• 15-20 dakika erken bitse ve oraya buraya sokuşturulan bazı imgeler o kadar dandik görünmese muhteşem olabilecek filmmiş efenim*, yine de çok çok çok güzel bir film tabi.
  • izlerken insanı yoran, fazlasıyla çaba sarfettiren, ama izlemeden durulamayan, belli zamanlarda tekrar tekrar izlenecek mükemmel film. robert downey jr.ın performansı ekstra katkı sağlamıştır.
  • mucizesini bulan iki karakterin "tartmadan hissettiğim anı yaşamak katilliğe götürüyorsa da evet cani olurum" dediği, ilk izlediğimde bale yapabilecek kadar parmak uçlarımı geren, bir o kadar da rahatlatarak yalama yapan, oliver stone'un renklerini nöronlarıma yedirdiği film.
    ayrıca leonard cohen mucizesiyle de tanıştırmıştır.
  • ilk izleyişimin üzerinden yaklaşık 7,8 sene geçmesine karşın ara ara sahneleri canlanıyor gözümde. şiddeti bu kadar soğuk işleyen, fakat aynı oranda da şiddetten uzaklaştıran türünün tek örneği film.
  • 1994 yapımı, oliver stone tarantinoyla paslaşarak iki seri katilin hikayesini konu edindiği ama arka planinda bi ton ironik göndermenin barindiği dikkat çekici bir film.

    tommy lee jones un oyunculuğunu beğendim.aşırı cinsellik ve şiddet , küfür sahnelerinin olması filme salt boktan bir filmdi tespitini yapmak zannediyorum büyük bir haksızlık olacaktır.

    iki katilin psikopatlaşma süreci toplumsal çürmüşlükten çok mu bağımsız ele alınmış.babasından cinsel şiddet gören bir kızın her zaman bir köşede sessiz sedasız intihara edeceği mi sanılır.

    medyanın sırf reyting uğruna şiddeti, cinselliği dibine kadar sömürdüğü gerçeği yabana atılacak bir durum mu.suç ve şehvet filmin beslendiği ana damar ama bence balık kılçığı misali işlenen cinayetler balığın omurgası konumunda ana temaya sadece eklemlenmiş.

    nedir ana omurgayı oluşturan unsur ;tabiki içinde bulunduğumuz toplumsal yapının gerek medya, tv, savaş, çizgi film, şiddet oyunlarının, hoşgörüsüzlük ekseninde sistemin bireylerin ruhunda nasıl sürü psikolojisiyle katilleştirme psikolojisini yarattığını, beslediğini ve de bunu başardığını ele almış.

    son olarak "doğuştan katil doğanlar" ismi filmin içeriğine bence oturmamış. keşke başka bir isim konulsaymış.filmde çevresel etmenlerin bireyin dünyasında yarattığı şiddet özentisinin etkileri konu edinmiş.

