• insan nedense nazar değecek kadar güzel olduğunu sanır bazen..bazen nazar değebilcek kadar başarılı görür işinde.bazen sadece giydiği kıyafeti beğenir,nazar sanar kazağına dökülmüş içkiyi!!kendisini,yeni doğmuş bebeğini belki de artık kocaman olmuş oğlunu güzel görür,iliştirir hemen mavi bi boncuk koynuna.işler iyi gitmektedir,koyar masasına tüm gözleri korkutacak buyuklukte bir nazarlık.her zaman bu kadar basit midir ki?saça başa,kaşa göze,üstündeki kazağa mı değer nazar?!buna inanmam işte.bu kadar basit olucaksa ben nazara inanmazdım ki ta en başından.

    insan korkar mıydı bu kadarcık olsaydı?
    sen korkar mısın yeni aldığın kazağının lekelenmesinden?işler iyi gitmediğinde düzeltilemez birşeyler mi olur hayatında?ya da kendini nazar değecek kadar hoş mu bulursun?korkar mısın saçın bozulcak diye.ya da yaşlanıp nazar değmiycek hale gelicem diye?

    bunlar ne korkutur insanı ne de nazara inandırır.ama bir şey vardır ki,işte orda nazara inanmak gerekir..hem de öyle bir boncuk takmak falan değildir mesele..bi parça daha karışıktır.

    nazara değecek bir şey varsa yani nazara layık bişeyler,insanın kalbidir.öyle duygular,öyle yaşanmışlıklar vardır ki bazen,işte nazar bir şeylere değecekse,onlara değer.

    üstümdeki bluzla,saçımla,kirpiğimle uğraşıcağını sanmıyorum..uğraşılacak bir şeyler varsa muhakkak yaşanmışlıklar olmalı..
  • değmediği tek şey akılmış, çünkü herkes sadece kendi aklını beğenirmiş.
  • sağır dilsiz gözbağı.
  • dokuzuncu nesil çaylak.
  • bir şeyin olmasını çok istediiğnizde ve uzun süre sonra olduğunda, sevincinizi dizginleyemeyip herkese anlatır, etrafa mutluluk saçarsanız başınıza gelebilecek durum. herşey ters döner, tepetaklak olursunuz, sonra ben nerede yanlış yaptım diye düşünüp durursunuz.
  • bu yaza kadar batıl inanç olarak adlediğip inanmadığım ama yaşadığım bir olay neticesinde iyicene araştırıp bir çeşit enerji transferi olduğunu keşfettiğim hadise. hatta öyle ki aslında kötü niyetli olmasanız bile bilinçaltınızdan geçenler dahi karşıya gerekli negatif enerjiyi aktarmaya yeterli olmakta.

    olay ise şöyle: yazın marmariste evdeyim, yazlık yerde oturmanın neticesi olarak her zamanki gibi misafirler gelmiş, biz de denize gitmişiz, akşam oldu dönüyoruz falan. iflah olmaz bir lamborghini fanı olduğumu bilen arkadaşlarımdan biri tarafından telefonuma gelen bir mesaj ile irkildim. "olm paşa beach'in önünde hannover plaka bir murci var ona göre" (bu arada belirtmek isterim bodrumda yüksek sosyete neticesinde süperspor otomobiller görmek normal bir şey olabilir ama marmarisimizde bu o kadar da normal bir şey değil malesef.)

    15 sn kıpırtısız kaldıktan sonra atlayıp bisiklete soluk soluğa paşa beach'e vardım. evet arkadaşlarım haklıydı simsiyah bir lamborghini murciélago paşa beach'in karşısında durmaktaydı (yalnız hannover değil hamburg plakaydı, sonradan arkadaşların yüzüne vurmadım tabi) ulan dedim acaba beklesem sahibi gelince bi maymunluk edip de içine binme şansım olur mu? nitekim tam 1.5 saat bekledim. arabaya bakıp derin düşüncelere dalıyordum, dışarıdan bakan biri beni vahe kılıçarslan sanmış olabilir bekleyiş sürecimde.

    en son sahibi geldi, usulca yanına yanaşıp "iyi günler, saygısızlık etmek istemem ama aracınız duygusal bağlamda çok değerli bir meta benim için, eğer sakıncası yoksa gideceğiniz yere, hiç olmazsa bir kısmına sizle birlikte eşlik edebilir miyim?" dedim. adam sırıtarak "ehhea, olmaz, hade eyvala" dedi ve kapıyı yüzüme indirdi* elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi kalakaldım orada, çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum. gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum. gelip sırtıma vuracak bir ustam da yoktu bisiklete geri binecek enerjiyi zor topladım kendimde.

