aynı isimde "nasipse adayız (film)" başlığı da var
  • ercan kesal'ın yeni romanı.
  • çok beğendiğim ercan kesal filmi. öncelikle kendisini kocaman bir tebrik etmek gerek. iyi senaryo, güzel yönetmenlik ve müthiş oyunculuk için. uzun planların içinde sırıtmayan oyunculuklar, çok iyi detaylandırılmış yan karakterler oldukça gerçekçi bir ortam sağlamış. anadolu'nun kırsalında yaşamamış, vakit geçirmemiş biri için film çok ilgi çekici olmayabilir. ya da bu detayları yakalamakta zorlanabilirler; bizzat bu adaylık sürecinin içinde bulunmuş bir olarak söylemeliyim ki her tespiti çok başarılı. bunun üzerine kitabını da okurum artık. 9/10.

    --- spoiler ---

    filmin başında asansörün bozuk olması zaten yukarı çıkmanın o kadar kolay olmayacağını spoil eder gibiydi. ortalara doğru 1 numarayla asansöre bindiğinde dışlanması da yine bu metaforu destekler nitelikteydi.

    1 numaranın adayı umursamaması, en basitinden aday olduğu ilçeyi bile bilmemesi, mesleğini sürekli yanlış ifade etmesi siyasetin ve genel ast üst ilişkilerinin bir ışığı gibi olmuş. yukarıdan bakıldığında sıradansınız ve detaylar kimsenin umrunda değil.

    okmeydanı gibi solcu-alevi kesimin yoğun olduğu yerde, salona gelen dernek isimlerinde sivas, malatya, erzincan, tokat gibi bu bölgenin demografik yapısını oluşturan il ve ilçelerinin sayılması çok iyi düşünülmüş detaylardan biriydi.

    naci'nin duty free konusu hayalet'in free shopcı arkadaşını hatırlattı, tebessüm ettirdi.

    üç maymun filmindeki servet gündüz'ün doktor olmaması dışında çok büyük benzerlikler vardı. hatta belki de o hikayenin detayı yazmıştır ercan bey. bu konuda aydınlatılmaya ihtiyacım var. eğer böyleyse naci'nin yavuz bingöl'ün oynadığı karakter olduğunu söylememe gerek kalmıyor sanırım.

    düğün salonunun girişinde beklerken, ananı sikicem bekle geliyorum şeklinde telefonda söverek geçen bıçkın delikanlı. this is keçiören, okmeydanı or ikitelli etc.

    rakı masasının olmazsa olmaz hödükleri, abazanları ve yiyicileri. aman bitecek kaygısıyla sahneyi yarıp yemek arabasına koşturan, kavga çıkaran yurdum aç gözlüleri.

    kasaba siyaseti işte tam olarak bu ve bunun türevleri. koskoca doktora, tarikat liderinin elini eteğini öptürme mecburiyetinde bırakan oy kaygısıdır. ya da ağzındaki dişi masaya bırakan bir aptala katlanmak zorunda kalmak. “siyasette kazanmak için bol bol yedireceksin” düsturu hemen her ülkede geçerlidir muhtemelen; ancak bizdeki bunun çok daha alt seviye ve göstererek yapılan versiyonu sanki. şu filmi izledikten sonra siyasete atılmak isteyen kariyerli bir okumuşun aklından şüphe ederim.

    edit: filmin sonunda bayrakların dikildiği atölyede chp bayrağı da görünüyor.

    edit 2: filmin global ismi “you know him”. kemal güner'in boşandığı eşinin arkadaşı da sohbet esnasında bunu dile getiriyor. ayrıca sunum için hazırlanan slaytta da “onu tanıyorsunuz” başlığı atılmıştı. filmin adının nasipse adayız olması bence daha güzel olmuş.

    sunum slaytının oldukça kötü ve macrone kopyası olması, masalara dağıtılan yerel gazetenin içinde rakip adayın reklamının yer alması, salonda yemek servisindeki iletişim zayıflıkları gibi aday teşkilatının beceriksizliklerini ortaya koyan çok güzel sahneler mevcut. tonla para harcasanız dahi bu kadar kişiyi yönetmek de ayrı bir meziyet gerektiriyor ve film boyunca dr. kemal güner'in bu sıkkınlıklarını, umutsuzluklarını çok net görebiliyoruz. ercan bey hakikaten üst seviye bir oyuncu.

    final sahnesinde karşılaştığı kişinin adaylığını nihayete erdirebilecek bir kudrette olması da aslında tüm hikayenin, “adamın olacak her işin görülür” seviyesinde olduğunu göstermiştir. çok kısa bir ülke özeti diyebiliriz.
    --- spoiler ---
  • kitabını filminden daha çok sevdiğim eser.

    --- spoiler ---

    hepimizin tanıdığı sayın kemal güner. halvet olmak istediğin garson kızla şoförünün halvet olmasını kıskanıp bunu "senin de anan bacın yok mu" ya bağlayarak anadolu irfanına selam çakman dikkate değer.

    ileri okuma için (bkz: ressentiment) (bkz: max scheler)

    --- spoiler ---
  • edebi açıdan çok bir beklentiye girmemek lazım: birbiriyle çok bağlantılı olmayan veya süreklilik hissi uyandırmayan kısa hikayecikler, akıcı ama çok zengin olmayan bir dil, klasik otobiyografik bir üslup...vs.
    içeriğe gelince türkiye'nin siyasi parti hayatına ve siyasi kişiliklerine dair inanılmaz bir içgörü sağlıyor. kendisi de gerçek hayatta chp'nin beyoğlu beledediye başkanlığı'na aday adayı olmuş ercan kesal, siyasi doktrinlerin veya ideolojilerin hiç bir şekilde konuşulmadığı veya gündemde olmadığı bir ortamda ufağından büyüğüne herkesin kendi çapında çıkarlarının peşinden koştuğu, bu uğurda erdemlerin, kişilklerin, değerlerin buharlaştığı durumları çok güzel anlatmış. öyle ki kahramanın dayanamayıp kustuğu bir kaç sahnede okurun da kusası geliyor. siyasi kariyer yapmayı planlayanların muhakkak okuması gerekir...

