• internetten bi haber köşe yazarı.
    güney doğuda çanak anten satışları sonrasında porno kanallar aracılığıyla ensestin yaygınlaştığını iddia eden, kürt sorununa "2 kişi dışkı yemiş, karşılığında toprak mı verelim" gibi lise terk zihniyetli bir insan.
    şuan ekmeğini yediği (aydınlık gazetesi) doğu perinçek'in şu fotoğrafını da eklemeden duramayacağım.
    http://www.habervaktim.com/d/other/11349222684.jpg

    bir tayyip karşıtı olarak yazıyorum, bu gibi kafa tasçı insanların engellenmesi asla sansür değildir. adamın fikirleri insanlık suçudur.
  • mustafa mutlu'nun sesinin kısılmasına, kaleminin kırılmasına neden olan yazı.

    "bir zamanlar en sıkı recep tayyip erdoğan muhalifi olan...

    ancak geçirdiği “ters evrim” sonucu “başbakan için ölürüm” deme noktasına gelen...

    ve bunun karşılığını da “başbakan’ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı” unvanıyla alan yiğit bulut (nam-ı diğer çakma yiğit), kadıköy’de bir trafik kazası yapmış...

    kullandığı lüks arabayla bir taksiye yandan çarpmış. taksideki bir yolcu baygınlık geçirmiş. yazılanlara göre bizim çakma yiğit arkadaş, o yolcuyu arabasına alıp polisin gelmesini falan beklemeden sırra kadem basmış...

    ‘alkollüydü’ iddiası!

    bu olayları gören vatandaşlardan biri de hemen tweet atmış, yiğit bulut’un aşırı derecede alkollü olduğunu, bu yüzden olay yerini terk ettiğini yazmış!

    sen misin yazan?

    yiğit arkadaş hemen yiğitliğini göstermiş ve bu iddianın “kendisini çekemeyenlerin komplosu” olduğunu öne sürmüş...

    aslında alkol muayenesinden falan kaçmamış... sadece olay daha büyümesin diye oradan ayrılmayı tercih etmiş... zaten kazada da kendisinin kusuru yokmuş... “suçlu” olan taksi sürücüsüymüş; onu da kaza yerindeki vatandaşların elinden kendisi kurtarmış... sonra da polise gitmiş, kanında da alkol falan bulunmamış...

    geçmiş olsun, ama!

    öncelikle kendisine “geçmiş olsun, allah daha beterinden korusun... mala gelen, cana gelmesin” demek isterim.

    iyi de arkadaş; trafik kanunu belli:

    sen, taksi sürücüsüyle “karşılıklı anlaştığınıza dair” bir “olay yeri tutanağı” tuttun mu?

    hayır...

    o zaman yapılacak şey belli:

    trafik polisinin gelmesini beklemek...

    bunu yaptın mı?

    hayır...

    olaydan saatler sonra gidip test yaptırmışsın; alkol çıkmamış...

    “bravo” mu diyeceğiz şimdi sana?

    içer misin, içmez misin; beni hiç mi hiç ilgilendirmez...

    zaten şimdiye kadar kimseye de “neden içki içiyorsun?” diye sormadım. sormam da...

    ama senin oradan “kaçman” beni fena halde rahatsız etti yiğit bey kardeşim.

    biliyorum; kesilecek ceza falan değildi umurunda olan... sonrasında yaşanacaklar ürküttü seni...

    biat ettiğin lider, senin içki içtiğini öğrenecekti ve bunca yıllık “yağlama yıkama” faaliyetlerin boşa gidecekti.

    ‘miş gibi’ yaşarsan...

    işte; “sana ait olmayan bir yaşam”ı savunursan...

    “olmadığın bir adam”ı oynamaya kalkarsan...

    yani, “miş gibi” yaşarsan...

    “miş” olursun, yiğit bey kardeşim; en ufak sorunda böyle paniklersin! pireyi deve hâline getirirsin!

    ne çare ki; böyle bir hayatı sen tercih ettin...

    senin olmayan bir “yol”da “kaçak yolculuk” yapıp göze girdin; müthiş paralar kazandın.

    allah daha çok versin de...

    bilmediğin bu yollarda kaza yapman doğaldır... işte böyle “bodoslama” bindirirsin!

