• ertelenen 90. sayıyı, mart-nisan sayısı olarak basmak için şimdi de "destek" talep eden dergi... insanları yıllardır atölyeler ile, ödüller ile, yayınevi-editör kankalığıyla sömür, iyi yazan genç yetenekleri, eğer kendi atölyesinden geçmediyse hiç görme, haklarını ye, bir halta benzemeyen ama "iyi müşteri" tiplerin öykülerini sektirme, ilk kitabıyla ödül kazanmalarına aracı ol, (jürinin de maşallahı var. bi durun, bi bekleyin, bi kendini bulsun, ikinci kitabını da görün yav!) parmağınla gösterdiğin tipleri hemen her mecrada okurun önüne sür, sana biat etmeyen, çarkına uymayanları göm, görmezden gel, adını anma... sonra da sanki sütten çıkmış ak kaşık misali dayanışma, hede, hödö geyiği yap... sen bence en iyisi yıllardır dayanıştığın o camiadan destek iste...

    maliyetler maliyetler maliyetler... diye sayıp duruyorsun, neden etiket fiyatının yarısını verdiğin ve paranı en iyi ihtimalle altı ay sonra alabildiğin dağıtım tekeli hakkında bir şeyler söylemiyorsun da gene yükü okurun sırtına yıkıyorsun acaba?

    bu dergi de geçmişte bundan kat be kat nitelikli olanların başına geldiği gibi, eğer ticari faaliyetini sürdüremiyorsa kapanır, yerine başkaları çıkar... nedir sizi vazgeçilmez yapan? bu nasıl bir egodur? belki de senin işgal ettiğin ve insanların hakikaten bir edebiyat dergisi dendiğinde akıllarında canlanan "dergi" tanımını yeniden tanımlamak adına belki de kapanman daha hayırlı olur... yerine daha iyileri çıkar... diyalektik bunu gerektirir zira...

    tanım: şimdi de duyarlılığımıza göz dikmiş dergi...
  • döviz kurlarını takip ettiren dergidir notos. son açıklamalarında şöyle demişler:

    "bugün euro 28 tl değerinde. yani biz -ve bütün yayıncılar- dergilerimizi ve kitaplarımızı basmak için kendi liramızdan 28 kat fazlasını vererek kağıt alıyoruz, baskı yaptırıyoruz. bunun sürdürülebilirliği yok. yayıncılık sektörü çok ama çok zor günler yaşıyor. bizim amacımız notos’u yaşatmak. okurlarımız ne kadar sahip çıkarsa o kadar uzun süre yaşatmak. bunun için bir adım attık. notos artık 17 yıldır bilinen sloganıyla '1000’e yakın satış noktasında' bulunmuyor. ülke genel dağıtımını bıraktık, yalnızca bir grup kitapçıda bulunacak notos. onu yaşatmaktan vazgeçmeyeceğimiz için bunu geçici bir önlem olarak seçtik."

    (bkz: #147733476)

    biz bunları daha önce söylemiştik ama kısaca tekrarlamakta fayda var. son açıklamadaki itiraftan da anlıyoruz ki asıl mesele dağıtım maliyetleri. öyle olmasaydı gene her zamanki gibi övüne övüne 1000'e yakın satış noktasında bulunurlardı.

    demek ki neymiş? sorunu bildikleri halde çözümü başka yerde arıyorlarmış. 17 yıldır dergi çıkarıyorsunuz, bir o kadar zamandır da kitap yayımlıyorsunuz, ama şu dağıtım tekeline tek laf edemiyorsunuz. neden? çünkü aynı dağıtım tekellerinin kitabevleri, medyaları var değil mi? işte zeki insan diye bunlara derim ben... acizin kıçını var gücünle tekmele, güçlünün kıçından sakın ola ayrılma…

    kriz varsa herkese var, en çok da okurlar için. kısıtlı bütçelerinden kültüre ayırdıkları pay artık seçici olmaya zorluyor onları. onlarca e-dergi, hem de ücretsiz olarak sunuluyorken, bilmem kaç liraya basılı dergi almak kolay değil. hani özellikle edebiyat alanında çalışan biri değilse belki gerekli de değil. nitekim bu dergileri okuyup bir kenara atıyoruz. arşiv yapacağımız nitelikte zaten değil notos. ayrıca bildiğim kadarıyla hiçbir yazarına telif ödemiyor notos. dolayısıyla zaten baskı maliyetleri dışında bir maliyeti de (dizgi-mizanpaj hariç) yok. e, o zaman yap şunu e-dergi, sayfa sayısını artır, genç öykücülere, öykücü adaylarına daha çok yer ver. gönüllü editörler bul, (illaki birileri çıkacaktır bu kültür hizmetine destek için) içeriği demokratikleştir. atölyeye katılmayan gençlere de yer ver dergide...