    --- spoiler ---

    kitapta mı geçiyordu yoksa bir roportajda mı söylemişti bilmiyorum ama : türkiye'de kentlerde yaşayanların kentleşememesinin en büyük sebebi köy/kasaba/ilçe yardımlaşma dayanışma dernekleridir. köyden istanbul'a göç edeli 60 sene olmasına rağmen hala köy hayatını, dedikodularını, hiyerarşisini, baskılarını neredeyse olduğu gibi muhafaza ederler.

    --- spoiler ---
  • az önce izledik. tek kelimeyle bayıldım. siyasetteki çirkinliği, yalakalığı, sahteliği, karaktersizliği öyle güzel anlatmış ki. hatta bence doktor yine karakterli bir adammış. daha alttan girip üstten çıkan, ellerini ovuşturan, daha başganımcı olması lazımdı. kimsenin arkasından da iş çevirmiyor üstelik. siyasete göre oldukça saf bir karakter dr kemal. chp'de bunu suya götürür susuz getirirler.

    yıllarca bu tür adamlarla çalıştım ve diyebilirim ki çok daha karanlık, çok daha kurtlar. siyasete giren herkes, arabanın önünde oturan adamın da dediği gibi, bir kere tadını aldı mı daha da vazgeçemiyor. istedikleri kadar mksinler başım gözüm üstüne diyip yine de vazgeçmezler. çoluğumuz çocuğumuz var küsülür mü hiç siyasete derler en fazla. öylesine pislik bir düzen...

    ercan kesal, helal olsun, hem cesaretine, hem kalemine, hem oyunculuğuna, hem yönetimine... ayakta alkışlıyorum.
  • "(...) topraktan betona gelenleri, bakırdan plastiğe gelenleri, acıdan acıya gelenleri... hiçbir şeyin değişmeyeceğini çok iyi bildikleri halde, her şeyin değişebileceği yalanına inananları. yırtık çoraplarının başparmak tarafını içeriye kıvırarak, dizlerinin üzerinde birlik ve hiçliğe yürümeye çalışanları. fason atölye işçilerini. işsizleri. genç kızları. erken yaşlanmış delikanlıları...seyrettim.
    kırılıp döküldükleri yerleri kırık dökük düşleriyle tamamlayarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı.
    ne kadar da benziyorduk yahu birbirimize!"
    (syf:92)

    "inatla ve özenle taşıdığım çocuk gövdem çok yalancı bir istanbul gecesinin içinde ellerini hafifçe çekerek kayboldu gitti. hepsi bu kadar..."
    (syf:193)

    bitirince nedense ulan herkesin bir figen'i olması lazım dedirten kitaptır.en azından bana öyle dedirtti
  • kitap olağanüstüydü, film de muhakkak aynı güzellikte olacaktır; merakla bekliyorum...

    bu arada, kitapta şu cümlenin altını çizmişim:

    "adaşım, büyük bir ihtimalle fark etmemişti; risk almadan yaşanan hayatların doğru hayatları yaşayabilmek için oldukça fazla riskler barındırdığını..."

    bakalım filmde bir yerde geçecek mi bu söz...
  • türkiye de sağ-sol-orta falan dinlemeden siyasette ne dönüyosa aynısını yapmış, oynamış; müthiş de oynamış ercan kesal.

    bu dönemde böyle bir film yapmak vallahi yürek ister, bravo.

    o parti bu partinin değil; komple sistem eleştirisidir.

    film bitince o eski güzel günlerdeki gibi ayakta alkışladım.
  • yazarın okuduğum üçüncü kitabı. bence (bkz: peri gazozu) hem hikayesi hem de anlatımı ile en güçlü kitaptı ki bu nedenle onunla kıyasladığımda sönük kaldığını söyleyebilirim. ancak yine de okunması tavsiye olunur.

    ercan kesal'ın kitaplarında anadolu halkının yaşam tarzı ve davranışlarından çokça örnekler görürsünüz. özellikle iç anadolu kırsalı ile biraz bağlantınız varsa anlattıklarının çok tanıdık olduğunu fark edersiniz. bence sosyal bilimlerle ilgilenenlerin yazarın kitaplarına göz gezdirmesinde fayda var çünkü gelenek, kültür ve yaşam tarzı ile alakalı çokça materyal barındırıyor.

    kitabı okurken bazı cümleler çok akıcı ilerliyor. bu insana tarif edemeyeceğim bir haz veriyor. bilmiyorum belki sadece bende oluyordur.

    --- spoiler ---

    sahibinin bir gün önce vurduğu halde bir türlü bulup getiremediği avını,
    biraz önce getirip de ayaklarının ucuna bırakmış bir tazının sırtının
    okşanmasından duyduğu hazla kuyruğunu sallayarak çıkardığı sese çok yakın
    bir inlemeyle konuştum.

    risk almadan yaşanan hayatların
    doğru hayatları yaşayabilmek için oldukça fazla riskler barındırdığını...

    --- spoiler ---
  • ercan kesal'dan oldukça keyifli, akıcı ve bir o kadar da trajikomik bir novella.

    --- spoiler ---

    "hep kendimi ezberledim onca mısra içinde..."

    --- spoiler ---

    umarım yakın zamanda sinemaya uyarlamaya karar verir.
hesabın var mı? giriş yap