yılmaz imzalı klibi buradan izlemek mümkün.
  • 58. antalya altın portakal film festivali'nde finale kalmış belgesel film. gıda fiyatlarının tüm dünyada zıplamaya başlaması ile market bağımlılığımızı sorgulayan ve geleceğimize dair bir tahmin yürüten bir başyapıt gibi görünüyor.

    seyredilmeli...

    yönetmen ve senaryo: m. emre battal
hesabın var mı? giriş yap