    notos diyemiyor ama ben buradan diyeyim: ulen, kıçıkırık online yemek siteleri bile pandemi döneminde komisyonlarını azalttılar, restoranların paralarını erken ödediler. peki ya siz, dağıtımcılar? azıcık insaflı olun be. adalet değil ama insaf istiyoruz, zira adaletiniz zaten yok, içeriden biri olarak bunu biliyorum.

    bak buradan bir kez daha yazayım. yaykoop.com adında bir oluşum var. on yediden fazla yayınevi bir araya gelmiş, depo, satış, dağıtım ve e-satış konusunda örgütlenmişler. başka şeylerde inat edeceğinize, gidip bu insanlarla işbirliği yapın, madem derginizi "deli inadıyla sürdürmeye" devam etmek istiyorsanız...

    notos'un bir başka basın duyurusunda buluşmak üzere, hoşça kalın sevgili sözlükçüler...

    edit: national geographic bile 135 yıllık basılı dergi geleneğini sonlandırmış. yeterince deli inatları yokmuş demek ki.*
    görsel
  • geçen yıl mart-nisan 90. sayı için destek istemişlerdi, şimdi 2023 mart-nisan 96. sayısı için de destek isteyen dergi. geçen yıl da yazmıştım, bize ne mürekkep fiyatlarından, kağıt maliyetlerinden, matbaa fiyatlarından. netice itibariyle edebiyat dergisi okuyacağız, git en dandik saman kağıda bas, moda dergisi mi bu? (koskoca virgül dergisi bile birinci hamur değildi.) ayrıca niye bize geliyorsunuz gene? %50 pay verdiğiniz dağıtım şirketlerine gitsenize, paranızı zamanında ödesinler, komisyonlarını azaltsınlar... onlara bir şey diyemiyorsunuz değil mi?

    herhalde geçen sene alınan destek tatlı geldi, edebiyat camiasının hassas kenarlarına dokunan bir bildiri metniyle bu sene tekrar destek istiyor. geçen sene de sormuştum, hakikaten sizi vazgeçilmez yapan nedir? "16 yıldır deli inadıyla, tek sayı sektirmeden" yayımlanmış olmak size nasıl bir değer katıyor? (sadece ilan-reklam için basılan, kimsenin okumadığı ve on yıllardır yayımlanan mahalli gazeteler var bu ülkede. süreklilik/devamlılık üzerinden bir değer atfedilebilir mi bir süreli yayına? bu tıpkı şey gibi: belli bir yaşa gelmiş her sanatıçının diva sayılması gibi)

    reisimiz de bize 20 küsur yıldır aralıksız hizmet ediyor, bir 5 yıl daha rica ediyor.

    sanki bir benzerliği çağrıştırıyor gibi değil mi?

    notos'un sadece bir dergi değil, bir tahakküm aracı olduğunu az çok okuyup yazan herkes bilir. dergi sayesinde bir yerlerde söz hakkınız olur, saygı (yalakalık diye okuyunuz) görürsünüz, edebiyat mahkemelerinde*oy hakkınız olur. bunları uydurmuyorum, tahmin de etmiyorum. zira bunlar on yıldan fazladır yaşandı/yaşanıyor bu ülkede.

    notos, hemen hemen aynı tornadan* çıkmış öykülerin yayımlandığı, popüler değilse, dışarıdan birilerinin eserlerine asla yer verilmediği bir dergiden başka neydi ki? (popüler ise notos'un anlı şanlı kriterleri asla uygulanmaz) bununla ilgili eleştirileri yıllardır duymazdan gelen semih gümüş, 5-6 yıl önce bu "ahkam dergilerine" çatmıştı. edebiyatın kalitesini düşürüyorlardı vb. söylediklerinin çoğunda haklıydı belki ama kendi edebi bakışını yıllardır dayattığı dergisinin neden olduğu tahribatı neden görmezden geliyor?

