• okuduğum kadarıyla yanlış tanımlanmakta olan bir kavramdır. amerikan icadı olmamakla beraber adını koyup en gaddar şekilde uygulayanlar amerikalılardır. özellikle krizle beraber işsizlikle kitleler halinde tanışan amerikalıların "neden iş bulamıyorum" sorusuna verdikleri tek cevaptır "bağlantıların yeterli değildir".

    evet, doğrudur. allame-i cihan da olsanız doğru insanları tanımıyor ya da daha önemlisi doğru insanlar tarafından tanınmıyorsanız yerinizde saymaya az çok mahkum olmaktır networking özürlü olmak. yok akrabalık yok patronla ilişki falan bunlar kesinlikle doğru örnekler değildir çünkü biricisi bariz torpilken ikincisi de bildiğimiz disko diskodur.

    insanlarla doğal olarak kolay iletişim kuran ve small talk sevmese bile katlanabilen bir insansanız zaten doğal gelir. eğer kafanızın ütülenmesinden bunalıyorsanız ve "hadi dayı kapama dükkanın önünü" bir insansanız çok sağlam bir irade gerektiren ama iş hayatında kişisel yeteneklerinizden bile önemli olan ve çok büyük faydalarını görebileceğiniz bir durumdur. yanlış anlaşılan şey ise networking için yavşağın önde gideni, bayrak taşıyanı hatta borazancısı olunması gerekliliği yanılgısıdır. kişiliğinizden taviz vermeden çevrenizi genişletmek ve bundan faydalanmak mümkün hatta networking kavramının temelini oluşturmaktadır.

    networking 101 (amerikalılar başta olmak üzere yabancılar ve türkler üzerindeki izlenimlerden ve kişisel deneyimden (çok fazla olmasa da) yola çıkılarak)

    -networking herşeyden önce kartvizitile başlar. eğer daha bu şıkta "yıa o ne yea işim olmaz" diye sızlanmaya başladıysanız zaten devamını okumanıza gerek yok. çalıştığınız şirketin size sağladığı (eğer sağladıysa) kartvizit harici basit ve güncel bir tane olması şarttır. pahalı bir şey de değil canım, üstünde adınız-soyadınız, mesleğiniz ve size kolaylıkla ulaşılabilecek adres ve telefon numaralarının yazılı olduğu bir kaç yüz tane karton parçacı (tavsiyem paraya kıyıp kaliteli, sert malzemelerden seçmeniz). elbette mail adresinizin isimsoyad@...mail.com şeklinde olması gerektiğini söylememe bile gerek yok, metalci günlerinizden kalma bladeofdoom_17@churchburner.no şeklindeki mailinizi de yazabilirsin elbette (ama bu tür profesyonel olmayan detaylar birikir benden söylemesi).

    -kartvizit işini hallettiyseniz (yanınızda sürekli beş on adet taşıyın) bunları her fırsatta dağıtma alışkanlığını da edinin. amerikalılar ve japonlar adlarını söyledikleri anda çoktan avuç içinize kartlarını bırakmış olurlar. şaka yapmıyorum, her toplantıda olan olay şudur: hi, my name is mr brown *şlak* here is my card. hi, my name is mr. brown *şlak* here is my card.

    bu kadar hoyrat olmak istemiyorsanız genelde konuşma/toplantı sonunda da kart vermek idealdir ama bazen buna fırsat olmaz ya da unutulur o yüzden en uygunu tezcanlı gibi kartı uzatmaktır. size kartını veren birisine kendi kartınızı uzatamıyorsanız zaten gözlerindeki bakıştan puan kaybettiğinizi anlarsınız. kimse oturup sizin adınızı, telefon numaranızı karaladığınız kağıttan okuyup da o kağıdı saklamaz.

    aldığınız kartvizitleri sağlam bir kartvizitlik (ya da o zımbırtılara ne deniyorsa) içinde saklayın. hatta benim gibi sakar ve unutkan bir denyo iseniz düzenli olarak taratıp saklamak da mantıklıdır.

