• mizan'in ucuncu sayisinin basligiydi.
  • mitos bastıydı ilk; kapağında pembemsi ibiş bir şeytan mel mel bakıyordu hatta..
  • çok yakında dost kitabevi yayınlarından "ismail yerguz" tarafından çevirilip yeniden yayınlanacak kitap.
    söylenilen o ki breton'un en çok okunan kitabı... fransız eleştirmenler ise "romandan başka her şey" diyolarmış bunun için..
    çevirin, yenisini okuyalım bakalım..
  • "who am i? if this once i were to rely on a proverb, then perhaps everything would amount to knowing whom i 'haunt.' i must admit that this last word is misleading, tending to establish between certain beings and myself relations that are stranger, more inescapable, more disturbing than i intended. such a word means much more than it says, makes me, still alive, play a ghostly part, evidently referring to what i must have ceased to be in order to be who i am." cümleleriyle kişinin bütün dengesini alt-üst eden ve okudukça acıktıran kitap .
  • mizan'ın en beyaz sayısıydı. bir önceki sayının "ölü bir tarihten başka nedir ki paylaştığımız" olduğunu düşünürsek üçüncü sayıdaki bir değişiklik "nadja" vermiş olmalı onlara. arka kapakta "benim hala umudum var" şarkısının sözleri vardı. içeride kierkegaard, bataille, imam rabbani, gabriel marcel vardı. ama umutsuzluk tomurcuğu stig dagerman'ın "bir çocuğu öldürmek"i ile devam ediyordu. serkan ışın'ın "nolens volens yunus"u en güzel yazıydı.
  • michael almereyda'nın yönettiği 1994 yapımı dracula uyarlaması, yok yok post-modern vampir dramı, bu da değil hayır daha başka birşey ama ne desem bilemedim. izleyiniz görünüz.
    "film david lynch presents" şeklinde dolanmakta ortalıkta ve tabi bunun bir nedeni de var;
    hem kurgusu hem filmin ağırlığı ve görsel öğeleri fazlasıyla lynch'i çağrıştırıyor ha tabi bir de filmdeki morg görevlisini david lynch oynuyor.
  • en güzel rus bayan ismi.. nadezhda'dan gelmektedir. umut demektir.
    ( http://www.meighan.net/alexander/chapter13.htm )
  • okuyup okuyup aynı sayfayı çevirdiğimizi hissettiren ender ve garip bir romandır.
  • "varolduğuna göre ve varolmayı bir tek sen bildiğine göre bu kitabın varlığı pek gerekli değildi belki de." diyor kitapta breton nadja'ya hitaben. nasıl bir insandı bunları breton'a söyletebilen? bir insanın kafasında kolaylıkla belirebilecek bir imge değil nadja'nın imgesi. bir cıva akışkanlığı içindeki ruhuyla, bize görünmeyenin önünde durur nadja. vitrine konulmuş bir nesneymiş gibi inceler onu. gerçeğin gözlerini yitirmiştir o, düşlemin gözleriyle bakar dünyaya. aradığı nesnelerin görünen yüzünden ya da özlerden oluşan bir gerçek dünya değildir belli ki. bu durumda bizim ona hitaben söyleyeceğimiz herhangi bir sıfat boşlukta asılı kalmaya mahkum değil midir? oysa o son yıllarını yeterince anlamsız bir sıfatın ağırlığı altında, akıl hastanesinde geçirdi. en acı tarafı da bu bize anlatılan hikayenin. bunların hiç birine ihtiyacı yoktu onun. böyle de bir gerçeğin yanında, "nadja, sürreal bir varlık mıydı?" demek zor geliyor..
    buğulu bir elbisesi vardır onun ve artık geceleri karınca yuvalarının bekçiliğini yapar.
hesabın var mı? giriş yap