    bu ahkâm dergileri de "dur lan bi dergimsi bir şey yapalım da kaliteyi düşürelim" diye çıkmıyor ki. yıllarca siz ve sizler gibi edebiyatı sadece kendisinin bildiğini sananların neden olduğu bir sonuç bu. (anımsayalım, kitap-lık dergisi bir ara 35 yaşını aşmış yazar adaylarının öykü göndermemesini söylüyordu.) yani özetle söylemeye çalıştığım, neden kendinizi dünyanın merkezinde sanıyorsunuz, kendinizin bu kadar önemli olduğunu size düşündürten nedir? siz istediğiniz kadar "ben sanat yapıyorum, edebiyatın hası burada, gel vatandaş geeel. dünyanın tüm meşhurları burada..." diye çığırtkanlık yapmaya devam edin, derginiz ve derginize sinen anlayışınız demek ki artık kabul görmüyor... bu yazdıklarım bir cehalete övgü değil, tam tersine zorla dayatılmaya çalışılan bir anlayışın, kendinin zıddı bir anlayışı hortlatması. (zaten diyalektik de bunu gerektirir, değil mi?)

    bakınız buraya yazıyorum, birkaç yıla semih gümüş edebiyat mahkemelerine* de karşı olacak. (daha önce ısrarla eleştirdiği tip'e* üye olması gibi. (bkz: #144028132))

    not:
    herhangi bir mecrada semih gümüş öven birine rastlarsanız, anlayın ki ya notos'a öykü göndermiştir, ya atölyesine gidiyordur, ya ogitto'da yazısı çıkmıştır; ama illaki bir çıkar ya da ikbal beklentisi olan biridir. hiç şaşmaz.

    "'yetenek, ne kadar müthiş olursa olsun, tek başına yeterli değildir, bir kalkan tarafından korunması gerekir,' diye sözüne devam etti. 'dergi bir kalkandır; gruplar, üstatlar hep birer kalkandır: hasetin ve yıpratıcı polemiklerin sürekli tehdit ettiği özü korumaya yarar. '" (carlos fuentes)

    debe editi:
    - abi hadi bu ay da tamam, öbür sayıyı nasıl çıkaracağız?
    - (gözler ufuk çizgisinde) para kazanacağız sami, dilene dilene kazanacağız.
  • bugün debe'ye giren konuyla ilgili bana da ufak bir şaşkınlık yaşatan dergi, kuruluş.

    "bir destek ürünü tasarladık!" diye duyurdukları için kitap ayracı, ne bileyim bir hatıra bloknotu, bir ajanda vesaire bekledim, maliyetinden daha pahalıya satılacak ve destek mahiyetinde sadece almak isteyen kişiler satın alacak sandım, açıkçası bir bakayım, belki sevimli bir şeydir, çorbada tuzum da bulunur diye ilgili bağlantıya tıkladığımda konunun "bağış" olduğunu gördüm. "destek ürünü tasarlamak" başka şey, "bağış istemek" başka şey. bunun ayrımını kendilerinin de çok iyi bildiğini ama destek ürünü demenin daha sempatik olacağını düşündüklerini sanıyorum, benimse hoşuma gitmedi. eğer yanlış hatırlamıyorsam daha önceki seferde "notos, yardımlarınızı bekliyor," diye duyurmuşlardı, daha doğrudan ve daha amaca yönelik bir duyuruydu. bu biraz yardım isteme konusunda pişkin ve sırıtan bir tavır gibi hissettirdi bana, dergiyi sıklıkla alırım ama bundan hoşlanmadım.
  • gezi olaylarındaki tavrından hoşlaşmayanlar gidip badem bıyıklı asrın edebiyatçılarını okuyabilirler. bu ülkede edebiyat başta bilimum sanat dalları "çapulcular terörikler odtülüler :((" diye aşağıladığınız gençliğin tekelinde. hâlâ kabullenemediğiniz bir şey var: sanat muhaliftir. orhan veli'den cemal süreya'ya, nazım hikmet'ten sabahattin ali'ye bugün yaşasa "gezici provokatör" diye yandaş gazetelerinizde manşet attıracağınız insanlar bu ülkede edebiyatı oluşturur. siz de gider uğur ışılak'a sanatçı, necip fazıl'a üstad dersiniz bir 100 sene daha. evet bir aktroll'e cevap vererek başlığı kirlettim eksilerimi alayım.
  • banka yoluyla bana göndereceği borcu için, havale açıklamasına "nafaka ödemesi" yazarak beni bütün garanti bankası personeline rezil etmiş bir iblis.
  • son sayisiyla birlikte türk edebiyatinda öykü acisindan büyük bir bosluk yaratan adam öykü'yü uzun yillar boyunca basariyla yönetmis semih gümüs 'ün önderliginde hayat bulan yeni öykü dergisidir. ancak adam öykü’den hem tasarımi hem de güncel kültür-sanat haberleri de içermesi bakımından farklilasmakta, bu anlamda daha hareketli bir karakter cizmektedir.

    ilk sayisinda john updike, natsume souseki, nezihe meriç, murathan mungan, faruk duman, inan çetin, müge iplikçi, murat yalçın gibi öykücülerin öyküleri bulunmakta. bunun disinda yeni öykü yazarlarina da kapilarini acacaklarini müjdeliyorlar.