    -ilk aşamadan sonra insanların "oha herif herkese kartını dağıttı, tam bir apaçiymiş" bakışlarına da alışmış bir şekilde işin daha zor kısmına gelebiliriz. karşınızdaki insanla iletişim.

    yanlış anlaşılma olmasın, small talk ya da havadan sudan muhabbet kadar beni çileden çıkaran bir şey yoktur. geyiğin arkadaşlarla yapılanını severim, daha beş dakikadır tanıdığım adamlarla olanını değil. yine de kendinizden tiksinmeden beş on dakika muhabbet çevirmek şart. ideal konuşma başlıkları:

    -"hemşerim memleket nere?": çoğu insan geldikleri/yaşadıkları yerleri anlatmayı sever. ha kuzey dakota mı, oradan adam çıkmaz yav ehi ehi şeklinde sığırlıklar etmediğinizi sürece güzel bir konu başlığıdır. özellikle türkiye dahilinde illere göre stereotip belirleme sevdalısı çok olduğundan "her ilimiz cennettir, nokta" yaklaşımını tercih edeceksiniz. "toprağım" geyiğine girmek riskli olmakla beraber türkiyede işe yarayabileceği gibi genelde berbat bir yalaka gibi gözükmenize de yol açabilir. biz ordan çok kız alırız derseniz zaten donald trump işi gücü bırakıp sizi odunlamaya gelecektir endişeniz olmasın.

    mesleksel zırvalar: özellikle teknik işlerde (miyendizlik vs.) çalışanlar teknik konularda konuşmayı severler. yaşça büyük olanların anıları genelde eğlenceli hatta çoğu zaman öğretici olabilir ama çok ağır geyiğe sarma riski de bununla beraber gelir. genel geçer kural, konuşulan konu ne olursa olsun sıkıldığını asla belli etmemektir. işte bu aşamada evet biraz yüzsüz olmak gerekebilir çünkü bazı insanlar aman birisi gelse de hayat hikayemi anlatsam diye kıpır kıpır beklemektedir (benimle özel mesajdan yazışma şanssızlığına erişmiş insanlar buna şahitlik edebilir).

    yine olumsuz ifadelerde hele ukalıktan kaçınıyoruz elbette. buradaki amaç kısa sürede onlarca kez fırsat çıksa bile boruyu döşemeye direnmek. işte bu yüzden kendinizden soğuyabilirsiniz ama siz de çok bir halt değilsiniz bu yüzden kapayın çenenizi ve başınızı sallamaya devam edin. geçmişte yaptığınız hatalar ya da eski şirketinize laf sokmalar ne kadar cazip gelse de kaçınacağınız şeyler.

    -buraya kadar sağ geldiğinize göre gerçek delikanlının harman olduğu kısma geldik: iş yemekleri ve aktiviteler!

    kurumsal bir firmada çalıştıysanız bilirsiniz. ne motivasyon yemeği biter ne doğumgünleri. tanımadığınız, sevmediğiniz ve sizi sevmeyen bir sürü insanla beraber ucuz içki, bayat yemekler ve dedikodu ile dolu bir gece sizi beklemekte. daha geçen hafta sülalesine ulu orta sövdüğünüzü müdür yardımcısı ya da kim fotokopi çekecek diye sinir harbine girdiğiniz iş arkadaşınız, klavyesine kedi koysanız daha başarılı yazışmalar yapabilecek ik'cı, şirket dışından atanmış ve herkesin kin beslediği yeni müdür ve bunlar haricinde tanımadığınız bir sürü insan.

    genel müdüre (ya da işte sizin adınızı bilen en yetkili insan) selam vermek şart, erkenden bunu yapıp aradan çıkarın. iş konuşmak isterse amiriniz falan özet geçin ama isteksiz de gözükmeyin. türkiyede amirliğin/müdürlüğün şanı herkesin sabah akşam iş düşündüğünü sanmaktır bu yüzden kızmayın kendilerine.

    iş arkadaşlarınıza selam verin, konuşun. sevdiğiniz insanlar varsa dedikodu harici geyiğe vurun vs. bir süre sonra tanımadığınız insanlarla tanışma kısmına geçebilirsiniz. başka departmanlar ya da başka şirketlerden gelen misafirlerin yanında tanıdık görürseniz sinsice, çakal gibi yanaşıp allahın selamıyla dalın.