    asıl olay bu noktadan sonra vuku bulmakta. arkadaş köşeyi döndü, düzlüğe çıkınca hızlandı sonra tekrar u dönüşü yapıp köşedeki eczanede durdu. merak edip eczanenin önüne gittim. bir de ne göreyim? ön camın üzerinde kocaman bir çatlak. bir taş gelmiş olması imkansız zira 30 metrelik mesafede ve arnavut kaldırımlı olan yolda bir taşın olması mümkün değil, üstelik sesini de duyardık.

    işte o an nazar hakkında kimi düşüncelerim oluşmaya başladı. o arabaya zarar gelmesini istemem söz konusu dahi değil, öyle ki arabanın stoplarının buharlandığını, koltuk derisinin çatladığını ve sağ yan marşpiyel ile ön tampondaki çizikleri görünce "ne de kötü bakmış arabaya lavuk" tepkisini veren benim içimden böyle bir şey geçmesi mümkün değil. ama olan olmuştu ve adama istemdışı yolladığım enerji hedefini bulmuştu.

    nazar diye bir şey var arkadaşlar. işin kötüsü önüne de geçemiyor, engelleyemiyorsunuz..
  • paranormal olgular arasında en fazla inanılanı belki de nazardır; insanlar başlarına gelen şeylerin kendi hatalarından değil de dışarıdaki bazı güçlerden kaynaklandığını düşünmeyi tercih ederler çünkü.

    tanrıya inanmayıp şeytana inanan adam tanıyorum...
  • kılıftır. yerseniz iyi de bir kılıfıtr. bilgisizliğin ve ihmalin kılıfıdır.
  • hayatım boyunca çokça batıl inançtan uzak durmaya çalıştım, her ne kadar biraz takıntılı bir insan olsam da. konu nazara geldiğinde ise inanmamak uğruna ayrıca bir çaba sarfettim. negatif enerjiymiş, bilimsel yanı varmış demeden "yok öyle bir şey" diye diye varlığına karşı koymaya çalıştım. ne zaman hayatında iyi olan bir şeyden bahsedersen nazar değermiş, ne zaman bir şeyi çok istersen nazar değer, olmazmış. hep böyle dendiği için inadına batıl buldum.
    şimdi ise bakıyorum ben varlığını inkar ettikçe hep tesadüfler beni buldu. hayatımda iyi giden şeyler oldu, kimseyle paylaşmadım, iyi gitmeye devam etti. hayatımda iyi giden şeyler oldu, birileriyle sevincimi paylaşayım,konuşayım dedim, kısa süre içinde teker teker her şey tersine döndü. çok istediklerimi, arzuladıklarımı ve gerçekleşme ihtimali yüzde 99.9 olan planlarımı önceden dile getirdim, anlattım, yüzde 0.01 lik dilim hayatımda yerini buldu. hepsinin "kötü tesadüfler" içinde gerçekleştiğine inanmış olsam da, işimi garantiye almak için akıllı davranayım dedim, büyük mutluluklarımı sevinçlerimi planlarımı ulu orta konuşmadım bu sefer. eh, garip bir şekilde işe yaradı. sonra durdum düşündüm; " bu kadar okumuş etmiş bir insansın, nazarla ilgili olduğunu düşünmeyeceksin herhalde di mi?" diye sordum kendime, "hayır inanmıyorum ki" cevabını verdim ve konuşmayı, anlatmayı sürdürdüm.
    yıllar yılı bu kavgaya devam ettim ve sonuçta maalesef hep nazarın kazandığını farkettim. hiçbir mantıklı açıklama getiremesem de -ki umarım birileri negatif enerji midir alan mıdır mavi göz müdür her neyse çok net bir tez sunar da hayatıma daha mutlu devam ederim- ben aksini ispatlayamadım. eğer varsa böyle bir şey, beni sevmeyen, kıskanan, "nihoho mutlu olama" deyip çekemeyen insanlarla çevriliyim demektir, insanlarla ilişkilerimi gözden geçirmem gerekebilir..
    bundan sonra iyi olan ne varsa çok bahsetmeyeceğime, istediklerimi ballandıra ballandıra anlatmayacağıma yeminliyim, benden uzak olsun..
    hatta bir gün olur da ev alırsam kimseyi çağırmayacağım; evlenirsem düğünüme kimseyi davet etmeyeceğim; çocuğum olursa kimseye göstermeyeceğim. o derece.. (bkz: oha)
  • ayni sene icinde zaturreye yakalanip bir ay yatmama, ardindan gecenin bir yarisi duz yolda dusup kolu bacagi dagitmama, 2 aydan fazla uyku sorunu cekip gecirdigim bayginlik sonucu bir kat merdiven yuvarlanmama ve son olarak sabahin korunde kahvalti masasinda dana kadar tuylu bir orumcek tarafindan boynumdan sokulmama anneannecigimin uygun buldugu sebep.
hesabın var mı? giriş yap