    nihayetinde filmin sonunda zaten hikaye çok net olarak medya ve toplum eleştirisine bağlanmış. bu yüzden öykü isimle bağdaşmıyor özetle.ama tarantinonun gözümde eli yüzü düzgün en asaslı filmi hala 1997 yapımlı jackie brown’dur
  • net bir şekilde hayatımda izlediğim en romantik filmdir. ama illa gerard butler, kariyer peşindeki idealist sarışın falan istiyorsanız mesaj atın zekanızla dalga geçiyim sonra izlersiniz.
  • film, 90’lı yıllarda özellikle kanallar çılgını amerika’da, medya patronlarının tv’nin gücünü nasıl kötüye kullandığı ile ilgili. konu ile ilgili olarak bu kadar belirgin ve diğer örneklerinden ayrılan bir prodüksiyon ihtiyacı, medya patronlarının yüzlerinde mutluyuz, çünkü her şey kontrol altında ifadeleri ile pekişen bir durumdan doğmuş gibi.. haber verme fonksiyonunu yerine getiren medyanın işlevleri hakkında akla önemli sorular getiren film, reklam ve mesaj bombardımanına tutulan bir ülkede, insanlar için hazır düşünce paketleri hazırlayan ve bunları alın, çok kullanışlı, çünkü herkes aynı düşünce paketini açıyor ve hiçbir grup sizi dışlamıyor diyerek insanların düşünme yetilerine vurulan darbeye zoom yapıyor. popüler kültürün iflah olmaz öğelerini, amerikalı ve dünyalı hissetmenin dayanılmaz hafifliğini her fırsatta insanların yüzüne vuran bir anlayış beyaz perdede hayat buluyor. sıkıcı olmaktan kesinlikle çok uzak olan film, bu konuyu işlerken aldığı örneklerin çarpıcılığıyla ve teknolojinin nimetlerinden ustalıklı bir şekilde yararlanmasıyla izleyiciyi iki saat boyunca koltuğa deyim yerindeyse çiviliyor. aç gözlü ve göbek adları reyting avcısı olan medya patronlarına iki serseri ve katilin nasıl kafa tuttuğu önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. özellikle hapishanede ikiliyle bir röportaj ayarlayan robert downey junior’un canlı yayında dünyayı kurtaran adam pozisyonuna sokulması ve bunun için olabilecek tüm tehlikeli olayları renkli cama sokabilmek için kıvranması ilginç ama gerçek. teknolojinin gelişmesiyle insan emeğinin dışlandığı bir dünyada, bir insanın hayatının yerini kameranın aldığını görmek gerçekten çok çarpıcı. çarpıcı örnekler, hızlı kesmeler ve görüntü oyunları ile renklendirilen tekniği ve elbette her tarantino filminde bizi soundtrack albüm almaya iten müzikleri ile film izlenmesi gereken bir yapım. en azından benzer örnekleri içinde en çarpıcısı. çünkü bakın, bu böyle, gerçekten bu durumdayız diye çığlıklar atıyor.
  • hapishanede mickey ile yapılan röportajda mickey'nin söylediği şu sözler için bile izlenesi filmdir. zira aşağıdaki diyalog, zihinsel evrimin; düşünebilmek - sorgulayabilmek anlamında soru sorabilmek - doğru soruları sorabilmek - eyleme geçmek, zincirindeki tekamüle işaret etmektedir.
    "neden?" diye sormak, önemlidir ama bireyi daha ziyade bir şeyi yapmaya değil yapmamaya yönlendirir bir havası vardır. "değer mi?" "neden olmasın?" sorusu ise bireyi daha ziyade yapmaya, eyleme yönlendirir.

    "wayne gale: you just said an instant of purity was preferable to a lifetime of lies. i don't understand. what's so pure about forty-eight dead bodies?

    mickey: you'll never understand. me and you, wayne, we're not even the same species. i used to be you … then i evolved. from where you're standing, you're a man. from where i'm standing, you're an ape. i'm here … i'm right here … and you … you're somewhere else, man. you say, why? i say, why bother?"
  • amerika'nın bu akşam ölürüm, beni kimse tutamazıdır bu film.

    evet, bu akşam ölürüm gibi çekildiği dönem insanları intihara sürüklediği, toplumu olumsuz etkilediği iddia edilmiş, türkiye'de gazetelerin son sayfalarında "intihar eden gencin, cinayet işleyen gencin, sevgilisini kesen gencin sinemada natural born killers filmini izlediği" haberleri yapılmıştı.

    bizim bu akşam ölürüm ayaklanmasının önderi reha muhtar'sa, bu filmin düşmanlarının öncüsü john grisham'dı. (hatırlamıyordum, google sağolsun) reha muhtar'ın murat kekilli'ye "kekilli misin, tekilli misin nesin?" demesi gibi oliver stone'a laflar hazırlamıştı.

    bizim murat kekilli bu eleştirilere "abi, eşek ölse, kekilli sen öldürdün diyorlar" diyerek acıklı ve mağrur bir tablo çizse de, bu filmin yönetmeni oliver stone eleştirenlerin hepsine "mal, gerizekalı, fuck" demişti.

    neyse bizdeki bu akşam ölürüm gibi, amerikalılar da natural born killers ile yaşamayı öğrendiler. film başyapıt olarak kabul ediliyor ve artık film kimseyi öldürmüyor.

    bu arada, bu iki benzer olaydan hareketle de, amerikalılar türk diyebiliriz. hatta john grisham ile reha muhtar kardeş.
  • yapimcilarca abartili bulunmasi sonucu quentin tarantino'nun senaryosunu 10.000 dolar karsiligi sattigi filmdir.
hesabın var mı? giriş yap