    burada bir parantez açıp "tanışma etiği"ne değinmek isterim. gayet basit: elinizi uzatın ve omuriliğinizi zedelemeden şu cümleyi tekrarlayın: merhaba, ad-soyad memnun oldum. salinger'ın ne dediği umurumda değil, karşı tarafın elini güçlü bir şekilde sıkın. eski patronu tarafından "kız gibi el sıkmak" konusunda defalarca haşlanıp sonra mengene gibi girişince "hah, aferim" almış bir şirketzedeyim ben de o yüzden amerikan mandacısı gibi bakmayı kesin bana.

    bu aşamadan sonra genelde muhabbette istenip istenmediğinizi hissedersiniz. istenmediğinizi hissettiyseniz zorlamayın, en ideal taktik geri çekilme "ben içecek bir şeyler alacağım, siz de ister misiniz?" ile başlar. daha önce de dediğim gibi, halihazırda "efendi" bir babayiğitseniz zaten bu hareketler size doğal gelecektir. eğer muhabbet sararsa yabancı şahsiyetle havadan sudan konuşun ama henüz kartı çıkarıp vermelik bir durum söz konusu değil. bahsi geçen kişiyi artık tanıyorsunuz, o da sizi tanıyor. ilk seferden french kiss e girecek haliniz yok olm sabır lan.

    bir gecede tanışılacak yabancı sayısını 3 ile sınırlı tutabilirsiniz, fazlası "kıpır kıpır oldu, ipne gibin" şeklinde gözükebilir. kartınız var di mi lan bak isteyen olursa "ben sizi çaldıriim ehiri ehiri" demeyin.

    -toplantı, seminer, eğitim ya da hayatımı power point sunumu izleyerek harcadım:

    kendi yerel freakshowlarınız yetmiyormuş gibi bir de başka şehirlerden hatta ülkelerden gelen manyaklarla bir otele tıkılıp geldiğinizden daha aptal çıkacağınız seminerler işi büyütmek için idealdir. burada freestayla çalışacaksanızın kuzucuklarım. güleryüz, aslan pençesi kıvamında tokalaşma ve x-men'deki gambit gibi kartvizit saçma sistemiyle işinize devam edin.

    -erken başlayın: okuduğunuz okuldan bütün benliğiniz ile nefret ediyor olabilirsiniz ama genelde hocaların çoğunluğunun iş/akademik bağlantıları kuvvetlidir (ki kendileri de bu sayede kadro vs almşlardır genelde). gidip sizi 1 puan ile sene tekrarlatan hocaya kalp şeklinde çikolata yaptırın demiyorum ama sevdiğiniz hocalarla bağlarınızı koparmayın, aynı şehirdeyseniz ya da o şehre uğrarsanız bi uğrayıp selam verin. açıkcası bunu büyük bir zevkle yapıyorum çünkü hocalar konusunda çok şanslı bir okuldan mezunum. hiç değilse yarın bir gün master'a carta curta girecekken tavsiye mektubu isteyecek yüzünüz olur.

    tüm bu olaylar sırasında ciddiyim ekstra bir efor sarfetmenizi gerektirecek hiçbir şey yok. bazı insanlar doğuştan arızadır ve bağlasan durmaz (sonra vay efendim niye terfi alamadım diye ağlayanlar bunlardan çıkar) ama kurumsal hayat zaten bazı konularda tavizlerin daha başta verildiği yerlerdir. özet geçmek gerekirse adam olun, efendi olun biraz da dinlemeyi bilin lan yok bana uymaz diyorsa bilemem.

    bu demek değil ki her insan evladını pamuklara sarın ya da inanmadığınız iltifatlarda bulunun. biraz kontrol ve biraz da insanları yumruklama hissinin bastırılması yeter (sonra gidin karate falan yapın o stres adamda hal bırakmaz).

    peki sonuç diyeceksiniz. networking ciddi anlamda mucizeler yaratabilen bir kavramdır. milyonlarca insan tanımak kimseyi ibm ceo'su yapmaz, sadece ibm ceo'su olacak adamsanız bunun gerçekleşme şansını arttırır. iyi networking sayesinde işsizlik korkusu yaşamazsınız (bu işi iyi kıvıranlar daha önceki işlerinden ayrıldıkları anda yeni iş sahibi olabilirler), bir ihtiyaç durumunda arayabileceğiniz insanlar olur (ki bu iki yönlüdür, arandığımda başkalarına yardımcı olabilmekten zevk alan bir manyağım kime ne?), kariyeriniz göreceli olarak (siz de boş değilseniz) güzel güzel ilerler. sonuçta şirketin ortağının yeğeninin sahip olduğu torpille baş etmeniz zaten mümkün değil. kendi işinizi yürütüyorsanız networking on misli daha önemlidir. kimin kimi tanıyabileceğini ve o kimlerin size ne güzellikler yapabileceğini asla bilemezsiniz.