    “sonra çıkıp da en azından ‘görgü tanıkları’nı suçlama” diyeceğim ama... başka çaren de yok ki!

    ha bu arada; seni azıcık tanıyan herkes bilir ki iyi içersin...

    yarasın!

    ama sen sen ol; alkollüyken araba kullanma. çünkü bu iktidar döneminde alkol, sadece kaza yaptırmıyor; koltuk da kaybettiriyor!
    olmaz ahmet!

    star’ın “sadece muhaliflere muhalefet etmekle görevli” yazarı ahmet kekeç, belediye müdahalesinden sonra yurt genelinde çığ gibi yayılan “merdiven boyama” kampanyalarına tepki göstermiş...

    “şimdi ben de elime fırça alıp anıtkabir’i boyasam olur mu?” diye sormuş...

    olmaz ahmet!

    biz merdivenleri “sevgiyle” boyuyoruz...

    oysa sen anıtkabir’de yatan atatürk’ü sevmiyorsun... eminim ki berbat edersin!"
    (mustafa mutlu-vatan)
  • yağcılık ve yalama konusunda bilgisizliği yüzünden vatan gazetesi'nden kovulmuş cahil yazar.

    onun çağdaşları sadece ''yağcılık'' ve ''yalama'' hakkında değil; ''dönme'' konusunda da çok bilgilidirler ki onlar bugün birilerinin danışmanlarıdırlar.
  • vatan gazetesi'deki köşesinde bedelli askerlik için internet üzerinden lobi yapan vatan evlatlarına aklınca ayar veren gazeteci. türk gençliğine hitaben:
    copy paste
    "madem "bedelli askerliği" böylesine yürekten savunuyorsunuz, neden gücünüzü internet dışında göstermiyorsunuz?örneğin meydanlara çıkıp, yasal bir miting yapmayı neden denemiyorsunuz?
    tabii, bunu yapamazsınız!çünkü yoldan geçenlerin size ne gözle bakacağını benden daha iyi bilirsiniz... ama internette efelenmek, bizi her gün mail bombardımanına tutmak kolay!çıkın meydanlara, isteğinizi medeni bir şekilde dile getirin..."
    demiş; pek bi pardon mustafa bey ama;
    "hani o meydanlara çıkın diye gazladığınız vatan evladı bakayaları inzibat alıp götürse.....
  • harika bir gazeteci olduğunu kanıtlayıp, ortada olmayan bir haberi, ortada olmayan bir kişi ve ortada olmayan bir acıyla köşesinden paylaşmıştır. eee gazetecilik de işte budur. aferin bravo. ulan cumhurbaşkanına çemkirmek için geldiğin oyunlara bak.bi araştırsaydın da rezil olmazdın. al işte iclal aydından ne farkın kaldı. sabah sabah güldüm ama.
  • kendisini yılmaz özdil'le kıyaslamak, daha önce hiç okumamış olmanın sonucudur sanırım; aklıma başka bir şey gelmedi. kimse kimseyi sevmek zorunda değil eyvallah da, bu adam derdini gayet güzel anlatabilen, okurlarına "gerzek" muamelesi yapmadan yazan bir adamdır. mantıklı eleştirilmesi daha hoş olur.
  • ileri demokrasinin son kurbanı. tayyip'in (hani bizim hacı usta var ya) hoşuna gitmeyen yazılar yazdığı için vatan gazetesinden kovulmuştur. artık alıştık zaten mustafa mutlu gibi saygın ve muhalif çizgisiyle tanınan gazetecilerin o sıfatsız yandaş ak medya gazetelerinden kovulmasına.

    son yazısında bizim hacı ustanın biricik tosunu, gözünün bebeği, jölelerin efendisi yiğit bulut hakkında bir yazı yazdığı için hacı usta tarafından ipi çekildi. halbuki bizim hacı ustayı halife ilan edip, biat etmeliydi, önünde diz çökmeliydi. anam babam sana feda olsun ya tayyibullah demeliydi mesela. çünkü bunları yazmak serbest, fakat eleştirmek yasak. :/
  • bugünkü yazısında, redhack'in ortaya çıkardığı yolsuzluklarla ilgili ''üniversitelere yönelik iddialar neden umursanmıyor'' gibi haklı bir soru soran gazeteci.