    öteki edebiyat dergilerin geleneksel tutumunun dışında sıra dışı bir dergiyle karsi karsiyayiz denebilir. türk ve yabanci yazarlarin öyküleri yaninda “günün konusu”, “bu kitapları kim çevirdi?”gibi cesitli bölümler de her ay bulunacak. ayrica cesitli edebiyatcilarla yapilmis söylesilere de rastlamak mümkün. örnegin ilk sayida ferit edgü ve doğan hızlan ’la yapilan söylesiler okunabilir.türk edebiyati acisindan oldukca heyecan verici bu yeni dergi umarim var olan büyük bir boslugu dolduracak.

    hem semih gümüs 'e, hem de tüm yaratici ekibe böyle bir icerige sahip yeni bir dergi olusturma yüreklilikleri icin cok tesekkür ediyor, cok uzun soluklu ve basarili bir dönemi acmis olmalarini diliyoruz.
  • bu ayki sayısında son zamanlarda yeniden revaçta olan ütopya ve distopya türlerine değinilmiş.

    seçilen konu oldukça sağlam olmasına rağmen içeriğinin beni tatmin etmediğini belirtmek isterim. çünkü genellikle distopik eserlere ağırlık verilmiş (gerçi pesimizmin tavan yaptığı şu günlerde başka ne beklenebilir ki).

    özellikle üç roman üstüne eğilmişler: orwell'ın nineteen eighty-four, huxley'nin brave new world ve hepsinin ilham kaynağı olan zamyatin'in " biz" adlı romanları. bilindiği üzere üçü de distopik yapıt.

    makaleler aslında sağlam ve doğal olarak biraz ağır. ardından en sona da temel ütopya ve distopya klasiklerinin listesini vermişler. iyi hoş da en azından birkaç satırlık bilgi verilebilirdi, biraz havada kalmış o liste.

    bu ayki sayısında beni daha çok tatmin eden yazı ise çevirmenler buluşması üstüne olandı. sıradışı tolstoy resimlerinin eşlik ettiği yazıda çok ilginç detaylar var.
  • notos 50. sayısında en önemli 40 roman kahramanı soruşturmasını açıklamıştır. bunlardan ilk 15'i :

    1-) rodion romanoviç raskolnikov
    (fyodor dostoyevski, suç ve ceza)

    2-) don quijote
    (miguel de cervantes saavedra, don quijote)

    3-) anna karenina
    (lev tolstoy, anna karenina)

    4-) ince memed
    (yaşar kemal, ince memed)

    5-) emma bovary
    (gustave flaubert, madam bovary)

    6-) gregor samsa
    (franz kafka, dönüşüm)

    7-) zebercet
    (yusuf atılgan, anayurt oteli)

    8-) joseph k.
    (franz kafka, dava)

    9-) ilya ilyiç oblomov
    (ıvan gonçarov, oblomov)

    10-) meursault
    (albert camus, yabancı)

    11-) selim ışık
    (oğuz atay, tutunamayanlar)

    12-) jean valjean
    (victor hugo, sefiller)

    13-) clarissa dalloway
    (virginia woolf, mrs. dalloway)

    14-) c.
    (yusuf atılgan, aylak adam)

    15-) holden caulfield
    (j.d. salinger, çavdar tarlasında çocuklar)

    bunlardan 10 tanesini okuma şansını yakaladım ve 2 tanesiyle de ilgili film vs. ile tanışmıştım. tamamlanacak güzel bir okuma listesi kazandırdı bana.

    ek: diğer kahramanları internette bulamadığım için paylaşamıyorum. dergiyi tekrar okuma fırsatı yakaladığımda eklenecektir.
  • cosmopolitan gibi ısrarla renkli kuşe kağıda yayın yapan edebiyat dergisi. nedir bu beyaz parlak sayfa merakı anlamış değilim. bas saman kağıda otur aşağı. magazin dergisi misin de görsel imaj kasıyorsun!
hesabın var mı? giriş yap