    ha sonuçta kaybedeceğiniz cidden hiçbir şey yok. nikahınıza almayacağınıza göre çok derdini çilesini çekmenize de gerek yok ama faydasını fazlasıyla göreceğiniz bir kavram networking. boş geçmeyin derim ya da siz bilirsiniz,kariyer.net ilanlarına bakıp "ulan kim giriyor bu işlere anlamıyorum" diye düşünmek de sizin elinizde.

    sesshoumaru, ortamların piji dostunuz.
  • bildiğin torpilin, tanıdık kullanmanın meşrulaşması için kullanılan yabancı kelime. öyle ki firmaların insan kaynakları bile artık çalışanlarını başarılı olmak iyi bir network'e sahip olmaları gerektiği konusunda uyarıyorlar. yani dayın yoksa terfi yok! yalakalık yapmıyor, yöneticilerinin kıçının dibinden ayrılmıyorsan terfi yok! demek istedikleri üstü kapalı olarak bu.. o yüzden nefret ediyorum bu kelimeden, kullananları da samimi bulmuyorum.
  • genelde bir yetkilinin kanunlar çerçevesinde yapması gereken...

    ||||| bu kadar ise, yapabileceği...

    |||||||||||||| bu kadardır. şöyle çok genel, detaya girmeden açıklayayım. evrak işlerim vardı. yetkililerden biri süreç içinde büyük bir hata yaptı ve bu bana pahalıya patladı. benim hiç hatam yoktu hali ile, durumu düzeltmek için elini taşın altına sokması gerekiyordu. alt tarafı bir mektuba bakardı.

    yazmadı fakat. yazma gibi bir zorunluluğu yoktu, hatasını ben ödedim. işin daha kötüsü, son bir hafta kala en azından bana bir hafta kazandırması için sadece tatilinden 30 dakikasını ayırmasını istedim.

    o büyük hatasına rağmen cevap bile yazmadı. ne yaptı derseniz...

    arasının iyi olduğu, oğlu yaşındaki benimle aynı pozisyonda olan bir kişin facebook'ta wall'una "ben köpecik istiyorum :) nasılsın? nasıl gidiyor?" yazmakla geçirdi tatilini.

    böyle şeylere şahit olup da iğrenmemek elde değil. ben sırf suçluluk duygusundan yerin dibine girerdim, fakat insanlar böyle işte.

    sonuç, networking'e ağırlık verin. belki kendinizden azıcık tiksineceksiniz ama...yapın işte, olmuyor bunsuz bu devirde. başlayın yapmaya. bugün, şimdi.
  • ben bunu yaparken kendimi orospu gibi hissediyorum. hatta orospulara saygim sonsuz, ondan da beter, pis bir canli olarak hissediyorum kendimi. git birine yaklas, merhaba ben x, y alaninda calismak istiyorum, z'de okudum, soyle boyle superim de, ondan medet um. ya da internetten birilerine ulasmaya calis, telefonla konus, ilgileniyormus gibi yap, falan. is basvurulari zaten cok yorucu tek basina, bir de bunu ekleyince omrumu yedi eylul ayindan beri. ama ozellikle gunumuz ekonomisinde bir cok is bu sekilde bulunuyor. turkiye'de bunun adi dupeduz torpildir aslinda, o baska.

    bu konuda yazilmis mukemmel bir the onion makalesi icin de soyle buyrun: http://www.theonion.com/…rking-nonconsensual,18936/
  • özel sektör tipi torpilin adı.

    günümüzde eğer yeni mezun biri rahatlıkla iş bulamıyorsa, bu halt yüzündendir.

    günümüzde oluşan pozisyonların %80 i, bu tür underground işlerin neticesinde dolmakta. networking kanalıyla oluşan iş fırsatlarından o kanalı bilen insanları bilmedikçe, haberdar olma şansınız yoktur.

    networking kanalı altı türlü kullanılır:

    1- klüp etkinliği, sponsorluk derken sponsor adayı firmadan tepeden kişileri tanıyıp "rica" ederek.
    2- aile dostuna "rica" ederek,
    3- akrabalara "rica" ederek,
    4- arkadaşlara "rica" ederek,
    5- hocalara "rica" ederek,
    6- çeşitli amaçlarla (iş amaçlı, organizasyon amaçlı, sosyal amaçlı) bir başka firmanın yetkilisine "rica" ederek.

    bunları, "temiz" kanallarla karıştırmamak gerekir, çünkü yaptığınız iş ile tanınırsınız:

    1- headhunting kapsamında ulaşılmak
    2- birinin kendiliğinden referansı ile önerilmek. (hoca, arkadaş, yönetici...)

    bu ikisi dışında networking genelde pis bir iletişim kanalıdır. çünkü:

    1- o pozisyona adil bir şekilde eşit rekabet edilmesini önler.
    2- çoğunlukla kalifikasyonu düşük bireylerin yerleşmesini sağlar. yeterlinin değil, güçlünün etkisi görülür.

    networking çoğu zaman "referans" kisvesi altında gizlenir. şirketlerin aslında "bu şirkette çalışan yakınınınız veya akrabanız var mı?" sorusu aslında yönetimde aldatma, gizleme, aksatma, veya suistimal gibi iç tehdit ve yönetimsel aksaklıkların önceden tahmin veya tehdit oluşturulabilirliği açısından tespit adına olarak konulurken (örn: evli bir çiftin aynı şirkette çalışamaması gibi) bu zamanla bazı şirketlerde "akraban var, şansın var" a dönüşmüştür.

    networking, bazılarının sandığı aksine sadece yekunoğlu plastik türevlerinde görülmez. bildiğiniz en taşşşaklı şirketlerde bile görülebilir. hatta bu taşşşaklı şirketler iş ilanı bile vermeden networking kanalı ile pozisyon doldurabilir.

    peki çoğu şirket neden "networking" i istemem yan cebime koy der, şöyle ki,

    1- ik faaliyetlerini hızlandırır, süreci kısaltır, masrafları azaltır (kariyer sitelerine ilan vermez, aday havuzlarında boğuşmaz..)
    2- bazı şirketler hayli "competitive" olduklarından çıtayı çok yüksek tutar, klasik kanallarla boğuşmak istemez, ona bu altı yoldan ulaşan yüksek profilli adaylar arasında daha hızlı seçim yapar.
    3- bazen yöneticiler karşılıklı çıkar-kıyak işlerinden ötürü göz yumar. hatır gönül işleri girer vs.

    networking neden batmaz? çünkü networking ile yerleşen insanlar, normal şartlar altında yerleşemeyecekleri pozisyonlara yerleşebildiği için bu statüsünü kaybetmemek adına ya efor sarfeder ya da politik dengeyi kurarak iş yapmasa da göze batmamayı sağlar.

    işte bu sebeplerden ötürü, güçlü babaların biricik çakma mühendis kızları, birkaç telefonla yerleşir. zengin annelerin hollanda peynirleri ile beslenmiş kıytırık işletmelerden mezun oğulları birçok kalburüstü firmasında kendine yer edinir.

    gariban ve ailesinden başka çevresi olmayan parlak zekalı ve tuttuğunu koparabilen erkek ve kızlar ise sürekli bilmemkaç aşamalı mülakatlarda elenir, artık gına gelir yekunoğlu plastikte bmw cipinin x rakamını arttırmak için işçiye 50 lira fazla vermeyi çok gören köpek nefesli heriflerin şirketinde insanüstü şartlarda, insanaltı maaşlarda başlar.
  • çok az şeyden tiksinirim bu kelime ve bu kavram kadar.
  • türkçeye en doğru haliyle çıkar çevresi şeklinde dönüştürülebileceğini düşündüğüm, çıkar amaçlı beşeri/ticari ilişkiler kurma çabasıdır.
  • 21. yüzyılda iş hayatı denilen kaypak zeminin üzerine kurulu olduğu yapıdır.
  • pragmatizmi bir kenara koy, samimiyetsizliğin vücuda gelmiş halidir.

    (bkz: networking'den nefret etmek)
  • (bkz: çevrecilik)
hesabın var mı? giriş yap