    --- spoiler ---

    bundan yedi buçuk yıl önce van yüzüncü yıl üniversitesi‘nde bir yolsuzluk iddiası patlak vermişti

    5 nisan 2005 günü rektör prof. dr. yücel aşkın, rektör yardımcısı prof. dr. ayşe yüksel, genel sekreter prof. dr. ışık tepe ve genel sekreter yardımcısı enver arpalı hakkında soruşturma başlatılmıştı. soruşturma kapsamında önce genel sekreter prof. dr. ışık tepe ile yardımcısı enver arpalı 11 temmuz 2005 günü ifadelerine başvurulmak üzere cumhuriyet savcılığı‘na çağırılmıştı. enver arpalı, sevkedildiği mahkeme tarafından ‘çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak, tehdit ve baskıyla ihaleye fesat karıştırmak, resmi evrakta sahtecilik’ suçlamasıyla tutuklanırken prof. dr. ışık tepe tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı...

    evli ve iki çocuk babası 58 yaşındaki enver arpalı, van m tipi kapalı cezaevi‘ne konuldu.

    rektör prof. dr. yücel aşkın da 14 ekim 2005 günü tutuklandı ve kendisinden önce tutuklanan enver arpalı ile biri polis memuru üç kamu görevlisiyle birlikte aynı koğuşa konuldu.

    ancak enver arpalı, kendisine yönelik iddiaların ağırlığına dayanamadı ve koğuştaki arkadaşlarına ‘çamaşır yıkayacağım’ diyerek girdiği banyoda kendisini astı.

    sonuçta da sanıkların suçsuzlukları anlaşıldı ama konu siyasileştirildi...

    hatta meclis‘e kadar taşındı...

    böylece o dönemde hükümetin üniversitelere yönelik politikalarını eleştiren bütün rektörler sindirilmiş oldu.

    ***

    bu olayı neden mi hatırlattım?

    redhack günlerdir yök‘ün internet sitesinden edindiği çok gizli belgeleri yayınlayıp duruyor...

    görüyoruz ki bazı üniversiteler gırtlaklarına kadar yolsuzluk iddialarına batmış vaziyette...

    haklarında onlarca yolsuzluk, usulsüzlük, haksızlık iddiası var ama yök bunlara cankurtaranlık yapmış; yargılanmalarına izin vermemiş.

    dün de ege üniversitesi’ne ait olduğu iddia edilen yolsuzluk belgeleri açıklandı.

    bu belgelere göre cumhuriyet başsavcılığı’nın, ege üniversitesi’ndeki iddialarla ilgili yök’ten bilgi istediği anlaşılıyor.

    üniversitede suç işlemek amacıyla örgüt kurulduğu, resmi belgede sahtecilik yapıldığı, ihaleye fesat karıştırıldığı, görevlerin kötüye kullanıldığı öne sürülüyor.

    peki; yök ne yapmış bu iddialar karşısında?

    hiç!

    şimdi basını tehdit edip, “bunları yazarsanız hesap sorarız” diyor.

    ***

    bir tek akp‘linin bu konu hakkında tek satırlık bir açıklama yaptığını duyuyor musunuz?

    üniversiteler basılıp, rektörler, dekanlar, genel sekreterler, genel sekreter yardımcıları cezaevlerine tıkılıyor mu?

    hayır...

    duymazdan ve görmezden geliniyor.

    ***

    dik duranın onuruyla oynayacaksın; yaltaklananı koruyup kollayacaksın...

    sonra da bu devlet yönetimi anlayışına güvenmemizi bekleyeceksin...

    boş verin allah aşkına!

    --- spoiler ---
  • gezi parklı olayları ile alakalı olarak en ısrarcı köşe yazarlarından birisiydi ki görevine son verilmiş. görevine son verilmesinin neden iyi yazamaması değil, istedikleri gibi yazmaması ve bastıra bastıra gerçekleri ortaya dökmesidir. umarım kendisi hakkında hayırlısı olur. facebook'dan severek takip ediyorum ben zaten kendisini.
  • vatan gazetesinde tek okuduğum yazardı. onu da kovmuşlar. aydınlık'a yahut sözcü'ye geçmesi isabet olur biz de doya doya okuruz yine.
hesabın var mı? giriş yap